Bağlanmak

Seni neden hep affettiğimi anladım
Çünkü seni aileden görmeye başladım

Sevgilisiz

Buraya gelmeden önce bu kadar duygu yoğunluğunun içine gireceğini hiç tahmin edemezdi. Aklında hiç bir şey yoktu. Sadece yeni tanıştığı arkadaşaıyla, ne kadar karşı cins olsa da, iyi bir vakit geçirmek, laflamak istiyordu. Görüşme yerine varıp oturduğunda da her şey normaldi. Sohebet de koyu gidiyordu. Belki de bu koyu giden sohbetin kurbanı olmuştu. Laf nasıl olduysa dönüp dolaşıp sevgilere elmişti. O da sevgili istemediğini yalnız takılacağını belirtmişti ama arkasında böyle bir soru beklemiyordu. O soruyla şaşırmış, bir anda ne diyeceğine karar verememişti. Soru gayet basitti. Karşısında oturan kız da zaten zekice sorular sorabilecek bir insan değildi. O sevgili istemediğini belirtince, en son ilişkisinin ne zaman olduğunu sormuştu... Bu soruda takılacak bir şey yok ama onun esas takıldığı konu bunu kendisinin bile zor hatırlıyor olmasıydı. Bir anda beyni durmuştu. Demek o kadar olmuştu ha... Durup düşünecek kadar... Gözleri uzaklara daldı. Sonra bi gözü kısıldı. Olaylardan çıkarım yapmaya çalışıyordu. 2 yıl. Evet 2 yıl. bundan önceki ilişkisi tam 2 yıl önceydi. Biran ama sadece bir an şüphelendi kendisinden ama sonra kendisi de böyle bir şüpheye düştüğü için iğrendi. Sadece ya soğumuştu ya da soğutulmuştu. Karşısındakine ( ne kadar benim burda anlatmam uzun sürse de ) afallama süresini atlattıktan sonra cevap vermişti. Yine de bir garip hissediyordu kendini. Kim bilir eski sevgilisi daha başka kimlerle birlikte olmuştu. Adını, yüzünü bile zor hatırlıyordu ama neden kendisi bu durumdaydı? O ilişkisinden sonra birçok kişiyle tek gecelik ilişkiler yaşamıştı ama hiç bir uzun ilişki içerisine girmemişti. Eline birçok defa fırsat da geçmişti ama bunlardan hep kaçmıştı. Aşktan mı korkuyordu ya da birine bağlanmaktan...? Arkadaşları vardı, ailesi, işi, her şeyi vardı. Zaman derler ama onun beklediği bir şey de yoktu. Asosyal da değildi. Sadece böyle olmak hoşuna gidiyordu en azından şu an için. Evet böyle olmak güzeldi. Hesap vermeden pervasızca yaşamak. Bunun farkına varınca rahatladı. Karşısındakine dönüp, evet yalnız takılmak istiyorum, diye yineledi. Her şey iyi giderken her şeyi mahvetmeye gerek yok...

hasiktir ****

biraz müzik dinlmek için takıorm kulaklıgı. random ne gelirse artık açıorm parçaları.anemi -amınakoyim gelior.ne zamandır dinlemiorm lan diorm.başlıorm dinlemeye.dumansız sigaranın köpüksüz biranın sensiz şu hayatın ta amına koyayım.gaza getirici bi şarkı tabi.kolay gaza gelen bi insan olduumdan şarkının 1 dkkası geçmeden söylemeyede başlıorm.amınakoyayım kısmındaki o coşkuyu yaşamak için sesimi yükselttigimde kahkaha sesi duyuorm önümden .gözümü açıp etrafıma bakınca herkesin bana baktıgını görüorm .tabiki hocayla gözgöze geliorz


-16.yyda osmanlı
ulan toplumsal kültür die adı geçen derse bak konularına bak die düşünüorm.hoca devam ediyor
-meta nedir?
sınıfta cevap wermek için istegi olan pek kimse yok.çoguda üşenio zaten benim gibi.önümdeki çocuk metalin işlenmesi diyor.hoca gülmemek için kendini tutuor.bense basıorm kahkahayı.çocuk rezil oluor ama banane aq diorm.oysa nerden bilebilirdimki birazdan aynı durumda benim olacagımı.ders devam edior aynı sıkıcılıgıyla.biraz müzik dinlmek için takıorm kulaklıgı. random ne gelirse artık açıorm parçaları.anemi -amınakoyim gelior.ne zamandır dinlemiorm lan diorm.başlıorm dinlemeye.dumansız sigaranın köpüksüz biranın sensiz şu hayatın ta amına koyayım.gaza getirici bi şarkı tabi.kolay gaza gelen bi insan olduumdan şarkının 1 dkkası geçmeden söylemeyede başlıorm.amınakoyayım kısmındaki o coşkuyu yaşamak için sesimi yükselttigimde kahkaha sesi duyuorm önümden. gözümü açıp etrafıma bakınca herkesin bana baktıgını görüorm.tahtaya bakınca hocayla gözgöze geliorz.kulaklıklar hala kulagımda.tabi bunun farkında degilim ve kulaklıkla yüksek sesle konuşma hatasına düşüorm.
-hasiktir hoca...

Yakamozun Peşinde

Gidelim biz de peşinden
Yakamoz nereye gidiyorsa
İlerleyelim sen, ben, ay ışığı
Nerde olduğumuzun ne önemi var?

Kırımlı Kongolu kanamalı kene hastalığı

tarih:20 haziran 2014
yer:çok garip bir yer
saat:06.00

'anneee,bittiii' dedi tuvalet kağıdı reklamındaki çocuk ve televizyonu kapattım.bu saatte kim reklam koyar bu reklamları benim gibi kaç salak izliyodur ve bi şirket bu saatte reklemının çıkması için para verir mi lan soruları kafamda döndü.kafamda dönen tek şey bu değildi kesinlikle.5 dakikalık bir şekerleme için yapabileceğim çok şey vardı o an.74 saattir alt ve üst gözkapaklarım birbirine kavuşamamış sevgililer gibi abazan bir titreme içerisindeydiler.uyumamak için hiçbir sebebim yoktu oysa.herneyse kıvrıldığım koltuktan kalktım ve buzdolabına doğru yürüdüm.kapağını açtım ve annemin çok sevdiği buzdolabı mıknatıslarından biri yere düştü.yokluğunu farketmez diye düşünerek buzdolabının altına ittirdim ayağımla.krem peynirin ekmeğe sürülmüş olanı keşke piyasada satılsa diye düşündüğüm an işte o andı.sonuç olarak ben sürdüm yani.sürdüğüm zamanın çeyreği kadar bir zamanda yedim bitirdim ekmeği.üretmenin tüketmekten zor olduğuna bir daha ikna oldum.sonra zaman bi şekilde geçti yine uykusuz yine hareketsiz...
saat 09:00 kirpiklerim mi dökülüyor bana mı öyle geliyor?dışarı çıktım suratım son derece asık biraz terliyorum.nereye yürüyorum bilmiyorum ama 20 dk daha böyle yürürsem bu sıcakta kıçımın terleyeceğini adım gibi biliyorum.can sıkıntım hatsafhada.gömleğimin düğmeleri isyan içinde kıravatımı biyerde bırakmışım galba.altımdaki kumaş pantolon yüzünden boxerım sıkışmış neredeyse tanga halini almış durumda.ama kalabalık bi yerdeyim ve onu çekiştirerek düzeltmeye utanıyorum.ayrıca içimde testislerimi avuçlayıp hayvan gibi kaşımak gibi bir istek te var.ama bunların hiçbirini yapmıyorum.en iyisi bi yere gidip oturayım orda tuvalete de giderim hem bi kahvaltı yaparım.saat.12:34

(81 saat 34 dk önce:yani 17 haziran 2014)
uykudan yeni uyandım.gözlerim 'ne olur bokunu yiyim bi 5 dk daha yat diyor.keşke onları dinleseydim sonradan günlerce uyuyamayacağımı nerden bilebilirdim ki?

(bir önceki gün:16 haziran 2014)
"saat 19:15 Kongo-Ukrayna maçında sizlerle birlikteyiz.Aslantepe'de bu akşam keyifli bir maç izlemek umuduyla beraberiz."diye başladım söze.buraya kadar bişey anladınız mı bilmiyorum.biraz açıklayalım.Ben Bahri Otabokatarçınserpen maç spikeriyim.2014 dünya kupasının İstanbul'da düzenlenmesi beni ayrı bir gaza getirmişti.bir çok maçı ben sunuyordum.Bugün de maç başlamıştı gayet iyi sayılırdım kırmızı puantiyeli kıravatımın boynumu sıkması dışında.Bir yandan da yanımdaki televizyonda önceki maçların gollerinin yayını ve beraberinde çalan klasik gol tekrarları şarkısı çalıyordu:Jovanotti-l'ombalico del mondo.maç bittiğinde kız arkadaşım ve onun iki tane arkadaşıyla buluşacaktım.biraz garip bi durumdu çünkü arkadaşlarından bi tanesiyle onu daha önceden aldatmıştım.hiçbirşey olmamış gibi davranmayı düşündüm,arkadaşı da öyle düşündü...

tekrar 20 Haziran 2014 saat 13:47
tuvalete gittim ve kendime bir ayvalık tostuyla bir kahve söyledim.kasiyer kız bir gülücük attı bana.Heralde televizyonda bu halimle hiç görmemiştir diye düşündüm.arkadaşım tamam anladık uykusuzsun günlerdir de bu senin tıraş olmana neden engel oluyo ben bunu anlayamadım.giderek kötü hissetmeye başladım.dolu tost tabağının gelmesiyle boş tabağın bulaşık makinesi girmesi arasında geçen sürede sadece 4 dk geçmişti.nerden anladım?tostun gelmesiyle beraber tokyo dreiftin şarkısı başladı ve garson kız tabağı götürürken şarkı bitmek üzereydi.bi anormallik vardı bende.dünya kupası bir an önce bitse de bi tatile çıksam.
saat 15:05 kız arkadaşımla buluştum.bir sürü şey konuşuyordu ama hiçbirini ya duyamıyor ya da anlamıyordum.tek yaptığım sorularına evet veya hayır demek anlattığı şeyler ilginçmiş gibi görünmek ve hıı demekti.bu akşam bize gidelim mi dediğinde ne dediğimi hatırlamıyorum ama galiba yanlış bişey söyledim ki beni tersledi ve yarın ararım seni diyip çantasını aldı ve gitti.ben de sigaramı söndürdüm garsona parayı bıraktım ve ordan çıktım.gece boyu çalışmasına rağmen sınavı kötü geçen inek talebeler gibi hissediyordum.doktora gitmeye karar verdim.ama yarın...

