Budala,Başörtüsü ve Semih

Gözlerimi açtığımda otobüsün içindeki ışıkları yeni yakmışlardı,mola yerine doğru yaklaşıyorduk.Otobüs durdu ve kapı açıldı,ben de kendimi Bolu'nun serin havasına attım.Önce tuvalete yollandım.Tuvaletten çıktıktan dinlenme tesislerinin hediye alma amaçlı marketinde geziyorum.Birden gözüme bir şey takıldı.İki kitap halinde Budala toplamda 5 liraya benim olabilirdi.Cüzdanımı açtığımda ise sadece 10 liramın olduğunu gördüm.Oldukça karnımın acıktığını hissettiğim bu anda önce self servise doğru yöneldim.Bir mercimek çorbası,bir kap yoğurt ile 12 saatlik açlığı bastırmayı denedim.Midem kendisine ulaşan gıdanın yetersizliğini şikayet edercesine guruldamaya devam ederken ben manevi açlığımı doyurma amacıyla tekrar kitaplara yöneldim ve Budala'yı kaptım.Kasaya girdiğimde dalgındım.İstanbul'dan ayrılmanın hüznü henüz terketmemişti beni.Birden ''Hoop sıra var!!'' diye uyarıldım.Sıranın sonuna doğru ilerledim ve etrafı daha dikkatlice incelemeye başladım.Etrafımda resmen bir başörtüsü seli dolaşım halindeydi.Boyunlarından ayak uçlarına uzanan kıyafetleriyle oldukça tutucu görünme hevesinde olsalar da alışveriş çılgınlığıyla gözlerini dönmüş olan kızlar hunharca hareket etmekteydiler.Küfürlü konuşmaları,kasiyer çocuğu kesmeleri,arsızca kese kağıtlarına doldurdukları çerezler,sıradaki her başörtülünün teker teker çıkardıkları kredi kartları...Bunların hepsi birden bana çok fazla geldi.Çıldırma noktasına geldim ve 'öf'ledim.Fakat aniden 'öf'lemediğimi 'ÖFF'lediğimi anladım.Çünkü herkes dönüp bakıyordu.Başörtülüler deminki gürültülerini tamamen kesmiş,tekkaşlarının altından bana kınayıcı bakışlar fırlatıyorlardı.Kasiyerdeki yaşlı herif de ''Tamam lan bekle'' diyerek otoritesini korumaya girişti.Sırf 5 lira vermek(para üstü almamak üzere) için 15 dakika beklemek sinirlerimi bozmuştu.Sıra bana geldiğinde parayı kasiyere fırlatarak adeta otobüse koştum.Çünkü otobüs iki-üç dakikaya hareket edecekti.Koltuğuma oturduğumda hevesle yukarıdaki lamba tuşuna bastım.Ancak otobüs çalışmadığından lamba yanmıyordu.Hayalkırıklığıyla dışarı doğru baktım.Dinlenme tesislerinin yakınında bir alışveriş merkezi gördüm.Mekanın bize doğru dönük tarafında bir Fenerium bulunmaktaydı.Benim ilgimi çekense Fenerium'un tepesindeki dev Semih billboard'uydu.Öyle bir gülüyordu ki Semih sanki hayatında ulaşabileceği tüm mutluluğa erişmişti.Halbuki resmin orijinali büyük ihtimalle Semih'in yedekten girdiği bir maçta attığı gol sonrası sevincine aitti.Semih bunu hiç kafaya takmadı yedek kalmadı,yani en azından ben öyle düşünüyorum.Ne Ortega'lar,neAnelka'lar,ne Kejman'lar geçmişti Semih'in önüne ama o asla bıkmamıştı yedek kalmaktan,çünkü biliyordu kendisine sıra geleceğini geçen sezon sıra kendisine geldi ve o hakkını en iyi şekilde kullandı.Fakat hala bu sefer başka bir yabancı olan Güiza yüzünden yedek klubesindeydi.Yine de gönülleri fethetmeyi başarmıştı.Anadolu'daki bu Fenerium'da Güiza'nın değil O'nun resmi vardı.Belki de kendisi için en büyük mutluluk buydu, ve o bu mutluluğun farkındaydı.Ben bütün bu hayallere dalmışken motor çalışmaya başladı ve ışıklar yandı.Ben de yarı aç karnımı dinlememeye çalışarak,tamamen aç ruhumu doyurmak üzere Budala'nın sayfalarını çevirmeye başladım.

Hiç yorum yok: