yalnızlığımdan değilde okumuşluğumdan yazmak istedim.biraz kendi dünyama çekildim.çok fazla iddaa var bu günlerde şudur budur odur. yaşımız ölüme doğru uzadıkça ben bunu böyle biliyorum deme katsayımız linnerden eksponasiyele geçerken değişen fikirlerimiz pek bir sıfıra yaklaşıyorlar.gece gece oturup babası ölmüş birinin baba özlemini dinledim gözlerim doldu. şu günlerde çok fazla aklımda yaşlandığım.annemin gözlerinin çevresindeki kırışıklardan ve babamın sakallarının beyazlamasından çok fazla duygu üretiyorum bedenimde. üzüntü korku ve o ölecekleri günü nasıl karşılayacağım düşüncesi.yok o değil evdeki civcivimizi bir kedi kaptı da içimden neler geçti nasıl bir anlık boşluk oluştu tarifsiz. ben de ölücem ve ölürüm ölürsün ölürüz. halbuki yaşayabilmek için tüm çabalarım.ee ne bok yicez? umarım siz de üzülürsünüz

Türkiye'nin Gerçekleri - 1

Uzaklarda, ufacık bir köyde kendi başına yaşayan yalnız bir demirci vardı. Köy ahalisiyle pek içli dışlı olmayan bu demirci hakkında kimsenin pek birşey bilmemesiyle beraber bir-iki konuşmasında da ağır başlılığıyla halkın saygısını kazanmış kırklı yaşlarda olduğu söylenen bir adamcağız. Bir gün, ormanda kestiği odunları sırtına yüklemiş sallana sallana köye dönerken arkasından sertçe birinin dürtmesiyle bütün odunları etrafa saçılmış. Bir hışımla arkasını döndüğünde kan ter içinde bir köylünün kendisini uyardığını görür: "Kaç ağam! Gitme köye! Haydutlar bastı, yakaladıklarını kesiyorlar, gördüklerini vuruyorlar! Kaç canını kurtar." Demirci odunlarının yere dökülmesiyle hiddetinden kabardığı için adamın ne dediğini dinlememiş kendisine en yakın duran oduna uzanıp, sırtına vuran köylünün kafasını yarmış. Dökülen odunlarını tekrar yüklendikten sonra sallana sallana köye yürümeye devam etmiş.