The Hero

Düşündüm şöyle bir yatakhanede nelere en çok güldüğümüzü. Onlardan bahsedeyim, o günleri yadedeyim istedim. Şimdi söyliecem yanlış da anlamasın dalga geçmiyorum. Aklıma bi çok şey yerine tek bir kişi etrafında geçen olaylar dizisi geldi. Bu kadar da olmaz ki arkadaş. Her olay nasıl olur da bir insanın başına gelir. Yani eminim yatılılara çok komik ve ilginç bir olayı kim olduğunu söylemeden anlatsak, kesin Amo'nun başına gelmiştir derler ki Amo'nun başına gelmiştir de yani. Bu kadar olay başına gelen biri için doğal olarak yazı yazmak da kolay. Adam konu sıkıntısı çekmiyor ki; ben böyle Sait Faik gibi kısa anları allandırıp pullandırıp anlatırken, onun başından geçen her bir olayı biz bir roman gibi ama katıla katıla okuyoruz. Bitmiyor da yani, her gün yeni bir şeyler de çıkmıyor değil. Yani iyiki Blog'a yazıyor da biz de bu durumlardan mahrum kalmıyoz. Hatta bazen ben İstanbul dışındayken falan eğer arkadaşlarla oturup canımız sıkılmışsa veya bana hadi Semih yatakhane anılarından bahsetsene dediklerinde Amo'nunkileri anlatıyorum. O anda arkadaşlarımın gözünde yatılı olmak ve bu olaylara tanık olmak vardı yaa efektini alıyordum ( Dikkatinizi çekerim tanık olmak vardı efektini alıyorum, olayları yaşamak yani olayların kahramanı [ the hero ] olmak efektini değil ), e tabi bu efekti kaybetmemek için zorluklarından bahsetmiyordum. Ne yalan söyliyim sadece İstanbul dışındayken değil, yatılılar toplandığında da hala Amo bizim havamızı bulmamızadaki en büyük etkenlerden biri, hala ilk günkü gibi güleriz ve şaşarız da nasıl olduğunu tüm bu olayların. Amo'da güler ne kadar konuyu değiştirmeye çalışsa da ama kızmaz bize bu anılardan konuşuyoruz diye. Lan Amo iyiki geldin Kabataş'a da yatılı oldun lan helal sana. Sensiz yatakhane eksik kalırdı be. Gerçi kimsiz eksik kalmazdı ki?

Seni Seviyorum

Biliyorum her söyleyiş azaltıyor değerini ama
Anlatmıyor tek söyleyiş de
Sana olan sevgimi...

Seviore..D

Gülüyorum şuanda tutarsızca ama içimden gele gele...


Niye mi?


Şu günlerde bunu tek bir sebebi var arkadaşım:


Gözümü her açtığımda yüzünü görmek için can attığım ,sıkıldığım her anı bir gülüşle dolduran bir sevgilim var.


Seviore..D

Dan diye girmek istemiyorum mevzuya ama öyle yapıyorum uzatmadan lafı.

İnsanlar bazen kendi hikayelerini yazmaya kasarlar, etrafımda oluyor, yaşıyorum bu tiplerle bizzat.Bazı arkadaşlarım da var ki kendi yalanlarına inanıp onların arkasından yuvarlanıp gidiyorlar. Amaçları yok belki de hiçbirinin özel olarak , sadece kız arkadaşa verilen çiçek etkisini bünyede yaratma çabasındalar, farkındayım. Mutlu oldukları bu ufacık anları haricinde geçen boşluğa dert e tasaya tercih ederler onlar. Yazık çok yazık. Kendilerini yalanlarına teslim ederken gece kelleyi yastıga koyduklarında ne hissediyorlar acaba? Yalanlarla yüzleşmek neden bukadar zor geliyor onlara?

Bense kafamı yastığa koyunca tüm günü geride bırakmaya kasıyorum.Olmuyor 60 e gelsem de olmuycak biliyorum hoş geleğime de inanmıyorum 60 a falan ,hiç bir zaman da inanadım. Olmadı lan ne bileyim.Ama deniyorum en azında bazı şeyleri.

Keşke sen de kardeşim yalanının karşına geçip hayvan gibi kafayı gömsen ona devamında bir yumrukla combolasan onun üstüne basıp geçsen.

Lan sence de çok güzel olmaz mı?

Amo tipi bir not: Yukardaki yazıda nedense içimdeki arkadaş canlısı karakter çostu bir baktım ki insanlar yok artık herkes arkadaşım olmuş. Öyleyse ne diyeyim

We are the world
We are children
Rahmetli de iyi adamdı
Çocukları çok severdi

Kesin hükümlerle dolu ne yazık ki

yabancı hayranı olup bunu şuursuzca,sonucunu ve yansımasını düşünmeden sığ düzeyde kişisel ilişkilerine taşıyan kızlardan banane,fakat iğrenç ve iğreti bir davranış.Doğru kelime özenti burada galiba.Güzel olanları yapınca daha kötü hele bi de görünen zekanın ardında bir şey yoksa.

Tevfik ve Fikret

Not: Çok uzun yazdım. O yüzden ilk bölümü şimdi okuyup geri kalanını daha sonra okuyabilirsin sevgili okur. Evet doğru duydun, bunu yapmana izin veriyorum. Rahatlamış olduğunu hissediyorum okur.

Bölüm 1 (Not) : Bu olaydaki kişi, kurum, dernek, takım, bilgisayar oyunu vb. şeyler tamamiyle hayal ürünüdür. Yani anlayacağınız olay ingilizcedeki " bullshit " kelimesinin türkçedeki anlamı olan " boğaboku " gibi bir olay dır.

Bölüm 2 ( Bir parça sıçmık ) :" Ya kız piçliğine bizim olduğumuzu söylerse " . " Saçmalama olm niye öyle birşey yapsın. ". " Ne bilim ya adamın kollar da faça doluydu gördün mü? " . " Evet büyük ihtimalle uyuşturucu falanda kullanıyordur " . " Olm varya kız piçlik yaparsa büyük ihtimalle bizim cesedlerimizi bulurlar tenha bir çöpı8jlükte, off yanlız filmlerdeki gibi karizma olur lan " . " Olm çöplükte ölü bulunmanın nesi karizmatik, yanında bir parça sıçmıkla mı ölmek istersin yani, saçmalama amınakoyim " . " Ölmüşüm amınakoyim, çok da sikimde ya " . der Ahmet, ve Tevfik le katları çıkmaya devam ederler.

Bölüm 3 ( Olm yandan gidince oyunun bugı var ) :" Sana nasıl taktım kapalıda ( Kapalı= fifa98 deki kapalı saha ) " . " Bırak amınakoyim, oyunun yine bir açığını buldun, atıyosun golleri piç piç. Lan bugün namazı camide mi kılsak sizin burda cami var dimi? " . " Hemen yukarda merkez cami var, gider kılarız ya bi okunmaya başlasın " . " İyi gel de bi rovanş daha atak, bu sefer piçlik yapma da yeneyim seni " . " Tamam, hadi oynayalım " der Ahmet gülümseyerek ve bir el daha
atarlar. Ahmet çakmıştır yine. Zaten ezan da okunmaya başlamıştır. Tevfik ceptelefonunu cebine attığı gibi kapıya yönelir. Tevfik genelde ceptelefonuyla dışarı çıkmaz ancak o gün kendine güveni tam olduğundan ve burası Ahmetlerin mahallesi olduğundan ceptelefonunu yanında taşımakta bir mahsur görmez. Ahmette genelde ceptelefonuyla gezen bir gençtir. Çünkü nedense insanlara, cebinin çalınabilme ihtimaline karşı iş yaparak karizma yapmaya çalışmaktadır. Ancak
o gün telefonunu yanına almaz cami yakın olduğu için. Ve birlikte evden çıkarlar.

