Taso oynamanın zararları

"Yerime sen oyna" dedi Ömer.Hemen oturdum adıyamandaki annemlerin yapısının önündeki sokağın tozlu kaldırımlarına.Yapı dememin sebebi çözememiş oldugum bir yer olmasındandı. Yapının içinde 5 aile kalıyordu. Ve hepsi için ev vardı. Yani aşiret evi gibi bir şeydi. Yapı binada degildi. Çünkü içinde meydan falan bile vardı. Ve bende bu sefer annemlerle kalıyordum. Normalde ailemle adıyamana gelince babamlarda yani babamın ailesiyle kalırdım. Ama bu seferki adıyaman gezimizde annemlerde kalmam gerekiyordu, sonuçta onlarda benim dedem ve nenemdi. Ayrıca dayımın oğlu olan Ömer benim yaşımdaydı ve adıyamandaki tek yaşıtım olarak onla iyi vakit geçiriyordum. Tozlu kaldırımlarda takılırdık, genelde oynadığımız şey taso olduğu için. O günde yine taso oynuyorduk. Yaklaşık 20bin tane tasomuz vardı ve hala biriktirmeye çalışıyorduk. İkimiz ortaktık ve bu işde çok iyiydik. ve harbidende 20 bin tane biriktirmiştik. Resmen gözümüz dönmüştü taso konusunda. Gece gündüz tek yaptığımız şey tasolarla oynamaktı. Daha 10 yaşında olduğumuzdan böyle şeylerle uğraşıyorduk. "Bende diğer kaldırımlara gidiyorum bakalım oynayacak kimse var mı" dedi Ömer. Takıldığımız sokak resmen tasocular sokağıydı. Hatta oynadığımız kaldırımlardaki bakkal taso satıyordu. Cipsle birlikte değil sadece taso. İşte böyle bir sokaktı burası. Ben İstanbuldan geldiğim için herkes bana farklı bir gözle bakıyordu. Büyük kızlar bile bir hayranlık, bir saygı duyarak bakıyorlardı. Ama erkekler çok piçti. Nedense pek sevilmiyordum erkekler arasında. Hatta Ömer olmasa büyük ihtimal çok pis dayak bile yerdim. ##Oyun sırasında ben fazla kaybetmeye başlamıştım. "Ömer gel sen geç benim yerime yeniliyorum, bugun formumda degilim " dedim. "Tamam gel sende benim yerime geç " dedi. Belki çok fazla film izlediğimizden belkide o filmlerdeki insanlara çok fazla özendiğimizden böyle diyalogları ezberlemiştik. Benim burda kastettiğim 'Ömer gel yerime geç bu herif hile yapıor galiba bir kontrol et 'di. Ömerin dediği de ' Gel sende benim yerime otur, bu herifden ii kazanırız' dı. Eğer Ömer 'yerime oturma' deseydi anlardım ki 'Sakın oturma herif bu işte usta ve hilesiz oynuyor'. Ömer yerime geçtikten 10 dakika sonra tartışmalar gelmeye başladı o kaldırımdan. Hemen gittim oraya. " Kuzenin yenildiğini görünce seni gönderdi ama sende hileli oynuyorsun " diyordu Ömerin oynadığı eleman. "Asıl sen hileli oynuyorsun" dedi Ömer. Taso satan bakkaldan gelen Berfin ablayla birlikte tartışmalar durdu. O hakem gibi bişiydi ve herkes onun verdiği karara saygı duyardı. Berfin abla bi bana bi Ömere bi de diğer çocuğa baktı." Ahmetler haklı, Zana elindeki tasoları ver ve siktirgit burdan " dedi. Bu çok ağır olmuştu. Yani sadece bizi haklı bulup Zana(oynadığımız hile yapan çocuk)yı gönderebilirdi. Ama tasolarını alması harbiden ağır olmuştu. Zana sinir dolu gözlerle bize baktı. " Vermiyorum tasolarımı burdanda gitmiyorum " dedi. Böyle bir şeye demesinin cesaretini nerden almıştı anlam veremedim. Ama yanına çağırdığı 3 arkadaşını daha görünce anladım ki önceden arkadaşlarıyla gelmişti buraya. Ve o günde Berfin ablanın kardeşi Hasan gelmemişti. Eğer o olsaydı tüm mahalleyi toplar bu çocukları oracıkta dövdürürdü. Onlar yoktu ve Berfin ablanın en güvendiği iki insanda benle Ömerdik. Ve belli ki bu duruma bizim el koymamızı bekliyordu. "Tasoları ver ve git dedi Berfin abla" diyen Ömer Zana ya dogru bir hamle yaptı. Zana belli ki bunu beklemiyordu. Ve kavga durumuna girmiştik. Ben en başta bi durum ne oluoz die bakakalmıştım. Ama Zananın arkadaşlarının duruma müdahale etmesiyle bende girdim. Bana pek fazla bir zarar gelmemişti. Çünkü hepsi ilk ömere odaklanmıştı. Benle Ömer çocukları iyi dövmüştük ama. Kavga sonunda çocuklar gitmişlerdi ve kaçarken klasik ezilen insanların kullandığı "Size göstericem, tüm aşiretimi yığıcam buraya, hepinizi öldürtücem" gibisinden laflar kullanmışlardı. Tabi biz zafer kazandığımızdan mahalledeki diğer çocuklar bizi tebrik etmek üzere yanımıza gelmişlerdi. Çocukların o ettikleri laflarında sadece laf olduğunu ilerde anlıyorduk. Yaralarımıza gelince benim sağ yanağımda ezilme vardı ömerin dediğine göre. ömerin ise burnunda kan geliyordu, ayrıca zana köpek gibi onun kolunu ısırmıştı ve çok feci bir iz bırakmıştı. Biz bu yaraları gülerek tartıştık. İlerde bu anımızı hatırlayıp daha da feci gülecektik.

Bu olayı bu şekilde anlatmak isterdim, ama bu şekilde olmadı. Yani bazı yönleriyle aynı olsa da aslında farklı bir olaydı.

##Oyun sırasında ben çok fazla kaybetmiştim.Ve Ömere dönüp "Ömer gelsene bi bu çocuk kesin hile yapıyor " dedim. Çocuk bana bakıp güldü. Yerdeki tasoları da alıp "ben gidiyorum o zaman " dedi. " Yerdeki tasoları neden alıyorsun onları kazanmadın ki " dedim. Ömerde " ver çoçuğun tasolarını geri " dedi. Biz böyle tartışırken bakkaldan gelen berfin abla " Zana git kendine göre birileriyle uğraş bırak bu çocukları " dedi. Berfin abla beni severdi aslında. Bende Berfin ablamın sözünü dinlerdim. Zana " berfin karışma sen " dedi. Ömere bakıp " çekil önümden yoksa kötü olucak " dedi. Ömerle yanyana duruyorduk. " Dayak yemek istemiyorsan asıl sen tasolarımızı ver yoksa seni döveriz " dedim 2 ye 1 in verdiği gazla. O sırada yandan Zananın 2 arkadaşı daha geldi. 'Hassiktir kesin dayak yicez ' dedim içimden. " Ömer al piç kuzenini de çekil önümden " dedi Zana . "Sen kime piç diyorsun lan " diye gaza gelip Zananın üzerine hamle yaptım. Ancak bu hamlemle birlikte yandan gelen yumruklarla yere yapıştım. Ben yerde kendimden geçmişken şimdide Ömeri dövüyorlardı. Benim elimden bişi gelmiyordu çünkü zaten dayağı yemiştim, ferim dönmüştü. Ayakta bile duramıyordum. Çocuklar Ömeri de dövünce bize bakıp güldüler. Zana " Ben size kötü olacak demiştim " dedi. Etrafta izleyen çocuklar bizi kaldırmak için geldiler. Zana ve arkadaşlarıda gidiyorlardı zaten. Elindeki tasoları uzaktan bana gösteriyordu Zana. Sinir olmuştum. "Size göstericem, tüm aşiretimi yığıcam buraya, hepinizi öldürtücem" diye bağıra bağıra tehditler savuruyordum. Yaralarımıza gelince benim yanağımda ezilme ve burnumda kan vardı. Ömerin de suratı kan içindeydi, aynı zamanda kolunda Zananın ısırdığı belli olan bi iz vardı. Üzgündük, dayak yemiştik, yorgunduk. Ama ilerde bu anılarımızı hatırladıkça güldük. Ömerle olan dostluğum baya sürdü. Kuzen olduğumuz için aramız soğusada birbirimizi az gördüğümüzden her görüşmemizde eski günleri yad eder, birlikte takılırdık ,ta ki bir güne kadar...

Burada Güneş Doğu'dan Doğar

Dünya'da her şey toz pembe değil maalesef birader,bunun farkında olmak lazım.Banliyölerdeki yeşil alanların üzerine kurulmuş evlerinden her sabah karısını ve çocuğunu öperek ayrılan adamlar gerçeklikle bağdaşmamaktadır bu hayatta.Hiçbir insanın en büyük derdi emekliliğinde alacağı tekneler veya kızının okul balosu(Prom)nda öpüşmesi değildir.Sizin gözleriniz hangi kablolu tv yayınını çekiyor bilmiyorum açıkçası.Benim gördüklerim çok farklı halbuki.Ben gittikçe obezleşen fakir bir halk görüyorum.Gettolarda çürüyen insanları,hala yaşatılan ırkçılığı görüyorum.Üniversite'de çıldırarak 33 kişiyi öldüren bir manyağı getiriyorum gözlerimin önüne.Göçmen bürolarında aşağılanan yabancıları,konteynerların içinde mülteci olarak sizinle hayata aynı kanaldan bakan zavallı asyalıları ve hispanikleri hatırlıyorum ben A.B.D. denince.New England'ı,Madison Square'i veya Ceaser's Palace'ı değil Harlem'i,Compton'ı,Oklahoma'yı getirin aklınıza.Katrina Kasırgası'nı getirin veya KKK'yi getirin,1940-1950'lerdeki Cadı Avı'nı getirin,eğitimi tabana değil tavana yaymış bir toplumu getirin.Alkolik babaların,uyuşturucu bağımlısı annelerin sakat çocuklarını görün.Sınıf eşitsizliğinden doğan suçun Amerikan hapishanelerini nasıl doldurduğuna bakın.Polis'in şiddetini hatırlayın.Kısacası belasız bir toplum olmadığını bilin.Kendi toplumunuzun belalarından kaçmayın hiçbir zaman.Şu ana kadar olanlardan biz sorumlu değildik belki de ama sıranın bize geldiğinde bizim de pek çok şeyden sorumlu olacağımızı unutmayın.Bu ülkenin yükü elbet bizim omuzlarımıza da binecektir.Sorumluluk almaktan kaçanlar kahraman olamıyorlar.Oysa her ülkenin isimsiz kahramanları vardır.Sorunları gözlemlemek elbette güzel bir şey,fakat hiç GERÇEKTEN çözüm aradınız mı içinizden??Bunu kaçmanızı meşrulaştırmak için kullanmak elbette daha kolay olacaktır.Gelecek hala çizilmedi;öyleyse ülkeleri kurtaran yine sorumluluk alanlar olacaktır veya ülkeleri batıranlar.Sonuçta denemek geekiyor.Olduğun yerde kalman gerekiyor ki,sen ve senin gibi milyonlarcası ülkesi düşerken O'na dayanak olabilsin.Ülkeni sevmek zorunda değilsin veya O'na sahip çıkmak zorunda da değilsin.Fakat gelecek nesiller için bu ülkenin sevilebilir hale gelmesi ve sahip çıkılması yolundaki tek kurtuluş ta sensin.Bunu sakın unutma!!

Yeni bir çağ başladı...

Rakının çağı bitti benim için.Artık rakı yok.Biranın çağı başladı.Sarhoş olmayacağım tek alkollü içecek olan biranın.

New England'da güneş doğarken

03:47 am

sabahın kör karanlığı

bugu jazz'ın gizemi,ave Maria'nın dinginliği,uçları kırık'ın hüznü.Bütün hepsi bu sıcak gecenin ardından 42 Sprague Street'in 3. katını dolduranlar.Biraz baydı baba artık, # 709 08.00 am treniyle 72 yaşındaki kondüktör kardeşim Richard'la aynı muhabbetler-işe nasıl girdiği,nasıl yükseldiği ama sonra duyma kaybından dolayı kondüktör olarak kalması-

oradan farklı burası hem de çok.Sahte sevgi ve saygının hüküm sürdüğü bir ortamdan dili dilini neredeyse ele geçirmiş olan ama tam olarak sınırlarını kestiremediğin bir yere gelmek;tam batıp amaçlarının altında ezilecekken keşfettiğin güzellik.

Tanımadığın insanların sana gülümsemesi,yer sorduğunda seni oraya götürmeleri?Okulda gördüğün güvenlikçinin görünürde o.ç olan ama içinde normal,%45 temiz bir insan olduğuna inandığım Bayram'ın aksine öğrenciye 'Good Morning sir,how are you doing today?' şeklinde seslendikten sonra iyi günler demesi.Boston'un Tarlabaşı'nda çöp toplayan adamın 'That is what makes my life fucking fantastic' diye bağırması.4.54 pm Norwood treni kondüktörü Gabe'in sormadan sakız ikram etmesi-görüldüğü üzere elemanlarla aram iyi zira bileti bazen evde unutuyorum-Daha var bir sürü gerçi şimdi bakınca kimisi bana bile kolpa geliyor ama değil okuyan kardeşim.

Belki bu yüzden peşinden koşulan bir Amerikan rüyası var,ne demiş şair:
'A two story house located in one of the most popular suburb by the river.150 foot long path leads to back porch.A beautiful wife,new born baby.Well paid job-not to mention about the laughters and smiling people'

Ne oldu lan bize?
Bu noktada Yılmaz Özdil'den bir bölüm alacağım

'... emekli orgeneraller Tuncer Kılınç ve Kemal Yavuz, Profesör Yalçın Küçük, Profesör Kemal Gürüz gözaltına alındı; Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun evi basıldı, Bedrettin Dalan aranıyor. Krokilerle Ankara kazıldı, cephanelikler çıktı. Devlet Övünç Madalyası olan felçli albay, intihar etti. PTT soyuldu. Tiyatrocu, "Esir Rum'un kafasına sıktım" dedi. Trabzon'da çığ düştü, 11 dağcı öldü. Bolu'da ambulans helikopter düştü, iki pilot şehit oldu. Maliye Bakanı, by-pass oldu. Ankara'da banka soyuldu. Şırnak'ta bir şehit... Tunceli'de avanta buzdolabı dağıtımı başladı. Hakurk'u bombaladık. Somali'ye savaş gemisi gönderdik. PTT soyuldu. Deniz Seki uyuşturucudan tutuklandı. İşsiz vatandaş Tekirdağ'da kendini yaktı. Gazanfer Özcan vefat etti, 500 milyar kredi borcu olduğu ortaya çıktı. Uğur Yücel'in borcu nedeniyle Canım Ailem dizisinin setini haciz memurları bastı. Belediye başkanının seks kaseti çıktı, istifa etti. PTT soyuldu. Sahte şeyh Ali Kalkancı'nın deterjan fabrikası basıldı, 1 milyon adet uyuşturucu hap çıktı. Deniz Feneri dosyası Almanya'dan geldi. Mehmet Sevigen, ranttan istifa etti. Ölülerin seçmen yazıldığı ortaya çıktı. PTT soyuldu. THY uçağı Amsterdam'da düştü. Kredi kartından batan emekli polis, Başbakanlık önünde kafasına tabanca dayadı. İşsiz vatandaş, Meclis bahçesinde ağaca çıktı. Nişantaşı'nda banka soyuldu. Mustafa Balbay tutuklandı. Deprem paniğinden Denizli'de okullar tatil edildi. Kredi kartı borcundan batan vatandaş, İzmir'de çırılçıplak soyunup, koştu. PTT soyuldu. Askeri helikopter Kayseri'de düştü, iki pilot şehit oldu. Sanayide rekor küçülme oldu. İstanbul'da bir kızın kafasını kesip, çöpe attılar, katil kayıp... Ankara'da bir anne ile üç çocuğunu kafasından vurup, tarlaya attılar, katil yeğen... Botaş'ın asit kuyularında ceset aranıyor, kemikler bulundu. PTT soyuldu. Gaziantep'te otobüs kamyona vurdu, 14 kişi öldü. Konya'da F4 düştü, bir pilot şehit oldu. Bursa'da trafik polisini vurdular, şehit oldu. Su Forumu'nun yapıldığı binada yangın çıktı. Tüpraş'ta patlama oldu. PTT soyuldu. Kayseri Jandarma Alay Komutanı tutuklandı. Sahte rakıdan 10 kişi öldü. PTT soyuldu. Tefeciye para kaptıran vatandaş, İzmir'de kafasına tabanca dayadı. İstanbul'da kuyumcu vuruldu, öldü. PTT soyuldu. Muhsin Yazıcıoğlu'nu taşıyan helikopter düştü, iş işten geçene kadar bulamadılar, hepsi öldü. Yerel seçim yaptık, muhtar adayları birbirini vurdu, 20 kişi öldü. Benim safrakesesini aldılar. PTT soyuldu. İspanya'ya iki defa yenildik. Obama geldi. İstanbul Gösteri Merkezi yandı. Denktaş'a Ergenekon'dan soruşturma açıldı. THY uçağı, Tiflis'te yanlış piste indi. PTT soyuldu. Tokat'ta kanalizasyon musluğa karıştı, 2 bin kişi ishalden hastanelik oldu, okullar tatil edildi. Ergenekon hahamına işkence yapıldığı ortaya çıktı.''


o yüzden kimse kimseyi suçlamasın sosyal güvenlik numarası aldı diye.
aq


Budala,Başörtüsü ve Semih

Gözlerimi açtığımda otobüsün içindeki ışıkları yeni yakmışlardı,mola yerine doğru yaklaşıyorduk.Otobüs durdu ve kapı açıldı,ben de kendimi Bolu'nun serin havasına attım.Önce tuvalete yollandım.Tuvaletten çıktıktan dinlenme tesislerinin hediye alma amaçlı marketinde geziyorum.Birden gözüme bir şey takıldı.İki kitap halinde Budala toplamda 5 liraya benim olabilirdi.Cüzdanımı açtığımda ise sadece 10 liramın olduğunu gördüm.Oldukça karnımın acıktığını hissettiğim bu anda önce self servise doğru yöneldim.Bir mercimek çorbası,bir kap yoğurt ile 12 saatlik açlığı bastırmayı denedim.Midem kendisine ulaşan gıdanın yetersizliğini şikayet edercesine guruldamaya devam ederken ben manevi açlığımı doyurma amacıyla tekrar kitaplara yöneldim ve Budala'yı kaptım.Kasaya girdiğimde dalgındım.İstanbul'dan ayrılmanın hüznü henüz terketmemişti beni.Birden ''Hoop sıra var!!'' diye uyarıldım.Sıranın sonuna doğru ilerledim ve etrafı daha dikkatlice incelemeye başladım.Etrafımda resmen bir başörtüsü seli dolaşım halindeydi.Boyunlarından ayak uçlarına uzanan kıyafetleriyle oldukça tutucu görünme hevesinde olsalar da alışveriş çılgınlığıyla gözlerini dönmüş olan kızlar hunharca hareket etmekteydiler.Küfürlü konuşmaları,kasiyer çocuğu kesmeleri,arsızca kese kağıtlarına doldurdukları çerezler,sıradaki her başörtülünün teker teker çıkardıkları kredi kartları...Bunların hepsi birden bana çok fazla geldi.Çıldırma noktasına geldim ve 'öf'ledim.Fakat aniden 'öf'lemediğimi 'ÖFF'lediğimi anladım.Çünkü herkes dönüp bakıyordu.Başörtülüler deminki gürültülerini tamamen kesmiş,tekkaşlarının altından bana kınayıcı bakışlar fırlatıyorlardı.Kasiyerdeki yaşlı herif de ''Tamam lan bekle'' diyerek otoritesini korumaya girişti.Sırf 5 lira vermek(para üstü almamak üzere) için 15 dakika beklemek sinirlerimi bozmuştu.Sıra bana geldiğinde parayı kasiyere fırlatarak adeta otobüse koştum.Çünkü otobüs iki-üç dakikaya hareket edecekti.Koltuğuma oturduğumda hevesle yukarıdaki lamba tuşuna bastım.Ancak otobüs çalışmadığından lamba yanmıyordu.Hayalkırıklığıyla dışarı doğru baktım.Dinlenme tesislerinin yakınında bir alışveriş merkezi gördüm.Mekanın bize doğru dönük tarafında bir Fenerium bulunmaktaydı.Benim ilgimi çekense Fenerium'un tepesindeki dev Semih billboard'uydu.Öyle bir gülüyordu ki Semih sanki hayatında ulaşabileceği tüm mutluluğa erişmişti.Halbuki resmin orijinali büyük ihtimalle Semih'in yedekten girdiği bir maçta attığı gol sonrası sevincine aitti.Semih bunu hiç kafaya takmadı yedek kalmadı,yani en azından ben öyle düşünüyorum.Ne Ortega'lar,neAnelka'lar,ne Kejman'lar geçmişti Semih'in önüne ama o asla bıkmamıştı yedek kalmaktan,çünkü biliyordu kendisine sıra geleceğini geçen sezon sıra kendisine geldi ve o hakkını en iyi şekilde kullandı.Fakat hala bu sefer başka bir yabancı olan Güiza yüzünden yedek klubesindeydi.Yine de gönülleri fethetmeyi başarmıştı.Anadolu'daki bu Fenerium'da Güiza'nın değil O'nun resmi vardı.Belki de kendisi için en büyük mutluluk buydu, ve o bu mutluluğun farkındaydı.Ben bütün bu hayallere dalmışken motor çalışmaya başladı ve ışıklar yandı.Ben de yarı aç karnımı dinlememeye çalışarak,tamamen aç ruhumu doyurmak üzere Budala'nın sayfalarını çevirmeye başladım.

Sacrifice

"Ne işi bu?" dedi. "Ya önemli bir iş sonra anlatsam" diye bir geçiştirmeye çalıştım.Onu tekrar ekicektim.Belki de aramızda dönüşü olmayan bir boşluk yaratacaktı bu.Ama pek takmıyordum nedense.Güzeldi, çekiciydi, hatta bende biraz da olsa hoşlanıyordum.Ama her zaman benim için ailemden ve kardeşlerimden sonra gelecekti.O yüzden hep kavga ediyorduk.Kıskançlık duyuyordu.Her görüştüğümüzde " geçen sefer biriyle mi buluştun " "kızın adı ne" "beni aldatıyor musun" gibi sorular soruyordu.Nedense benim içimdeki saflığa inandığından her seferinde ne desem anlayışla karşılıyordu.Ve bu yüzden her daim birbirimize şans verebiliyorduk.Ama her "eski okulumdan kardeşlerimle görüşücem" deyişimde "beni onlara tercih mi ediyorsun " diyordu. Büyük ihtimalle içinden " tabiki beni tercih ediyorsun " diye geçiriyordu."Tabiki kardeşlerimi tercih ediyorum, seni onlar için ekiyorum salak" diyordum bende içimden. Bu iş de öyle bi işdi.Yine ekicektim onu.Ankaradan gelen kardeşimle birlikte takılacak,hatta akşamında orada kalacaktım.Ama daha önceki günde onu ektigimden biraz tırsıyordum.Bu sefer harbiden çok kötü tartışabilirdik.Neyse, bi dahaki görüşmemizde ona kendisini özel biri gibi hissettiririm,beni affeder heralde diye düşündügümden "ya önemli bir iş sonra anlatsam" lafımdan sonra hemen "bu pazar söz buluşucaz sana bir süprizimde var" dedim.Kızlar süprizlere bayılırdı.Ve bu şekilde onu meraklandırıp asıl tartışmadan düşüncelerini uzak tutacaktım.Ki işe yaradı da."ne süprizi bu?" dedi gülerek."ee süpriz bu söylenmez" dedim.Ama ne süprizi oldugunu bende bilmiyordum. bişiler yaparız ya dedim içimden.belki altın yada gümüş bir kolye, belki sade bir gül, yada güzel bir mekanda başbaşa geçirilen birkaç saat.Yada bunların hepsi.(Bu abartı oldu biraz)Neyse cımartesi hallederim bu süpriz olayını diyip kardeşlerimle buluşmaya gittim.Güldük, eğlendik, yedik, içtik.o gece dışarıda kardeşlerimle kaldım.cuma günü eve dönmüş, yapacagım süprizi düşünüyordum.neyse yarın dışarı çıkarım bakarım bişiler dedim.Yarın yani cumartesi geldiginde eski okulum kabataşda pazar kahvaltısı oldugunu hatırladım. Bir de bunun üstüne kardeşlerimle olacak olan maç iptal olmamıştı. Bunların üstüne biraz düşündüm.Daha sabahdı ve ertesi güne kadar bir çözüm bulmalıydım. Ne yaparsam yapayım olmuyordu. Yine ekicektim galiba. "Hadi hazırlanın gidiyoruz" diyen babamın lafıyla düşüncelerden uzaklaştm."Nereye gidiyoruz" dedim. "Tekirdağa" dedi babam."Yine mi. Benim haberim niye yok" dedim. "Sen zaten gelmiyorsun niye sana haber werelim" dedi babam.Aslında haklıydı da. Bayadır ailemle bir yerlere gitmiyordum. Bu düşünceler içindeyken aklıma gelebilecek en harika fikirlerden biri geldi. Ailem gidince onu eve çağıracaktım. "Yarın yerine bugun buluşalım, çok sabırsızlanıyorum,hem evde boş " dedim telefonda.Güldü."Tamam o zaman geliyorum" dedi.Geldiginde hemen içeri buyur ettim. Ben gülümsüyordum ama o bu sefer ciddi bir ifade takınmıştı. Belli ki tartışacaktık. "Yarında dışarıda sinemaya falan gideriz dimi " dedi. Yarın bir işimin olacagını anlamıştı galiba. "Bak bende çok güzel filmler var. Laptopdan izleyelim birlikte şimdi hem evde kimse de yok " dedim daha da yawuşak bir sırıtışla. " Yarın işin mi var " dedi. "Boşver şimdi bunları yarına degil şimdiye bakalım " dedim.Ama belli ki o daha tartışma limitini doldurmamıştı." Tamam o zaman canım, ee süprizin neydi " dedi. Bu sefer gülümsüyordu o da. Ama benim suratımdaki gülücük gitmişti. Süpriz olayını unutmuştum. Hızlı düşünmem gerekiyordu. Ne yapmalıydım acaba. "Süprizim buydu" dedim arsız bir şekilde. " Seninle başbaşa zaman geçirmekdi. Ayrıca bizim için özel olarak şarap aldım. Birlikte içeriz." dedim.Şarap olayını da iyi uydurmuştum. Bunu uydurmamın sebebi onun bira haricindeki içkileri sevmemesiydi.Zaten birayıda sırf birlikte takıldıgımız için içiyordu. Yoksa alkol seven biri degildi. "Şarap sevmem ama madem özel olarak almışsın içerim o zaman canım benim" dedi. 'Hasssiktir' dedim içimden. "Tamam canım sen takıl ben mutfaktan bişiler getireyim" dedim. Mutfağa girdim ve hemen etrafı aramaya başladım. Aklımdaki şey vişne şuyu ve birayı karıştırmaktı.(vişnesuyu ve bira kadar iğrenç bir karışım yok sakın denemeyin) Buzdolabına baktım. Bir meyvesuyu kutusu vardı. Elime aldım ve boş oldugunu anladım. Kesin Osman bitirmişti. Aramaya devam ettim. Altta babamın bira zulasından bi tane birayı aldım, elimdeki bardağın yarısını doldurdum. Şimdi meyve suyu bulmak lazımdı. İlkokula giden kardeşimin beslenme çantası gözüme takıldı. 'Annem meyvesuyu da koyuyordur kesin' dedim. İçindeki küçük meyvesuyu kutusunu görünce rahatladım. Hemide vişnesuyuydu. Ohh kurtarıcam durumu galiba dedim. Bira-vişnesuyu içkilerimizle birlikte bi tabağa biraz cips koyup içeri gittim. O televizyonun karşısında beni bekliyordu. İçeri girişimi görünce " İlerdede böyle şeyler yaparsın dimi canım " dedi gülerek. İlerisi için aklındaki şeyin baya bi ileri oldugunu tahmin ediyordum. " Tabiki aşkım " dedim.Bu aşkım kelimeside hiç bana gitmiyordu nedense. Biviş(Bira-vişne)(yeni aklıma geldi bu isim)den bir yudum içti. Yüzünü ekşitti. "Bira gibi bu ya ne biçim şarap bu " dedi. " Ee özel şarap" dedim gülerek.Biraz daha birlikte takıldık. içerdeki masanın üzerindeki laptopdan gelen dıdıdıt sesleri bizi böldü. Yarınki buluşma için kardeşlerim msnden soru soruyorlardı. "Kimle yazışıyorsun " dedi hemen laptopın başına giderek. Kıskançlıgı tutmuştu yine. "Yarın ,eski okulundaki kardeşim diye bana anlattıgn insanlarla mı görüşceksin, bu yüzden mi benle buluşmayacaktın" dedi. Artık uğraşmaktan, tekrar tekrar denemekden bıkmıştım. "Evet bu yüzden " dedim.Sinirli bir şekilde bana bakıyordu.Belkide başka bir yalan uyduracagımı, bir akrabamın hastalıgını yada üniversitemle ilgili bir durumu söyleyecegimi bekliyordu.Hiç birşey söylemeden bakıyorduk birbirimize.Durumun kötüleştiginin farkındaydım." Kardeşim dedigim insanlar onlar, ayrıca hepimiz erkeğiz, ne diye böyle kıskançlık yapıyorsun" dedim.Bu laflarımın onu biraz düşünmeye sevk etmesini bekliyordum.Ki bekledigim gibi de oldu.Ancak düşünüp sora sora "Benden degerli mi yani onlar" sorusunu sordu. Gülümsedim. "Sence" dedim. Gülümseyişim yawşakca bir karşısındaki ezme sırıtışıydı. Ancak onun , tam aksine, kendisini daha önemli görebilecegini tahmin edebiliyordum. Ve öylede oldu." O zaman onlarla benim aramda bir seçim yap, ya boş oldugun günler hep benle buluşursun yada ayrılalım " dedi.Bu sorunun cevabı çok önemliydi. O ise bunu öyle bir sormuştu ki bekledigi cevap "Tabiki seni seçiyorum canım benim" di. Ama olumsuz bir cevap alacaktı. Ben bu sırada sadece karizmatik bir cevap düşünüyordum. Sonra facebookta birinin paylaştıgı bir videoda duydugum bir söz geldi aklıma.Eee ben durur muydum hemende yapıştırdım cevabı "Kendine hiç şans vermiyorsun canım"

İSTANBUL YATILISINA 8 LİTRE

1
Az mı üzüldüm ben akşamları?
Halı saha maçları,fasıl zamanları,
Beşiktaş sefaları,pazar kahvaltıları
Sonrası nispet merasimleri,özlem konuşmaları...
2
Havadan silinir mi hiç bir sormalı
Ankara'nın badem bıyık kokan bulutları
Eksilmez tepemden yağmuru,karı
Havasına uyuz olurum,arseniklidir suları.
3
Yürüyüşe de pilav gününe de gelemedim ya
Siz hep beraberken telefonda sesinizi dinledim ya
İşte ben odama çekilip akşamları
Az mı dinledim "yine mi çiçek " şarkısını?
Az mı mırıldandım kendi kendime yatılı marşlarını?
4
Oysa isterim ki güzel bir sevgilim
Bir de kardeşlerim yanımda olsun.
Parasız devran döner mi dunkof?
Tabi ki gani gani cebime dolsun
5
Bazen aşınmış beynimle bir miktar düşündüm
Ah be kardeşlerim,az mı buralarda süründüm?
Yağmurda karda dersaneye yürürdüm
Bu sene neredeyse başka bir kılığa büründüm.
6
Bazen de kendime "siktir lan!" dedim
Bunu;bana,ben kendim ettim kendim eyledim
Vardı uğruna savaştığım ideallerim
Ama yine de sizi çok özledim
Bir yandan da makus talihime çok küfür söyledim.
7
Bir de şu Seco olmasa ben neylerim?
Bir de Ankara'da misafirimiz olan kardeşlerim.
Arada bir çağırmadı mı sanki Kızılay'a abilerim?
Emre seni içirmeden de Ankara'dan gitmem,and içerim.
8
Zamanın bile kendi akışına değer vermediği şuracıkta kaldı iki ay
Koçum benim,kökle gazı,sonra taşakları yay
Biliyorum yine bensiz içiyorsunuz ve biliyorum:
Yine sızmışsınız Beşiktaş'taki evde,pozisyonlar yatay
Bir geleyim oraya sabaha kadar içeceğiz,doğmasın güneş,batmasın ay

Şimdiden afiyet olsun kardeşlerim

Farketmezz!

Aşık:


dün geceeee,
bekledim seni evinin önündeeee
görmek istedim seni son bir kereeee
vedalaşıp gidecektim az geleeee

çıkmadınnnn
benim için pencereye çıkmadın
bir kez olsun gözlerime bakmadınnnn
nedense sen beni hiç takmadınnnnnnn

Kardeşleri:

farketmezzz
o kız seni sevmesede farketmezzzz
o kız sana bakmasada farketmezzzz
kardeşlerin seni asla terketmezzzz
terketmez!
laylalayyyy laylalaylaylaylalaylaylayyy

YATILI

Bugün bir kez daa herkes gördü ki bizim kardeşliğimiz "Yüzük Kardeşliği" değil. Orda olduğu gibi herkes birbirinden uzağa düşünce bozmayız kardeşliğimizi. Biz görmüyor diye unutmuş da değiliz. Hep aklımızın bir köşesindesiniz. Bu yazdıklarım ne bir açık mektup ne bir serzeniş ne de başka bir şeydir... Eğerki kardeşlerim görmeye geliosa beni ankaralardan bunu yok sayamazsınız, en kötü zamanlarında görmek istiyorlarsa beni bunu yok sayamazsınz, sürekli görüşmek için can atıyorlarsa ve görüşmemiz aslında zor olmasına rağmen bir hafta bile görüşmeyince "lan ne kadar uzun oldu görüşmeyeli" diyorsak bunu yok sayamazsınız... Bunlar böyle bence öyle bence böyle demeyle yıkılacak değerler değildir. Sanıldığı gibi de yatılı temelleri çatlak değildir, aksine 4 yılın üstüne koydukları altında kemikleşmiş bir yapısı vardır. Bugünde gördük ki bu temelleri yıkmak, söküp atmak istesek de başaramıyoruz... Kim ne derse desin biz burdayız ve burda olucaz hep birbirimizin yanında olcaz canında olucaz... İyiki varsınız!!!

Sıkıntı

"Kendime yazı yazıcak malzeme çıkarmayacağım,kendime yazı yazıcak malzeme çıkarmayacağım " diye diye okuluma doğru gidiyordum.İngilizce dersime geç de olsa girdim.Deniz adlı arkadaşımla birlikte sınıftan çıkarken klasik " Olm rapçiler metalcileri dövüyormuş, Asıl metalciler rapçileri fortluyormuş, Onu bırakta rapçiler metalcileri direk sikiyormuş " gibisinden muhabbetlerimizi çeviriyorduk.Birimiz metalci, birimiz rapçi olmamıza rağmen iyi anlaşıyorduk ve bu tür muhabbetleri de taşşak yapa yapa geçiyorduk.İnşaatın kantinine vardığımızda batak için extradan oyunculara bakınmaya başladık hemen.Normalde batak oynarken masamız yancı kaynardı.Ancak adama ihtiyacımız olduğunda hiçbir tanıdık etrafta olmadı yine.(Klasik birşeye ihtiyacın olmadığında sürüyle olur, ihtiyacın olduğunda da olmaz klişesi). Adam bulamayınca oturduk blackjack oynamya başladık.Tabi ne bahis ne bişi olduğundan 2 kişi sıkıldık.Etrafa bakmaya başladık.Bem gözlem yapıp, yazı yazacağımı bildiğimden pek fazla bakmamaya özen gösterdim.Denizin "Oha lan, bir şurdaki erkeğe bak, bide yanındaki taş gibi hatuna bak " demesiyle bu ayakları bıraktım ve hemen o tarafa baktım. Harbidende dediği gibiydi." Ulan bu işlerin bir formülü var ama dur bakalım " dedim."Bende anlayamıyorum, nasıl böyle şeyler oluyor " diye beni haklı olduğunu belirtti Deniz." Neyse fazla eleştirmeyelim.Beni birinin eleştirmesi bana koyardı.Yani sende düşün bir.Arkandan biri senin hakkında bişiler söylüo, seni eleştirio,hoşuna gitmezdi herhalde" diye devam etti."Yani" diyerek bu sefer ben onu doğruladım.Ama içimden ' bu bana koymazdı ki ' diye düşündüm.Hatta bazı zamanlar kendimle ilgili bile tespitler yapıp kendimi eleştiriyordum.Sonra Deniz sınav muhabbeti açtı.Ve statik sınav sonuçlarının panolara asıldığını söyleyince bakmaya gittik.Bizim sınıfınki açıklanmamıştı.Onun sınıfının sonuçlarına bakıyorduk.Dediğine göre 30-40 gibi bir not bekliyordu.Sınıfındaki diğer notlarda zaten 20 - 55 arasında değişiyordu.Hatta arada 05,03,00 gibi notlar bile vardı.00 a tekrar bakınca hatırladım ki normalde kimseye böyle bir not verilmezdi."Puhaha mala bak.00 almış amk" dedim.Denizde bakıyordu.Ancak o gülmüyordu.00 ın karşısında Denizin adını görünce "00 lan puhahaha " diye tekrardan koptum.O da gülüyordu bu sefer.Ancak içinin kan ağladığını gözlerinin dolmasından anlayabiliyordum.Biraz neşelensin diye "Sıfır da değil ha sıfır sıfır lan " yada " olm yanına bir de 7 koy sana ajan (hitap şekli ; ajan, hacu, babuş, babolayna, babafingo gibi) diye seslenelim artık" gibi saçma sapan komik şeyler söyledim.Pek komik olmadı ama yinede ayıp olmasın diye gülmeye devam etti o da.Gittik tekrar kafedeki eski yerimize oturduk.Ben hala "00" diyordum.Belkide abartmıştım.Ama bana komik geliyordu.Denizde bana uyuz olmuştu galiba.Ayrıca bu 00 olayını konuşup dertleşeceğini birini arıyorduçKendisiyle taşşak geçicek birini değil.Kız arkadaşıyla mesajlaşmaya başladı.Saat 1 e doğru gelince " hadi ben tarihe gireyim " dedi.Zaten benimde " de dersim vardı.Ama Denizin bahane bulup gitmesine gıcıklık yapmak için " olm sen hani girmeyecektin tarihe" dedim."Ne bileyim, gireyim dedim şimdide " dedi.Dışarı çıktık.O tarih dersinin olduğu fakülteye doğru değilde başka bir kafenin olduğu tarafa doğru yönelince " lan tarih bu tarafta " dedim." olm ben bu taraftanda giderim " dedi." tamam o zaman hadi görüşürüz" dedim." hadi görüşürüz " deyip o yöne doğru gitmeye devam etti Deniz.Ben ise o tarafta sadece kafe olduğunu biliyordum.Hatta Deniz biraz ilerleyince telefonunu eline alıp " geliyorum canım " demesiyle kendimi onayladım ve piç piç arkasından " Şimdi seni siktim çocuk " diye aklımdan geçirerek baktım

Yancılık ve Monoton Hayat

"Ooo naber " diyerek gördüğüm arkadaşın yanına oturdum.Oturdukları masa çok kolpadan bir masaydı.Yani kolpadan derken oturanlarda insanlık adına pek bir şey yoktu.Biri pek fazla konuşmayan ama grubun taşaklılarından, biri gruptaki esprileri, şakaları yapan grubun aynı zamanda yawşağı olarak adlanrılanlarından, biri biraz iri olup her tarafından karamsarlık akan, diğeri tam olarak çözümleyemediğim, ancak yeni tanıştığı biriyle konuşacak kadar nezaket sahibi olan, sonuncusu da benim arkadaşımdı.Masaya giderken pek fazla siklenmeyeceğimi, hatta birinin bir işi çıkıp giderse yerine batağa devam etmek için oturduğumda garip durumların oluşacağını bile bile gitmiştim.Ve tam da düşündüğüm gibiydi.Ancak diğer masalardan farklı olan şey burdaki insanların neredeyse hepsinin metal, rock gibi dalgalarla ilgilenmeleriydi.Hatta biri rap bile dinliyordu.Ve diğer masalardaki gibi burda dönen muhabbet karı kız yada sansürsüz olarak söylersek sex, porno gibi şeyler değildi.Aynı zamanda burdaki elemanlarda küfür falan ediyorlardı.Ancak burda edilen en ağır küfür 'siktir git' ti.Ve ben bu masaya yancı olarak katılmıştım.Sonuçta okulda pek fazla kimseyle takılmadığımdan ve 4 saat sonra ilk dersim başlayacağından can sıkıntımı gidermem gerekiyordu.Onlar batağa devam ederken bende onları izliyordum.Rap dinleyenle muhabbet etmek istiyordum.Sonuçta ortak bir noktamız vardı.Ancak şekil ve şemalinden anladığım kadarıyla karamsar bir yapıya sahipti.Kafedeki televizyonlardan birinde cezanın bir klibi çıkınca "aa bunu biliyorum bu 'Ne Benim' klibi" dedim."Evet" dedi rapçi olan çocuk.Bana baktı sonra.Sonuçta pek fazla rapçiyle karşılaşmıyordu ve bir rapçi görünce hemen bakıp tanımak istemişti galiba."Sende kolpa rapçilerden misin" dedi zoraki bir gülümsemeyle.Bunu ciddi bir şekilde söylerse belki de beni korkutacağını düşünüyordu ki büyük ihtimalle korkuturdu."Nasıl yani kolpa rapçi" dedim."Cezanın hangi parçalarını biliyorsun" dedi."Farkvar hmmm bir de sonunda çok hızlı söylediği bir tane vardı onu hatırlıyorum" dedim heyecanlı bir şekilde."Holocaust" dedi bu sefer acıyan gözlerle bakarak."Evet sende kolpa rapçilerdensin" diyerek devam etti.Ne diyeceğimi şaşırmıştım.Masadaki diğer çocukların sikinde bile değildik zaten.Hem onlar metalciydi, hemde ne beni ne onu sikliyorlardı.(Gözlemlediğim kadarıyla o da yancıydı masada.Ama bunu gözlemlemem yemeğini yiyipde yanımızdaki masada tek başına oturan elemanın gelip rapçi çocuğun yerine oturmasıyla gerçekleşti)."Geldim, batırmadın dimi?" dedi rapçiye."Yok amınakoyim ne batırması" dedi rapçi.Bu küfürle birlikte masada oturan diğerleri irkildiler.Sanki ömürlerinde bu küfürü hiç duymamış da ilk defa duymanın verdiği hayret duygusuyla şok olmuş gibi rapçiye bakıyorlardı.Rapçinin pek sikinde değildi ve o da diğerlerinin gereksiz adamlar olduğunu biliyordu.Oturmak için yan masaya geçti ve çantasından penguen dergisini çıkarıp okumaya başladı.Arada kopuyor, koptukça yanında oturan deniz adlı arkadaşına komik karikatürleri gösteriyordu.Gittim yanına oturdum. "Merhaba, bakabilir miyim dergiye?" dedim."Hayır" dedi hiç beklemediğim bir şekilde.Şaşırmış bir şekilde ona baktım."Dergiyi piç etmekten hiç hoşlanmam, aynı zamanda bitirmeden başkalarına da okutmam" dedi sanki prensiplerinden birini söylüyormuşcasına. Dergiyi bitirmesini bekledim.Bitirince "okumak istiyor musun" dedi."Olur" dedim.Onla takılmak istiyordum nedense.Ancak o sanki arkadaşı olsun istemiyordu, yada karamsar olduğundan bu şekilde davranıyordu.Belli ki o da bu masadaki heriflerin gereksizliğini, geri kalan masalardan çoğunun elemanlarının abazanlığını, nadir de olsa bazı masalarda iyi insanlar olduğunu biliyordu.Ve yaşamdaki nedensizliği bilgisayar oyunlarıyla, amerikan dizileriyle, yada birilerinin milyarlar kaldırmak için yaptıkları filmlerle dolduramayacağını, bunun için gerçekten samimi dostluklara ihtiyaç olduğunu, ve yancılık gibi rezil bir durumla bu işlerin yürümeyeceğini biliyordu.Ve genelde masalardaki insanlarla ilgili söylenecek en son şeyler samimilik içtenlik gibi şeylerdi..Zaten çoğu masada insanlar hem çok çılgın, hem de çok sakin yada hem çok abazan,hemde çok entel yada hem çok şımarık, hemde çok katı olabiliyorlardı.Kızlı erkekli ortamlarda insanlar entel ve sakindiler. Ancak hemcinsleriyle birlikteyken abazan ve coşkulu olabiliyorlardı. .Yani karakterlerinde samimilik gibi doğal ve saf birşeyin olmayacağı aşikardı.Yan masadaki Denizin "Ahmet, siyah giysiler giymeye devam edip karamsarlıkda ısrarcı olacak mısın?" diye gülerek sorduğu soruyla kafamı Denize çevirdim."Bundan sonra böyle artık, içimdeki nefreti, karamsarlığı, kötülüğü engellemeye çalışmayacağım. " dedi rapçi.O gülmüyordu ve belli ki aradığı şeyleri yeni yeni bulmuştu...

Aşk yok artık

-"Bi baktım ne kagıdım var ne kalemim sik gibi kaldım"

-"Harbi mi? Hehe"

-"İşte sonra yine kopya çekmeye çalıştım tabi göstermiyor önümdeki kağıdını, çocuğu arkadan dürtüm falan, yine olmayınca tehdit ettim tabi tırstı çocuk göstermek zorunda kaldı"

Bu konuşma olurken bende yan taraftaki masada oturmuş, nefsime yenik düşerek aldıgım pizzamı yiyordum.Onlar konuşurken ben gülüyordum.Çünkü klasik konuşmalardı bunlar.Hatta söylenenlerin çoğu gerçekleşmemiştir bile.Kafama takılan şeylerden biriyse niye birine yawşamak için bu şekilde bir diyalog geliştirirsin ki.Sonuçta kız ne diycek bu dediklerinin üstüne?Bir de arada küfür ediyorsun.Çok samimi oldugun kız arkadaşlarından biri galiba.Sinirlenmiştim.Anlamadım neden böyle beni ilgilendirmeyen bir konu hakkında sinirlendiğimi, ancak harbidende sinirlenmiştim.Üstüne dinleyen kızın konuyu devam ettirmesi sinirimi kat be kat arttırdı.

-"Evet ya bende öylelerine sinir oluyorum.Bizim sınavda da önümdeki kaşar bana göstermedi kaldım öyle sınavda"