21 Haziran 2014
gece boyunca rakip kanalın yayınladığı gol tekrarlarını izledim.ben niye böyle program yapmıyorum lan? diye düşündüm.doktorumu aradım ve bir saate ordayım dedim.arabama atlayıp gittim.elim radyoya doğru uzandı bi müzik açayım dedim:bu ne lan radyonun olması gereken yerde sadece boşluk var.radyom yok.orospu çocukları şerefsiz ipnenin dölleri kalitesiz kondom çocukları radyomu çalmışlardı.burası güvenli bir mahalleydi oysa.en azından 8 yıl önce...
bitmek bilmeyen küfürler ağzımdan dökülüyorlardı.eminim ki kulakları çınlamaktan ağrımıştır.doktora vardığımda heryerim ter içindeydi...muayene çıkışında hasta olduğumu öğrendim.doktorumun ise hiç üzülmüş bi havası yoktu.kırımlı kongolu kanamalı kene hastalığı.yıllar önce bu hastalıktan ölenler olmuş.evet sağ ayak bileğimde(messi ayak bileğim diye de adlandırılır) bir kene yapışmış yumurtalarını bırakmaya çalışıyordu.radyomu çalanlar kadar küfür yedi.doktor keneyi cımbızla çıkardı doktorun eline vurdum cımbız bi yana canlı kene bi yana düştü keneyi büyük bir hışımla ezdim.Kongo-Ukrayna maçında artık kırımdan gelenler mi yoksa kongodan gelenler mi bilmiyorum bi piç geitrmişti bunu beraberinde.doktor bu kenelerle ilgili bir belgesel izletti bana.üreme şekilleri yaşam tarzları falan filan.tabi klasik belgesel müziği olan Vangelis-theme from antarctica müziği arka planda çalıyordu.duysanız kesin tanırsınız.keneyi aldılar ama hastalık devam etmekteydi.hala ölme riskim vardı.hassiktir mna koyim dedim.ölmeden son bişeyler yapayım bari diye düşündüm.akşamki maçı başkasının sunmasını isteyecektim.arabamın kapısını açtım koltuğa oturdum.başımı direksiyona dayadım.sonrasını hatırlamıyorum.ya öldüm ya da uyuya kaldım....

yalan söylüyorum yalan benim adım Alp spiker falan değilim üniversteye hala hazırlanmaya çalışan kendini hazır hissedemeyen ve bu aralar sevgilisi olmayan bi gencim.ayrıca radyosu çalınacak bir arabam da yok.zaten Otabokatarçınserpen diye soyad mı olur aq.yine kolpaçino sanatı yaptım sikecem ben ders çalışmaya gidiyorum

not:karakterler olaylar ve türevleri tamamen hayal ürünüdür bu bir imlahatalarından dolayı kusura bakmayın bu iki bu not kısmını amodan özendim çünkü özverili buldum bu üç istanbulda 2014 dünya kupası oynanır mı hadi onu geçtim kongo ne ayak bu dört bu arada söylenen şarkılar gerçektir indirin dinleyin hak vereceksiniz bu da beş kodumeywalla

Şüphe,aşk,ihtiras,şehvet...Part 2

ertesi gün uyanıorm saat 15.00.bilgisayarımı açarken bişiler atıştırıorm.tam kapatıp dışarı çıkacakken kardeşlerimden biri msj atıo.diorm' tam berbere gidiodm ' 'sen hiç saçını kesmesdin ne oldu böle 'dior.diorm 'kız arkadaşım için kesicem'.'kılıbıkmısın olm sen dior' o anda ona hak weriorm.ne die uraşıcam diorm beni seviosa geri dönecektir elbet.

uyanıorm saat 11.00.hayret ediorm nasıl bu kadar erken kalktım die.gözüm telefonuma gidiyor.yaklaşık 1 hafta oldu ama o ne msj attı ne bişi.sonra telefonum çalıyor bi heyecanla bakıorm.tanımadıım bi numara.açıorm 'ahmet nasılsın' dior.'iiyim .siz kimsinz?'.diorm 'hatırlamadınmı ben zeynep' dior 'memleketten'.aklıma geliyor; o bi süredir ailesiyle istanbulda.sonra biraz konuşuorz.ayıp olmasın die diorm gel bi ara bize. şu anda kapıdayım zaten dior.şaşkınlıkla açıyorum kapıyı içeri buyur ediorm.konuşuorz biraz.sonra farkediorm ki ailesiyle gelmemiş.annenler nerde diorm.onlar gelmedi seni görmeye geldim ben zaten dior.o anda anlıormki eskiden yaşadıımız şeyleri unutamamış.neyse diorm biraz daha konuşuorz.ewde yiyecek bişi olmadıından içeçek bişiler getiriorm zaten onunla geçirdiimiz zamanın çogunda eskiden de içerdik.biraz daha zaman geçiyor.muhabbetimizin ortasında eski günlerden konu açılıyor.'şu anda kim war hayatında' dior.'hiç kimse diorm'. 'iyi öyleyse o zmn söliorm ben seni hiç unutamadım'.sonra farkediormki benimde içimde hala ona karşı bişiler war.o sırada kapı ziliyle kendime geliorm.kim acaba bu saatte die düşünüorm.kapıyı açtıımda donup kalıorm.'aşkım seni seviorm beni affet hasta olduumdan gelemedim' dior kapıdaki.ben biraz da içmiş oldugumdan hiç bişi diemiorm sadece şok olmuş bi şekilde bakıorm.içerden zeynep 'kim geldi' dior.ona bakıorm .kaşlarını çatıyor 'kim war içerde 'dior.o sırada zeynep da kapıya gelmiş.nasıl böyle bişi olur die düşünüorm.ilk defa başıma geldiginden dilim tutulmuş gibi hiç bişi söleyemiorm...

Not1:İmla hataları yüzünden kusura bakmayın.

Not2:Olaydaki kişi ve kuruluşların gerçek hayatla hiç bir ilgisi yoktur!

Şüphe,aşk,ihtiras,şehvet...Part 1

Telefonumdaki sesle birlikte uyanıyorum saat 15.30.uzanıp kapatıyorum sonra tekrar ve tekrar çalıyor telefon.karşımdan gelen ses napiyosun neden aramadın bugun diyor.yeni uyandım diyorum.hadi kalk da gezelim diyor.bense uyumak istiyorum ama söyleyemiyorum.ayıp olmasın diye tamam geliyorum 15 dkkaya diyip hazrlanıp çıkıyorum.yine buluşuyoruz ve yine geziyoruz.ama artık sıkıcı olmaya başlıyor bu gezmeler.eskisi gibi ilgi gösteremiyorum ona ve o da sadece ilgi istiyor.eski günleri hatırlıyorum onunla kanka oldugumuz zamanları.bana ilişkilerinin çogunu anlatmştı ve o yüzden onu normalden daha fazla tanıyordum.ve bana ihanet edip etmediini bilmiyordum.çünkü eskiden çıktıklarının çogunu aldattıını sölemişti bana.ve erkeklerin ne kadar saf olduundan bahsetmişti her sölediine inanmaları vs vs.o yüzden o kadar da baglanmak istemiyorum galiba ona artık çünkü zamanla banada ihanet ediceini biliorm.bi anda dürtüyle kendime geliyorum.'daldınmı yine' diyor.yorgunum o yüzden diyorum.oturmaya devam ediyoruz.sonra hadi sinemaya gidelim diyor gidiyoruz.salon boş oldugundan daha rahat ediyoruz biraz önsevişme biraz dokunma sonra daha ileri götürmeye çalışcagım anda msj geliyor onun telefonuna.neyse diyip kendimi durduruyorum.msja cevap yazıp gönderior.tekrar bi msj daha artık şüphelenmeye başlıyorum.erkek mi kız mı msjı atan?neler yazmış msjda.sonra filme bakıyorum biraz .film bitiyor ve biraz daha geziyoruz sonra onu evine kadar götürüyorum.ve bu şekilde yaklaşık 2 hafta daha geçiyor .

bu sefer kapı ziliyle uyanıyorum saat 12.00.elinde poğaçayla gelmiş 'canım sana kahvaltı getirdim 'diyor.huysuzlugum üzerimde bu sefer.bu saatte niye geliyosun diyorum.kimse yok yanına geldim kötümü ettim diyor.huysuzlugun geregi yok die düşünüp ii ettin diyorum.ewde akşama kadar takılıyoruz.sonra babam gelicek diyorum we onu ewine kadar götürüyorum.onu eskisi kadar istemediimi farkediorm.

bu sefer kendi kendime kalkıyorum telefonumdaki msja cevap wermek için baktıımda msj olmadıını görüyorum.neyse diyip biraz bilgisayarda chat yapıyorum.feysden doum günü tebrkleri görüyorum cevaplıyorum.çou zaten kardeşlerim.sonra saate bakıyorum 16.00 .bu saate kadar neden aramadı acaba diyorum.tabi ya hastaydı bu aralar die hatrlıorm.bu sefer ben ona gideyim diyorum.onun apartmanının önüne geldiimde onu yanında bi erkekle görüyorum.görmemle çocuun üzerine yürümem bir oluor.o ise sanki hiç bişi olmamış gibi aşkım sen mi geldin diyor.ama ben sinirden hiç bişi duyamacak haldeyim ve çocuun suratına geçiriyorum bir tane.noluo ya die bi ses duyuorm ama sinirden ebenin amı oluo ulan die cevap werip çocua yumruklarımı geçirmeye devam ediorm.çocuk yere düşüyor ve ona dönüorm.bu ne rezalet diorm.o ise düşündüün gibi deil klişesini kullanıor.o sırada elinde bir poşet farkediyorum.bana uzatıyor ve dogum günün kutlu olsun diyor.hasta oldugum için gidemedim dışarı o yüzden arkadaşıma aldırdım diyor.ben durumu anlıyorum ama artık çok geç oldugunu biliyorum.ama yinede haklıymışım gibi davranmaya devam edip 'telefonunu wer mesajlarına bakıcagım' diorm.suratıma telefonunu fırlatıyor ve içeri gidiyor.bakıyorum gelen mesajlarına.çounda ben warım.geçen günkü sinema saatinde gelen msjlara bakıorm.erkin die birinden gelen mesajı görüorm:ne zaman buluşacaksın benimle diyor.giden mesaja bakıyorum:erkek arkadaşım war gelemem anla artık.gelen mesaj:onu bu kadar çok mu seviyosun.giden msj olarak evet bana bir daha msj atma diyor.donup kalıyorm.içeri özür dilemeye giriorm telefonunu bırakıp 'özür dilerim aşkım' diorm.o ise suratıma bakmıor telefonu bırakıp bişi demesini bekliyorum.ancak demiyor.sinirlenip dışarı çıkıorm.eve gidipbiraz düşünüorm ne oldu az önce öyle die.nasıl bu kadar sinirlenmiştim ve nasıl onun sözlerini dinlememiştim.anlıormki güven ile ilgili problemim war onunla.sonra ona msj atıorm beni bu gune kadar hiç aldattınmı die.hayır sana bugune kadar herkesden çok deger werdim ama sana deger werdikçe kendi degerimi düşürmüşüm dior.way be çok güsel yazmış ha die düşünüorm.'sevindim beni aldatmadıgına ama kendi degerini düşürmüosn bence' die yazıp gönderiorm bi daha mesaj atmıo.sonra gidip aynada kendime bakıorm.saçım sakalım birbirine girmişve beni bu halimle bile sevebilio die düşünüorm.o zaman kendime kendime biraz bakmaya başlayayım ve yarın yanına gideyim die düşünüorm...

Kasıklardaki Ağrı 2

On sekiz yaşına daha iki gün önce basmıştı. Doğum günü partisi pek büyük değildi ama on sekiz yaş bundan sonrası için ona büyük olasılıklar sunuyordu. O da bu olasılıkları gerçek kılabilmek için ailesinden doğum günü hediyesi yerine para istedi. Ailesi de hediye zahmetinden kurtulmak ve oğullarının doğum gününde onu kırmamak için bu isteği kabul ettiler. Artık hem on sekiz yaşında hem parası olan bir gençti ve kendi adını temize çıkarma zamanı gelmişti. Hemen aldığı parayla eskiden sadece camından bakabildiği, içierdeki masada oturan o tonton hatun tarafından sürekli kovulduğu o geneleve gitti. Bu sefer başı dik girdi içeri. Kadın yine suratsız bir şekilde bakıyordu. Bu sefer bütün o soruları hem parasıyla hem de kimlik kartıyla bertaraf edip içeri girdi. Kadın eliyle iki numaralı odayı gösteriyordu. İki numaralı odaya girdi. Uçkuru kaskatı durumdaydı ve çok ağrıyordu. Bu sefer de karşısındaki orospu suratsızdı. Yine de biraz sonra yaşayacağı şeylerin hayali onu bir tanrıça gibi görmesine sebep oluyordu. Son bakir anlarını yaşıyordu. Bakirliğini kaybedecekti ama buna hiç üzülmüyordu. Kızlarla erkekler arasındaki en büyük fark bu herhalde diye düşündü. Sürekli sırıtıyordu. Orospu onun acemi olduğunu ilk bakışta anlamıştı. Onu aldı yatağa uzandırdı. Sonra kucağına oturdu. Çocuk uçkurunda o sıcaklığı hissedince sırıtışı yerini hin bir gülüşe bıraktı. Kendisini dünyanın efendisi gibi hissediyordu. Kadını aşağısına almaya çalıştı gücünü kanıtlamak için başaramadı. Göğüslerine uzandı hemen dokundu. Dokunduğu anda bir tokat yedi. Burda efendi benim diyordu adeta orospu. O da buna hiç direnmedi kabul etti. Gözleri kaydı, kendini bıraktı. Kendine geldiğinde dışarda yürüyordu ve uçkuru hala kaskatıydı. Çok kısa sürmüştü. Oysa bedeni bir daha, bir daha istiyordu. Yanından geçen bayanlara kötü gözle bakmaya başlamıştı. Kendisini kötü hissediyor ama içinden bu duyguyu da söküp atamıyordu. Yanından geçen çiftlerin birbirleriyle seviştikleri anı hayal edip daha kötü oluyor hem o erkeğe küfrediyor hem de onun yerinde olmak için can atıyordu. Durumu kötüydü ve gittikçe de kötüleşiyordu. Kendisi de bunun farkındaydı. İnsan içinden uzaklaşıp kendisini deniz kenarına attı. Derin derin nefes aldı bu durum iyi geliyordu ama bu sefer de dalgaların kıyıya vuruşu onu o şehvetli dakikalara geri götürdü. Dalgalar ileri geri yaparken o da sanki o orospu üstünde ileri geri yapıyordu. Boncuk boncuk terlemişti. Hemen eve koştu kimseyi görmek duymak istemiyordu. Eve geldi. Kimse var mı yok mu bakmadan banyayo attı kendisini. Ateşini söndürsün diye hemen soğk suyu açtı. Tam o anda boşaldı ve soğuk duşun altında kalakaldı. O soğuk duşun altında nefes nefese gülümsedi o anda aklında tek bir şey vardı. O orospuya tekrar gitmek ve bu sefer gücün kimde olduğunu ona göstermek. Bunu yapmak için bir hafta bekleyip harçlığını alması gerekiyordu. Öyle yaptı. Zor geçen bir haftadan sonra harçlığını alıp direk koştu geneleve. Girer girmez kadına iki numaralı odayı istediğini söyledi. İki numaralı odaya girdi aynı orospu duruyordu. Tanımıştı çocuğun üzerine geldi. Bunu görünce tuttu orospuyu yatağa attı. Yüzündeki gülümseme hırsa dönüşmüştü. Kendisini yeniden dünyanın efendisi olarak görmeye başlamıştı üstelik bu sefer öncekinden farklıydı. Kendisine güveniyordu. Bu sefer de orospu ona direnmedi. Hemen soyundu ve orospunun üzerine yattı. Kaskatı uçkurunu delği sokmadan önce bekledi anın keyfini çıkardı. Uçkurunda o sıcaklığı tekrar hissedince hayatın anlamını bulmuş gibi gülümsedi.

diyalog

k:ayyy AC/DC çalıyo,çok severim bu şarkıyı bilio musun??

e:hadi yaa,yok ben bilmiyorum bu şarkıyı hatta grubu da bilmiyorum maalesef

k:hımmm,hangi tür müzik dinliyosun ki sen??

e:ya çok ayırt etmem ama hiphop r&b ağırlıklı...

k:ayy rap mi dinliyorsun,müzik mi o yaa??


e:o ne demek canım şimdi??müzik ki dinliyoruz

k:aman ne biliyim sırf konuşma,hiç enstruman yok,kliplerde zenciler çıplak kızlar falan

e:sırf konuşma değil altyapı hazırlamak diye bi olay var ki kolay bir iş değil,ayrıca rock müzik de zenci dediğin adamlardan geliyor,rock yıldızları da 5-6 hatunla konser sonrası duşlara giriyor groupie terimini hiç duymadın galiba bahsettiğin konular rapi sevmemek için bahane değil,sevmezsin o ayrı konu ama benim zevkim böyle yani napiim ben seviyorum

k:öff iğrençsinn

e:kızım iyi misin sen?fazla headbang yapmaktan beynin sulandı galiba

k:ne diyosun be manyak?

e:sensin lan manyak.alla alla durduk yerde ne ayrımcılık yapıyosun ben senin dinlediğin müziğe bir şey diyomuyum??

k:öff ya çıkıyorum ben buradan

e:ulan iyi ki bi arabada yiyişmeden önce ortam yumuşasın diye radyo açalım dedik.Sokayım böyle frekansa.Siktir git lan müzik faşisti seni,ayrıca ona siyah denir zenci denmez ırkçı motor...:@:@:@

Yorgunum lan!

Sabah uyanmak ne kadar zor oluyor.Hele uyanmak için gerçekten bir sebebin olmayınca.Sadece gün boyu yorulup tekrar yatağımıza girmek için uyanmamız.Kahvaltı yapıp çıktım evden.Okula giderken düşündüğüm tek şey ise ne kadar yorulduğumdu.Toplu taşıtlara binmek,okulun o boğuk ve dumanaltı havası,dersler vs.O kadar uzun süredir kendimi bitkin hissediyorum ki.Hayat enerjimi sömürüyor bu şehir.Halbuki İstanbul'da hiç böyle değilim.Belki de hayatıma enerji sağlayan bütün kaynakların orada olmasıyla ilgilidir.Buradayken batarya hep zayıf amına koyayım.Ankara'nın sabah ayazı yüzümü ısırırken bunları düşüne düşüne okula geldim.İlk iki ders boş.Batağa gel.Kantin gitgide daha fazla dolmaya başlıyor.Yakılan sigaralar beni yine boğmaya başladı.2 saat geçti.3 ders sonra ise yine kantindeyiz.Yine batak.Bir yandan da "biz niye böyleyiz lan" muhabbeti.Pek tabii ki yalnızlıktan söz ediyoruz.Bir yanım bunu gerçekten merak etse de,bu durumdan kurtulmak istese de,bugünlerde "eeeh sikerim" modundayım daha çok.Kendi işime bakmaya çalışıyorum.Çünkü o an sadece orada ayakta durabilmek bile beni yeterince yorarken yeni bir atılım yapamam.Aslında benim gibi olanların hepsinin sorunu bu.Çok mu tembeliz lan?İç bayıcı yalnızlığımızdan kurtulmak istesek de bu yönde hiçbir çaba gösteremiyoruz.Peki bu bizim tembelliğimizden mi,yoksa sayısız denemeden sonra yorulmamızdan mı kaynaklanıyor?Peki genel yorgunluğumuzun temeli aslında bir önceki sorudaki ikinci şık mı?Kim bilir belki de öyledir.Yine de bu konuda bir şey yapmaya kalkmayacağım.En azından şu aralar.Yorgunluğuma müdahele etmeyeceğim.Şimdilik kurtuldum bu düşüncelerden ama yarın gene sadece onlar ve ben kalacağız günün sonunda.Neyse koz söyle Alper...

Ayrılığın 21. Günü

Ayrıldın. Basit oldu senin için tabi. Ayrılalım dedin ve bitti. Oysa benim için hiç de öyle değildi. Kokun sinimşti bir kere içime, izin bulaşmıştı ellerime, hatıralarımda sen, hayallerimde sen vardın. Bunları yıkıp kendime yeni bir dünya kurmam gerekiyordu. Belki yeni bir aşk. Başaramadım aşkı ama hayatı başarıyorum. Hayat duracak sandım, gerçi bir müddet durmuştu da, ama sonradan devam etti ve kazara yaşadım. Şimdi düşünüyorum da hani bir bebek doğar da ailesi sever ya onu en saf duygularıyla, o incinmesin kırılmasın isterler, okşarken bile bir şey olacak diye korkarlar, çok öpmezler hastalanmasın diye işte ben de öyle sevdim seni. Boş yere sana bebeğim demiyordum. Öyle narindim ki sana karşı bazen ben bile şaşıyordum kendime. Ben böle el üstünde tutarken seni bir de baktım büyümüşsün, artık özgür olmak istiyorsun artık bebek değilim bana bebeğim deme diyorsun. Söyle ne yapayım o zaman? Bak ayrılalı onca gün oldu ne yapayım? Senin hayatımdan çıkıp gitmeni kaldıramadım galiba. O kadar senindim ve o kadar güveniyordum ki sana bir anda gidince boşlukta kaldım. O yer öyle bir karanlıktı ki anlatamam. Hala da ordayım sanırım. Her gün uyandığımda güneşi arıyorum, doğmuyor bir türlü. Arkadaşlar sağolsunlar merak ediyorlar bu halimi. Yeni birini bul hatıra hatırayı siler diyorlar. Anlamıyorlar olay hatıra olayı değil! Anlamıyorlar. Sana gelince, güvenmiyorum artık sana hatta eskisi gibi olamayacağımızı da biliyorum o kadar kızıgınım ki sana, inan şu halime senden başka suçlu bulamıyorum. Ne kadar da duygusuzmuşsun. Tam bağlandığım zaman bırakıp gittin. Şuan sen kendi kefinde önündeki ilişkilere bakıyorsundur. Vefasız, vicdansız, duygusuz, yalancı... Ne desem az. Yine de sen gelsen bir gün bana inan tek soru sormam. Hoş geldin bebeğim derim.

