kırmızı bir at çizerdim,
kırmızı bir at...
bak bu da kafası...
nereden geldim, nereye giderdim?
bu da düşünen kafamın bana sorusu.
sür beni sarp kayalıklara
oradan aşağısı başka yerin konusu..
"ah" dedi "senin durumun fena"
"ah" dedi "kalbimde bu neyin acısı"

dayanamaz, kalbimin içinden çıkardım,
utanmadan dünyaya tepeden bakardım.
kimse beni bilmez, bilmez, beni bilmez,bilmez beni kimse
ben hep saklandım...

yanmalısın, sönmelisin ruhları incitmeli
inanırken yalanlara, delirmiş olmalısın.
bakmalısın, görmelisin, acıya yer vermelisin
varmak için "hep"lere, önce "hiç"i göze almalısın...
o kızgın bakışın, bir de üzgün bakışın, yüzlere gülüşün ve ani bir düşüşün...
üzülmeye gelmez giderdim
aramaya ruhumu parçalarını...
üzerime bir bir dikerdim,
beni nasıl isterdin tek parça...

yoksun bedenim yoksa..
kime güler yüzün?
kime ağlarsın?
çek, bir sandalye çek ve otur
mumlar var, mumları yak
anlatacaklarım uzun, uzundur yollar
ve her ne yana gidersen git
beter gibi sonsuz ama
yoksun bedenim yoksa...
yokum, bedenim yok benim...
kime güler yüzüm?
kime ağlarım?
duruyorsa, ne duruyorsun?
yarına kalsa, ne umuyorsun?
yokum, bedenim yok benim...
sandalye çek ve otur
mumlar var, mumları yak
anlatacaklarım uzun, uzundur yollar
ve her ne yana gidersen git beter gibi sonsuz ama
yoksun, bedenim yoksa...

her yer ne kaplı hiç bilemezsin...
her yanım, her sözüm, her savaşım, her yarım,
öyle zor, öyle zor, öyle zor, geliyor ki!
her yeni gün her yeni gün her yeni gün her yeni gün her yeni gün...

Hiç yorum yok: