12:40

Yukarı doğru baktığımda kırmızı rakamlar saati 12:40 olarak gösteriyordu.Dudağımın çatlamış kısımlarında tuzlu suyun tadı vardı.Yapamamıştım.İki saattir bu anı engellemek için yaptığım saçma sapan muhabbetler ve gevezelikler bir işe yaramamıştı.Göz yaşlarını tutamamıştım.Fakat ben yapamadım,ağlamak için fazla mı iyi hissediyordum?Durumum pek de iyi sayılmazdı aslında.Sigara içmek istiyordum ama boğazım çok ağrıyordu.Elini avucumda son bir kere hissetmek için eldivenlerimi çıkarmıştım ama hava çok da soğuktu aynı zamanda.O an ağladım ama sen görmedin,çünkü gözyaşı her zaman dışarı doğru akmaz.Bazen içeri doğru süzülür,düşer.Bindin ya sonra otobüsüne,filmli camın ardından el salladın.Yüzünün yarısını bile göremiyordum halbuki.İşte o zaman ilk defa nefret ettim bir otobüsten ve onun filmli camlarından birer canlı varlıklarmışçasına.İlk defa nefret ettim gittiğin şehirden,kin kustum kalamadığım şehire içimden.Neyse,sen görmedin hiçbir şey sana el sallayan bir adamdan başka.En sonunda ise,vakit geldi.Otobüsün tekerleri asfaltı ezerek harekete geçtiler.Ben de o saatte içebileceğim tek mekana doğru...

beyler

lütfen bu yazıma dürüm verin...

ARTOOOOO

Malikenenin büyüleyici atmosferiyle adeta büyülenen arto içeri girmeyip evine gitmek ve gitmemek arasında gidip geldi. Evin giriş kapısından içeri adımlarını attıklarında bambaşka bir dünyaya girmiş gibiydiler. Artonun kafasındaysa başka bir soru vuku bulmuştu. “Ahmet lan, dedi, bu eve kaç para harcamıştır bu ipneler?”. “Ah dostum, bu soruyu soran her bir kişiden 25 kuruş alsaydım şimdiye zengin olmuştum” diye cevap verdi Ahmet. “Ulan yavşak olacağın kadar olmuşsun zengin, dahe ne istiyosun açgözlü pezevenk. Gözün doysun gözün!” diye sinirle bağrındı arto. Ahmet Rokşit ise pek silkemedi artoyu, kendi evindeymiş gibi rahattı ama arto için aynısı söylenemezdi. Zira tuvaleti gelmişti ve kendi evinden başka yerde sıçmasına imkan yoktu. Süper kahraman olmak, bu fedakarlıklara katlanma zorunluluğunu da beraberinde getiriyordu. Az sonra içeri uzun boylu kırmızı gözlü ince yapılı bir adam girdi. Uykudan yeni uyanmıştı belli, ama ne uyku. Çeçe sineği sokmuştu sanki bu herifi, en az iki günlük uykudan uyanmıştı bu gizemli yabancı. Bu oğul Rokşit olmalıydı. “Merhaba dedi, ben Oğul Rokşit. Hoş geldin Kuntiz!!!1bir”. Fakat kuntiz mi, diye düşünü düşünü verdi arto. Ne alaka lan dedi kendi kendine. Artonun yüzündeki bu sorgular ifadeyi gören Ahmet hemen muhabbete ortak olma çabasıyla atladı bulunduğu köşeden: “Evet doğru duydun, Kuntiz. Rokşit ailesinin Büyük Ortadoğu Planından sonraki en büyük planı. Artiz ve Kuntiz kardeşler! Bu kentin, ve hatta tüm yurdun sahibi biz olabiliriz artiz, bu şansı kaçırma”. Fakat Ahmetin coştukça coşması? “Sen mi düşündün bunların hepsini” dedi arto. “Evet dedi Ahmet, hepsini ben düşündüm, ama bak bütün primi sen topliycan, hadi bu kıyağımı unutma…” Psaniye dedi arto, bütün hikayeyi baştan duymak istiyordu. Oğul Rokşit bir sigara çıkardı ve artodan ateş istedi.

Artonun mega güçlü zipposunu aldıktan sonra kapağı açtı, sigarayı yakmadan anlatmaya başladı. “Kuntiz, diye başladı söze, senin ikiz kardeşindi artiz. Siz daha dünyaya gelmeden önce sen içindeki yatılı açlığını bastıramadın ve annenin karnındayken evil ikiz kardeşin olan kuntizi yedin”. “Devil ikiz kardeş mi?” diye sordu arto. Onun aklı zipposunun boşa giden gazındaydı, söylenenlere dikkat edemiyordu. “Ne devili oğlum, evil evil, noob mudur nedir bu ya, diye çıkıştı Oğul Rokşit ve devam etti. Sen ne zaman sarhoş olsan içindeki evil ikiz kardeş Kuntiz senin kontrolünü ele geçirip kenti alt üst ediyordu. Bunu fark eder etmez senin bu über özelliğini kullanmaya karar verdik. Ulan kaç haftadır senin içki paranı ödiycez diye koskoca Rokşit servetinin yarısını bitirdik ibne, bizi yüzüstü bırakma sakın.” Arto afallamıştı adeta. Ulan ne diyordu bu herif, nasıl bir teklifti bu böyle. “Her akşam beleş içki diyorum artiz, sınırsız içki diyorum. Senin mega karaciğerin olduğu için bu işi ancak sen becerebilirsin, hadi ama dostum!” Artonun kafasına yatmıştı, olabilirdi bu iş, neden olmasındı, sikerimdi süper kahramanlığı. Ama kendini ağırdan satmaya karar vermişti. “Yea abi bilmiyorum ki şimdi” diye başladı söze ama Oğul Rokşit çok sabırsızdı ve bir anda ağızndan ağza alınmayacak kelimeler dökülü dökülü verdi. “Hey dostum, seninle bir bok çuvalı arasındaki tek fark ne biliyor musun? Çuval dostum, çuval. Asdasdas!” diye kahkahayı koyuverdi. “İşte bunu yapmayacakıtn Oğul Rokşit diye hönkürdü arto, kabul etmiyorum lan, zaten bırakıcam içkiyi, siktik mega karaciğerin anasını. Megalığı filan kalmadı.” Olumsuz cevaplara karşı tahamülsüzlük geni kabaran Rokşit cebinden çıkardığı tabancayla artoyu hedef aldı ve avantajlı bir konuma geçmek istedi. Ama bilmediği bir şey vardı, o da artonun mega derisi kurşun geçirmezdi. Tabancayı tek hamlede Rokşitin makatından içeri sokan arto tetiği çekti ve yavşağı oracıkta öldürdü. Ahmete ise tek kelime etmeden malikaneden dışarı çıktı.

Olayların durulduğunu, aksiyon filmlerini aratmayan bir sonla hikayenin güzel kızını sonunda götüreceğini zanneden arto ağır ağır ilerliyordu ki Kuntiz, alkolün de etkisiyle artonun bedenini ele geçirmişti. “Hay senin ağzına sıçayım dedi kuntiz kendi kendine, daha doğrusu artoya. Oğlum teklifi kabul etseydin, seninle karşılıklı içseydik. Alt tarafı iki yurttaşı tokatliycaktın o olucaktı.” “Sorma abi ya, diyecek şekilde oynattı dudaklarını arto güçlükle, siktir et neyse geçti artık” dedi, sonra da ekledi “nereye gidiyoruz oğlum?” “Şimdi senin bedenini iyce ele geçirip kedi kadını sikertmeye gidiyorum, o bizim bu halimizi daha çok seviyo, kıymetlimis” diye şizofrenik bir biçimde cevap verdi kuntiz. Arto ise hiç içerlemedi bu durumu, neyse sen sikersen ben de sikmiş sayılırım diye düşündü. Kuntiz bu düşüncenin hemen farkına varıverdi tabi, “godoş musun lan sen benim başıma” diye çıkıştı kardeşine. Artonun bilinci ise yavaş yavaş kayboluyordu. Son bir sigara yakayım dedi ama oğul rokşitin zippoyu iç ettiğini fark etti. “Bak gördün mü rokşit gene yaptı rokşitliğini” diye düşündü son olarak…
liseli hallerimizi kimi zamanlar vidyoya çekmişim
ne tiplermişiz varya olm korosudur, festival halleridir falan

finaller üzerine

Biteceğiniz belliydi. Ta yazın başında akademik takvim açıklandığından beri biteceğin belliydi. Daha önce de bittiğin olmuştu; dönemlik bi' ağrıydın sadece. Diş ağrısı gibi. Gel gör ki farklı bişey yaptın bu sefer, daha önce olacağı hiç aklıma gelmemiş bişey yaptın; biteceğini bildiğin halde savaştın, "birazdan ölümde buluşucağız kaptan" der gibi elinden geleni ardına koymadın. Çalıştığım sınavlar en zorları, çalışmadıklarım yapamayacağım kadar kolaydı. Sanki öleceğini bile bile yaşayan bi' insan olmuştun. Ve başardın. Beni bitirebildin. Sen kazandın, beraber bittik. Bundan sonrası senin için önemli değil ve ben burda gene giden sevgilinin ardından konuşurcasına kaldım. Çünkü sen gidiceksin yenisi gelicek ama ben hep burdayım ve yenisi gelene kadar yenilenmek zorundayım. Beni bitirende bunun farkında olmak belki de...

Senin yaralarını sarmak bana kaç galon alkole mal olucak bunu zaman göstericek ama bildiğim tek tedavi bununla birlikte "önümüzdeki dönem bütün dersler gidiyorum" avuntusunu tekrar tekrar kullanmaktan başka birşey de değil.

mavin artık toz pembe oldu bana
şemsiyen ait oldu şimdi başkalarına
daha mı güzel oldu bilemiyorum aslında
ama izin kaldı hep gözümde, arkamda...

İrish Pub açmaya karar verdim



Evet sevgili kardeşlerim,yeterli sermaye ve çalışma azmi olursa neden olmasın? İstemez misiniz bir tane mekan olsun ışıl ışıl,yeşil yeşil,siz esmer biranızı yudumlarken,arkada bir dubliners,bir proclaimers çalarken eşinizle dostunuzla muhabbet etmeyi?Şimdi olmaz belki,ama ileride yeterli parayı kazanıp zaman bulursak yapalım bence bunu.Önce açarız taksimde bir tane,iyi reklam da yaparsak özellikle internet ortamlarında falan kesin tutar zaten.Sonra bir tane de kadıköy de açarız,sonra ankara,izmir falan.Burada amacım bu yolla zengin olmak kesinlikle değil.Sadece türkiyenin bu eksikliğini,bu kanayan yarasını kapatmak.Batırırsak da canımız sağolsun.Bana bu yolda katılmak isteyen kardeşlerim lütfen bu yazıdan küskülerini ihmal etmesinler.

düşüş

kralın krallığı.çökmesine sadece saniyeler var.ve bunun için hiçbirşey yapmaya niyetli değil.duvarlarındaki zümrüt işlemelerin, haremindeki binbir bakirenin, ballı şaraplarının ve arkasından palmiye yaprakları sallayan zencilerin artık hiçbir önemi kalmadı.sahip oldukları herkesin rüyalarını süslüyordu(zenci hariç).peki ya bunlara sahip olunca?altından bir krallığın ve sonsuz gücün olunca?aslında kral bunlara sahip değildi.kral, kralda değildi.bir bakışta sıradan biri olarak hüküm kılınabilirdi.ama bu kralda mutluluk, rüya, rahatlık ve sıradanlık sayesinde sahip olduğu kalın bir ceviz kabuğu vardı.kabuk sertti, alışılmıştı.cevizin içinde olduğunu bilse de artık yeryüzüne doğru bir çekim başladı.kaçınılmaz olanın gerçekleşmesini bekledi.krallığını tek bir düşünce ile yıkarken hisleri değişti.doğanın çağrısına kulak verdi.sert bir kayaya çarptı.kırıldı.
cevizlik dönemi bitti.