Zamanlama

Beni öyle bir yerde bıraktın ki
Ne senin olabildim ne de başkasının

Sevgi ile başlayıp Nefretle biten bir hikaye(Hissiz Adam)

Sevgi konusunda hiçbir zaman eli açık biri olarak bilinmezdi.46 yıllık hayatında pek az şeyi sevmişti.Bu pintiliği çocukluk yaşlarından itibaren edinmişti.Ayyaş babasından ve onun akrabalarından nefret ederdi.En çok korktuğu şey ise birgün babasına dönüşmekti.Annesinin Onu okutmak için harcadığı emekler Onu bu bataktan kurtarmıştı.Annesi bu dünyada belki de tek sevdiği insandı.Annesine karşı hissettiği borçluluk ve minnet duygusunu başka kimseye karşı hissetmemişti.
Bir zamanlar öğrencisi olduğu ve yatakhanesinde kaldığı,şimdilerde öğretmenlik yaptığı okulda da işler farklı değildi.Öğrencilerini sevmezdi,meslektaşlarını da sevmezdi,öğrenciliğinden beri penceresini terketmemiş olan o eşsiz manzaraya karşı bile kalbinde bir duygu parçacığı taşımazdı.Duvarları andıran duygusuzluğu onun bi duvar gibi eskimesine yol açıyordu.Fakat birgün bu hissiz adamı değiştirecek bir şey oldu.
Okulda müdür yardımcısının odasında otururken birden odanın kapısı çalındı.İçeri giren kız öğrenci müdür yardımcısı tarafından çağrılmıştı.O ise bu öğrenciyi ilk defa görüyordu ve çarpıldı kıza hem de ilk anda.Her şeyine vurulmuştu onun.Ayağındaki parlak siyah babetleri ve uzun bacakları,kıpkırmızı dudakları,kestane rengi saçları ve mavi gözleri...Müdür yardımcısı kızı okulda sigara içtiği ve eteğinin kısalığı için azarlarken O'nun tek düşünebildiği bunlardı.Sırtını basan soğuk terler ve parmak uçlarının uyuşması O'na bir şeyler yapması gerektiği konusunda sinyaller veriyordu.Müdür yardımcısının bağırmaktan yorularak nefes almak için durduğu bir anı fırsat bilerek izin istedi ve odadan çıktı.Kapıyı kapattı ama oradan uzaklaşamadı.Meşgulmüş gibi görünmek için cebinden telefonunu çıkardı ve telefonu rastgele kurcalamaya başladı.Aklı ise hala odanın içindeydi.Bir yanı böyle bir ilişkinin uygunsuzluğu yüzünden yüzünün kızarması gerektiğini söylerken,diğer yanı yüz kzarmasına neden olabilecek tek şeyin yeni tanıştığı duyguların heyecanı olacağını ileri sürüyordu.O sırada odanın kapısı açıldı ve kız dışarı çıktı.Yediği onca azara rağmen kızın odadan çıkar çıkmaz tek yaptığı eteğini eskisinden daha yukarı çekmekten başka bir şey olmadı.Sonrasında etrafına şöyle bir baktı ve çekti gitti.
Bu olayı takip eden günlerde tek yapabildiği kızı daha yakından tanımaya çalışmak oldu ama bu imkansızdı.Okuldaki her öğrenci O'nun düşmanıydı.Erkeklerin alay etmeyi sevmesi ve kızların dedikoduculuğu onları bu araştırmada kullanılamaz hale getiriyordu.Öğrencileri notlarıyla değerlendiren öğretmenler de bir o kadar yararsızlaştırıyordu.Ancak bir şeyden emindi.Kızın bir sevgilisi yoktu.Kimse bu özgür ruhlu vahşi yaratığa zincir vuracak cesareti gösteremezdi.Fakat yine de daha fazla bilgiye ihtiyacı vardı.Yaklaşan veli toplantısında istediği fırsatı yakaladı.O gün kız annesiyle beraber O'nun yanına geldiler.Kızının matematik konusundaki zayıflığından şikayetçi olan anne kendi sınıfında olmasa bile kızına özel ders vermesini istedi.Bu mükemmel bir fırsattı.Bu dersler sayesinde hem kızı tanıyacak hem de kendini kıza tanıtmış olacaktı.Teklifi kabul etmeden önce kıza baktı ve yüzünde özel ders almak istemesindeki heyecanı yakalamak istedi.Kız ise konuşulanları umursamadan etrafına bakıyordu,sanki deminki konuşmaların hiçbirini dinlememişti.Kız üzerinde kurulan her otoriteye bir isyandı adeta.Bu tavırlarıyla ve güzelliğiyle O'nun kalbine dokunuyordu.Kız O'nun tam olarak zıddıydı.O güzel bir erkek sayılmazdı ve asla böyle dikkafalı olmamıştı.Kızın annesinin isteğini kabul etti ve dersler hangi günlerde işleneceği konusunda anlaşmaya varıldı.
İlk derste fazlasıyla heyecanlıydı.Kızın O'na ilk defa bu kadar yakın olması ellerinin titremesine neden oluyordu.Konuşurken ikide bir duraklamasının herhangi bir şeyin anlaşılmasına neden olacağı düşüncesi O'nu tedirgin ediyordu.Dersi anlatırken kızın göğüslerinin O'nun koluna çok yakın olduğunu farketti.Kızın kalp atışlarını duyabiliyordu sanki.Hayır,bu duyduğu kendi kalp atışlarıydı.O kadar yüksek sesle ve hızlı bir şekilde atıyordu ki kızın kalbini duyabileceğini sanarak endişeye kapıldı ve birden ayağa kalktı.Tuvalete gitmesi gerektiğini söyleyerek kızdan izin istedi.Yüzünü yıkarken az önce olanları ve sakin olması gerektiğini düşündü.Kızla daha birçok ders yapacaklardı ve bu sayede O hep kızın yakınında olacaktı,heyecanlanması gereksizdi.Bunları düşünerek tuvaletten çıktı ve salona gitti.
Daha sonraki derslerde kıza alıştı ve heyecanı azalmaya başladı ama bu sefer kederi hızla artıyordu.Kızın hiçbir zaman O'nun duygularına karşılık vermeyeceğini her derste daha çok farketmeye başladı.Artık bu özel derslerden nefret ediyordu.Çünkü bu dersler gerçeği suratına çarpmaktan başka bir şey yapmaz hale gelmişti.Kızın ders sırasında O'nun kolun,omzuna ve bacağına dokunmasını da bir işaret olarak görmek istiyor ama kızın rahatlığını bilmesi içten içe bu davranışların bir işaret olmadığını O'na söylüyordu.Kederinden her gece içmeye başladı.Hayatında yıllar sonra aklı beş karış havada olan bir kızın O'nu gerçek duygularla tanıştırması bünyesinde şok etkisi yaptı ve bu etkinin sonuçları yüksek derecede zararlı ve kalıcıydı.Dıştan bakınca bu etkiler kırmızı gözler,sakalsız bir surat,kötü bağlanmış ve boyundan düşen bir kravat,lekeli gömlekler ve ütüsüz pantolonlar olarak sıralanabilirdi ancak içinde çok daha hasar görmüştü.En sonunda duyguları ve kendisi birbirlerini karşılıklı olarak tükettiler.Derslere gitmeyi,okulu bıraktı ve kendini evine kapattı.5 yıl sonra bir kalp krizi geçirerek öldü.Sefil hayatının son anlarında ise dünyaya tek bir duygu bıraktı.Tanıdıklarına sorduğunuzda ağızlarından çıkan ilk cümelede mutlaka duyacağınız bir kelime:Nefret...

