çorbada benimde turşum olsun...


x: beeeyyybbbiiiiyy
y: ye beybi
x: geceleri yolunu gözlüyorum
y: çoh pis özlüyorum
y: gayet hoş zaman valla
y: martım çok dolu
y: nisan süper
x: benimde leyleğim çok doldu
x: ondan nisan
y: özlememişim lan o kadar da :D
x: sana gelmiyom zaten
x: manitam var orda benim ona geliyom
y: hadi hayırlısı o zaman
y: herkes manita ayağı zaten aq ya
x: bizim ingilizceci
x: deli
x: sözlü notu var onun harfi etkiliyo
x: manitası olmayana zerre puan vermem diyo
x: istanbul dışı olana da vermem diyo
y: bende zaten sana vermem diyeydin
x: diyemedim "y"
x: dedirtemedim
x: çok güzel lan kadın
x: aklımı başımdan alıyo
x: bölesini görmedim
x: kadın liv tyler a bu kadar mı benzer
x: sen düşün
x: çok güzel lan
x: :'(
x: sordum sen ver bana diye
x: evliyim ben çocuğum var dedi
x: bana koymaz dedim
x: bana koyar dedi
x: bende koysam arada dedim
x: koyan koyuyo bi de sen koyma dedi
y: koyulana bi de sen koyma
x: o yüzden istanubldan manita yapcakmışım
x: itüden olursa a itü dışı istanbul içi b
x: dedim itü de 2 tane eskittim adım çıktı 9a
x: sen ne diyosun nabsı yapıcam dedim
x: beni siklemez dedi
x: dedim seni bi siklerim aklın durur
x: yiyiosa gel sikle enişteme siktiririrm seni arkam çok sağlam benim dedi
x: bide şu an benim canım çok sıkılıyo
x: bi sigara daha içip yatmam en hayırlısı sanırım
x: who let the dogs out
y: i did it
y: güzel hikayeymiş
y: ben de bi tane yakıyım o zaman bu hikayeye
x: dur ben bunu blog a geçirim
x: hiç bişi yazmıyom oraya çorbada turşum olsun

umutsuzluk

Ben umutsuzluğun farkına bugün vardım
Ne taş gibidir ne de bir damla su
Güneşe de sese de benzemez
Yanından geçseniz kokusu çöplük gibidir
İşe yaramaz bir köşeye atılmış
Nereden bakarsan bak
Cansızdır
Ölümle kardeştir
Pis sırıtır hayata, yan yana duramazlar
Alınan her nefes boşa gider
Dünde yaşar umutsuzluk, anılarda
Martıların çığrışından acı çekersin
Neden, neden beklersin
Zaman geçmek bilmezken
Ben seni düşünüyorum
Bir hiç iken çabalamıyorum
Öyle kalıyorum
Farkına varıyorum