Artık erkeğe gidip bir tane vurarak, hırsımı, sinirimi dışarı çıkarmak için dayanılmaz bir istek duyuyordum.Ama durup düşündüğümde neden sadece erkeğe bu kadar sinirlenmiştim.Yani pek fazla kimseye yawşamıyorum diye başka yawşayan birini gördüğümde hep böyle mi olacaktım.Aklıma başka örneklerde geldi.Mesela basketle o kadar uğraşmayan biri başkası kötü bir atış yaptıgında hemen eleştirir.Futbolda da aynı durum geçerlidir.Sonra kendi kendimi sakinleştirip evime gitmek için durağa gittim.Metro geldiğinde hızlı hızlı ilerleyip yer bulmak için çırpınmak yerine hemen koltukların olmadığı bölüme ilerledim.Koltuklar için hızlı ilerleyenlere kınayan gözlerle bakmaktan kendimi alamadım tabi.Bir erkeğin boş bir koltuk gördüğünde kız arkadaşına gösterip " otur " diyişini ve kızın kabul etmeyip birlikte durmak için oturmadığını görünce gözlerimi onlara çevirdim.Etraftaki kimseyi görmeyen bu çift o kadar birbirlerini seviyorlardı ki metrobüste birbirlerini öpmeden duramıyorlardı.Ama bu durum abazanlıktanda olabilirdi.Evet evet kesin abazanlıktandı.Ya da ben kendimi kandırıyordum bu şekilde.Evimin durağına varıp indim ve bu şekilde düşüne düşüne yoluma devam ettim.Eve vardığımda üzerimdeki negatif enerjiyi, yorgunlugu, siniri atmak için babamdan aldığım goran bregoviç cdsinden ederlezi parçasını açtım.Gerçektende insana rahatlık veriyordu bu tür parçalar.Hatta beni aşkla ilgili düşünmeye itecek kadar etkiliydi bu parça.Nedendir bilmem hep onu hatırlıyordum bu parçayı her dinlediğimde.Belki tekrar denersek, belki bu sefer ben çabalarsam, belki de bu sefer düşüncelerim değişmiştir diye diye kendimi gazlayıp mesaj bile yazıyordum. Ancak bu gazlar hep " Ne olucak yav , böyle şeylere şu anda ihtiyacım yok ki" gibi düşüncelerle gidiyordu.En sonunda cesaretimi toplayıp send message a bastım.Mesaj gitti ve cevabı bekledim.Yazdıklarım tekrar deneyelim gibisinden şeylerdi.Ancak cevabı beklemeye dayanamıyordum. Daha 2 dakika olmuştu ve ben cevap gelmiyor diye keşke atmasaydım diye pişman olmuştum.Pişman olmamın sebebi karşılık alamayacak olmamdan korkmamdı büyük ihtimalle.Ya da asıl sebebi bu tür şeylerle uğraşmak istemememdi.Evet evet bu tür şeylere şu an ihtiyacım yok zaten diye düşündüğüm sırada winampın İbonun parçalarından birine başlamış oldugunu farkettim.

Masumiyet

Bir çift göz,edalı bir yüz uğruna her şey tükenip yok olurken,aşk avuçlara basılan sigaraların ateşiyle,acı ile,yoksulluk,gözyaşları ve kötülükle büyür.Yuvalar yıkılır,çocuklar öksüz büyür ama masumiyet hiç yitirilmez.

"Kader" filminden...

VARSIN

İnsan yoruyor var oluş sorularıyla kendini
Hep arayıp duruyor var oluş nedenini
Kimi bilimi savunuyor kimi dini
Bense takılmayıp hiçbirine, gülümsüyorum sana:

“İyi ki varsın”

Kadehler

Seni bir gün benden edenler
O gün beni dinsiz ederler
Tekkede sofular seni dindar ederler
Benim ustalarım meyhanedeki erenler

Acemisini hızlı içirip sarhoş ederler
Derdin çoksa eğer acımaz yürek delerler
Mutluysan şayet gökyüzünde teyyareler
Şişeler burada ama
Hani nerede mezeler??

Yerlere istifra etme,susmaz küfür ederler
Hatunlar çok içmezlerse meşk etmez,naz ederler
Sencer bütün bunları bilir ve sakiye şöyle der:
Madem ayyaş diyorlar boş durmasın kadehler.

Kopya

"Sınava başlayabilirsiniz arkadaşlar " . Hocanın bu sözüyle hemen ismimi yazıp sınava başladım. Gördüğüm basit boşluk doldurmalı soruları yaptıktan sonra asıl önemli olan yorumlu sorulara geldim.Bu sorulardan her biri yaklaşık sınavın 4 te 1 i kadardı.Kendimden emin tavırla bir tanesini ayrıntılı bir şekilde cevapladım.Ancak diğer iki soru zor gibi görünüyordu ve ben bunların cevabını unutmuştum.Aslında unutmuştum diyemem, çünkü nerdeyse dilimin ucundaydı cevapları.Bazen çok çalışırsınızda hani sınav zamanı herşeyi unutursunuz ,götünüze kaydığını hissedersiniz, heyecanlanırsınız, yapamazsınız , benim durumum da böyle bi durumdu.

Yaklaşık 4 gün boyunca çalışmıştım.En sonunda sınav günü gelip çatmıştı.Ve ben hiç bir dersine gitmediğim bu konuların sınavına cool bir şekilde giricek, gerekirse yanımda oturan tanımadığım insanlara kopya vericek, insanların bana hayranlıkla bakmalarını sağlayıp sınavımı bitirecektim. Sınava yaklaşık 5-10 dakika gibi bir zaman kalmıştı. Ve herkez bilir ki sınavdan önceki yaklaşık 5-10 dakkalık zaman çok önemlidir.Herkes bu zamanda son kozlarını oynar.Kimi masasına kopya yazar , kimi son bi kere bakar , kimi hocanın notlarını saklayacak bir yer arar.Bense Uykusuz okuyordum.Evet yanlış duymadınız uykusuz okuyordum.O kadar kendime güveniyordum ki arsız gibi uykusuz okuyordum.Yanımda harıl harıl derslere çalışan kız " ders notun mu yok " dedi. " Var aslında ama getirmedim , konuları biliyorum zaten " dedim.Kız " Vayy sendeniz o zaman sınavda " dedi.Ne yalan söyleyeyim keyfim yerine gelmişti.İlk defa birine kopya vericektim.İlk defa birinden kopya çekmek için uğraşmayacaktım, ' 2 .sorunun cevabı ne ' gibi sorular sormayacaktım bir sınavda." Ben pek çalışamadım ya " diye muhabbeti devam ettirdi kız." Merak etme ben yaparım sonlara doğru sana da söylerim yapamadıklarını " dedim.O sırada içeri hoca girdi ve " Kağıtlarımızı , notlarımızı kaldıralım arkadaşlar sınav başlıyor " duyurusunu yaptı.Kağıtları dağıtmaya başladı. Ve o stres saatlerinin startını veren söz duyuldu."Sınava başlayabilirsiniz arkadaşlar " . Hocanın bu sözüyle hemen ismimi yazıp sınava başladım. Gördüğüm basit boşluk doldurmalı soruları yaptıktan sonra asıl önemli olan yorumlu sorulara geldim.Bu sorulardan her biri yaklaşık sınavın 4 te 1 i kadardı.Kendimden emin tavırla bir tanesini ayrıntılı bir şekilde cevapladım.Ancak diğer iki soru zor gibi görünüyordu ve ben bunların cevabını unutmuştum.Aslında unutmuştum diyemem, çünkü nerdeyse dilimin ucundaydı cevapları.Bazen çok çalışırsınızda hani sınav zamanı herşeyi unutursunuz ,götünüze kaydığını hissedersiniz, heyecanlanırsınız, yapamazsınız , benim durumum da böyle bi durumdu. O eski coolluğumdan eser kalmamıştı.Sınav sonuna doğru hala yapamadığım sorular vardı.Yanımdaki kıza bi gözucuyla bakınca kızın harıl harıl yazdığını farkettim." Vay anasını satayım birde çalışmadım diyordu " diye düşündüm.Kızın biraz durulmaya başladığı bir zamanı kolladım ve " 2.sorunun cevabı ne ? " diyerek kopya çekme merasimine girişimi yaptım.

