ikili siyah tuşlar var ya
-var
işte onların solunda ki do'dur.
-do
aradan yüzyıllar geçer
kimse hatırlamaz bu olayı
herkes sanır ki do hep oradaydı
bir sanı işte
sanki
san
ki
sa
s.a.
~
hem giyinmiş hem soyunmuşlar
hem de kapanmışlar içlerine
badem taneleri gibi
ve lodos vurdukça
o eteklerini kaldıran lodos
doğdukça doğurdukça kendilerini
kocasız bir bebek gibi...
deniz tanrısı gelecek de o güzelim kızları
öpüp okşayacakmış...
başka ve o yaşta
niye beklesinler ki
kayaların başında
o dallı giysileriyle
kimi bekler ki onlar
poseydon'dan başka
bu kayalarda durmuş
bu kızlar ne bekler ki
bir aşk için boğulmaktan başka...
can yücel
Ne Saçmalıyor Lan Bu?
bir de bize sor
rakıyı da çok severdik
öyle severdik ki
her bardağımız yeni bir musikiyle dolar
yeni bir makamla biterdi.
rakıyı tek birşeyden az sevdik
birbirimizden
hep içerdik biz
kimimiz az kimimiz çok
az içen makamını bilir muhabbetini ederdi
çok içen de refakatçısıyla tuvalete giderdi
ama o rakı ne olursa olsun biterdi
ve yüzümüz her gecenin sonunda kardeşlikle gülerdi
Rakı Sofrası
Rakıya şiirsiz veda etmezdik
Yeni Nesil ( Lucky Bastards )
- 10 yıl sonra -
" Abi, neden Bihterle Behlül sevişme sahnesinde yastık kullanmış " dedi, 4 e giden kardeşim. Şaşırdım başta, böyle bir soruyu beklemiyordum kardeşimden. ' Çocuktur, aklı almaz şimdi ' diye düşünüp, bir cevap bulmaya çalışırken, o, kendi kendine cevapladı; " Heralde çocukları olmasın, diye, koruma amaçlı koymuşlardır dimi " dedi. ' Çocuk zekası işte ' diye düşünürken kardeşim son lafını da koydu; " Behlül de şerefsiz ya, o tiple kesin hiç abaza kalmamıştır ". Bu lafın üstüne ne mi oldu, göt oldum kaldım tabi ki...
Not : Şimdiki idölümüz Polat abimiz bu arada
Klavye Başında Beklerken
Bu çocuk saçmalıyor, gece ya normal, demeyin çünkü beni tanıyanlar bilir bu normal halimdir. Şimdi izin verirseniz kendimi açıklayayım.
Tezatlıkların bir arada olması demiştim. Verdiğimiz örneklerden birini alalım hemen. Ne imiş efendim: gece - sabah. Basit olarak anlatıcak olursak geceden sonra hemen sabah gelir. Sabahtan sonra öğlen, ondan sonra akşam sora tekrar gece. Günü yazdığınız zaman ki sıra şöyle olur: Sabah - öğle - akşam - gece. Burda zıt kutuplar sabah ve gece gibi görünse de bu durum sadece resmin bir bölümünü görenler için geçerlidir. Resmin tamamına baktığımızda sabah - öğle - akşam - gece - sabah - öğle - akşam - gece - sabah olur ki gece ile sabah hep yan yanadır, ayrılmaz bütündür. İşte ben de insanlara resmin tamamını göstermek ve bu tezatlıkların birlikteliğinden bahsetmek için genelde onları geçiriyorum kafamdan. İnsanlara görmediklerini göstermektir önemli olan ne de olsa. Ben de resmi kaçırıyorum bazen, ben de takılı kalıyorum bir bölümüne kabul ediyorum bun. Zaten kabul etmesem kitap okumuyor olurdum. Onlar gelsin benden öğrensin diye atıp tutardım ama buna gerek yok. Çünkü bir resim için birçok perspektif olmasına rağmen yalnızca bir tanesi bütünü yakalayabiliyor. Bu durumda çok geniş bakmak da zararlı mı oluyor derseniz. Evet oluyor çünkü o zaman da çerçeve kaçıyor, konu sapıyor.
İşte geçtiğim zaman klavyenin başına ve canım yazmak istiyorsa, çerçeveyi taşırmadan aklımdakileri gösterebildiğim en büyük perspektifle göstermeye çalışıyorum ki bu düşünce bile , yazın başında da dediğim gibi, beni heyecanlandırmaya yetiyor.
Ve gördüğünüz gibi bekliyorum klavyenin başında hangi tezatlığın aslında farklı kutuplar olmadığını göstersem diye. Ve eminim bunu okuyanlardan birileri, benim ne dediğimi anlıyacak...
Bulantı
Ping pong Seçmesi
Bugün bir mail aldım. Yarın okulun masa tenisi takımı seçmeleri var diyordu mailde. Hazırlanmam gerekliydi. Turnuva gibi bir şey olacaktı heralde. Hemen telefonuma sarıldım, ismini vermek istemediğim ( ama sizin kim olduğunu anladığınızı düşündüğüm, yani bu olay için kmi arıyabilirim ki ) bir kardeşimi aradım:
- Kardeşim nasılsın?
- İyiyim beşiktaşta yemek yiyorum şimdi. Akşam için çağıracaksan dersim var 9da kadar girmem lazım çok önemli.
- Ya öyle mi? Masa tenisi oynarız bir ara antreman olur yarın okul takımı seçmesi varmış demek için aramıştım.
- Derse girmem gerek ya.
- Hiç mi boş zamanın yok?
- Yok valla.
- Peki canın sağolsun kardeşim. Afiyet olsun ordakilere selam söyle.
- Peki eyvallah.
Bu konuşmanın ardından kendime gaz verdim. Dedim sen antremansız da yaparsın. Yürü be oğlum, kim tutar seni. Yaparım dimi lan? Yaparsn tabi. Aslansın sen, toros kaplanısın.
Bu konuşmanın üstünden 4 saat geçmişti. Saat 7 idi. Beşiktaştan yukarı çıkarken. Masa tenisiyle ilgli konuştuğum kardeşime denk geldim yolda. Aklımdan gitmişti saat 9da biteceği dersinin. Hemen seslendm
- Naber ya naapıosn burda?
O derste olaman gerekirdi burda naapıosn olarak algılamıştı sorumu ama ben alelade sormuştum. Kendi açık verdi.
- Beşiktaş merkeze iniyorum.
Baktım sırtında spor çantası vardı.
- Naapıcaksn orda?
Bir an durdu söylese mi bilemedi ama insan yüzsüz olmasın
- Abimle masa tenisi oynayacaz.
İşte o anda böyle bir damla göz yaşı pıt...
- O seni ne zaman çağırdı?
- Az önce
- Ben?
- Doğrusun da sıkıldım çıktım dersten
- Hani girmen gerkliydi.
- Sıkıldım ama.
- Şimdi gidip masa tenisi oynayacan öz kareşinle öyle mi?
- Evet
- Ne halin varsa gör.
Dedim döndüm gittim. Hayatımda bu kadar büyük ekildiğimi görmedim. Besbelli biz onu öz kardeş gibi görürken üvey kardeş muamelesi görüyordum. Abi çağırınca tamam, semih çağırınca yok. Ya başka bi yere çağırsam tamam ben de aynı yere çağırdım hep orda oynuyorduk zaten. Kendi yatağımda aldatılmış gibi hissettim kendimi. Neyse bakalım daha neler görücez. Ya sadece benim mi başıma geliyor böyle şeyler? Yoksa size de oluyor da içinize mi atıyorsunuz benim gerçek kardeşlerim?
Yıldız Teknik ; The Amo Chronicles - Episode 3
" Sessiz olur musun biraz " dedim zengin piçe. İnsanlar sanki birine anabacı küfretmişim gibi bana baktılar. Zengin piçi ve delikanlı çocukda susup yandan bi bakış attılar nasıl biri olduğumu görmek için. Delikanlı biraz daha rahatlamış görünüyordu aynı zamanda. Ancak umrumda olan o değildi. O zengin piçini, ring-servisinin içinde yerin dibine batırmaktı. Zengin çocuk oflayıp puflayarak" Keşke arabayla gelseydim " dedi yanındaki delikanlıya. " Arabanı da seni de siktirtme lan, yeter " dedim. " Sus diyorsam susucaksın ". Okuldaki serseri görünümümü kullanarak bile o çocuğu susturabileceğimi bildiğimden sadece böyle laflarla ezicektim. Sonuçta daha iki gün önce feci dayak yemiştik. ( Bunun hikayesini çok fazla kişi bildiğinden yazmayacağım, ama feci dayak yedik, sakın başkasından dayak atmışız falan gibi şeyler duyup da inanmayın, yok sandalyeyi aldım vurdum beline, yok maviliyi çürüttüm, hepsi yalan, en fazla iki yumruk vurabilimişizdir ) Artık ring-servisine sessizlik hakimdi. Kimse ses çıkarmıyordu. Herkes benden rahatsız olduğunu en ufak hareketiyle bile gösterebiliyordu. Zengin çocuk ezikliğe daha fazla dayanamayacak ki, " eşkiya mısın arkadaşım yaa" dedi. " Evet eşkiyayım ulann, eşkiyayım " dedim. Hemen ordan iki kişi, zengin çocuğa vurmayayım diye ellerimi falan tuttu. Zaten aklımda vurmak yoktu, sadece korkutup yerine oturttcaktım, ama millet beni tutunca falan, gaza geldim tabi ki " Bırakın beni, bırakın sikicem şunu,bırakın beni, sen bittin olm, sen bittin " dedim o gazla. Tabi ki onlar daha sıkı tuttu. Şöfor frenlere asılıp " Olay çıkartmayın, ikinizide atıcam yoksa dolmuştan(ring-servisi) " dedi. " Tamam, tamam bırakın " dedim yerime oturup. Delikanlı çocuğun hoşuna gittiğini tahmin ediyordum bu davranışlarımın, zengin çocuksa ölesiye nefret ediyordu galiba benden. Neyse, sınava girmek için erken geldiğim sınıfıma hızlıca geçip kopyalarımı sıraya yazmaya başladım. Hiçbir şey bilmiyordum ve tek ümidim kopyalardı. Sınava 15 dakika vardı. Normalde dolu olması gereken sınıfta 10 kişi falan vardı. ' Heralde gelir birazdan millet ' dedim. Yazdıkça yazdım, donattım masamı. Sınava 5 dakika kala, hala sınıftaki kişi sayısı 15 i geçmiyordu. Sonra en yakınımdaki çocuğun yanına gittim. " Türkçe sınavı olcak dimi şimdi " dedim. " Hayır Mukavemet dersi var şimdi " dedi. " Nasıl olur ya " dedim. Etrafımdakilere sesli bir şekilde " Türkçe var dimi şimdi " dedim. Dedim ama herkes mukavemet fikri etrafında birleşti. Sonra sınıfımın numarasına baktım. " Holy Shit " dedim, evet bunu gerçekten dedim. Sınıfım normalde 1-106 dı. Bense 1-105 e girmiştim. Hemen kalemimi, notlarımı alıp diğer sınıfa koştum. İçerisi tıklım tıklımdı. Hoca ortalarda boş olan bi' yeri gösterdi. Oraya gittim. Sınav kağıtları dağıtılmış, sınav başlamıştı. Aklımdaki tek düşünce birinden hemen kopya çekmem gerektiğiydi. Ve yanıma döndüğümde, o zengin piçini gördüm. Bana piç piç gülümseyen o zengin piçini. Hazırlıksız geldiğimi notlarıma bakarak anlamıştı. Ve şimdi eline düşmüştüm. *** Tabi ki ona bu zevki tattıramazdım. Nasıl girdiysem sınava, o şekilde de, bildiklerimi yapıp, bilmediklerimi kolpalayarak çıkacaktım. " Önüne dön lan " dedim fısıltıyla. " Kopya ister misin " dedi, hala gülümsüyordu. " Siktirgit lan, senden sevabını bile almam " . Ve aynen bu şekilde sınavıma devam ettim.
Gibi birşey yazıcağımı sanıyorsunuz dimi son olarak. Ama öyle bir dünya yok ulan, yok. Elbette şunlar oldu sonunda;
*** Ona baktım. Yüzünde nah kopya veririm der gibi bir ifade vardı. Gözbebeklerimi büyütüp onu korkutmaya çalıştım ,başkaları için embesil gibi görünmüş olabilirim ama galiba zengin piçini biraz korkutmuştum, ki yüzündeki gülümseme gitmişti. Önüne döndü. Kafamı eğip fısıldadım; " Eğer bana adam gibi kopya vermessen, sınav sonunda yakalamiyim " diyerek gerekli kopyayı aldım tabiki.
Yazarın Notu : Burada benim ve delikanlı çocuk için mutlu bir son var, zengin piç içinse üzgün bitiriyor. Ancak siz şöyle birşey diyebilirsiniz; ' iki kopya için kendini de şerefsiz yaptın ' . Böyle birşey diyen varsa varya, onları önümüzdeki günlerde yakalamiyim, bırakın beni, tutmayınn, siz bittiniz olm.
Mutluluk
Ertesi gün uyandığında, karnında zil değil siren çalıyordu. Yemek bulmalıydı. Şanslıysa biri onu görüp gel amca yemek vereyim diyecekti. O da hiçbir şey demeden içeri dalıp yemeğini yiyip çıkıcaktı. Ya da yerde para bulacaktı, ki bu en büyük ihtimaldi, çünkü insanlar ya paraya çok değer verip tanrılaştırıyorlar ya da değer vermeyip yere düşen parayı düştü diyip almıyorlardı. O bu ihtimali çok iyi biliyordu ve kafası önde ilerliyordu. Şanslı değilse, ölmüyordu tabi, artık bir şeyler buluyordu tabi. Bugün etraf bir garipti, sesler müzikler falan... Kafasını kaldırdığında, bir döner restorantının açılışı olduğunu gördü. Hemen hızlı adımlarla oraya yöneldi. Bedava yemek olmalıydı, ama hızlanmalıydı çünkü geç kalmış olabilirdi. Hızlı hızlı ilerledi, geç kalmamıştı, yemek dağıtımı devam ediyordu. Üstelik ne istenirse veriyorlarmış gibi bir halleri vardı. Hemen içeri yöneldi, tam o sırada kapıdaki görevli onu kolundan tuttuğu gibi dışarı savurdu. Onu azarlıyor ve gitmesi için sert bir şekilde uyarıyordu. Tabiki de gitmiyordu ve bu bedava dağıtımdan kendisine düşen payı bekliyordu. Yarın böyle olmayacaktı, bu aşikardı. Hem gidemezdi, insan biyolojisi buna izin vermezdi. Adam gittikçe sesini yükseltiyordu, o ise kapıdan içeri girmek için girişimlerine devam ediyordu. Müşterilerinin rahatsız olduğunu gören, restorant sahibi hemen oraya yöneldi. Yemek vermek istemiyodu o da, ne de olsa bu adam potansiyel müşteri olamazdı; ama diğer müşterilere de kendisini kaba bi insan olarak göstermek istemediğinden, görevliye yapmacık bir kızma sonrası onu içeri aldı. Patron, orta yaşlı bir adamdı, düzgün tıraşlıydı ve şirketinin açılış günü olmasından dolayı mutluluğu yüzünden okunuyordu. Onu arka sıralarda bir yere oturttu. Yemeğini yer yemez çek git dedi kısık bi sesle. Onun ise tek düşündüğü, yemekti. İki dertten birisini ekarte etmek. Adam yanından gitti, o tepkisiz duruyordu hala. Önüne iskender koydu görevlilerden biri. O da onları hızla ekmeğin arasına koya koya yedi. Kendine gelmişti. Artık adımları yere kuvvetli basıyordu. İçerden dik bir şekilde çıktı. Biraz sonra yerde para aramaya devam edecekti ama emin olun -tıraşlanmamış yüzünden okunamasa bile- yemek bulduğu için yaşadığı mutluluk, patronun şirket açmasında yaşadığı mutluluktan daha fazla idi.
The Imam'a
Ha? Ulan o kadar imam olmuşsun, hala yanlış namaz kıldırıyorsun, ayıp değil mi lan. Bir de bayram namazı, sabahın köründe, herkes namaz bitsede hemen gitsek diye arkalarda duruyor. Sen ikinci defa kıldırıyorsun bize. Ateist mi olayım istiyorsun ha? İsyankar ettin adamı.