BASİT

Şiir yazmak çok kolay benim için
Elime kalemi alıyorum ve sadece seni düşünüyorum
Önemli olan sonu getirebilmek
Seni mısralara sığdırabilmek

Ümitsiz Vaka

Liseli aşıklara döndüm
Bir şarkı dinleyip sana kızıyor
Sonra bir diğer şarkıda senin oluyorum
İşaretler arıyorum
Sonra sanki gerçeklermiş gibi
Peşlerinden koşuyorum...
Ne yaptığımı sorsan,
Ben de bilmiyorum!
Her defasında noktalar koyuyorm
Kırmızı çizgiler çiziyorum
Olmuyor, uymuyorum...
Kendimi güçlü sanırdım
Oysa artık güvenmiyorum kendime
Güvenli bir yer arıyorum
Ellerine koşuyorum
Sanki tutunca elini,
Duyunca sesini
Her şey düzelecekmiş gibi geliyor...
Onların benim olmadığını
Geç anlıyor yüreğim
İşte o an bir duvara daha çarpıyor
Kabuğuna çekiliyor
Tamir etmeye çalışıyor yaralarını
Gülmeye çalışıyor insanlara
Başarıyor da nitekim ama
Benim kalbim hasta
Ne olursa olsun, kahretsin ki,
Umudunu kaybetmiyor...

Bacak Sokarım!!

Sakarya Caddesi'nin orada arkadaşlarla sürekli olarak gittiğimiz bir bar var.Oradayız yine bir akşam,sahnede de programı sürekli olarak bize denk gelen şarkıcı abimiz var.Abi 70'lerden okuyor elinde gitarı yanında birası.Kafası güzel,kendisi güzel...Neyse abimiz Cem Karaca'nın "Islak Islak" parçasını okurken şarkının önemli bir yerinde uyarlama yapmış ki bu uyarlama beni benden aldı götürdü yine uzaklara.Feleğin tekerine "çomak" yerine "bacak" sokan abimizin bu sözleri değiştirip kendine uyarlayarak bir bağ kurduğunu, sözleri o kadar benimsediğini düşünmeden edemedim.Öyle bir kendini vererek "bacak sokarım" diyordu ki bu hayatın sillesini yemenin acısını çıkartarak adeta intikamın kekremsi tadını birayla uyuşmuş dilinde hissediyordu.Loş bar sahnesinde kapattığı gözlerinde kazandığı zaferi yaşıyordu sanki.Fakat abicim sen bilmez misin feleğin tekeri basit bir makina dişlisi değildir?O teker zamanında Cem Karaca'nın da şarkıya cover yapan Barış Akarsu'nun da sopasını kırdı,senin bacağını da kuvvet muhtemel ezecektir.Başka yol desen o da yok.Paslanmaz ki namuzsuz işliyor sürekli.Sen varoldukça,ben varoldukça,servis yapan bıyıklı abla varoldukça o teker çalışacak.Eğer o teker çalışmasaydı zaten sen ünlü bir şarkıcı olurdun,ablamız en pürüzsüz haliyle servis yapmaz servis istiyor olurdu,ben de akşamın bir vakti sizlere bakarak bunları düşünüyor olmazdım.Engelleyemiyoruz olan oluyor,kısacası en iyisi sen çek o bacağını oradan..

ÖNSÖZ

Bu blog edebiyata gönül veren ve yazdıklarını bizimle paylaşmak isteyenlerin hiç bir kural olmaksızın istediklerini yazabildikleri bir ortamdır. Anlayışımıza göre edebiyat hiçbir kuralla sınırlandırılamaz. Edebiyatı sınırlandırmak şairi, sanatı kısıtlandırmaktır. Kısıtlandırılmış, belli kalıplara sığdırılmış, bir sanat da özgür olmaz. Oysa biz burda edebiyata gönül vermiş kişilerin içlerinden gelenleri içlerinden geldikleri gibi anlatmalarını istiyoruz. Onun için hiçbir yersiz eleştiri olmayacaktır. Kimse size çıkıp bu edebiyat değil edebiyat şöyle yapılır demeyecektir. Nasıl post-modern sanat varsa resimde ve heykelde, edebiyatta da olabilir. Yazılan her şey okuyucusu olduğu sürece edebidir. Burda da yazdığın şeyler okunacaktır. Adının aksine sadece hikaye değil istenilen her türe hizmet edecektir bu blog. Herkesin içinde bir edebiyatçı var. Bu blog onları ortaya çıkarmaya ve birbirimizi tanımamıza en iyi şekilde yardımcı olacağına inanıyorum. İçinizdeki her şeyi istediğiniz şekillerde paylaşabileceğiniz Keşhaneden Hikayeler bloguna hoşgeldiniz...