Comments s01e03-herkesin kendi popisi

21.06.2018
İstanbul

Okulu bıraktım ya da dondurdum ya da kendi dondu...Comments sayesinde her akşam eğlendim,eğlendirdim,seksin dibine vurdum ve çeşitli çakallık çukallıklarla sahip olduğum 20 milyon tl'yi tırtıklıyorum.Ama biraz sıkıldım.Ama biraz...
Teknosa'ya girdim puflara oturdum televizyon izliyorum.Satış görevlisi bana çekingen bir tavırla bakmakta.
c.i:Ya şimdi kaldırsam mı kaldırmasam mı bilemedim.Varlıklı bi adama da benziyo siktret(Murat)

Öğlen saatleri;
izdivaç programları,dizi tekrarları,gol özetleri falan fıstık.Haberler...
Gayet efektif.
Meclisim tv'yi açtım ve açtığım anda bir çok comment geldi.İktidarda kimler vardı bilmiyordum ama muhafazakardan da muhafız,padişahtan da padişahçıydılar.Commnetlerin özeti şuydu:
c.i:Tam pezevengiz...Bu ülkeyi skyoruz,satıyoruz,sktriyoruz...

Editörden notlar:
Bu bölüm böyle kısa oldu olur öyle.Zaten pek de tutulmamakta...

Bu bölüm sanki siyasete bağlamış gibi oldu ama yok değil öyle.Öyle genel geleceğe dair keko bi yorum yaptım sadece herhangi bir çehre sıkıntı yapmasın.

Bu bölüm o tarz bi bölüm oldu.Bu dizi de hiç tutulmadı,masalara meze oldu,diğer çalışmalarımızın yanında sönük kaldı, ya da son zamanlarda yaratıcılık damarlarımız kurudu.Ama bu yazı dizisi devam edecek.Çünkü dandik yazılar olmassa güzellerin kıymeti bilinmez ki.Ondan sonra güzel olana bile yerleri sil verilmeye başlanır...Arka Sokaklar olmasa Behzat Ç'nin değerini çok zor anlardınız kovboylar, ben size söyliyim...Herneyse

Dürümler size,
Vileda bize,
Ne söylenir ki doğru söze
Ya da nargileye yeni konulmuş,
Dolaylı yoldan yarım saat daha
Oturmanı ısrar etmiş köze

ARTOOOO

Arto sabah saat altıda başladığı güne oldukça hareketli bir şekilde devam ediyordu. Ahmetle nevizadede buluşmak üzere sözleşmişti. Bugün pazar olduğu için artomobilini kullanamazdı, bu yüzden uşağı Alfred in arabasıyla gidiyordu. Buluşma yerine doğru ilerlerken kentin ara sokaklarından birisinin görüntüsü onu ziyadesiyle şaşırtmıştı. Bu ne tür bir cehennem diye düşündü. Çöpkovaları boşaltılmış, kaldırımdaki dilenciler dövülmüş ve duvarlara "rokşit reyis" yazısı yazılmıştı. Bir hafta içinde bu ailenin adını ikinci kez duyuyordu arto ve bu durumdan işkillenmeye başlamıştı. Tam bu sırada olay yerindeki yerel polislerden birtanesi artoyu görür görmez tanıdı ve lanet olası federalleri oraya çağırdı. Kahretsin amına koyim diye bağırdı arto, ve sokaktaki yaşlı teyzelerin kafaları bir anda hışımla ona döndü. Gazladı arto, nevizadeye doğru.

Ahmetin yanına gitmeden önce ona anlatacağı şeyleri kuruyordu kafasında. Şimdi işin içine rokşit ailesi de karışmıştı. Tanrım, ne tür bir kabus bu diye iç geçirdi arto, tabi varsan dedi hemen sonra. Ahmet nevizadeye ondan önce gelmişti. Bugün herzamankinden daha da esmerdi Ahmet, daha bir karanlıktı. "Ooo kardeşim gelmiş, otur da iki bira içelim, muhabbetin belini kırarız hem" dedi yavşak yavşak. "Ne birası oglum, millet kentin amına koymuş, yurttaşları sikertiyor sen hala bira derdindesin, ne pis bi herifmişsin oğlum sen. Hem ben hatırladım seni, içip içip metrobüste benim üstüme kusuyodun, içmiycem seninle ben" diye çıkıştı adama arto. Sonra haksızlık ettiğini düşünüp bi bira ısmarladı ve gönlünü aldı can dostunun. Sonra başladı hikayesini anlatmaya. Arto anlattıkça anlatıyor, muhabbet ilerledikçe ilerliyordu. İçilen içkinin haddi hesabı yoktu artık, bu gece ikisinden birine fena girecekti ama dur bakalımdı. Arto hikayesini bitirdiğinde Ahmet "hadi kalkalım" dedi. Arto gene sarhoş olup amı götü dağıttığı için arabayı Ahmet kullanıyordu.

Bilmediği sokaklardan geçtiğini anlayan arto "nereye gidiyoruz!" diye sordu. Ahmetin cevabı ise tamamen alakasızdı. "Bu şekilde öğrenmene gerek yoktu artiz, dedi. Ama gene de iyi olmuş, eninde sonunda söylemek zorunda kalacaktım. Her neyse işte geldik, büyük gece için hazır mısın?". Arto bir anda geldikleri yere baktı. Burası rokşit malikanesiydi. Saat on ikiyi geçmişti ve arto bu saatten sonra geri dönemezdi. Ahmetten bi alt eşofman alır, koltukta yatarım. Sabah da saat altı da uyanıp işe giderim diye düşünüyordu. Sonra bir anda aydınlanı aydınlanı verdi. Ahmetin kartının üzerindeki yazıyı düşündü, sonra ultra güçlü üç boyutlu düşünebilme yeteneği sayesinde bu resmi ters çevirdi. Beyninin kıvrımları arasında dolaşan görüntü nefesinin daralmasına sebep oldu. Arto vurgun yemişti...









Rokşit! Ahmet Rokşit! Şimdi taşlar yerine oturuyordu işte, Ahmet, Rokşit ailesine iç güveysi gitmişti ama aile o kadar taşşaklıydı ki kızın yerine Ahmetin soyadı değişmişti. Ne de olsa baba Rokşit kızının soyadının Kabak olmasını istemezdi. Demek ki kadim dostum dediği adam da bu oyunun içindeydi. Bu işte yanlız olduğunu anlayan arto, geri gelen süper güçlerinin de etkisiyle iyiden iyiye cesaretleniyordu. Ama ters giden birşeyler vardı. Alkolün de etkisiyle vücudunda bazı değişimler göze çarpıyordu, sanki birisi içindeki bir tür kötü bir iblisi uyandırmış gibiydi...