5. Bölüm

Aman tanrım yine çalıyor. Bir tane daha gelmiş. Sabahtan beri mesaj atıyor zaten anlamadı mı hala? Dersten de sıkıldım zaten bi mucize olsa da kurtulsam şu dersten. Ne demiş bu sefer? Girebileceksem nete gelecekmişim. En iyisi girip söylemek. Kabullenmesi için de hemen bir sevgili bulurum. Sınıfta benden hoşlanan erkek çok zaten. Girerim birinin koluna... Sınıfta kardeşi olduğunu bilmiyordum, düşünsene kardeşi bizim sınıfta! Olmaz yani, hemen ayrılmalıyım. Bundan sonraki ders olan rehberlik dersine bir şekilde girmemeyi başarırsam sorun yok. Nete girer anlatırım her şeyi.
Zil çaldı dışarı çıktık. İşte o anda kapıda rehberlik dersinden beni kurtaracak olan mucizeyi gördüm: Babam. Okula gelmişti ki bu ilk defa oluyordu. Gittim konuştum. Hocalarımla görüşmeye gelmiş. Evde konuşacağız bu konuda deyip gitti. Bu fırsatı kaçıramazdım. O ezik hocamızdan izni koparmalıydım. Hemen öğretmenler odasına indim. Rehberlik dersine girecek olan sınıf hocamızı bulup konuştum. İzni koparmıştım. Hemen okulda bu yıl açılan "Teknoloji Atölyesi"ne gittim. İsmini açıldığı zamandan beri ilginç bulmuşumdur. Herkese açık bir yerdi. Genelde daha alt sınıflar internetten oyun oynamak için kullanıyorlardı. Ben direkt nette online oldum. Girer girmez bana bir şeyler yazdı. Bilerek cevap atmadım. Arkasından soğuk bir cevap atıp bekledim. Duruma alışmasını, kabullenmesini bekliyordum. Aklımdan o sırada kardeşi geçiyordu. Bizim sınıfta olmasa böyle bir şey yapmama gerek kalmayacaktı. Ne var ki bizim sınıftaydı. "Ayrılmalıyız" yazdım ve çıktım. Onu bu iki ay içinde tanıdıysam okula gelecekti. Hemen yanıma birini bulmalıydım. Bu durum onun benden uzaklaşmasını sağlayacaktı. Bütün eski sevgililerime bunu yapmıştım. Ne kadar çabuk kurtulursam o kadar iyidi. Sınıfın en zengin ve havalı çocuğu Serdar'dı. Onunla çıkmalı idim. Bu onu daha da rahatsız ederdi. Böylece peşimden koşmaz, ben de kurtulurdum.
Sınıf kapısnda beklemeye başladım. Sorun şu ki hoca da sınıf kapısından çıkıcaktı oysa ben ona babamla gideceğimi söylemiştim. Gizli bir yerde beklemeye başladım.
Herkes dışarı çıkmıştı. Sadece içerde Serdarla hoca kalmıştı. Serdar sonunda çıktı ben de direkt koluna girdim. Aşağı doğru merdivenden yürümeye başladık. Serdar mutlu olmuştu. Beni istediğim her yere götürebilirdi. Bunu biliyordum. Sadece yanında yürüyordum. O da beni koluna aldığı için böbürleniyordu, daha bir dik olmuştu.
İnmiştik. Çıkışa doğru yürüyorduk. Halen kimse etraflarda görünmüyordu. Bu benim içimi rahatlatmıştı. Belki de gelmeyecekti... Bunun düşük bir ihtimal olduğunu biliyordum çünkü bu durumu kabullenmesi çok uzun sürecekti. Dışarı çıktık. Halen yoktu. Öğrenciler biraz da olsa dağılmıştı. Serdar halinden memnun arkadaşlarına hava atıyordu. Bense etrafıma bakıyordum. O sırada gözüm durakların olduğu yere kaydı. Evet gelmişti. Bize doğru yaklaşıyordu. Elini tutuyordu. Hemen öteki tarafa götürmeye çalıştım Serdarı. Oradan uzaklaşmalı idik. Çok geçti.

4. Bölüm

Uyandığımdan beri cevap alamıyorum. Ne bir mesaj ne bir çağrı... Tamam okulu var da bu kadar da olmaz ki, bir telefona bakar insan. Ben liseden sonra kazanamadım ünversiteyi ama onu kazandım. Şuan boşta olsam da haytta tutanacak bir dal oldu o bana. Kardeşimi okula bırakırken görmüştüm o zamandan beri aklımdaydı ve işte 2 aydır birlikteyiz. Bugün de tam olarak 2.ay dönümümüzdü. Bugün okul çıkışı buluşacaktık, okulun bitmesine 2 ders var ama ses seda yok. Yok yok bir mesaj daha atmalıyım. " Ben netteyim okuldan nete gel. " Gerçi mesajlarıma cevap atmayan birine atılacak mesaj gibi durmasa da belki kontörü bitmiştir. Kendi laptop'ımı açmaya üşendiğim için kardeşimin masaüstünü açıp internette online oldum. 25-30 dakka geçmişti ki nete geldi.