Peki, onu geçtim, birde paso diyorsun ki, " camimize yardım edelim, çok zor durumdayız, borçlarımızı ödeyemiyoruz, yeni klima taktırdık onun parası " . Ya, klima alıyorsun camiye, keyif için harcama yapıyorsun borçla, olcak iş mi bu. Bir de ben bayramdan bayrama geliyorum oraya, para mı vereyim şimdi? Ögrenciyim zaten. Ha son olarak da, madem ki kurtarmıyor, borç batağına girdiniz, iflas edin, kapatın camiyi. Böyle borçla falan olcak iş değil bu.
Yukarıdaki duygularımı elbette sen öğrenemeyeceksin. Plutonik bir ilişki bu. Ancak bil ki, bir gün arabanın kenarını çizerler, evinin camını kırarlar, tinerciler önünü keser falan, işte orda beni göreceksin. Sana gözyaşlarıyla bakan beni. Ancak ben yine sana açılamayacağım. Belki sen beni bunları yaparken görünce sinirlenip, kovalayacaksın. Kalbim küt küt atıcak işte o zaman kaçarken. Kalbimin böyle atmasını sen sağlayacaksın, ancak ben yine sana açılamayacağım.
küçücük bir dünya yarattım ben
girdim içine hemen sabırsızca
başladım oynamaya
mutsuzdum oynarken anladım
yine yalnız bir oyun bitmişti
oyunlarım yok olup gitmişti
oysaki öyle çok düşünmüştüm ben
oyuncaklar dolu olcaktı her yerde
her yerde bambaşka bir oyun
gereksizler mutluluklarla dolu
yalan olduğu kadar şen kahkahalar yankılancaktı duvarlarımda
gereksiz övgüler göndericektim oyuncaklarıma
küçücük dünya yarattım ben
ruhum kadar çocuk olcaktı benim gibi saf
her şey sevicekti birbirini tüm misketler biribirine aşık karşılıksız
ufak metal arabalarım karşılıksız bir dostlukla biribine çarpıcaktı
küçücük bir dünya yarattım
başladım oynamaya
çabuk bitirdim oyunlarımı
düşlerimdi gerçek olmayan
kırıklardı geriye kalan
yalnızlıktı sessizlik sensizlik
acılar her yerimde açtım gözlerimi bi anda
baktım bir anda sabah güneşine
durgun bir havada
fark ettim
rüya mı kabus mu bilemedim
durdum
kendi kendime
yine oyuna devam dedim
I am Born
In consideration of the day and hour of my birth, it was declaredby the nurse, and by some sage women in the neighbourhood who hadtaken a lively interest in me several months before there was anypossibility of our becoming personally acquainted, first, that I was destined to be unlucky in life; and secondly, that I wasprivileged to see ghosts and spirits; both these gifts inevitablyattaching, as they believed, to all unlucky infants of eithergender, born towards the small hours on a Friday night.
I need say nothing here, on the first head, because nothing canshow better than my history whether that prediction was verified orfalsified by the result. On the second branch of the question, Iwill only remark, that unless I ran through that part of myinheritance while I was still a baby, I have not come into it yet. But I do not at all complain of having been kept out of thisproperty; and if anybody else should be in the present enjoyment ofit, he is heartily welcome to keep it.
I was born with a caul, which was advertised for sale, in thenewspapers, at the low price of fifteen guineas. Whether sea-goingpeople were short of money about that time, or were short of faithand preferred cork jackets, I don't know; all I know is, that therewas but one solitary bidding, and that was from an attorneyconnected with the bill-broking business, who offered two pounds in cash, and the balance in sherry, but declined to be guaranteed fromdrowning on any higher bargain. Consequently the advertisement waswithdrawn at a dead loss - for as to sherry, my poor dear mother'sown sherry was in the market then - and ten years afterwards, thecaul was put up in a raffle down in our part of the country, tofifty members at half-a-crown a head, the winner to spend fiveshillings. I was present myself, and I remember to have felt quiteuncomfortable and confused, at a part of myself being disposed ofin that way. The caul was won, I recollect, by an old lady with ahand-basket, who, very reluctantly, produced from it the stipulatedfive shillings, all in halfpence, and twopence halfpenny short - asit took an immense time and a great waste of arithmetic, toendeavour without any effect to prove to her. It is a fact whichwill be long remembered as remarkable down there, that she wasnever drowned, but died triumphantly in bed, at ninety-two. I haveunderstood that it was, to the last, her proudest boast, that shenever had been on the water in her life, except upon a bridge; andthat over her tea (to which she was extremely partial) she, to thelast, expressed her indignation at the impiety of mariners andothers, who had the presumption to go 'meandering' about the world. It was in vain to represent to her that some conveniences, teaperhaps included, resulted from this objectionable practice. Shealways returned, with greater emphasis and with an instinctiveknowledge of the strength of her objection, 'Let us have nomeandering.'
Not to meander myself, at present, I will go back to my birth.
ANNE BENLE KAFA BULDULAR!!!
based on a true story.
NOT: o değil de biz bu adamı geçen gün bi daha aradık alpler isanbulda sen de gel diye, nerdeyse kalkıp geliyodu yine. kusura bakma gökhan, çok sıkılıyoruz biz...
ozan x 2
başka yerde yoktur onun aroması
kabının rengi buğday sarısı
ister soft ic istersen box'ı
ben bu turkish tobacco ya cok pis vuruldum
beş tl verdim aldım bakkaldan
jelatini açmadım doya doya bakmadan
deve mi ters fil mi ters diye sormadan
cebime koyup eve koşturdum
ah camel im vah camel im doyamadan biz bize
besmeleyle kapak açıp içemeden kahveyle
birisi çorlamış seni içmiş yavşak keyifle
namus belasına kaybettiğim yirmi dal benim
ararım şimdi ararım camel ım nerde
sorarım ben hep ıssız gecelerde
gitti 25 kuruştan 20 cigaratte
şimdi yürek yırtılır
Çektiğim işkence
-Efendim?
-Morgun özgür adamı kimdir lan?
-Saçma saçma konuşma ne bilim olum. Özgür Willie, Moby Dick falan mı?
-İngilizceden kaldığın belli...
-Hıı?
-Morgan Freeman lan hehehe...
-Bas git olum ya işin mi yok.
-Yok var da bak bi tane daha var yapim mi?
-Yaptıktan sonra susucan mı?
-Evet
-Peki sor bakalm.
-Semih?
-Dinliyorm.
-Süper çocuğa alışveriş nerden yapılır?
-Süpermarketten mi?
-Evet lan nerden bildin ben bulmuştum bunu.
-Çok basitsin olum hadi tamam sus.
-Bunu bildiğine göre sen de vardır espri yapsana lan bi tane
-La sus.
-Tamam da nerden buluyon bu esprileri.
-Gerçi sen de haklısın senin ozan gibi bi arkadaşın yok.
-Hıı?
-Neyse dur bak soruyom Ozanın esprilerden bi tane.
-Sor bakim.
-Japonlar ağaca ne der?
-Hıı??
-Yaa kalırsın öle bas git şimdi
-Nasıl lan?
-La de get.
-Neyse ben şunu düşünim biraz
-Çok yol kat etmen gerek çok.
-Bulucam olum.
-Tabi tabi...
Düşünmeye devam ederken sevgiyle yaşayınız.
yazıklar olsun
Yapmayın Çocuklar!