Bölüm 4 ( Orospu Çocuğuyla Tanışma ) : " Olm kaç defa diyecem namazda beni güldürmeye çalışma amınakoyim. " . " Ne olcak namazın mı bozulucak cenabet herif " " Neyse, size dönelim de birkaç maç daha atalım, sonra ben eve döneyim. " der Tevfik camiden çıkarlarken. Ancak Ahmetlerin evleriyle cami arasındaki parkın oradan geçerken yandan bir ses duyarlar ; " Hişt gençler " . İkisi de sesin olduğu tarafa dönmemiştir en başta. Çünkü varoşlarda size isminizle seslenilmediği sürece sizi çağıranlara bakmamalısınızdır. Tevfikle Ahmette bu kuralı çok iyi bildiklerinden önlerine bakarak yürümeye devam ederler. Ancak iki adım attıktan sonra Ahmet içinden ' Burası benim parkım, ben mi milletten kaçıcam ' diye dümbükçe bir düşünce geçirir içinden. Ve o tarafa döner.

Bölüm 5 ( Ahmetin gözünden ) : ' Off herif hayvan gibi, inşallah birşey istemez de gideriz amınakoyim ' diye geçirdim içimden . Ancak herifin bizim yanımıza gelmesinden bile bu olayın hayra-alemet olmayacağı belliydi. " Selamun Aleykum gençler " dedi adam. " Aleykum selam " dedik. " Şimdi beyler geçen bu parkta bir kavga oldu, bundan haberiniz var mı ?" Bu parkla ilgili herşey benim kulağıma geldiğinden şaşırmıştım. Çünkü en son 1 aydır parkta kavga olmuyordu doğru düzgün. Tevfik soru sorulur sorulmaz bana doğru bakıyordu. Benden cevap bekleniyordu. " Yoo, bayadır kavga olmuyor burda, ben duymadım " dedim. " Zaten kavga 2 gün önce falan olmuştu, belki ondan duymamışsındır. O kavga benim kız kardeşimle 2 erkek çocuk arasında geçti, ve benim kızkardeşimi hastanelik ettiler. Kardeşimi dün eve getirdik ve çocukların eşgalini ondan aldım. Aynı sizin tarifinizdi " dedi eleman. Çok şaşırmıştım. Çünkü ömrümde bir bayana el kaldırmayan ben şimdi birinin kızkardeşini dövmekle suçlanıyordum. " Yok abi öyle birşey, ben doğru düzgün bu parka bile gelmiyorum " dedi Tevfik. " Bakın beyler benim adım Murat, bu parkta takılırım hep, zaten sorsanız beni de bilirler, muhabbetim falan iyidir. Ama 2 gün önce kızkardeşimi burda hastanelik ettiler " dedi ses tonunu yükselterek. İçimde kendime güvenen bir duygu hakimdi. Çünkü böyle birşey yapmadığımı biliyordum. Ancak bu herife bunu nasıl ispatlayacağımı bilmiyordum ve bu beni aynı zamanda dehşete düşürüyordu. Sanırım adamın yaşı 23-24 civarlarındaydı ve hayvan gibiydi. Adam susmuş bize bakıyordu. İçinden düşünüyordu bir sonraki hamlesinin ne olacağını. Bizse korkudan altımıza sıçacakmışız gibiydik. " Abi biz yapmadık öyle birşey " dedik. Dedik ama dinletemedik.

Bölüm 6 ( Peki Tevfik o sırada ne düşünüyordu amınakoyim? diyenler için ) : ' Ulan şimdi adama ispatlayamayız biz olmadığımızı, eğer bizi bellemişse bu kavga daki çocuklar olarak, siksen kurtulamayız. En iyisi koşarak kaçalım, adam bizi yakalayamaz. Ama o da olmaz ki amınakoyim. Ahmet hayvan gibi, koşamaz bile. Adam hemen yakalar, yakalandığı içinde direk suçlu olduğunu zanneder siker belasını. Off ne yapıcaz şimdi götümüze kayıcak. Sikim senin kafanı Ahmet,
biri seslenince niye bakıyorsun göt herif. '

Bölüm 7 ( Sonun Başlangıcı ve Ahmetin gözünden 2 ) : " Bakın şimdi gençler, bizim evimiz birkaç sokak aşşağıda. Şimdi siz mademki diyorsunuz biz yapmadık, benimle gelip kızkardeşimle yüzleşin. Eğer o derse ki ' abi bunlar değil ' o zaman sizi bırakırım. Herhangi bir piçlik yaparsanız " cebinden sustalıyı çıkaran adam çat diye bıçağını açtı ve devam etti " sizi yakaladığım yerde öldürürüm. Kardeşimin kanını yerde koymam " . Ne yalan söyleyeyim adam bizi çok etkilemişti. Bu yüzden " Tamam abi , gidelim ispatlayalım biz olmadığımızı " dedik ve aşşağıya doğru yürümeye başladık üçümüz. Yolda muhabbet etmeye devam ediyordu Tevfikle adam. Ben pek sesimi çıkarmadığımdan mıdır nedir, bir ara şöyle bir diyalog bile geçti yolda : " Şimdi gençler, sizin adlarınız ne? " " Ben Tevfik abi " " Bende Ahmet " . " Peki nerelisiniz gençler ? " diye devam etti adam. " Ben sivaslıyım abi " dedi Tevfik. " Bende Adıyamandanım ve yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum " demek geldi içimden ama diyemedim tabiki götkorkusundan. " Bende Adıyamandanım abi " dedim. " Aslında sana güvenirim Tevfik , de şu Adıyamanlıya güvenemedim " diyen adam, benim götkorkusunu 3 kat arttırmış, artık söyleyecek söz bıraktırmamıştır. En sonunda adam la birlikte durduk ve dışı kırmızı boyalı bir evin önündeki bahçe duvarında oturduk. " Bakın gençler burası bizim ev. 4. dairede oturuyoruz. Şimdi son kez soruyorum, siz mi dövdünüz lan kardeşimi " dedi ses tonunu yükselterek. " Abi vallahi biz dövmedik " dedim. " Ulan siz o küfürlü mesajları atmadınız mı doğruyu söyleyin. " dedi adam. ' Haydaa, ne mesajı amınakoyim ' diyordum içimden. " Yok abi ne mesajı biz atmadık mesaj falan " dedi Tevfik. " Çıkarın lan telefonlarınızı, bakıcam mesajlarınıza " dedi adam. " Abi telefon yok yanımda " dedim. " Al bak abi telefonum " dedi Tevfik elinde tuttuğu telefonunu göstererek. Adam telefonu eline almaya çalışınca bırakmayan Tevfik " Abi elimde baksan olur mu " dedi. " Bak Tevfik şimdi burda o kadar muhabbet ettik, sen telefonunu bakmam için veremiyor musun " dedi adam. Tevfikde mesajlar bölümünden gelen kutusunu açıp adama verdi. Adam biraz kurcaladıktan sonra " Bakın şimdi gençler bu apartmanın 2 girişi var, ben şimdi şurayı açtırıcam arayıp, 4.kata çıkıp ebruyu sorun, ebru de beni arar siz aşşağı inerken, ona göre bakıcaz artık ne olucak. Ha bide ben aşşağıda bekliyorum, eğerki diğer kapıdan kaçmaya çalışırsanız diye bu telefon bende şimdi " dedi ve Tevfiğin telefonundan bi' numarayı arayıp " Açın şimdi kapıyı " dedi. Bi' kaç dakka daha bizi korkutan konuşmalarına devam eden adam " Hadi gidin şimdi bakalım " dedi.

Bölüm 8 ( Son ) : " Ya kız piçliğine bizim olduğumuzu söylerse " dedim. " Saçmalama olm niye öyle birşey yapsın. " dedi Tevfik. " Ne bilim ya adamın kollar da faça doluydu gördün mü? " . " Evet büyük ihtimalle uyuşturucu falanda kullanıyordur " . " Olm varya kız piçlik yaparsa büyük ihtimalle bizim cesedlerimizi bulurlar tenha bir çöplükte, off yanlız filmlerdeki gibi karizma olur lan " . " Olm çöplükte ölü bulunmanın nesi karizmatik, yanında bir parça sıçmıkla mı ölmek istersin yani, saçmalama amınakoyim " . " Ölmüşüm amınakoyim, çok da sikimde ya " dedim ve merdivenlerden çıkmaya devam ettim. 4. kata geldiğimizde zili çalıp bekledik. Karşımıza bir kadın çıktı. Büyük ihtimalle ebrunun annesiydi. " Abla ebru içerdeyse biz onunla bi' konuşucaz da " dedim. " Ne Ebrusu çocuklar burda Ebru diye biri yok " dedi abla. Tevfikle kısa süreli bir bakıştık. " Telefon " dedi artık olaya uyanan Tevfik . Bense hala mal gibi " Olm yanlış kata geldik galiba çıkalım bir üst kata " dedim. Tevfikse merdivenleri koşakoşa iniyordu. Peşinden gittim ve aşşağıya indiğimde adamı bıraktığımız bahçe duvarında olmadığını gördüm. Tevfikse küfür ediyordu deli gibi. Böyle bir numarayı nasıl yediğine inanamıyordu benim gibi. Bir süre etrafta koşturduk belki buralardadır diye ancak kendimizi yormaktan başka hiçbir işe yaramamıştı bu. Tevfik, çalınan telefonunu ailesine nasıl açıklayacağını düşünürken bense bu numaranın kırkyıl düşünsem aklıma gelmeyeceğini düşünüyordum. Çünkü daha küçücük bir çocuktum

Bayram Ziyareti

Kafamdan ne desem diye geçiriyordum. Havadisleri verecektim, ama ne desem bilemiyordum. Yavaş yavaş yürüdüm. Karşısında durup. "Eee, havadisler nedir? " demesini beklemeden, anlatmaya başladım.

"Valla ne desemki daha doğrusu nerden başlasam, hayatımdaki en güzel gelişmeden başlıyayım. Bir sevgilim var. Adı: Ceren. Benim yaşımda. Aynı lisedeydik, şimdi de aynı üniversitedeyiz. Yok lisede değil, üniversitede başladık. Orası biraz uzun. Önemli olan şuan hayatımda ve mutluyuz birlikte. Sonra kaldım biliyor musn? Evet evet kaldım. Hem de hazırlıkta ama kızma inan yaptım elimden geleni ben de anlamadım neden geçemediğimi. Artık bir dahaki sınavda da deneyecem şansımı ne yapayım. Ona kadar boşum, takılacam öyle ama çalışmayı ihmal etmem merak etme. Ben müzik ve masa tenisinde geliştirim kendimi diyorum. Belki bir takıma yada gruba girerim. Aklıma inan daha iyi bir fikir gelmiyor. Boş olsam da geleceğimi sanmıyorum İstanbul'dan burası uzak ama geldikçe uğrarım merak etme. Şimdilik bu kadar İstanbul'a gidiyoruz. Trafiğe kalmamak için acele etmemiz lazım. 98'de ben 8 yaşındaydım ama hayal meyal hatırlıyorum. O zamandan bu güne çok zaman geçti. Hoşçakal dede."

Dedemin mezarına veda edip ilerlerken arabaya aklımdan acaba duyuyor muydu, ya biz bizde ne olacak, bizi de böyle ziyareten eden olacak mı, ya kaç yıl sonra unutulucaz?

Çelişik Durumlar

Yorgun argın Barbaros Bulvarı'ndan yukarı çıkıyordum. Normalde yapmam bir durak için de olsa binerim otobüse giderim evime ama akbilim boştu ve inanın o an için karşıya geçmek yukarı çıkmaktan daha zor geldi. Öyle olunca hızımı almışken yukarıya doğru yürüyüşümü sürdürdüm. Sıkılmamak için ayakkabımdan çıkan seslere dişlerimle çene kombinasyonunu de ekleyerek perküsyon yapıor bundan da çok büyük haz duyuyordum. O sırada ( bunda dişlerime birbirne çarparmamın etkisi olablr ) aslında boğazımın ağrıyor olduğunu fark ettim. Her zamanki gibi farenjit başlangıcıydı, kronik şekilde farenjit oluyordum. Alışmıştım artk ne yapmam gerektiğine. Sıcak bir şeyler içmeliydim ama ağzımın tadı da bozulsun istemiyordum. Öyle olunca Starbucks'a daldım. Sırada beklerken ne içeceğimi düşünüyordum. Çok sürmedi çünkü her zamanki gibi Beyaz Çikolatalı Mocha içecektim sıramı bekledim. Fazla da zaman geçsin istemiyor bir yandan da saatimi kontrol ediyordum. Öndeki kız dikkatimi çekmişti. Yok güzel falan diye değil. Dikkatimi çekmişti çünkü kasiyer ismini sorduğunda ( Starbucks'ta bir şey alırken isim sorulur, hayatta girmemişseniz bilmiyorsunuzdur ) kız : "Nükhet" dedi. Sanki çok önemli bir şeymiş gibi de "H" ile die ekledi. Şaşırdım, sanki "Nüket" yazsalar almayacak gibi bir tavrı vardı siparişini. Sonra kasiyer bana dönüp siparişiniz dediğinde, hemen siparişimi ve ismimi söledim. Kasiyer kadın sormadan söylediğiniz için teşekkürler deyip hafif bi gülümsedi. Sonra kerpetenle bütün cevapları aldığı Nükhet'e dönüp onu " Bir de şu kıza bak. " bakışı attı. Ben bu bakış üstünde fazla durmadım. Belki bu durumdan dolayı, belki de onun siparişi daha komplike bir şey olduğundan dolayı bilemiyorum tabi, benimki önce çıktı. Ben de alıp çıktım. Hakkaten sıcaktı, boğazıma iyi gelmişti ve daha önemlisi ağzımın tadını bozmamıştı. Yudumlaya yudumlaya yukarı çıktım. Abbasağa Parkına çıkan yokuşun başına geldim. Orda Abbasağa Futbol Turunuvası yazısını görünce aklımdan Ozan, Yiğit, Deniz gibi isimler geçti. Bir yudum daha alıp bu sefer bu yokuşu tırmanmaya koyuldum. Kafamdan da takımın düzenini kuruyordum ki, ganyan bayii aklımı çeldi. Dışardı yüzü düşmüş amcalara baktım. Belli ki, yüksek ganyanlı bir at onları yatırmıştı. Onlara aldırmadan içeri girdim, ne de olsa onlardan daha iyi biliyordum bu işi. En azından bir fikstüre bakim düşüncesi vardı içimde. Girdim. Normalde oraya uğrayan tanındık biri olmama rağmen insanlar ilginç karşılar bakışlar attılar bana. Bu eskiden yaşımdan dolayı oluyordu ama artık alışmışlardı bana diye düşünüyordum ki fikstüre bakarken bir ayrıntıyı fark ettim. Eminim siz benden önce fark etmişsinizdir. Diyorum ya maça gitmişti kafam. Evet, elimdeki Starbucks kahvesi. Elimde Starbucks kahvesi ile durmuş Ganyan Bayii'inde ( kaç numaralı olduğunu hatırlamıyorum aslında 3 yıldır gidiyorum, ilk defa bunu şuan merak ettim bir dahaki gidişimde bakıcam kaçmış, neyse ) altılı tekini bulmaya çalışıyordum. O an hem bir çelişki durumu hem de yüzümde bir gülümseme oluştu. Bir süre sonra içerdekiler benim onların garipser bakışlarına aldırmadığımı görünce onlar da aldırmadılar tabi ama hala gülümsüyordum ben. Yarışı falan da bırakmış o çelişik anı size nasıl anlatacağımı düşünüyordum. Sonradan aslında çok yönlü biri olduğumu ve bu durumun çelişikliğinin insanların tek düzeliğinden kaynaklandığını fark ettim. Ne yani Starbucks'tan içiyorum diye Kafkaslı'yı, Pan River'ı, Kurtiniadis'i hatta onların bilmediği yeni çıkan atları bilemez miyim, ve ya illa internetten mi oynamalıyım? Gittim yatırdım kuponumu, zaten o sırada "start verildi ve koşu başladı" onlar yarışa bakarken ben çıktım o yarışa oynamamıştım. Hala bitmemişti kahvem ve yokuş. Kafamı kaldırınca yine yazıyı gördüm. Abbasağa Futbol Turnuvası. "Yiğitle ben ilerde, Deniz ortada, Ozanla Gökhan geride, lan acaba ozanı geride oynamaya ikna edebilir miyiz gökhan uyuyup gelemese kim gelebilir ki gayko? yok yok o olamaz, bora? ne saçmalıom ya... Başka kim var?" gibi düşüncelerle eve vardım...

yazı

Bu yazı her duruşunda hayata karşı en iyi pozunu vermeye çalışan insanlar içindir.

Herkes hayata kazanarak başlar.En kral sperm bendim.Şimdi buradayım.O yumurtaya doğru çılgınca yüzdüğümün nedenini hala bilmiyorum.Sadece yapmam gerektiğini hissettim.Heyecan verici bir yolculuk..Şimdi ki durumda çok farklı değil.Tek fark bir kuyruk ve delici bir baştan ibaret olmamamız.Gerçi sadece delici başını düşünerek yaşayanlar da hala çoğunlukta.Belki bir spermden daha fazlası olarak yaşamanın vakti gelmiştir ha.Ne dersiniz?

Yarın Okul Başlıyor..

Yıllardır okulun ilk gününden önceki akşam bir huzursuzluk çöker içime,bir ilkokul çocuğunun yaşayacağı türden huzursuzluk beni bu yaşıma kadar terketmedi.Eskiden olsa erkenden yatağa girince uyuyamaz ertesi gün hakkında hayaller kurardım.Herkesin beni ne kadar değişmiş bulacağını,okula yeni gelen bir kızla ilk görüşte birbirimize aşık olacağımızı falan düşünürdüm.Fakat hiçbir zaman öyle olmazdı.En fazla bir kaç kişinin boyu atar,bazı arkadaşlar sivilcelerden kurtulmuş olurdu.Okula yeni gelen kız da olmazdı zaten.Şimdiyse aynı heyecanı gereksiz bir nedenle yine hissediyorum.Hiçbir beklentim olmadan hem de...Uyuyabilmek için sabahlıyorum artık ama yine de kafamı yastığa koyduğumda o his midemden yukarı doğru yükselmeye başlıyor.Umut buna deniyor galiba.Hayata devam etmek,ona bir yerden bağlanabilmek için her yerde aradığın umudu burada bulmak...Ne bileyim garip geldi.Neyse çok geç kalıp götü başı dağıtmaya gerek yok,kim bilir belki de yarın aşık olacağım.

Amostyle Not:Biraz Ersin KARABULUT tarzı oldu galiba,Neyse iyi geceler.

güzel bir hayal

düşünün. ilerde bir gün büyük bi şirketin yüksek bir seviyede yöneticisin ve o gün yeni çalışan alıyorsun. sen artık yoruldun ve yanlızca bir kaç başvuru kaldı onlarla görüşüceksin. ofisinden dışarı tiplere bir bakıp ona göre önceden bir eleme yapıp işi kısa kesmeyi planlıyosun. ofisin kapısını açtığında onlarla yüzyüze geliyorsun. kim olsa beyenirsin? eski kız arkadaşlarından 5 tanesi ordalar...

Suşişesikapağı

Giriş: Sanırım 8. sınıftayım yani orta-3 . Bu okula kolejden geldiğim için hep kolej piçi diye anılacaktım.Din dersimiz bitmiş, ben yine tüm duaları okuyup sözlüden 100 ü çakmıştım.Zaten eskiden bana uyuz olanların çoğu derslerdeki başarılarım yüzünden , kalanı kişiliğim yüzünden uyuz oluyorlardı :) . Bu derslerdeki başarımı merak edenler veya inanmayanlar varsa hemen açıklayayım. Okulun matematik birincisiydim. Aynı zamanda matematik olimpiyatlarına katılmıştım. Ve okulun münazara takımındaydım.Ha birde din dersinde tüm duaları bi' ben biliyordum. Tarih desen zaten bende bitiyordu.Düşünün yani nasıl bir inektim . Tabi bunlar Kö deydi. (KÖ : Kabataştan Önce. bkz. KÖ den önce KÖ den sonra ) Neyse biz gelelim bana uyuz olanlara. Okulumuzdaki gençlerin kurduğu bizim yatılı tayfası gibi bi' birlik vardı. Ve bu birlikde bana komple uyuz oluyordu. Hiç unutmam o okulda ilk zamanlar bu birlikteki erkekler ( Serbülent, Arda, Oğuzhan, Yiğit -isimlerdeki ibneliği sizde sezdeniz dimi :) beni dövüp kızlara prim yapıcaklardı. Hapishaneye yeni gelen zayıf mahkumu dövmeleri gibi. Benim o zamanlarda böyle hayvan gibi olmam her ne kadar gözlerini korkutsada kolejli olmam onlara güç veriyordu. Haftasonu okuldaki matematik etüdündeydik ve okulda doğru düzgün hoca yoktu. Çocuklar sınıfımızda suşişesikapağıyla maç yapıyorlardı. Kendimi o kadar düşürmeyeceğim için bende matematik çalışıyordum. Çocuklardan Arda " Ahmet gel sende oyna " dedi. Bana edilen teklif karşısında gözlerim parlamıştı. En sonunda benide davet etmişlerdi. Tezcanlı gibi hemen gitmiştim yanlarına. " Eee hadi oynayalım "dedim. Arda ve Yiğit boyları kısa olduğundan beni dövmek için fazla kasıyorlardı. Oğuzhan zaten hayvandı karışmadı bile. Serbülent de o gün yoktu. Yani ikiye tek kalmıştım. Ancak ben kavgayı sevmiyordum. Yani insanların birbirini dövmesini vahşice buluyordum. Bu ancak hayvanlarda olmalıydı, biz insanlarda değil. ( Kolej çocuğu gibi düşünmek ) Ben bu düşüncelerle boğuşurken Yiğit beni arkadan kollarımdan tutmuştu. Ardaysa benim suratıma yumruk atmaya çalışıyordu. " Bırakın lan beni " diye bi gerildim. Yiğit beni bırakmıştı. ' Eee şimdi ne yapsam' diye düşünüyordum. Çocuklarla kavga etmek istemiyordum. Tenefüs boyunca çocuklar beni yere devirmeye çalıştılar. Kah ayaklarımdan tutup devirmeye çalışarak, kah beni dövmeye çalışarak.Ancak hiçbiri işe yaramadı. Tenefüs bitince sıralarımıza gittik ve bir daha o çocuklar bana bulaşmadı.


Şimdi 8. sınıftaydım. Artık bana bulaşan yoktu. Hatta ben ve 4 arkadaşımın kurduğu bi' birlik daha vardı. Bizim birliğimiz de gayet taşşaklıydı! ( tenefüslerde yaptığımız şeyler : suşişesikapağıyla sınıfta maç yapmak , kızlar belki düşerde etekleri açılır diye okulumuzun bahçesinde suşişesikapağıyla maç yapıyormuş gibi yapmak , diğer sınıflardan kavgada dövebileceğimiz çocukları seçmek için o sınıflarda suşişesikapağıyla maç yapmak ). Bunları o zamanlar ne kadar taşşaklı! olduğumuzu anlamanız için yazıyorum, yoksa konuyla alakası yok zaten.