Hemen ben meraklandığımı belirten sorular yazdım ama cevap alamadım. Yüreğim daralıyordu. Ama nette sorun olması da ihtimaller doğrultusundaydı. En iyisi okula gitmek diye düşünüp üstümü giyinmeye başladım. Bir müddet sonra cevap geldi. Gelen cevap çok soğuktu. Sanki sevgilisiyle değil de çok uzak bir arkadaşıyla konuşuyor gibiydi. İçim iyice daralmıştı. Ne var diye sordum. Kalbim sıkışmış ve durmak üzere idi. Hayatta tutunduğum son dal ellerimin arasında kayıp gidiyordu sanki. Soğuk bilgisayar ekranına bir cevap gelsin diye bakıyordum. Aynı zamanda cevap gelmemesi de nefes almamı, içimde bu soğukluğun altından açıklanabilir bir sonuç çıkacağı ümidinin yeşermesini sağlıyordu. Ta ki " Ayrılmak istiyorum. " yazana kadar. O anda içimde kabaran öfke ve üzüntünün etkisiyle bilgisayar monitörüne yumruğu vuruverdim. Olamazdı. Yıkılmıştım ama içimde sürekli " Neden? " sorusu dönüyordu. Aldatıldığım hissine kapıldım. Artık istesem de bu sorunun cevabını alamazdım. Ekran ortasından kırılmıştı ve elimin de durumu çok kötü idi. Yine de ben bunları düşünecek durumda değildim. Üstümü giyinmiş olduğum için evden hemen çıkıp, okula doğru yürümeye başladım. İçimden bir ses bu durumun kardeşimin sınıftaki o zengin züppe yüzünden olduğunu söylüyordu. Sevgilimden hoşlandığını biliyordum. Kesin aklını çelmişti. Artık hesap görmenin vakti idi. Bugün son dersleri rehberlik olmalı. Çıkışında fena benzetecem o züppeyi. Kesin onun işi. Yolda yürürken orda yalnız kalabileceğimi düşündüm. Sonuç olarak onun okuluna gidiyordum. Büyük olabilirdim ama onlar kalabalık olacaklardı. Hemen en yakın arkadaşım Mert'i aradım. Yakınlardaysa gelmesini söyleyecektim. İkimiz orayı yerlebir ederdik. Mert'in geleceğinden emindim. Aradım açmadı. Meşgul olmalıydı ya da görmüyordu. Hemen durumu anlatan bir mesaj attım. Saate baktım. Geç kalabilirdim. Hemen otobüse atladım. Bu arada aramaya da devam ettim. Cevap vermedi. Elimden dökülen kanlar otobüstekileri rahatsız etmişti; ama benim durağım gelmişti bile. İndim. Zil çalalı 10 dakka olmuştu. Onları oralarda görmem an meselesiydi. Birlikte olduklarından emindim.

"Gerçekten de birliktelerdi. Mesajımı ve çağrılarımı kardeşimin uyandırmasyıla görücek olan Mert. Apar topar koşarak buraya gelmeye çalışacaktı. Zaten geleceğini biliyordum ama kardeşimin hocasının oğlu olduğunu biliemezdim."

3. Bölüm Tesadüfler

Küçüklüğümden beri silik bir insandım. Bunun farkındaydım ama her yaz tatili dönüşü arkadaşlarım beni hatırlamayarak bu silikliğimi bana hatırlatırlardı. Bu durumu bir türlü kıramıyordum. Dünya'da kimsenin beni hatırlamayacağını düşünmeye başlamıştım ki, radikal bir karar aldım. Öğretmen olacaktım. Böylelikle öğrencilerim beni belki ilerde hatırlarlardı. Dediğmi yaptım. Öğretmen oldum. Okulda tanıştığım biriyle evlilik bile kurdum. Ama beni tanıdıkça benden uzaklaştı ve en sonunda oğlumuz Mert'i de alarak gitti. Şimdi ikisinin de nerde olduklarını bilmiyorum. Ben okulumda öğretmenlik yapmaya devam ettim. Felsefe okumuştum ,belki bu silik durumuma çözüm olur diye, ama nafile. O bile bu durumuma ışık tutamadı. Ben de artık bu durumu kabullenip sadece deslerimi anlatmaya başlamıştım. Üstelik sorumlu olduğum bir sınıf bile vardı. Sınıf öğretmenleri olarak rehberlik derslerinde onlara sürekli hayatla ilgli bişeyler anlatmaya çalışıyordum. Belki de onlar benim gibi olmasın diye uğraşıyordum.


Bugün -benim silik olmamda etkili olduğunu düşündüğüm- toplumun bireyselleşmesi üstüne bir şeyler anlatmayı planlıyorum. Gerçi daha 7. ders yeni başladı 8. derse var ama derse hazırlıklı girmeliyim. Derse öğretmenler odasında oturup konuşmamı nasıl daha etkili hale getririm diye düşünürken. İçeriye "kısa boylu hafif kumral bi adam" girdi. Beni arıyor olmalıydı ki direkt olarak yanıma geldi. " Merhabalar hocam ben Zehra'nın babasıym. " dedi. Zehra'nın durumunu öğrenmek için gelmişti. Ben de Zehra'nın yılın başlarında çok iyi bir performans sergilediğini ama son günlerde bu performansta bir düşüş olduğunu anlattım. Ve arkadaşlarından kaynaklı olabilir diye de ekledim. Hatta belki bir sevgili edinmişti. O da bana teşekkür edip, dışarı çıktı. Muhtemelen kızının yanına gidiyordu. 7. dersten çıkış zili çaldıktan bir müddet sonra Zehra benim yanıma geldi. Çok nazik bir ses tonuyla : " Babam geldi hocam, sizle de konuşmuş. Eğer izin verirseniz bugünkü rehberlik dersinden almak istiyor beni. " Zehra'nın babasını okulda ilk defa görüyordum. Kızını almak için gelmiş olabilirdi veya benim söylediklerimden sonra biraz kızını sıkmak istiyor bile olabilirdi. Silikliğimden dolayı neden diye sormadım. Babası gelip benle de görüşmüştü ne de olsa. Ben de izin verdim. Ne de olsa çoğu kişi rehberlikte dersi dinlemeyecekti.
Derse girip, anlatmaya başladım. Ülkedeki bozukluklardan, insanların birbirleriyle otobüslerde bile konuşmamalarına kadar her şeyden bahsettim. İlk defa bu kadar etkili anlatıyordum ve sınıfta en azından birkaç kişinin bu konuşmadan etkilendiğinden emindim. Ama Zehra'nın ve babasının ayrı yerlerde olduğunu bilemezdim.

hatırat

uzun zamanlar sonra bir şey olur
hatırlarsın
bir film tanıdık gelir ama hatırlamazsın
neden bir süre de anlamazsın
fark ettiğinde ise gülümsersin

kokular dokunuşlar gelir hatrına
o hayatın üstüne üç beş hayat yaşamışçasına uzak gelir o günler
belki de yaşadık
yıllar değil ya yaşanmışlığı ölçen

göğsümü bastıran küçük sancı
bir zamanlar patlarcasına yanardı
şimdiyse bir sigara yaktırdı bana
ah şu aşklar..
olsanız mı
neden nasıl
ilk önce neden ve akılsızsan da nasıl
çünkü
çünkü bu doğa
çünkü her çiçek solmak üzere açar
çünkü çemberi dolaşmak sonsuz olsada adımların hep aynı
ki bunu istemezsin

bir nokta olup kesiksiz çizgiler çizmek
bazen bir noktaya bağlanıp birlikte dolaşmak
ayrılsan da, nefesten kelepçelere mahkum olsanda
kendi çizginle bir daha kesişmemek
çünkü bunu istemezsin
çünkü mürekkebin bitmek üzere

ne kadar çoğalırsak o kadar iyi
çünkü boş sayfalar sonsuz
ağaç mı çizmek istersin bulut mu
gülümseyen bir güneş mi yoksa
sakın ha sayfanı boşa kullanma
gökyüzü bizi ne kadar kandırsada
bir sayfa daha olmayabilir
çevirilip gitmez misin?

Adalet terazisi?

Adalete inanmayan Ahmet Baran Kabak kardeşim şaka yapmadıysa onun yerine geçebilecek bir sistem söylesin lütfen

Terazi sizin g.tünüze girsin ( Adalet Terazisi )

Masamda oturmuş finallerime çalışacaktım. Uzun bir zaman sonra, ilk defa çalışma fırsatı bulmuş, bunu değerlendireyim diyordum ki, babamın içerden sesi geldi " Oğlum git mahzenden 1973-Château Montelena getir, misafirlerimiz geliyor. " İçimden küfrettim. 'Fuck'. Odamdan çıktım. Mahzene inmeden önce, holdeki tablolara baktım yine. Hepsinde mal mal şeyler vardı, ancak insanlar böyle şeyleri sanat eseri sayıyordu. Birinde portakal, elma vb. meyvelerin olduğu meyva tabağı, diğerinde ufak bi' çocuk resmi, diğerindeyse herbir parçası farklı yerleree çizilmiş, yapboz gibi olmuş bir tablo. İnsanların bunlardan anladığını bi' türlü anlayamayacaktım galiba. Devam ettim yoluma ve mahzene inip lanetler okuduğum şarabı aldım. Buz gibiydi mahzen. Küfrede küfrede, ancak küfretmenin de verdiği bi' şevkle hızlı hızlı babamın yanına geldim. " Oda sıcaklığına alışmasını bekleyelim, önden açma sakın " dedi. " Peki " dedim. Misafirlerimiz, babamın dayısı tarafından dayılarımızdı. Avrupa seyahatlerinden yeni dönmüşler, evlerine gitmeden önce bize de bi' uğramak istemişlerdi. Onları kapıda karşıladık büyüğümüz olduklarından. İçeriye girdiklerinde, en son olaylardan, dedikodulardan bahsedip birbirlerini güncellediler. Hatta bir ara gaza gelip, dedemlere telefonda, " hadi sizde bi' uçağa atlayıp gelin, birbirimizi görürüz " dediler. Bunun üzerine dedemler duramadılar tabiki, ilk uçakla geldiler. Onlar gelince ellerinden öptüm büyüğe saygı çerçevesinde. Dedem küpeme bakıp " bu yenisi mi, biraz kötü durmamış mı " dedi. Dedemle bu şekilde bir muhabbet yapabilmek çok güzeldi gerçekten. " Biliyorum dede, döncem yine pırlantaya zaten " dedim. O akşam güldük eğlendik. Şarabımız, yanında annemin yılbaşında fazladan aldığı hindiyi, özel sosuyla birlikte pişirip servis ettik. Üstüne de annemin hızlıca ve basitçe yaptığı tiramisuyu yedik. Tek basit olan şey oydu, ancak o bile o ortamın güzelliği içinde farkedilmedi bile.

Eğer, Amerikada yaşıyor olsaydık, muhtemelen böyle şeyler olurdu. Ancak burası Amerika değil, bunu kafanıza sokun. Böyle bir dünya yok bizim buralarda. YOK! So , How it really happened?

Masamda oturmuş, feysbukdan cafe world oynuyordum. Final zamanıydı, ancak finallere çalışmak gibi bir niyetim yoktu. İçerden babam, " oğlum annenin yanına git birşeyler lazımmış, söylesin sana al " dedi. İçimden ' Hay sikeyim ya ' dedim. Annemin yanına gidince " Şehzade Pastanesinden 1 kilo kuru pasta al " dedi. " Yaş pasta alsam olmaz mı " dedim. " Olmaz! " dedi. İkiside aynı paraya geliyordu, yaş pasta daha güzeldi, ama hep kurupasta aldırıyorlardı. Kafam almıyordu bunu. Dışarı çıkmadan önce, holdeki aynadan kendime baktım. Allahın beni neden bu şekilde cezalandırdığını bir türlü anlayamayacaktım galiba. Dışarı çıktım ve Şehzade'den 1 kilo kuru pasta aldım, " 1-2 tanesini koymayın içine, yolda yiycem " dedim. Hava buz gibiydi. Resmen götüm donmuştu. Ne şevk vardı ne bişi. Yavaş yavaş eve vardım. Annem " Paketi açma ki bayatlamasın " dedi, benim biraz daha yiyeceğimi farkedince. Misafirlerimiz babamın dayısı tarafındandı. Esenlerde oturuyorlardı ve tanıdıkları ziyaret için bizim tarafları geziyorlardı. Tabi bize de uğramadan olmazdı. Onlar gelmeden küpemi çıkardım. Eğer çıkarmasam, onların diline düşer, sonra dedemin kulağına düşer, sonra da kara toprağa düşerdim büyük ihtimalle. Neyse, yemeğimizi ( ertesi sabah herkesin tuvaletten çıktıktan sonra, " acıymış " dediği, toplamda 2 kg sa, 1.98 kg mında saf acı olan çiğköfte ) yedik, çayımızı, kahvemizi içtik. Ardından, babam " Hele laptopı getir, Adıyamanla, dedenlerle görüşelim " dedi, tam içerde kendime ilerde zaman ayırmalık şeyler indirirken. Webcam'den görüştük, zaten maximum yapılabilecek şeyde buydu. Güldük, eğlendik, dedemlerle konuştuk. Dedem yine " serseri arkadaşlarına takılma, derslerine çalış " vaazı verdi 5-10 dakika. Ancak bu bile ortamın güzelliği içinde farkedilmedi bile.

Tesadüfler 2

( 1. bölüme bağımlı olarak yazılmaktadır. Birinci bölümü okumanız tavsiye edilir. Biliyorum geç geldi 2. bölüm ama bundan sonra bu kadar geç olmayacak. Umarım takip edersiniz. )

Sonunda tatil gelmişti. Haftasonu tatili. Benim gibi bir lise öğrencisi için hafta sonu tatili sınırsız bilgisayar oyunu demekti ki bunun için 5 gün okul çekmeye değerdi doğrusu. Otobüse binmiş eve mutluluk içerisinde gidiyorum. Normalde şuanda okulda önceden karar vediğim oyunda hangi karakteri seçeceğimi düşünüyor olurdum. Fakat şu anda kafamı kurcalayan şey son rehberlik dersinde hocamızın bize yaptığı bireyselleşme konuşması idi. Hiç onun baktığı açıdan bakmamıştım ya da baktırmamışlardı. Söylediği şeyler basit ve toplum içinde yaşıyorum sanan insanın aslında toplumun sadece binde biri ile yaşadığını gösteren örneklerdi sadece. Tek bir soruda toparladı sonunda söylediklerini: " Evden çıktıktan sonra okula gelene kadar kimlerle konuşuyorsunuz? " Bu soru bir anda bana ne kadar yalnız olduğumu hissettirdi. Etrafımda o kadar kişi vardı ama olmasalar da bir şey değişezdi. Otobüs kendi kendine gitse, oturma yerlerinde mayınlar olsa ne deişirdi ki? Herkes birbirini bir yığın olarak görüyor burda. Hayır hayır, artık ben burdaki insanların bir yığın olarak görmeyeceğim. İnsanlarla konuşup en azından şu boğuk ortamı düzeltmeye çalışacağım çünkü bence otobüsler insanların zorunlu olarak bir araya geldikleri ortamlar. Bu da milli beraberliğimize katkı yapmalı.

Hocadan aldığım gaza ben de her geçen saniye bir şeyler ekliyordum. Kimsenin birbirine bir şey dememesi beni çileden çıkarmaya başlamıştı. Öyle ki arkaya ilerlemek için bile kaptan sadece zili çalmakla yetiniyordu. Konuşmalıydım ama ne demeliydim. Karşımda bir kadın oturuyordu dışarıyı seyrediyor ve ellerindeki poşetlere hakim olmaya çalışıyordu. Yanımdaki adam hiçbir şey yapmadan öylece duruyordu. O sırada çaprazımda oturan çocuğun telefonu çaldı. Kulğındaki kulaklıkla uyuyakaldığı için fark edememişti. 1,2,3,4... Yanımdaki adama döndüm, adam tepksizdi, inanılmaz derecede umursamaz duruyordu. Tam da hocamın dediği gibi... Adamın tepkisizliğine kızıp: " Uyandırırsanız size minnettar kalacaktır. Önemli bi telefon olabilir. " dedim. Bir anda kaşları çatıldı. Ben de tam o anda ne saçmalıyorum diye düşündüm. İnsanlar benim gibi sadece oyun ve okul arası yaşamıyorlar. Kim bilir ne dertleri var. Bu düşünce aklıma sormadan gelmemişti. Hem kızgınlık hem de hocanın söylediklerinden etkilenmem özgürce düşünmemi etkilemişti. Adamın bana söyledikleri ise ne dert ne tasaydı. Kızgınca bakıp: " Sen neden yapmıyorsun. " dedi. Afallamıştım. Bunu dedikten sonra adam aynı kızgınlıkla karşısındaki çocuğu sarsmaya başlamıştı. Adama kızıyordum konuşmuyor diye ama bunu esasında yapmayan bendim. Çocuk uyandı ama aralarında ne geçti fark etmedim. Ben kendimi bu bireysellikten girişkenliğe nasıl geçiririm diye düşünüyordum. Gayri ihtiyari olarak kendi durağımda inip eve yürümüşüm. Adambana onları söyledikten sonra sadece düşündüm. Etrafımda hiçbir şeyi görmedim fark etmedim. Ben zaten yalnızdım. Eve vardığımda bitmişti yalnızlığım en nihayetinde konuşabileceğim insanlar buradaydı, ailem. En azında ben öle düşünüyordum fakat evde kimse yoktu. Oyun oynayayım bari diye odama geçtim ama odama girdiğimde bilgisayarımın kırık olduğunu gördüm ekranı kırılmıştı ve üzerinde kırmızı lekeler vardı. Hemen aşağı inip annemleri arıyacaktım ki onlar da kapıyı açtılar. Tam ağzımı açıp bağırıp çağracaktım ki... Annemin yalnız ve ağlıyor olduğunu fark ettim...