Tesadüfler 1
Uyumuşum ama ne kadar olduğunu hatırlayamıyacam. Ama bir sarsıntı hissettiğim kesin. Kulağımdaki müziği artık derinden hissetmiyordum bangır bangır kulağımda vuruyordu. Futbol rüzgarıyla ipoduma yüklediğim Barcelona şarkısı çalıyordu. Şarkının bangır bangır olmasından çok sarsıntının geldiği yer bende merak uyandırmıştı. Tam bu belediyeden bir şey olmaz ne yolu yol ne otobüsü otobüs diyecektim ki. Bir tane daha hissettim. Bu yol yada araçla ilgili olamazdı. Gözlerimi hafifçe araladım. Dört kişilik bölümde oturuyordum ve ters gidiyordum karşımdaki adam elini dizime yaslamış beni sarsıyordu. Kısa boylu hafif kumral bi adamdı. Öteki elinin de baş ve serçe parmaklarını açıp kafasını da biraz eğerek bana doğru bakıyordu. Ronaldinho hareketi yapıyordu, her gol attıktan sonra yaptığı gibi. Heralde Barcelona havasına girmiş bana Ronaldinho işareti yapıyor sandım ama böyle düşünmem daha çok ortamdaki oksijen eksikliğindendi sanırım. Çünkü adam açık bi şekilde telefonun çalıyor demeye çalışıyordu. Ben de kulağım da kulaklık olduğu için duymamıştım. Çıkarır çıkarmaz. Sesi sinirini bozmuş olacak ki bana kapat artık şunu dercesine " Beşinci yada altıncı çalışı. " dedi. Ben de onaylarcasına kafamı salladım. Belki deanlıyorum demekiti bu kafa sallayış ama o anda sallamanın ne anlama geldiğinin pek de önemi yoktu. Zaten uykuluydum, zaten hala otobüsün içindeki hava basık ve üstüne üstlük biraz da nemlenmişti de ve en önemlisi hala bir arpa boyu yol gidememiştik. Telefonuma elimi uzattım. cebimin derinliklerinde olmalı idi. Evet ordaydı. Adama inat yavaş yavaş çıkardım. Gerçi artık o beni uyandırarak kendi sinirini bozmamın öcünü almış gibi benle ilgilenmiyordu ama eminim ilgilense bu yavaşlığıma sinirlenirdi. Telefonum artık çalmıyordu. Aldım baktım. Telefonuma bakmamla buz kesilmem bir oldu. Ama toparlanmam gerekiyordu. Toparlandım da o kalabalığı yardım. Üzerinde " Dur " yazan tuşa bastım. Durağın daha uzakta olduğunu görünce şoföre: " Arka kapıyı açar mısınız? " diye bağırdım. O adam beni uyandırmasa bu çağrıları ve öncesinde gelen mesajı göremeyecektim çünkü bir daha çalmadı telefonum. Beni uyandırmasa belki de geç kalacaktım. Belki uyanmasam ve o mesajı geç görsem her şey daha güzel olacaktı. O kısa boylu adam tüm hayatımı değiştirdi. Peki ya beni uyandırması tesadüf müydü?
bilmemekteyim
Limon
soğuk pırasanın üstüne
demli çayın yanına
kuşburnununsa kendine gidersin
yaz sıcaklarında serinletir
nezleyken naneyle birleşir beni beslersin
arada hinlikler yapıp çekirdeğini salsan da üstüme
yine severim seni bilirsin de hee
gece şimdi üç, devre çalışırkense midemdesin
ah be limon
sen ne şeker şeysin
Ölmek vs Öldürmek
Ölmek.
Evde işte okulda vs vs her yerde basınıza gelebilcek birşey. Herkesin farkında oldugu ama elınden geldıkce kactıgı bısey. İnsanların en cok korktugu en cok merak ettıgı.
Herkes ruyasında daha doğrusu karabasanlarında öldüğünü görür. En kötü sey odur. Ölumdur ınsanları bitiren dostlukları sevgileri yok eden insanları ayıran.
Bense korkulu rüyalarımda ateşlenip gece gece uyadığımda hiç öldüğümü görmem. Belki ölmekten kormadığım için belki de başka sebeplerden. Benim korkulu rüyalarımın konusu değildir ölüm. Tamamen huzurlu mutlu rüyalarımda farklı farklı şekillerde ölüp hep aynı mezara girerim.
O mezar biraz sapa dağ başında bir yerlerde, bir tane kendine hayrı kalmamış bir ağacın yanında. Fazla tasvir etmeme gerek yok. Beni yakından tanıyanlar o mezarın nerde olduğunu çok iyi bilir.
Ben o sıkıntılı gecelerde hep öldürdüğümü görürüm. Düzenli bir şekilde öldürürüm. Ateş etmem uzaklardan. Bıçaklarla aram iyidir nedeni yok severim. Araç o olur genelde.
O kötü anlarda hep öldürürüm.Büyük büyük kavgalar esnasında karşındaki kendi bıçağını kendine saplar bazen. Evime girmeye çalışan bir kaç kişiye saldırırım.
Tanıdığım insanlar kötü rüyalarında kapalı kalırlar havasızlıktan ölürler, bindikleri uçak düşer , vapurları batar boğulurlar falan. Bense katil olurum.
Öldürmek.
Hayatta işte en çok bundan korkarım. Korkularımla yüzleşmek zorunda kalmam umarım.
Not: Salı gününden beri çok hasta olduğum kafamdaki bu yazıyı anca şimdi yazabiliyorum.
Pahalı Roman ( ee olm türkiye burası, herşey pahalı)
-Bu tür durumlar için yanımda minikuran taşıyorum, durun size ordan bişiler okuyayım.
Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdulillahi........
-(Sikicem dalağını ya, herifi tam vurucaz dua okumaya başladı. Kime karizma yapcak anlamıyorum bu herifi, orti diye de bişi diyemiorm zaten )
---------------------------------------
-Ne yiyorsunuz beyler?Vayy adana, ayran, künefe. Ölümcül üçlü
-Evet abi buyur otur sende ye.
-Yok ya ben şöyle iki ısırık alayım, yeter.
-(iki ısırık dedi, yarısını yedi rspuçocuu)
-Ayranı niye yanına aldın lan, uzatta içelim.
-Abi başkasının ağzından içemiyorum da
-İyi o zaman dibinde bırak ( Bide prensipmiş gibi söylüo yavuşak)
---------------------------------------
-Hayrola lan imam falan mı oldun, paso dua okuyosun
-Olm bi kere imamlığa hemen getirmezler kimseyi, önce müezzin olursun, sonra sınavları geçersen imam olabilirsin.
-Ne o, araştırmışız baya
-Evet ya imam olmak istiorum aslında. Küçükken anam kuran kursuna gönderirdi. Orda imamlardaki karizmayı gördükten sonra aklımda hep bu var.
-Ulan senin gibi katilin amınakoyim, dallama, 3. sınıf zenci. Ne imamı lan. Katilden imam mı olur.
-Olm yaş kemale erdi. Bi zaman sonra, sende yaşlanınca başlamican mı allahu ekbere.
-Tabi yaşlanınca bende herkes gibi başlarım ama, ne bilim. Belkide Allah yoktur, belkide hristiyanlık doğru dindir. Aklımda bi sürü soru var.
-Tevbe de lan. Çarpılırsın ha
---------------------------------------
-Doğuda tavuklu pilava ne derler biliyor musun?
-Hileli soru mu lan bu. Tavuklu pilav diolar kesin.
-Hayır tavuklu diyorlar sadece.
-Eee ne yapim yani şimdi.
-Bişi yapma sadece söledim. Peki tavuklu pilavın içine ne koyuyorlar bilio musun?
-Ne koycaklar ki, nane kekik falan koyuolardır heralde.
-Ketçap koyuyorlar olm.
-Ne! Ketçap mı? Ketçap konur mu lan hiç pilava.
-Olm buralarda da koyuyorlar ki ketçapı pilava
-Nasıl lan. Hiç gördün mü ki.
-Evet. Bi gün metrodayım, adamın biri posta kutusunun üstüne oturmuş, pilav yiyo. Tabi hemen yaptım şaka mı ' içine alamassın kutuyu, uğraşma ' diye. Hehe
-Ehuhe.
-Neyse, dedim adama sonra ' etrafta pilavcının olmadığı yerde pilavı bulmuşsun onu geçtim, ketçap ne iş? ' adam dedi ki ' vodafone '.
- O ne lan?
-Bende öle dedim. ' Bana bunu biraz açıklar mısınız ' diye.Adam yine dedi ' vodafone '. Otomatiğe bağlamış. Ne desem vodafone diyor. Siktir ettim salağı gezmeye devam ettim. Sonra heryerde görmeye başladım, yedek kulübesinde bile görmüşlüğüm var. Futbolcular maça çıkmadan önce tuzlu pilava giriyorlarmış, sınırsız. Ketçaplı yiyorlarmış. Aslında bi zaman sonra kafama yattı yani, hoşuma gitti.
-Bana laf edion o kadar, sen daha salakmışsın. Nesi kafana yattı lan.
-Yattı işte abi ne bilim.
izleyiniz,çarpıklıkları görünüz.
süper güzel bir film
Bulut - DolunaY
Interwiev with the Abaza
-Duyduğuma göre abazanlığınız ortaokulda başlamış, der röportaja gelmiş olan bayan.
-Evet, o yıllarda başladı tam olarak. Ama sonunda mutlu sonla biten masaj salonlarında hevesimi attım
-Evet o konuya biliyoruz, ancak önce sormak istediğim bir soru var: ortaokulu atlattıktan sonra sancılı bir lise hayatı geçirmişsiniz. Ve en abazan döneminiz olmuş bu. Bize kısaca o dönemi anlatır mısınız
- Tabi ki, der abazan ve konuşmaya devam eder: - Lise hayatımı yatılı okudum, büyük ihtimalle bunun sonucu olarak abazanlığım çok fazlaydı. Ancak kimse uzun süre abazan kalmak da istemez. Bu yüzden buna son verecek şeyler üzerinde durmak istedim. Bizim dönemimiz de pek güzel kız yoktu, ancak üst dönemlerden çok güzel ablalarımız vardı.
- Abla mı ? , der bayan gülümseyerek.
- En başlarda onlara abla dememiz gerekir mi gerekmez mi tartışmaları vardı. Bi zaman sonra üst dönem abilerimiz, bizim onlardan daha önemli olduğumuzu düşündüler ve ' siktir edin hepsini ' dediler. Bende size başları anlattığıma göre onlara abla diye hitap etmem daha mantıklı olur.Neyse, beni bu abazan hayatın asıl içine çeken olay hazırlıkda tanıdığım telefonda kaliteli porno olayıydı galiba. Bunu gördükten sonra videolara olan ilgim, abazanlığım ve nihayetinde fantazilerim doğru orantılı olarak arttı. Tabiki ilk telefondaki kaliteli videolarımla tanışmam yatakhanemdeki kardeşlik sayesinde oldu desem yalan olmaz. Tanışmadan önce abilerimden ' ergenliğe veda ettin mi genç ' diye birşey duymuştum. Sonra abilerimden biri video izletti. Videoları ilk izledikten sonraki iki gün çok fazla acı çektim. ' Ben neden bu adamların yaptıkları gibi şeyler yapamıyorum ' diyerek ve o zamanlar tatmin olamama olayım başladı. Vücuduma sanki bir zehir girmiş gibiydi. Abazanlık diye tanımlıyordu çoğu insan ve bende böyle demeye başladım. Sonra dedim ki ilerde zaten hertürlü şeyi yapacağım ve artık o kadar umursamamaya başladım. Tabi bu seviyeye gelene kadar türlü türlü felsefeyle kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Cevap arıyordum kendime. ' Hayat boş pompala coş ' ve ' Sıkma kendi canını, okşa patlıcanını ' gibi hayat felsefeleri beni oyaladı. Tabi ' play tenis, with my penis ' gibi içinde mizah unsuru olan sözlerde ilgimi çekmedi değil.
- Yani ilk yılınızda böyle abazanlık ve felsefeyle karışmış bir hayat yaşadınız. Peki diğer yıllarınız nasıl geçti. Hiç ilgi çekici, değişik olay yaşadınız mı? Mesela sizi hocanızın basması gibi?
-( Gülümsüyor ) Kimden duydunuz?
-Sizin yatılılar sağolsun, taşaklarına kadar herşeyini anlattılar. Ki aslında taşaklar değilmiş tek taşakmış. Bu doğru mu?
-Tabiki hayır. Zamanında bunu da kanıtlamak için fotoğraflarını çekmiştim. Çocukluk işte.( Kahkahayı basıyor)
-O zaman konumuza geri dönelim. Yaşadığınız olaylar falan vardı--
-Aslında bu olay mevzusunu atlayalım. Size ilk deneyimlerimi paylaşayım.
- Evet o da olur.
- O.M.S. beni hayata döndüren şey oldu. En başlarda kimseye söylememiştim bunu, hatta kardeşlerime bile. Ancak bir zaman sonra ağzımdan kaçırdığım bilgiler ve uzun süre gitmediğimde oluşan gözlerimdeki abazan parlaklığı beni ele verdi. Tabi bundan sonra da bağımlılık oluştu artık. Duygusal problemler ve dikine düşünmek de arkasından geldi. ( Osuruyor)
-Peki bu dönemde sizin karşınıza engel olarak herhangi biri yada birşey çıktı mı?
-Bir abazanın karşısına çıkan engeller onu ne kadar engelleyebilir ki. Elbette sizinde bildiğiniz gibi lise1 de hocalarımdan biri bana engel olmaya çalıştı. O gece bana geceleri yarenlik eden telefonuma el koyup, güneş doğana kadar bir yere koydu. Sonra duyduğuma göre telefonum aşırı ısınmaktan ateş almış ve kül olmuş. (Pıt bir damla gözyaşı geliyor gözlerinden)
-Gerçekten mi?
-Mal mısın lan, böyle birşey olabilir mi. Tabiki hayır. ( İyice taşşağa sardı)
-Röportajımız çok uzamasın diye son bir kaç soru daha sorup veda edelim. O hocanızın aldığı telefonu özlüyor musunuz peki?
-Elbette özlüyorum.
-Kardeşlerinizi özlüyor musunuz peki?
-Aslında sadece uzakta olanları özlüyorum, geri kalanlarıyla zaten görüşüyoruz.
-Peki sizin bu kadar abazan olmanızın temelinde aslında kardeşleriniz yatmıyor mu?
-Liseden sonra kalmadı abazanlığım. Bu sizin dediğinizi destekler ancak, sanırım lisede sadece birbirimizi tamamlıyorduk. Yani herkesde potansiyel bir abazanlık vardı. Sadece ortası çıkması için gerekli ortam yoktu ve lisede bu sağlandı.
-Çok teşekkür ederiz Amo Bey. Fakat gözleriniz neden öyle parlamaya başladı.
-Çıktıktan sonra arabanda sana bizim yatılılar mı kaycak sanıyorsun ha? Hayır ben kayıcam. Hemen şimdi, burda ve yanlız da olmayacağım.( Islık çalıyor ve yatılılar içeri girdi.)
-Saldırın beyler, sabaha kadar romeo zamanı. ( Gerisinde o güzelim bayanı pic ediyorlar. Bir daha hiçbir zaman böyle tatmin olamıyor, ve geri kalan yaşamını bir abaza olarak geçiriyor. )
devillerin devili kardeşim boraya
kırmızı bir at...
bak bu da kafası...
nereden geldim, nereye giderdim?
bu da düşünen kafamın bana sorusu.
sür beni sarp kayalıklara
oradan aşağısı başka yerin konusu..
"ah" dedi "senin durumun fena"
"ah" dedi "kalbimde bu neyin acısı"
dayanamaz, kalbimin içinden çıkardım,
utanmadan dünyaya tepeden bakardım.
kimse beni bilmez, bilmez, beni bilmez,bilmez beni kimse
ben hep saklandım...
yanmalısın, sönmelisin ruhları incitmeli
inanırken yalanlara, delirmiş olmalısın.
bakmalısın, görmelisin, acıya yer vermelisin
varmak için "hep"lere, önce "hiç"i göze almalısın...
o kızgın bakışın, bir de üzgün bakışın, yüzlere gülüşün ve ani bir düşüşün...
üzülmeye gelmez giderdim
aramaya ruhumu parçalarını...
üzerime bir bir dikerdim,
beni nasıl isterdin tek parça...
yoksun bedenim yoksa..
kime güler yüzün?
kime ağlarsın?
çek, bir sandalye çek ve otur
mumlar var, mumları yak
anlatacaklarım uzun, uzundur yollar
ve her ne yana gidersen git
beter gibi sonsuz ama
yoksun bedenim yoksa...
yokum, bedenim yok benim...
kime güler yüzüm?
kime ağlarım?
duruyorsa, ne duruyorsun?
yarına kalsa, ne umuyorsun?
yokum, bedenim yok benim...
sandalye çek ve otur
mumlar var, mumları yak
anlatacaklarım uzun, uzundur yollar
ve her ne yana gidersen git beter gibi sonsuz ama
yoksun, bedenim yoksa...
her yer ne kaplı hiç bilemezsin...
her yanım, her sözüm, her savaşım, her yarım,
öyle zor, öyle zor, öyle zor, geliyor ki!
her yeni gün her yeni gün her yeni gün her yeni gün her yeni gün...
Ne güzel dedin be frida kahlo bacım...
kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.
tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden "sen" olduğun için vazgeçtim.
bencil olduğun için vazgeçtim.
bunlardan sadece bir tanesi senden vazgecmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi.
ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
bu yüzden ben de senden vazgeçtim.
Yıldız Teknik ; The Amo Chronicles - Episode 1
" Evet çocuklar, burda ne anlatılıor " diyerek türkçe konuşmaya geçti hoca. Yine kimseden ses seda yoktu. Hocayı geçtim ben bile bunalmıştım hocanın kendine kendine ders anlatmasından. O yüzden dayanamayıp cevap werdim ; " Burda kadın ve erkek arasındaki farkların aslında kişiliklerine göre değiştiği anlatılıo hocam ". Hoca şaşkın şaşkın bana baktı. Belli ki benden böyle bir cevabı beklemiyordu. Ya da sınıftaki herhangi birinden böyle bir cevabı. " Well done. That's right " diye ingilizceye devam etti hoca. Dersin ilerki bölümlerinde hoca nedense bir tek benle diyaloga giriyordu. Bende o kadar göze batmak istemediğimden gitgide uyuz olmaya başlamıştım. Hoca da bunu farkedicek ki, daha fazla bastırmaya başladı. Her iki lafında bir bana bakıp karşılık veriyordu. Beni sindirebileceğini sanmıştı sanırım. ( Sadece ibne sakalım vardı. Yoksa hocanın götü yemez diye tahmin ediyorum görünüşüme bakıp ) Bende de yatılılık olduğundan hocayı mat etmeye çalışıyordum. Her bir kelimeyi yanlış okumasında, her bir kelimeyi yanlış açıklamasında yada kelimeyi açıklayamamasında çat diye ben söyleyip hocayı utandırmaya başlamıştım. Tabi hoca da otoritesini kaybetmek istemediğinden kıl kıl şeyler soruordu banada. Sanırım, izleyeceğim dizilerin kurtlar vadisi türünde diziler olduğunu varsayıp beni ezmek için ; " What's your favorite Tv Show ? " dedi. Tam Kurtlar Vadisi diyecekken hocanın ne yapmaya çalıştığını anladım ve kurtlardan sonra aklıma ilk gelen cevabı söyledim; " How I Met Your Mother? ".
Yatılı Nedir?
-Açık alanda biranın yanındaki sigaradır,her fırt bir muhabbetdir bitirdikçe yakasın gelir veya kapalı alanda paketteki içilemeyen sigaradır yatılı,kapalı alan gurbettir sevilmez,sigaraya hasret kalınır,yatılı özlenendir.
-Fast food papates kızartmasıysa,yatılıyla yenilen fast foodda yatılı acı sostur.İçini yakar adamın ve yaktığı ölçüde sevilir.Onsuz patates çok yavan olur.
-Bir işi becerememek sıçmaksa,yatılı sıçarken yanına aldığın uykusuz gibidir.Sıçarken bile yanındadır ve bir gülümseme yaratır.
-Hayat bir ders günü ise,yatılılık şemsoya yakalanmadan yatakhanede uyuyakalmaktır.Kısacası günün en güzel anıdır.
-Kült filmler gibidir yatılı.Çok daha sonraları bile ne zaman bir araya gelinse aynı sahneler,aynı diyaloglar hep konuşulur ve her zaman aynı zevki verir.
-Yatılı Tsubasa'nın yanındaki Misaki gibidir.Yüzünde bir Anadolu mazlumluğu vardır.Aslında bütün işi yapar ama prim yapmaya çalışmaz.Primi Tsubasa alır.Ayağının dümenini sikeyim Tsubasa..
-Yatılı intikam yemeğini soğuk yer.Okuldayken yönetimden görmediği muamele kalmaz ama yirmi yıl sonra okulun şeref konuğu olarak davet edilir,yatakhanede zil zurna sarhoş olur,Şemso'ya el-ense çeker.
-Kabataş kralsa,yatılı taçtır.Kralı belirleyendir.
(Devam ettirelim bunu)
sevgili günlük
Nasılsın iyisin?iyisin iyisin.beni sorarsan ki sormassan sikerim apışıp kalmış ve gençliğimi bi araba vaadi karşılığında satmış hissediyorum.apışma durumu şöyle:odtüde herkes oraya buraya gidiyo biseyler dönüyo ama ben neler olup bittiğinin farkında değilim.köyden indim şehire modeli insanları izliyorum.gençliği satma meselesi de şöyle:halamın hazırlığı geçersen araba alcam vaadiyle hazırlığı atladım ancak büyük hata yaptığımı anladığımda kendimi makinenin erkek kaynayan dört duvarı arasında buldum.makine bölümü abaza 8. yurtta kalıyorum yurdun lakabı eskiden abazaymış bi de hazırlığı atladım ki sorma halimi.ama beni bilirsin bu durumları aşmak benim işimdir.eski alpi geri getircem yakında.erkeklerin arasında geçen derslerden sonra kendimi çatı restorana atıp elit bir şekilde cixo ama aslında çok ucuza mal ettiğim yemeklerden aldığım has paha biçilemez.
tek reklam:yemekhanede yemek 2.40 tl
hocam piknikte kumpir 6.50 tl
çatı veya arka bahçe restoran ne alırsan al kiloyla tart ona göre para ver
elit bir ortam ve etrafta birçok cıvır insan:paha biçilemez
paranın satın alamayacağı birçok şey vardır.o birçok şeyi de daha fazla paraya satın alabilirsiniz.en iyisi koy gotüne gitsin gel çatıda yapalım kahvaltıyı.
devam:bu arada bana kalbinden kesinlikle daha temiz olduğuna inandığım bu sayfayı ayırdığın için teşekkür etmemi bekliyosan citroen derim sana çünkü:seni gidip kırtasiyeden alan ben,sırf pembe peluş defter kapağın olsun diye 7 milyon bayılan ben,hergün renkli renkli kalemlerle sana salak salak şeylerini yazan kenarlarını çiçeklerle süsleyen ben,sanki hiç açılmıycakmış gibi sana kilit vuran özel kılan götüne tavan yaptıran ben.sen naaptın lan bugüne kadar benim için yavşak.kırtasiyeden almasaydım seni sik gibi o rafta makasların yanında durcaktın.o makasların seni kesme istekleri arasında nası yaşıycaktın lan.bataklıktan çıkardım adam ettim lan seni nankör.bi kere bi hayrın oldu mu lan.bak tom riddle ın harry potırın günlüğüne her bi bok var.en azından bi gün sende de benim yazmadığım bi yazı belirse de bi kızın ad soyad ve numarası yazsa bu kız yollu gideri var diye.hergün neler yaptıysam anlattım lan sana anam mısın babam mısın karım mısın lan?aslında sana bişey açıklamalıyım ki seni gerçekten sevmedim günlük.bi kız vardı hai anlatmıştım sana.işte o böyle duygusal ve günü gününe günlükyazangillerden olduğu ve ben de onu etkileyip mapuşkasını şebertlemek için seni pembe kapaklı aldım seni çiçeklerle süsledim.ama neoldu kız benim gibi bi delikanlıya değil ibişin bebişin birine yar oldu dikembe mutombo mukoko beklerken akşamları entariyle yatan sevgilisine sarılır yatar oldu.ben de alışkanlık edindim hergün sana sövmeyi bırakamıyorum şerefsizim.
tek reklam:temiz banka ad soyad kredi yaz boşluk bırak ama mesajı gönderme taslaklara kaydet-bu arada dikkat et iki mesajlık kontörün gitmesin-hem temizinden kredini al hem de kajun ile dar mısın daral mısın'da yarışma hakkı kazan.
devam:velhasıl günlük yeni bi ortama alışma çabaları ve işlerimi halletme çabaları içindeyim.seni bile yazmak için reklam almam da cabası.neyse bugün odtü içinde yaklaşk 10 km yürüdüm bi saat tenis oynadım ve bana mısın demedim ama üşüdüğümü inkar edemem.bi derdim daha var günlük ama çok büyük bi dert.duygusal ergen kızlar gibi yastık altında ağlamak üzereyim.kardeşlerimi çok özledim günlük.okul açılışına gidemedim içimde kalan ukte bir.oziyle fıro ev tutmuş hayırlı olsuna gidemedim eksikler var diye foto da koymuş yavşak keder ve özlemler içerisinde dalgalandım da duruldum.zaten odtüde 3 gecem geçti 2 gece murat abilerde kaldım saolsun yatılı muabbetini yaşadım biraz bi gece yrtta kaldım sadece.bu gece de yurtta kalcam bakalım.haftasonuda ankaranın diğer yarısı secaattinimle buluşup kardeşimle kah dertleşcem kah kopcam eğlencemçsabırsızlıkla bekliyorum içimde kelebekler sevişiyor.zaten geldim arayamadım herifi ayıboldu.neyse pes'te yine bilerek yeniliyim de üzüntüsü geçsin kardeşimin.
karşılaştırmalı 2 reklam:
1-my name is cristiano ronaldo ve hafiften kırığım.aslında karizma gibi duruyorum ama kırığın bayrak taşıyanıyım önde el sallayarak slogan atarak gideniyim.i use clear for men and dildo.
2-my name is messi ayrıca ortamların kıvılcımıyım.kavgaları hep ben başlatırım boyuma aldanmayın geleni sikerim mahallede saygınlığım sonsuzdur ana bacı muabbeti yapmam kızlar bana çok pis kesiktir.önce şirin çocuk ayağı veririm sonra vahşi aygır olurum.kırıklara çok pis kıl olurum geçen cristiyano domaldoyu çek golcü koller' e verirken gördüm sıcak su döktüm ayrıldılar.i use clear for real man and prezo.
devam:anlıycağın istanbula yakın zamanda gidip kardeşlerimi görmeyi çok istiyorum günlük.bu arada hatta bi telefonumuz var.
canlı bağlantı:burak ka,ozi ve amo(nispet team):beyler pazar günü kahvaltıdayız ardından içmeye ardından halısaha maçına ardından da ozanlara gidiyoruz eve karı atcaz 25 tane rus çaardık.gelmeyen gündüzlü olsun.olum alp nerdesin ya bi sen yoksun seco atladı geldi nerdeydin?....hee haberin mi yoktu hadi ya neyse artık başka zamana kardeşim kodumeyw.dıt dıt dıt dıııııt dıt dıt dıt dııııt.
onlar arayınca çok mutlu oluyorum günlük ama normal bişeyler anlatsalar bile nispet gibi geliyo bana anlatmasalar zaten olmaz sonra da unuttular lan beni diye düşünüyorum.ne menem bi çelişki bu sorarım sana.neyse bugünlük bu kadar hadi kodumeyw.tüm kardeşlerime selam olsun
The Hero
Seni Seviyorum
Anlatmıyor tek söyleyiş de
Sana olan sevgimi...
Seviore..D
Gülüyorum şuanda tutarsızca ama içimden gele gele...
Niye mi?
Şu günlerde bunu tek bir sebebi var arkadaşım:
Gözümü her açtığımda yüzünü görmek için can attığım ,sıkıldığım her anı bir gülüşle dolduran bir sevgilim var.
Seviore..D
Kesin hükümlerle dolu ne yazık ki
Tevfik ve Fikret
Bölüm 1 (Not) : Bu olaydaki kişi, kurum, dernek, takım, bilgisayar oyunu vb. şeyler tamamiyle hayal ürünüdür. Yani anlayacağınız olay ingilizcedeki " bullshit " kelimesinin türkçedeki anlamı olan " boğaboku " gibi bir olay dır.
Bölüm 2 ( Bir parça sıçmık ) :" Ya kız piçliğine bizim olduğumuzu söylerse " . " Saçmalama olm niye öyle birşey yapsın. ". " Ne bilim ya adamın kollar da faça doluydu gördün mü? " . " Evet büyük ihtimalle uyuşturucu falanda kullanıyordur " . " Olm varya kız piçlik yaparsa büyük ihtimalle bizim cesedlerimizi bulurlar tenha bir çöpı8jlükte, off yanlız filmlerdeki gibi karizma olur lan " . " Olm çöplükte ölü bulunmanın nesi karizmatik, yanında bir parça sıçmıkla mı ölmek istersin yani, saçmalama amınakoyim " . " Ölmüşüm amınakoyim, çok da sikimde ya " . der Ahmet, ve Tevfik le katları çıkmaya devam ederler.
Bölüm 3 ( Olm yandan gidince oyunun bugı var ) :" Sana nasıl taktım kapalıda ( Kapalı= fifa98 deki kapalı saha ) " . " Bırak amınakoyim, oyunun yine bir açığını buldun, atıyosun golleri piç piç. Lan bugün namazı camide mi kılsak sizin burda cami var dimi? " . " Hemen yukarda merkez cami var, gider kılarız ya bi okunmaya başlasın " . " İyi gel de bi rovanş daha atak, bu sefer piçlik yapma da yeneyim seni " . " Tamam, hadi oynayalım " der Ahmet gülümseyerek ve bir el daha
atarlar. Ahmet çakmıştır yine. Zaten ezan da okunmaya başlamıştır. Tevfik ceptelefonunu cebine attığı gibi kapıya yönelir. Tevfik genelde ceptelefonuyla dışarı çıkmaz ancak o gün kendine güveni tam olduğundan ve burası Ahmetlerin mahallesi olduğundan ceptelefonunu yanında taşımakta bir mahsur görmez. Ahmette genelde ceptelefonuyla gezen bir gençtir. Çünkü nedense insanlara, cebinin çalınabilme ihtimaline karşı iş yaparak karizma yapmaya çalışmaktadır. Ancak
o gün telefonunu yanına almaz cami yakın olduğu için. Ve birlikte evden çıkarlar.
Bölüm 4 ( Orospu Çocuğuyla Tanışma ) : " Olm kaç defa diyecem namazda beni güldürmeye çalışma amınakoyim. " . " Ne olcak namazın mı bozulucak cenabet herif " " Neyse, size dönelim de birkaç maç daha atalım, sonra ben eve döneyim. " der Tevfik camiden çıkarlarken. Ancak Ahmetlerin evleriyle cami arasındaki parkın oradan geçerken yandan bir ses duyarlar ; " Hişt gençler " . İkisi de sesin olduğu tarafa dönmemiştir en başta. Çünkü varoşlarda size isminizle seslenilmediği sürece sizi çağıranlara bakmamalısınızdır. Tevfikle Ahmette bu kuralı çok iyi bildiklerinden önlerine bakarak yürümeye devam ederler. Ancak iki adım attıktan sonra Ahmet içinden ' Burası benim parkım, ben mi milletten kaçıcam ' diye dümbükçe bir düşünce geçirir içinden. Ve o tarafa döner.
Bölüm 5 ( Ahmetin gözünden ) : ' Off herif hayvan gibi, inşallah birşey istemez de gideriz amınakoyim ' diye geçirdim içimden . Ancak herifin bizim yanımıza gelmesinden bile bu olayın hayra-alemet olmayacağı belliydi. " Selamun Aleykum gençler " dedi adam. " Aleykum selam " dedik. " Şimdi beyler geçen bu parkta bir kavga oldu, bundan haberiniz var mı ?" Bu parkla ilgili herşey benim kulağıma geldiğinden şaşırmıştım. Çünkü en son 1 aydır parkta kavga olmuyordu doğru düzgün. Tevfik soru sorulur sorulmaz bana doğru bakıyordu. Benden cevap bekleniyordu. " Yoo, bayadır kavga olmuyor burda, ben duymadım " dedim. " Zaten kavga 2 gün önce falan olmuştu, belki ondan duymamışsındır. O kavga benim kız kardeşimle 2 erkek çocuk arasında geçti, ve benim kızkardeşimi hastanelik ettiler. Kardeşimi dün eve getirdik ve çocukların eşgalini ondan aldım. Aynı sizin tarifinizdi " dedi eleman. Çok şaşırmıştım. Çünkü ömrümde bir bayana el kaldırmayan ben şimdi birinin kızkardeşini dövmekle suçlanıyordum. " Yok abi öyle birşey, ben doğru düzgün bu parka bile gelmiyorum " dedi Tevfik. " Bakın beyler benim adım Murat, bu parkta takılırım hep, zaten sorsanız beni de bilirler, muhabbetim falan iyidir. Ama 2 gün önce kızkardeşimi burda hastanelik ettiler " dedi ses tonunu yükselterek. İçimde kendime güvenen bir duygu hakimdi. Çünkü böyle birşey yapmadığımı biliyordum. Ancak bu herife bunu nasıl ispatlayacağımı bilmiyordum ve bu beni aynı zamanda dehşete düşürüyordu. Sanırım adamın yaşı 23-24 civarlarındaydı ve hayvan gibiydi. Adam susmuş bize bakıyordu. İçinden düşünüyordu bir sonraki hamlesinin ne olacağını. Bizse korkudan altımıza sıçacakmışız gibiydik. " Abi biz yapmadık öyle birşey " dedik. Dedik ama dinletemedik.
Bölüm 6 ( Peki Tevfik o sırada ne düşünüyordu amınakoyim? diyenler için ) : ' Ulan şimdi adama ispatlayamayız biz olmadığımızı, eğer bizi bellemişse bu kavga daki çocuklar olarak, siksen kurtulamayız. En iyisi koşarak kaçalım, adam bizi yakalayamaz. Ama o da olmaz ki amınakoyim. Ahmet hayvan gibi, koşamaz bile. Adam hemen yakalar, yakalandığı içinde direk suçlu olduğunu zanneder siker belasını. Off ne yapıcaz şimdi götümüze kayıcak. Sikim senin kafanı Ahmet,
biri seslenince niye bakıyorsun göt herif. '
Bölüm 7 ( Sonun Başlangıcı ve Ahmetin gözünden 2 ) : " Bakın şimdi gençler, bizim evimiz birkaç sokak aşşağıda. Şimdi siz mademki diyorsunuz biz yapmadık, benimle gelip kızkardeşimle yüzleşin. Eğer o derse ki ' abi bunlar değil ' o zaman sizi bırakırım. Herhangi bir piçlik yaparsanız " cebinden sustalıyı çıkaran adam çat diye bıçağını açtı ve devam etti " sizi yakaladığım yerde öldürürüm. Kardeşimin kanını yerde koymam " . Ne yalan söyleyeyim adam bizi çok etkilemişti. Bu yüzden " Tamam abi , gidelim ispatlayalım biz olmadığımızı " dedik ve aşşağıya doğru yürümeye başladık üçümüz. Yolda muhabbet etmeye devam ediyordu Tevfikle adam. Ben pek sesimi çıkarmadığımdan mıdır nedir, bir ara şöyle bir diyalog bile geçti yolda : " Şimdi gençler, sizin adlarınız ne? " " Ben Tevfik abi " " Bende Ahmet " . " Peki nerelisiniz gençler ? " diye devam etti adam. " Ben sivaslıyım abi " dedi Tevfik. " Bende Adıyamandanım ve yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum " demek geldi içimden ama diyemedim tabiki götkorkusundan. " Bende Adıyamandanım abi " dedim. " Aslında sana güvenirim Tevfik , de şu Adıyamanlıya güvenemedim " diyen adam, benim götkorkusunu 3 kat arttırmış, artık söyleyecek söz bıraktırmamıştır. En sonunda adam la birlikte durduk ve dışı kırmızı boyalı bir evin önündeki bahçe duvarında oturduk. " Bakın gençler burası bizim ev. 4. dairede oturuyoruz. Şimdi son kez soruyorum, siz mi dövdünüz lan kardeşimi " dedi ses tonunu yükselterek. " Abi vallahi biz dövmedik " dedim. " Ulan siz o küfürlü mesajları atmadınız mı doğruyu söyleyin. " dedi adam. ' Haydaa, ne mesajı amınakoyim ' diyordum içimden. " Yok abi ne mesajı biz atmadık mesaj falan " dedi Tevfik. " Çıkarın lan telefonlarınızı, bakıcam mesajlarınıza " dedi adam. " Abi telefon yok yanımda " dedim. " Al bak abi telefonum " dedi Tevfik elinde tuttuğu telefonunu göstererek. Adam telefonu eline almaya çalışınca bırakmayan Tevfik " Abi elimde baksan olur mu " dedi. " Bak Tevfik şimdi burda o kadar muhabbet ettik, sen telefonunu bakmam için veremiyor musun " dedi adam. Tevfikde mesajlar bölümünden gelen kutusunu açıp adama verdi. Adam biraz kurcaladıktan sonra " Bakın şimdi gençler bu apartmanın 2 girişi var, ben şimdi şurayı açtırıcam arayıp, 4.kata çıkıp ebruyu sorun, ebru de beni arar siz aşşağı inerken, ona göre bakıcaz artık ne olucak. Ha bide ben aşşağıda bekliyorum, eğerki diğer kapıdan kaçmaya çalışırsanız diye bu telefon bende şimdi " dedi ve Tevfiğin telefonundan bi' numarayı arayıp " Açın şimdi kapıyı " dedi. Bi' kaç dakka daha bizi korkutan konuşmalarına devam eden adam " Hadi gidin şimdi bakalım " dedi.
Bölüm 8 ( Son ) : " Ya kız piçliğine bizim olduğumuzu söylerse " dedim. " Saçmalama olm niye öyle birşey yapsın. " dedi Tevfik. " Ne bilim ya adamın kollar da faça doluydu gördün mü? " . " Evet büyük ihtimalle uyuşturucu falanda kullanıyordur " . " Olm varya kız piçlik yaparsa büyük ihtimalle bizim cesedlerimizi bulurlar tenha bir çöplükte, off yanlız filmlerdeki gibi karizma olur lan " . " Olm çöplükte ölü bulunmanın nesi karizmatik, yanında bir parça sıçmıkla mı ölmek istersin yani, saçmalama amınakoyim " . " Ölmüşüm amınakoyim, çok da sikimde ya " dedim ve merdivenlerden çıkmaya devam ettim. 4. kata geldiğimizde zili çalıp bekledik. Karşımıza bir kadın çıktı. Büyük ihtimalle ebrunun annesiydi. " Abla ebru içerdeyse biz onunla bi' konuşucaz da " dedim. " Ne Ebrusu çocuklar burda Ebru diye biri yok " dedi abla. Tevfikle kısa süreli bir bakıştık. " Telefon " dedi artık olaya uyanan Tevfik . Bense hala mal gibi " Olm yanlış kata geldik galiba çıkalım bir üst kata " dedim. Tevfikse merdivenleri koşakoşa iniyordu. Peşinden gittim ve aşşağıya indiğimde adamı bıraktığımız bahçe duvarında olmadığını gördüm. Tevfikse küfür ediyordu deli gibi. Böyle bir numarayı nasıl yediğine inanamıyordu benim gibi. Bir süre etrafta koşturduk belki buralardadır diye ancak kendimizi yormaktan başka hiçbir işe yaramamıştı bu. Tevfik, çalınan telefonunu ailesine nasıl açıklayacağını düşünürken bense bu numaranın kırkyıl düşünsem aklıma gelmeyeceğini düşünüyordum. Çünkü daha küçücük bir çocuktum
Bayram Ziyareti
"Valla ne desemki daha doğrusu nerden başlasam, hayatımdaki en güzel gelişmeden başlıyayım. Bir sevgilim var. Adı: Ceren. Benim yaşımda. Aynı lisedeydik, şimdi de aynı üniversitedeyiz. Yok lisede değil, üniversitede başladık. Orası biraz uzun. Önemli olan şuan hayatımda ve mutluyuz birlikte. Sonra kaldım biliyor musn? Evet evet kaldım. Hem de hazırlıkta ama kızma inan yaptım elimden geleni ben de anlamadım neden geçemediğimi. Artık bir dahaki sınavda da deneyecem şansımı ne yapayım. Ona kadar boşum, takılacam öyle ama çalışmayı ihmal etmem merak etme. Ben müzik ve masa tenisinde geliştirim kendimi diyorum. Belki bir takıma yada gruba girerim. Aklıma inan daha iyi bir fikir gelmiyor. Boş olsam da geleceğimi sanmıyorum İstanbul'dan burası uzak ama geldikçe uğrarım merak etme. Şimdilik bu kadar İstanbul'a gidiyoruz. Trafiğe kalmamak için acele etmemiz lazım. 98'de ben 8 yaşındaydım ama hayal meyal hatırlıyorum. O zamandan bu güne çok zaman geçti. Hoşçakal dede."
Dedemin mezarına veda edip ilerlerken arabaya aklımdan acaba duyuyor muydu, ya biz bizde ne olacak, bizi de böyle ziyareten eden olacak mı, ya kaç yıl sonra unutulucaz?