Bölüm 2 ( Rüya ) : Din dersi çıkışı ben bir telefon numarası arıyordum. Kimin telefon numarası olduğunu hatırlamıyorum, ancak kimsede yoktu. Çağrı benim bu arayışımı farketmiş, Ardaya bi' tane telefon numarası vermişti bana vermesi için. Arda'dan telefon numarası yazan kağıdı aldığımda üstünde 1223334444 yazıyordu. Sinirlenmiştim. " Sen benle dalga mı geçiyorsun lan " diyerek yerde bulduğum ilk suşişesikapağını Arda'ya fırlattım. Ancak bu beni kesmemişti. Bildiğin tekme tokat dalmıştım Arda'ya. O da boy atmış, güçlenmişti. Ancak benim hayvan gibi oluşum bu kavgada başlıca bir etkendi. Onu kafasından tuttuğum gibi duvara fırlattım. Kafası duvara deli gibi çarpmışdı ve kafasından kanlar akıyordu. ' Aha şimdi sıçtın Amo ' diye içimden geçirdim. Arda sınıftan çıkmış deli gibi koşuyordu bi' taraflara. Bende barış yapmak ve ceza almamak için Çağrıyla anlaşma yapmaya gittim. Çağrının yanına gidip " Anlaşalım " dedim. Ancak bu Çağrı meğersem benim Kabataştaki kavgalı olduğum Çağrıymış. Bunu gören Amo durur mu. Yapıştırmış tokatı. Çağrıyı da dövdükten sonra sınıfımıza gelen jandarma kuvvetleri tarafından müdürün odasına doğru kah sürüklenerek kah yürüyerek gittim. Müdürümüz ve disiplin kurulu hemen toplanmışlardı. Ancak disiplin kurulunda hiç tanıdık olmayan bir sima vardı. Belli ki diğer öğretmenlerde bu kişinin kim olduğunu bilmiyorlardı. Gözlüğü, yarı-keli, şişmanlığı ve az kalmış dişlerinin de siyah oluşu herkesin dikkatini çekmişti. Disiplin kurulu jandarmaların beni içeri bırakıp kapının önünde nöbet tutmasıyla başlamıştı. Müdür bi' yandan, öğretmenler bi' yandan beni sorguluyorlardı. Bi' ara o tanıdık olmayan sima " Sen yatağını topladın mı " dedi. Öğretmenler o simaya doğru bakakaldılar. Bense şok olmuştum .Şimdi herşeyi daha belirgin görüyordum. Bu Şemsoydu. Resmen karabasan gibi gelmiş yine beni bulmuştu. " Gel bak bu yatağının fotoğrafları " dedi. Beni kendi bilgisayarına doğru yaklaştırdı. Tek tek fotoğraf çekmişti. Ve bu fotoğraflar benim evimdeki odanın fotoğraflarıydı. O sabahda odamı dağınık bırakıp gelmiştim okula. " Hocam nasıl çektiniz bunları, ne ara benim evime gittiniz, bide size ne oluo hocam burası benim evim " dedim. " Sen odanı toplamassan nasıl össye kasıcaksın " dedi bana. " Hocam ne öss si daha lgs ye girmedim " dedim. " Sen onu bırakta bu fotoğrafa bak " dedi gülerek. Bir aile tablosydu bu fotoğraf. Annem, babam, kardeşlerim ve şemso vardı fotoğrafta. Benim olmam gereken yerde şemso vardı. Kardeşim ona 2 kulak yapıyordu. Çok mutluydular. Ben nerdeyse ağlayacaktım. " Hocam onlar benim ailem " dedim. " Hayır artık benim " dedi Şemso kötü karakter gülmesiyle. Şemsoya o kadar sinir olmuştum ki yerde bulduğum ilk suşişesikapağını aldığım gibi ona fırlattım. Ancak hiçbir etki yapmadığı gibi Şemso daha pis gülmeye başlamıştı. Yandan müdür " Pardon siz kimsiniz " diye sordu Şemsoya. Şemso sıkıntı çekiyordu şimdi. Çünkü kim olduğunu ben haricinde kimse bilmiyordu. " Sen onu bırakta bu davranışları Amo dan beklermiydin onu söyle " dedi Şemso müdüre. Müdür " Haklısın senden beklemezdim Amo " dedi. Beni düşündüren tek şey herkesin neden bana lakabımla hitap etmesiydi. Ben bu şekilde düşünürken birden bire sınıfımızın güzellerinden Ceyda disiplin odasına girip beni dışarı çıkardı ve en yakın tuvalete doğru yürümeye başladık. Rüyamın bu kısmını anlatma gereği duymuyorum.Ancak sizde tahmin edebilirsiniz ki artık mutluydum, huzurluydum. Rüyam çok güzel bir şekilde devam ediyordu. Uyandığımda beni bekleyen batmış bir yatağın varlığından habersizdim

Sadece ölüm...

" Duyduğuma göre FortDixon daki görevde büyük bir başarı kazanmışız. "" Hangi birlik gönderildi oraya, 37. piyadeyse kazanmamız normal. "" Hayır 56. birlik gönderildi, yanında Kanada'dan gelen çok sağlam bir birlikle" " Acemiler mi ? " dedi adam büyük bir şaşkınlıkla. " Evet acemiler " diye karşılık verdi kız arkadaşı ona. Tam kız arkadaşına başka bir soru soracaktı ki, önünden hızlıca geçen şeyi farketti ve ona doğru nişan alıp ateş etmeye başladı. Kız arkadaşı da bunu farkedecek ki, o da ateşe başlamıştı o şeye doğru. " Kaçtı mı? " dedi kız arkadaşı. " Evet, kaçırdık " dedi ve ilerlemeye devam ettiler.

Elindeki silahına mı, yoksa zekasına mı güvenerek ilerlediğini o da bilmiyordu. Ancak bildiği birşey vardı ki o da hareket eden herşeyi vurması gerektiğiydi.Kız arkadaşıyla birlikte bu bölgeye gönderilmişti ve amaç önlerine çıkan hedefleri temizleyip, insanların yaşayabileceği güvenli bir üs yaratmaktı. " Güneşin çıkmasına ne kadar var, 2 saat? " diye sordu. " 1 saatten az " dedi kızarkadaşı. " Biliyor musun, en sonunda biz kazanırsak, Alaskaya taşınıp ailemizi kurmaya ordan başlarız diye düşünüyorum " dedi hayallere dalarak. " Bu savaşın sonuna yetişebileceği mizi sanmıyorum " dedi kızarkadaşı gülümseyerek. O da gülümseyerek karşılık verecekti ki karşısında 7-8 yaşlarında olabilecek bir çocuk gördü. O ise şok olmuştu çünkü bu çocuk kardeşine çok benziyordu. Çocuk ona bakıyordu. " Abi, benide öldürecek misin " dedi. Donakalmıştı. Gözlerinden yaşlar gelmeye başladı. " Kardeşim " dedi ona doğru koşarken bağırarak. Kardeşi ise ona doğru gelmeye başlayan adama sinsi bir şekilde gülümseyerek bakıyordu. Elinin işaretparmağını adama doğru uzattı. Tam o sırada " Başka bir zaman, cehenneme git " diye bir cümle ve silah sesi duyuldu. Hırlamalar ve bir " Ahh " sesi . Adam " Hayır, hayırrr " diye bağırırken yere düşmüştü. Kız arkadaşı adamın yanına gelip, elini uzattı. Adamdaki şok artık geçmişti. Kız arkadaşına doğru bakıyordu. " Gel canım, sadece kardeşinin şekline bürünmüştü onlardan biri, biliyorsun ki kardeşin öldü " dedi kız arkadaşı, ona işaretparmağını uzatırken. Adam hala kızın yüzüne bakıyordu. Ve bir silah sesi duyuldu. Kız arkadaşı yere düşmüştü ve ondan uzaklaşmaya çalışıyordu hırlayarak. Ancak yaralandığı için ondan uzaklaşamayacaktı. Adam ayağa kalktı ve kızın yerdeki sürünen bedenine baktı. Silahının namlusunu tekrar ona doğru uzattı. O da tehlikede olduğunu anlayacak ki bu sefer adamın annesinin şeklindeydi. " Oğlum, yardım et bana " diye bağırıyordu. Ancak adam artık bu numarayı yutmayacak kadar akıllanmıştı. Ve ateş etti. Bundan sonrası o yaratık için ölümdü. Sadece ölüm...

Flashback-1:
" Sana kaç kardeşin var diye sordum asker " dedi kız. Adam ise en sonunda kafasını kaldırdı, gözünden süzülen yaşları sildi ve " Kardeşim yok komutanım " dedi.

Flashback-2:
Yaratık, işaret parmağını adama doğru uzatmıştı. Kız ise o sırada bunu gördü ve silahının namlusunu o anda yaratığa doğru uzattı. Arkasından yaklaşan diğer bir yaratığı fark etmemişti. " Başka bir zaman, cehenneme git " dedi ve ateş etti. Tam o sırada belinde soğuk bir şey hissetti. Gözbebekleri büyüdü. Ve bir" Ahh " sesiyle yere yığıldı. Bundan sonrası ise o kız için ölümdü. Sadece ölüm...


Olayımız bir amerikan filminde geçse büyük ihtimalle yukarıdaki gibi sahneler izleyecektiniz. Ancak bu olay sizin de tahmin ettiğiniz gibi Türkiye de geçiyor ve şöyle oluyor :


" Duyduğuma göre bizimkiler geçen yine çakmış " dedi Cemal, arkadaşı Semihe. " Evet ya, amlarına koymuşuz. Hemde arada Amerikan yardımcı birliklerinede kaymışız " dedi Semih. " Neyse onu bırakta, şimdi karşına tek kollu Jessica Alba yla, iki ayağı da kopmuş Angelina jolie çıksa, hangisine çakarsın? " dedi Cemal. " Angelina Jolie tabiki abi " dedi Semih. Cemal aldığı cevaptan memnun olmamış olacak ki " Peki Angelinaya çakıcaksın ama Brad Pitte de sakso çekiceksin " dedi. " Hmm, Angelina ayaklı mı ayaksız mı ? " dedi Semih. " Ayaksız " . " Olabilir aslında ya " dedi Semih. Ve ilerlemeye devam ettiler. Yanlarından onları dinleyerek yürüyen yaratığı farkedemiyecek kadar koyu abaza muhabbeti yapıyorlardı.
Bir ara muhabbet o kadar derinleşmişti ki, karşılarına çıkan adamı da farkedemediler. " Öhhö, öhhö " dedi kendisini duymalarını isteyen adam. Semihle Cemal adama doğru nişan aldılar. Cemal önde olduğundan adamın suratını daha net farkedebiliyordu karanlıkta. " Hasan ? " dedi Cemal. " Evet kardeşim, benim Hasan "dedi karşılarındaki adam. ( Hasan, Cemalların mahallesindeki adamlardan biriydi. Zamanında kardeş gibi olmuşlardı bu iki dost ) " Lan piç en son 1 milyar borç takıp İstanbula gittin, bide hala karşıma çıkıyorsun " dedi Cemal. " Kardeşim benide öldürecek misin? " dedi adam. " Amına bile koycam rspuçocugu " dedi Cemal.Karşısındaki bunu duyunca hızlıca başka bir şekile büründü. Bu sefer Cemal karşısında Angelina Jolieyi görüyordu. " Allahımm, sana geliyorum " diye bağırarak Angelinaya doğru koşmaya başladı. Ordan başka bir ses duyuldu. " Başka bir zaman, amınakoduğummm " ve iki el silah sesi. Cemal sırtında bir serinlik hissediyordu. Serinlik ve acı. Yere düşmüştü. Arkasından arkadaşı Semih Angelinaya doğru koşturuyordu " Benim olacaksın Angelinaa " diye bağırarak. Angelina ise o sırada sinsice gülümseyerek işaret parmağını adama doğru uzattı. Adam ise hala abazan gibi koşturuyordu. Angelina başparmağını bir mızrakmışçasına adama doğru tutuyordu. Adam ise abazanlığından hiçbir şeyi farketmemişti. Angelinanın karşısına gelince " Benim olacaksın demiştim " diye bağırdı ve tam Angelinanın üzerindekileri yırtmak için harekete geçerken Angelina ona parmağıyla dokundu. " Cilveleşme kız " cümlesi adamın ağzından çıkan son cümle oldu. Bundan sonrası ise o adam için ölümdü. Sadece ölüm...

Yazlık ve Telefon

Babam yine bağırıyordu. Haklıydı. Ne olursa olsun benim yaptığım bu mallık onun da dediği gibi " başkasının yaptığını duysan gülersin " gibisinden bi mallıktı. ' Tatilde bile rahat yok, yine sinir yine sinir ' diyordum. Babam hala söyleniyordu.


"Baba yarın denize gidiyoruz dimi sabah ? " dedim. " Gidicez " dedi babam. Yazlığa geldiğim günün akşamıydı. İçimde o kadar coşku birikmişti ki sabırsızlanıyordum denize girmek için.(Aslında bu coşku gavur hatunlara kaymak için birikmiş bir coşku da olabilir sevgili okur )Akşama doğru karanlık daha hakimiyetine başlamadığı bir zamanda Yasin dayıya uğradım. Çoluk çocuk, getirmişti herkesi yasin dayı evine. Hemen merabalaşıp havuzlarında biraz
yüzdüm. Tek başıma dahi olsa yinede bana eğlenceli geliyordu, nede olsa 2 sene olmuştu suya girmeyeli. Suya girince neşem geldiğinden midir nedir, etrafımda yaşıtım kız varmı diye hemen bakındım. Yasin dayının kızlarına yangözle bakmadım tabiki. Dışarılara baktım. Etrafta hatun olmadığını görünce önce bi üzüldüm, ancak ertesi günkü gideceğimiz denizde, kardeşimin dediğine göre turistler cıvıl cıvılmış.Bunu hatırlayıp neşemi yerine getirdim. Ertesi
gün gelsin çabuk gelsin diye çocukkenki ' hemen uyuyim, sabah daha hızlı olur ' mantığıyla uyudum. Sabah 7 sularında bi hevesle kalktım. Yanıma telefonumu ve paramı alıp babam ve kardeşlerimle plaja gittik. Plajda pek kimse yoktu ama geleceklerdi elbet. Avını bekleyen avcı misali beklemeye koyuldum plajda.
" Is it cold? " sesiyle birlikte gözlerim hemen sesin geldiği tarafa yöneldi. 2 tane 20li yaşlardaki turist hatunu görünce tabiki dayanamayıp yanlarına konuşmaya gittim. Az biraz ingilizcemle edebildiğim muhabbeti ettim, ki zaten muhabbetin aparatça konuşmalara saptığını farkeden denizdeki hatun " Why you are not coming ? " dedi bana doğru. Tabi bunu duyan amo durur mu, üstündeki tişörtü çıkarttığı gibi atlar suya. Kızlarla birlikte denizde neler neler yaparım gibisinden düşüncelere daldığımda kızların erkek arkadaşları geldi ve tabiki onları görünce 2 muhabbet edip bizim şemsiyenin ordaki kumsal tarafına doğru gittim. ' Tüh be sevgilileri varmış, ulan tek başıma alamam da ikisini, izbandut gibiler aq ' diye düşünüyordum. Bari ' istanbulda yawşadığım kıza bir mesaj atayımda dönünce görüşürürz falan ' gibi düşüncelerle elimi telefonumun olması gereken yere yani cebime attım. Telefonum tabiki yoktu cebimde.
Anlayacağınız üzere telefonumla girmiştim denize. Kızın beni çağırdığını duyunca telefon para falan siklemeyip girmiştim direk suya. Yaptığım mallıktan dolayı kendime güldükten sonra üzülme faslı geldi. Telefonum gittiği için babamın bana bağırıp çağırmasına mı üzülseydim, yoksa hem hatunları ayarlayamayıp hemde telefonum ve paramı marmara ereğlisinin serin sularına bırakışıma mı bilemedim. Tabi bunlarla birlikte babamın tüm aileye anlatıp herkesin, bana
malmışım gibi davranıp, benle taşşak geçmesini söylemiyorum bile. Bugünümde böyle geçti sevgili okur, umarım sizde böyle şeyler yaşamassınız ( aslında keşke siz yaşasaydınız da ben taşşak geçebilseydim ).

Ne dediler?

Son Durak 4-3D için ne dediler?

" Gerçekten harikulade bir yapım olmuş " - New York Times

" Bu seferki ölümlere hayran kalmamak elde değil " - Washington Post

" Olm 3D gerçek gibi lan " - Bekir

Soysuzlar Çetesi için ne dediler?

" Tarantino yine kült filmlerden birine imza atmış " - Daily News

" Nazi zamanlarını Tarantino gözüyle izlemek ayrı bir heyecan veriyor " - Editor's Post

" Hitler normalde orda ölmüyor ki amınakoyim, çok yalan film. " - Osman

Testere 5 için ne dediler?

" Korku, gerilim ve heyecanı tattırırken insanları zekalarını kullanmaya teşvik eden ilk film " - Bob Dylan

" İnsanın kanını donduran sahneleriyle bu sene büyük yankı uyandıracağa benziyor " - Sir Elton Roth

" Sen onu bırakta ilk filmde nasıl kendi ayağını kesti ama. " - Nuri

How I Met Your Mother dizisi için ne dediler?

" Sağlam kurgusu ve komik karakteriyle insanları kendine hayran bırakan bir Tv Showu " - Reality Channel

" Amerikan halkı uzun bir aradan sonra benimseyebileceği bir dizi buldu " - Channel 7

" Bu barney de gerçekte ibneymiş ya, herşey yalan artık " - Necdet

G.I.Joe : Raise of the Cobra için ne dediler?

" Çok fazla bilgisayar efekti kullanılmasına rağmen kendini izlettiren bir aksiyon filmi " - Wall Street Journal

" Bu yaz için izlenilmesi gereken filmlerin başında geliyor " - Colombia Pictures

" Ordaki Sienna Miller'a bi çaksam, başka bişi istemem " - Fahrettin

Not: Uykusuzda mıydı Penguende miydi birinde önceden buna benzer bir bölümden etkilenilerek yazılmıştır.

TGGYYS

Taşşaklı Gibi Görünen Yazı Yazma Sanatı

Kural 27: Az bilgi verin.
Kural 59: Kendinizin kolayca anlayabildiği şeyleri sikim gibi anlatın ki millet anlamakta it gibi zorlansın.
Kural 3: Bol bol üç nokta ( ... ) kullanın...

Örnek:

O da kendi " Kader " ini bulacaktı en sonunda.

Daha 10 yaşında bir çocuktu. Okulunu okuyup, ilerde devletine milletine yararlı bir adam olacaktı. Kendi Kaderini arayışa başlamamıştı daha.
17 yaşındaydı galiba, o da tam bilmiyordu çünkü bu yaş mevzularında hiçbir zaman tam emin olamayacaktı. Ve kaderini aramaya başlamıştı. Ancak birkez buldu mu, bir daha kendi durduramayacaktı. Her hafta kendi Kaderine uğramak isteyecekti. İsmi, vücut
hatları, tipi, saçı herşeyi değişecekti, onu her bulduğunda. Bazen rus olacaktı, bazen türk, bazen yugoslav. Ancak değişmeyecek olan tek birşey vardı ki o da onun Kaderine duyduğu şehvetiydi. İlk günkü gibi kalacaktı bu şehvet. Asla bu şehvetini doyuramayacağını hissediyordu. Kader onu ve kendisini ne kadar eskitirse eskitsin onun içindeki şehvetin doyabilmesi için zaman gerekiyordu. Çok fazla zaman... Bazen de Kader onun karşısına en saf haliyle çıkacaktı.
Belkide bu sefer ki Kader değildi. Kadere herşeyiyle benzeyen bu şeye bir isim veremiyordu. Ve bu sefer o hiçbir şey yapmayıp kendisini bu Kaderin saf haline bırakacaktı. Ve bu sefer şehvetinin de doyduğunu, hatta doymakla kalmayıp gittiğini hissediyordu. Bu yeni şey onu önceden hep yoklamış, ancak şimdi tam suretiyle çıkmıştı karşısına. Bunun ne olduğunu bilemiyordu hala. Ancak şehvetinin yerine gelenin aşk olduğunu, onu kaybedince anlayacaktı...

Öğrendim

özlemek ne demek sende ögrendim ben

gözlerimi senden alamadım günlerce

özlemek ne demek sende ögrendim

kokunu içime çekerek yattım yatağa her gece


aşk ne demek sende ögrendim ben

sensiz geçen her anın acı vermesi bana

aşk ne demek sende ögrendim

bulutlarda yüzünü seyrettim saatlerce


dostluk ne demek sen de ögrendim ben

gardımı indirdim ilk defa umursamadan

dostluk ne demek sen de ögrendım

her düştüğümde elimi tutmandan


galiba seviyorum gene seni ben

her kötüyü attım bir anda hayatımdan

gözünde gerçekten sevildiğimi gordum

seviyorum seni ummarsızca yeniden


Anladım

Burada anlatıcaklarım aslında herkesin bildiği şeyler peki neden bunları dile getirme gereği duydum bende bilmiorum ama bu dikkatimi çekenleri söylemek bir ihtiyaç haline geldiği için burdayım.

Nasıl oluor

Şimdi nasıl bir dünyada yaşıoruz kardeşim kabahat hep sevende oluyor.Nasıl oluyor kafam bi türlü alamıyor bunu.Yeri geliyor kız köpek gibi çocuğu seviyor ama çocuk hep aradığı istediği şeyi bulmuş olmasına rağmen mücadele etmediği için mallaşıyor. Çocuk kızın etrafında pervane oluyor bu seferde kız aman bu benim kulum kölem oldu diyor gözden çıkartıyor onu seven adamı.

Nasıl bir dünyada yaşıyoruz da güç denilen şey sikik bir kağıt parçasının çok mu az mı olduğuna bakıyor. Bir mekana gittiğin zaman kral gibi ağırlanarak mı aman gitse de kurtulsak denilerek gözümüzün içine bakılmasına nasıl kağıt parçası karar veriyor. Nasıl oluyor da arabanın içinde geçince herkes gözünü sana dikiyor ertesi gün dur lan bi de yürüyeyim dediğinde kimse suratına bile bakmıyor.

Nasıl bir dünyada yaşıyoruz insana insan olduğu için değilde üzerindekilere göre dini dili ırkı zartı zurtu ayakkabısını şusu busuna göre değer veriliyor. Bi insan adam gibi adam sözünde duran içi dolu söyliycek sözü bir duruşu gözlerinde umut varken onların istediği takım elbiseyi giymeyince adam yerine konmuyor.

Nasıl bir dünyada yaşıyoruz kendini güzeller güzeli zanneden ve et parçası gibi davranan kafası olmasına rağmen kukusunu kullanan kadınlar yüzünden insanlar birbirine giriyor. Dostum kankam diyip birbirlerinin arkasına geçiyor nasıl oluyor lan.

Nasıl oluyor dediğim okadar şey varki hepsini kusmak buraya lanet olsun lan demek istiyorum fakat bir tane eksik bi tane fazla ne fark ederki yine aynı hepsini yaşamak zorundayım zorundayız. Başka çaresi olan varsa beri gelsin. Benim yok burda olmak zorundayım.

Peki ya neden böyle diye sordum kendime bugün neden.Sadece 2 hece idi ama cevabı veremedim uzun süre düşündüm kaldım olduğum yerde.Nerden buldun ulan bu soruyu sikti kafanı diye kızdım kendime bi süre bunu da denedim bulamadım kendimle cebelleştim. Neden böyle oluor sordum arka arkaya.

Sora cevap kendiliğinden aktı ben çırpınırken önüme cevap. Çok aptal bi sahne gözüme ilişmişti ama yeterli oldu.

Fark etmek için yaşıorum bunları. Evet çok basit ama sadece fark etmek için.

Dostlarının hangisinin harbiden dost olduğunu, hangi kadının hayatını verebilceğin dogru insan belki de eşin olcağını seçebilmen için. Kimin senin nerde yasaşdığına değil ne giydiğine değil sen olmana değer verdiğini görebilmek için yaşıyorum.

Sadece gerçekleri fark etmek için at gözlüğünü atmak için bu gereksiz şeyleri yaşamak zorundayım.

Fark ettim.

Gerçekleri...

Zor da olsa fark ettim.




Durdum aniden


Aslında burda anlatıcaklarımın hepsi tamamen hayal ürünü.Peki ya hayal ne demek.Hayalleri olmak bunlara inanmak malak gibi peşinden koşmak ne demek. Bunlar hepimizin bildiği şeyler peki ya hayalleri olmamak ne demek.

Dün durdum.Öylesine yaşadıgım herşeyi bir anlğına durdurdum ve hayalleri olmayan ruhu kararmış bir insanın gözlerinin içine baktım.Sönmüş umutlarının küllerini karıştırışını izledim. Yüzüne baktım gözlerinin içine yoktu boştu.Bitmişti ruhu resmen kararmıştı içindekiler içi çürümüştü adeta.

Dün durdum.Uyumadım hala kapattım gözlerimi yattım ama durdum olece durdurdum etrafımdakileri. Baktım tüm kötülükleri kendine iş edinmiş bi insanın gözlerinin içine. Yüreğinin derinliğindeki temizliğe rağmen içinde olduğu batağı gördüm.

Dün durdum.Yalnız olduğumu hatırlattım kendime ve baktım hayatı bir ipin ucunda olan insanın gözlerinin içine. Öylece baktım durdum acımadan dinledim insan hayatlarının nasıl bittiğini yada insanların nasıl ölmeye kasıpta ölemediklerini dinledim.

Dün durdum durdurdum herşeyi uzaklaştırdım etrafımdan yine. Silahı bi kaç kere dağıttım topladım.Öyle sebepsizce hem de .Silahı sikmesine rağmen boşboş tetiğe bastım.Durdum durdurdum öylesine kendimi de her bastığımda tetiğe.Düşündüm insan hayatının değeri 1.5 TL mi diye.Bir merminin yuvasından çıkması ne kadar sürer ki öldüğünü bile anlamazsın diye bagırmak istedim.

Durdum biranda dün.Aklımın boş sokaklarında mermiyi defalarca sürdüm tetiği çektim insanın kanını donduran o sessizlikte yankılandı herşey. Herkesi herşeyi durduran bir şey daha fark ettim.Oynadım onla umursamadan.Üstüne gittim bu durumun.Eğlendirdim sebepsizce kendimi.

Dün herşeyi durdurdum seni koydum herşeyin ortasına.Bekledim öyle durdurduğum herşeyden sıyrılmak için okadar can atıyordum ki senle. Ama bir okadar da korkuyordum kendimi sıyırmaktan herşeyden. Bir tek ben kalabilirdim tek başıma diye.

Dün herşeyi durdurdum.Yazcaklarımı düşündüm boş kağıtlara diktim gözlerimi.Sonra erteledim onu kendi suratıma baktım başkalarınınkine de. Hayatın imzalarını izledim suratlarımızda. Öylece durdurdum ve düşündüm hayal ne demek hayallerimizin olmaması ne demek. Hiç devam edesim gelmedi. Hep dursun istedim olduğu gibi.

Hayalleri olmayan insanları gördüm ucuz fahişeleri zevk almasa da onları siken insanları gördüm para vermeden kardeşim hobi olarak yani.Bir bir hayalleri olmayan insanları izledim ölümü gördüm umutsuzluğu kabullemişliği kirlenmiş ruhları gördüm.

Dün durdurdum herşeyi ama birtek şeyi durduramadım.

Sevgiyi...

Hiç bir seyin olmasa da sevmenin bir gereklilik olduğunu gördüm. Nefes almak gibi su içmek gibi.

Yani...

Acı çektirsen seni seviyorum çünkü başka bir ihtimal yok.Seni bir sarkı gibi değiştiremem ki oynayamam ki ileri geri.Başa da alamam.Bir kez çalcaksa onu da sevmeliyiz sevin neden sevdiğinizi unutarak sevin...

Hayat size de gülecek...Sevin hayatı umursamadan hayalleriniz olmasa da...



So if you're lonely?

Gece 01.00 gibi şehirlerarası boş yolda ter içinde bisiklet sürerken,deli gibi take me out u bağırarak söylemek çok zevkli tavsiye ederim

Bir ve Sıfır.

Ayağındaki iki numara büyük terlik ve elinde sonuna yaklaşmış purosuyla, iki kolu dizlerine dayalı öne eğilmiş durumda otururken kapıdan içeri bir melek girdi.
-Acınası görünüyorsun. dedi

Adam gülümsedi.Hiç öyle hissetmese de öyle gözüktüğünü biliyordu.Meleğinse, nefes almak ve ölümlü olmanın dayanılmaz çekiciliği karşısında kendine bu kadar acımasız davranan bu insanı küçümsemekten başka bir şey gelmiyordu elinden.Kendi sonsuzluğunun sakin, tahmin edilebilir ve amacı belli var oluşundaki tutku ve heyecan eksikliği bu acınası adama karşı dahi farklı bir çekim hissetmesine neden oluyordu.Yaşadığı sevginin tatminkarlığından vazgeçip nasıl da bilinmezliklerin içine atlamak isterdi? Belki de birkaç "Allah Yılı" içinde Yüce Varlıklar Surası'ndan terfi alır ve bu deliliğin nasıl birşey olduğunu yaşayarak tecrübe ederdi.

Adam hissiz oturuyordu.Purosunu söndürdü.Onca yıl yaşadıktan sonra şimdi bir de melek çıkmıştı karşısına.Onun yanında tam olarak ne yapması gerektiğini biliyor, en güzel nasıl yaşayabileceğini hissedebiliyordu.Ama kimi zaman sadece uzanıyordu.Kalkıp mutlu olmak zor geilyordu.Ha ha.Belki sakinliği tercih.ediyordu.Sonunda beklediği "soru"nun oluşmak üzere olduğunu hissetti.

-Hazır mısın?
-İnsan her gün ölmüyor ya.Biraz heyecan var tabi.

Sanırım adı azraildi.Hiç de öyle eli oraklı, kuru kafalı,cüppeli birşey değilmiş.Hatta çok farklı bir çekiciliği var.Teninin rengi bana yaklaşınca renk değiştirdi.Onun dışında insandan pek bir farkı yok.

-Bana kendi formunu gösterebilir misin?
-Buna iznim yok.

Sanırım ölmeden önce meleğe bir ders verebilirdi.

Orkun sözüm sanadır...

Orkun canım gulum cigerim
Senden var bir isteğim...
Günlüğe devam et derim.
Mamafih annene ona buna şuna değil
Babaannene yaz isterim.

Saygılar benden "aksam yemeğinde dedenin taşaklarını kavurdum" diyen Orkun un babaanesine