God ,kill me

Uyandığımda evde yine bağırış,çağırış vardı.Saate baktım.Sabahın körüydü.Aslında saat 8 di ve ben genelde öğlen 3 gibi uyandığımdan bana sabah geliyordu.Gelen bağırışlardan yine klasik uyanamama merasiminin başladığını anladım.Anne veya baba uyanmayan çocuklarına sabırları yettikleri kadar yumuşak davranır,artık uyanmadıklarını görünce bağrışlar, çimciklemeler, yorganını üstünden çekmeler başlardı.Artık büyüdüğümden benle pek uğraşmazlardı.Ama o gün yine uyanamadığımdan "Baran uyan artık " diye bir ses duydum.Belliki babamdı." Birazdan uyanırım bir 5 dakika daha uyuyayım diyip yarım saat sonra uyanma " klişesini gerçekleştirdim. Uyanma sebebim evimizin kapısının açılmasıydı.Belliki babam işe gidecekti.Bazenleri işe giderken benim okulun ordan geçiyordu ve bugun de ordan geçicekti ama belli ki bana ceza vermek için bir daha uyandırmakla uğraşmamışlardı.Ve babam gidiyordu.Hemen kalktım.Altıma kotu üstüme tişörtü geçirdikten sonra çantamı kapıp dışarı çıktım.Yetiştim tabiki babama.Ancak onun işe gideceği vakite göre yola çıktığımızdan ben 1 saat erken geldim okula.Neyse biraz ders çalışırım dedim kendi kendime.Sonra güldüm."Kimi kandırıyorsun, yine ders çalışmak için başlayacaksın, etrafındaki insanları gördükçe onlara uyuz olacak ve onları eleştireceksin ve kendini onlardan üstün gördüğün için ,içinde bir gurur ,bir ben sizden daha görgülüyüm hissi oluşacak ve sonra evine gidip onların yaptıklarıyla dalga geçen yazılar yazıcaksın" dedim içimden.Ve bu şekilde de oldu.Ancak şimdi kendimi eleştirmeye döndü olay ve iyice saçmalamaya başladım.Konumuza devam edersek okulda sınavımın olacağı sınıfa girdim ve beklemeye başladım.İnsanlar geldikçe dikkatım dağılıyor sınava çalışamıyordum.10 dakika sonra sınava çalışmayı bıraktım.Etrafımdaki insanlara bakmaya başladım.Arkamdaki köşede oturan 3 kişilik bir grup vardı.Klasik yavşama grubuydu.Biri diğer ikisini de tanıyordur , ama en yeni tanıdığına yavşıyordur.Bu grupta da 1 erkek 2 kız vardı ve kızlar birbirini eskiden beri tanıyorlardı.Erkeğe de kızlardan biri yavşıyordu.Ulan ne çabuk başladı aşk mevsimi diye düşündüm.Sonra bu gruba bakmaya devam ettim.Kızlar sınıftan çıkarken yawşak kız erkeğe "Saat kaç " dedi.Ancak bu soruyu sorarken bile suratında yawşakça ve salakça bir sırıtış vardı.Belki bir manası vardır diye düşündüm bu sorunun.Ancak erkeğin "Saat 9 a çeyrek var " demesiyle ne salak bir kız diye düşündüm.Sonra kız " Gıcık " dedi gülerek.Ulan erkek saati söledi ve kız gıcık dedi olaylara gel sabah sabah diye düşündüm.Şimdi farkediyorum ki ne kadarda büyütmüşüm lan.Sonuça Mart ,Nisan ayları geliyordu.Ve bayadır kimseye yawşamadığımdan unutmuşum bu muhabbetleri.Neyse sınavdan çıkınca tonoz cafeye batak oynamak için arkadaşlara bakınmaya gittim.Ve buldum da.Batak oynarken elemanlardan birinin ota boka güldüğünü farkettim.Yani çevirdiğimiz muhabbet yine sırıtılcak seviyedeydi ancak eleman resmen kopuyordu.En basitinden " Hangi okulda okumuştun?" "Kabataş Erkek Lisesi" " Hehe" gibi bir diyalog geçmişti ve bunda bile gülebiliyordu.Yani bir düşünün okulunuzu sorunca insanlar neden gülerki.Okulumda ayıp şeyler mi olmuştu yada mezunların hepsi keranecilik gibi mesleklerle mi uğraşıyordu da bu kadar komik gelmişti.İçimden "Fuck you " dedim.Sonra kendimi ingilizce kelime yok ingilizce kelime yok diyerek sakinleştirdim.Sonra masa da bi ara "Aysun Kayacı ağzına kötü sözler almasın,yakışmıyor " dedi biri.Muhabbet buraya kadar gelmişti yani.Bende " ne alsın ağzına başka " dedim.Tabi bunu dememle gülmelerin şiddeti baya bir arttı.Sanki millet zeki olduğunu gülmesinin tonuyla kanıtlıyormuş gibi bir yarışmaydı bu.Daha fazla gülen " ben anladım bu espiriyi bel altına vurulmuş bir espiri ben zekiyim " diyordu.Neyse dedim devam ettim oyunuma.Bir ara bu herşeye gülen elemandaki efeminelik dikkatimi çekti.Eleman sanki yaratılırken yanlış dizayn edilmişti.Çok kıkırdak,konuşmasında takdim ettim,ayy,teveccühünüz gibi kelimeler kullanıyordu.Ben o güne kadar bu kelimeleri birarada kullanıp çok fazla gülen ve konuşmasında bu denli incelik olan bir erkek görmemiştim. Masadaki muhabbet boka sardıkça hayattan tiksinmeye başlıyordum.Saatime baktım.Dersimin saati gelmişti ve rahatlayıp " Ben derse beyler hadi görüşürüz" dedim.Masadaki elemanlardan biriyle daha önce hiç karşılaşmamıştım ve masadan giderken herkesin elini sıkıp görüşürüz dedim.Bu elemanla büyük ihtimalle bir daha görüşemeyecektik ve hadi görüşürüz demiştik birbirimize.Bu olayı da çok seviyordum aslında.Bazenleri yolda birine yol sorduktan sonra o yola doğru giderken birde eleman uzun süre yolu tarif ettimişse " hadi görüşürüz " deriz birbirimize.Ancak iki tarafda bilirki bir daha görüşmeyeceklerdir.Dersim labaratuvar dersiydi ve hocamız çok sinirliydi.Hatta bi ara bizim grubumuzu sınıftan atıcaktı.Çünkü grupta kimse hocanın sorduğu soruları cevaplayamıyordu.Ders çıkışı grubumuz sona kalmıştı ve hocada dışarda bizim deneyimizi bitirmemizi bekliyordu.Bu sırada herkes hocanın siniriyle ilgili espiriler yapmaya başladı.Herbiri çok komikti.Özellikle kızların yaptığı espiriler gerçekten komik buluyordum.Benimde aklıma bir espiri geldi ve hemen en yakınımdaki kıza " Hoca kesin menapoza girmiş yoksa bu kadar sinir yapmazdı " dedim.Kız gülümsedi.Espirimin tuttuğunu görünce hemen başka bir kızın yanına gittim.Ona da aynı espiriyi yaptım.Kız güldü.Ancak bu espiriyi yaparken diğer kızın da yanımıza geldiğini farkettim.Kız benim diğer kızada aynı espiriyi yaptığımı duyunca gözlerinde " Bu espiriyi banada yapmıştı" gibisinden bir parıltı gördüm.Ve kız belli ki beni küçümsüyordu.Sonra durup düşündüğümde o kadar eleştirdiğim insanlardan pek bir farkım olmadığını farkettim.Bunu farketmemle şok olmuştum.Aklımdan geçirdiğim tek cümle " God kill me " olmuştu.

Meybuz Olayı

7.sınıfa giderken ki günlerimde bahar aylarında teyfikle birlikte okulumuzdan çıkıp bakırköye gitmek için yola çıkıyoruz.Gerek salakça espriler yaparak,gerek birbirimize malca küfrederek gittiğimiz yol, bizden 4-5 yaş büyük bir eleman tarafından kesiliyor.Elemanın adını bilmiyorum o yüzden EE olarak yazıcam.Aramızdaki geçen muhabbet şöyle:
EE: Siz 60.yıl da mı okuyorsunuz.
Teyfik: Evet bişi mi oldu?
EE: Sizin okulda meybuz olay olmuş.Biliyor musunuz bu konuyla ilgili birşey.
Ahmet: Abi meybuzun fiyatları düşmüş diye duydum ama tam bir bilgim yok.
Teyfik: Ne diyorsun olm?(Bunu fısıltı ve kopmayla karışık söylüyor)
EE: Taşak mı geçiyorsunuz lan benle!!
Ahmet: Abi noldu ki bizde okula gidiyoruz şimdi istersen sanada alalım.Fiyatlarına da bakmış oluruz.
(Yusuf edasıyla söylendiginden okuldan döndükleri halde okula gidiyoruz sana meybuz alalım diyerek abiye yaltaklanma)
EE: ...
Teyfik: ...(Kopuyor kahkahalarla)
EE: Siktirin gidin lan sizle uğraşamıycam.

Evet bu olaydan sizde birşey anlamadınız dimi.O eleman gittikten sonra Teyfik "Olm eleman bizim okulda mevzu,olay olmuş diye sordu" dedi kahkahalarla.

Not:Senden özür diliyorum 4-5 yaş büyük eleman.Yanlış anlamışım