ARTOOO

Yeni güne sabahın saat altısında başladı arto. Akşamdan kalmaydı gene. Sikerim bugün pazar nasıl olsa biraz daha uyuyayım diye düşünürken bir anda midesi bulandı ve tuvalete koştu. Dün akşam o kadar çok içmişti ki uyanır uyanmaz yaptığı ilk şey klozete kusmak olmuştu. Gidip biraz televizyon izleyeyim diye düşündü ve artotv sini açtı. Sabah haberlerinde suçun polat alemdarı ibnesinin dün gece kente korku saldığından bahsediliyordu. Gidip bu vandallığa bir son vermeyi düşündü ama bugün pazar olduğu için hiçbir süper gücünü kullanamıyordu. Haberi sunan spiker ellerine ulaşan bir son dakika haberini paylaştı izleyicileriyle. Kahraman bir yurttaş suçun polat alemdarı ibnesinin görüntülerini telefonunun kamerasıyla kaydetmeyi başarmıştı. Görüntüler oldukça kalitesizdi, 1.2 megapiksellik bir kamera ile çekilmişti muhtemelen. Keşke ben orda olsaydım diye düşündü arto, artofonumla en kaliteli görüntüleri en yüksek çözünürlükle kaydedebilirdim dedi kendi kendine. Ama suçun polat alemdarı ibnesine daha dikkatli bakınca vurgun yedi adeta. Çünkü bahsi geçen ibne artodan başkası değildi. Önce bir dükkanın camlarını indiriyor, sonra yaşlı bir teyzeyi dövüyor görüntülerin sonunda da bir sokak çalgıcısının topladığı paraları çalıp kaçıyordu. Bu bok bir çeşit kötü bir şaka olmalı diye düşündü Arto, ve hemen kendini dün geceyi hatırlamaya zorladı.

Başmüfettiş ile Thalese giderken bu adamın kendisini çok önceden tanıdığını anlamıştı. Hafızasında, kahraman olmadan önceki hayatına dair iki kelime kalmıştı sadece. Artiz ve Thales. Bu adam ikisini de biliyordu. Çok geçmeden bütün sorularına cevap aldı arto. Mutfakta 3 hafta bekleyen radyasyonlu makarnayı yiyip süper güçler kazanmasına sebep olan olay aynı zamanda hafızalarını da alıp götürmüştü artodan. Başmüfettiş, arto adamın adının Ahmet olduğunu öğrenmişti, artoyla lise yıllarından tanışıyordu. Artoya Artiz diye diye gerçek ismini unutmuştu anlaşılan, arto da hatırlamıyordu adını, o artık sadece artoydu, suçluların korkulu rüyası arto. Ahmet, hikayesini bir sürü detayla destekleyince arto bu adama inanmak zorunda kaldı. Anlattığı şeylerin arasında çok güzel anıları vardı, arto bu arkadaşa rastaldığına gerçekten mutlu olmuştu. Ahmet daha sonra hocalara otuzbir çekerken yakalanmalı hikayelere geçince muhabbet birden çirkinleşti, ikili suskunlaştı, biralar sessizce yudumlanmaya başladı. Arto içkinin etkisiyle kelle olmaya başlayınca, evet bu tabiri de Ahmet yardımıyla çıkarı çıkarı vermişti hafızasından, Ahmet e veda edip ayrıldı onun yanından. Sonrası ise bir muallak, bir soru işaretinden başka bir şey değildi şimdilik.

Anılardan bir anda sıyrılan arto, ofistekileri düşündü, haberi onlar da izlemiş olmalıydı. Süpermen yavşağının kendisini ele geçirmek için türlü hınzırlıklar yapacağından hiç kuşkusu yoktu şüphesiz. Ve görünmez adam, şuan burada olabilir, beni tuzağa düşürmek için ağını örmüştür belki de diye geçirdi içinden korkuyla. Ama bugün pazardı ve endişe edecek hiçbir şey yoktu neyse ki. Bu boku temizlemek için yirmi dört saatten az bir süresi kalmıştı. Nereden başlayacağını ise çok iyi biliyordu. Dün gece tekrar karşılaştığı kadim dostu ona elbette yardım edebilirdi. Belki benim hatırlamadığım bir konuda bana yardım edebilir diye umdu. Ahmetle tam da bu olayın öncesinde karşılaşması büyük bir şanstı. Teşekkürler tanrım, diye düşündü. Tabi varsan, diye eklemeyi de ihmal etmedi tabi. Hemen cebinden Ahmetin dün gece kendisine vermiş olduğu kartını buldu ve karttaki numarayı çevirdi. Telefon çalarken mega güçlü kalbi daha bir güçlü atıyordu adeta heyecandan. O ise sakin kalmaya çalışıp Ahmetin kartını inceliyordu, büyük bir ustalıkla hazırlanmış kartı...





beyler ya sikeyim

gençler bir derdimi paylaşmak istiyorum.televizyonda olsun çevremde olsun bazı insanlar(cesur, zeki ve çevik olanlar) meslek seçimlerini neyi çok seviyorum lan ben deyip ona göre yönelim yapmışlar.gözleri parlıyor o işi yapmak için çabalarken.ben gerizekalısı ise sonunda ne olacağını tahmin edemediğimden, para sıkıntısı çekebileceğimi ve aileme de sıkıntı yaratabileceğimden , ayrıca da fen matematik konularına kafam bastığından dolayı gittim puanım nereyi tuttuysa oraya girdim, daha çok money alırım diyerek.ki kendime sorunca sen ne okurdun oğlum özgür olsan üç şık var kafamda; fizik(teorik), müzik ve psikoloji.peki şimdi ne okuyorum?bilgisayar.öncelikle bunun için alkışlıyorum kendimi.yıllardır tembelliğim dolayısıyla_(tembelliğimin sebebi de bu bölüm için bir aşk beslemiyor olmam yoksa çalışmayı seven bir insanımdır) resmen kafası basmıyor gibi tökezleye tökezleye devam ettim.derslere gitmedim, gidince de siklemedim.aptal olduğumu falan bile düşünmeye başladım başarısızlığımla.ben hayatımda yaptığım hiçbir işte bu kadar başarısız olmadım.gerçekten ya!
neyseki bilgisayar da güzel olaymış dillerdir algoritamalardır falan sevdim bunu.ama yine hastası değilim tabi ve zekamın yüzde 10unu bile şu derslere kullanmayı isteyemiyordum bu seneye kadar.şimdi de en azından kendimi istediğime inandırdım birazcık motive olabiliyorum.bu okula başlama sebebim parasal sıkıntı korkusudur.şu an o korkudan da kurtulmuş durumdayım neredeyse.sikerler diyip müziğe başlayabilirim.ama o kadar okuduk boşa gitmesin.bir de altın bir bilezik her şartta cepte olsun diyerekten devam etme kararı aldım.ama müziğime de devam etcem.arka planlarda kalmayacak o güzel sanat.daha söylemek istediklerim çok olsada onlarda beynimin kıvrımlarında dolaşmaya devam etsinler.okulu bırakmanın eşiğinden döndüğüm bugün çok ilginç bir gündü.

madem yeni moda bu

bende yeni seriye başlıyorum. koşma maceraları tutmuştu aslında ama 3.sü benim değilde başka insanların olayları vardı o yüzden yazmayı düşünmüyodum zaten; son seferde de koşamıyacak kadar sarhoş olduğumdan dolayı bırakma kararı aldım. yeni serim ferepe tarzı olcak. şimdilik sadece baş kahramanlarımızdan bi' kısmının isimlerini veriyoum: ozrak, bukar, ozaal, haböz, yaböz, abaka, sed-i, nsenc...

ARTOO

Yeni güne sabahın saat altısında başladı arto. Akşamdan kalmaydı gene. Yeter ulan gittiğimiz barın haddi hesabı yok hala eve yalnız dönüyorum, gitmiycem bundan sonra diye düşündü. Neden sonra dün geceye ait bölük pörçük anılar canlandı kafasında. Dün ölen adamdan aldığı indirim kuponları sayesinde iki yetmişlik birayı beleşe getirmişti arto. Ultra güçlü karaciğeri sayesinde biraları bir dikişte bitirmişti. Hafif keyf-i çakır olmaya başladıktan sonra içtiği biraların sayısını unutmuştu. Kendisine doğru yaklaşan bir siluet belirivermişti uzaktan. Simsiyah bir gölge gibi yaklaşan bu siluetin simsiyahlığı, artonun yanına geldiğinde bile değişmemiş, simsiyahlığından zerre kaybetmemişti. Kim ulan bu herif diye düşünürken arto, bir anda yıllardır duymadığı bir cümle ile adeta vurgun yemişti: "Naber Artiz?". Gördüklerim bir hayal, bilinçaltımın bana bir oyunu olmalı diye düşünürken işe gitmek için yola koyulmuştu bile. Sonuçta bilinçaltı bu, nelere kadirdi değil mi. Artojetinin teybinin radyosundan duyduğu, suçluların polat alemdarı diye tabir edilen isimsiz ibnenin kenti gene alt üst ettiği haberiyle kendine geldi. "Lanet olsun, bu saçmalığa ayıracak vaktim yok. Kent elden gidiyor, yurttaşların hayatı tehlikede, ben neyi düşünüyorum amına koyim" diye geçirdi kafasından.

Ofiste süpermen yavşağı hararetli hararetli birşeyler anlatıyordu etrafındakilere, dün upper east side deki banka soygunu sırasında tanıştığı sarışın liseli hatunu nasıl tavladığından, sonra nasıl eve attığından ve yaşadıkları günah kadar kırmızı geceden bahsediyordu. Herkes şendi ofiste, herkes porno izliyormuş edasıyla kendini onun yerine koyup hayallere dalıyordu. Sonra birden "olum o kızı kocası bile benim kadar sikemiycek" cümlesi yankılandı ofiste. Süpermen yavşağı çirkinleşmeye başlamıştı. Bu cümleden sonra ortamın sessizleştiğini gören süpermen yavşağı muhabbetin amına koyduğunu farketti ve sustu. Koltuğuna yönelen arto ise önce görünmez adam orada oturuyor mu diye kontrol etti, sonra oturdu. Bu yaştan sonra kucağa oturmak istemiyordu zira.

Akşam tam işten çıkmak üzereydi ki bir müfettiş ordusu baskın yaparcasına girdi ofise. Kahramanların performanslarını denetliyorlardı anlaşılan. Herkesin çalışmalarını özenle kontrol ettiler. Bir ara başmüfettiş "görünmez adam nerde yau bi onu göremedik keh keh keh" dedi, ve ofis bir anda kahkahaya boğuldu. Başmüfettiş osursa gülecekti yavşaklar. Arto coolluğunu bozmayıp, lanet olası götyalayıcılar! diye geçirdi içinden. Herkesi teftiş edip ofisten gönderdikten sonra artoya dönen başmüfettiş, "Neden senin dosyana iki bira eşliğinde bakmıyoruz?" dedi. Bu soruyla irkilen arto tam cevap vermeye hazırlanıyordu ki, o da ne! Karşısındaki esmer adam ona bir yerlerden, anladınız işte dün geceden, tanıdık geliyordu. Biraz daha dikkat etti bu adama, esmerliği orjinal ten renginden mi yoksa bütün vücudunu kaplayan kıllardan mı geliyordu anlayabilmiş değildi. Ultra güçlü beyni sayesinde adamın zihnini okudu, "Ne dedim lan ben gay gibi öyle" diyordu adam. Arto bu teklifi kabul etti ve birlikte Thalese doğru yola çıktılar. Thales. İşte o anda anlamıştı arto, kirli geçmişinin onun peşini bırakmadığını...

ARTO

Yeni güne sabahın saat altısında başladı arto. Akşamdan kalmaydı gene, günahtan bir gece yaşamıştı. Dün geceye ait hatırladığı son şey bir pub köşesinde içmeye devam ettiğiydi. Bu alışkanlığıma bir son vermeliyim diye düşünü arto, ve artojetine atladığı gibi işe gitmeye koyuldu. Ofiste gene sıkıcı bir gün bekliyordu onu. Gene görünmez adamın iğrenç el şakalarından kaçacak, P. Destroyer in arsız seks maceralarını dinleyerek gülecek, kedi kadının fantezisini kuracak ve süpermen yavşağına kıl olacaktı. Tabi tüm bunlardan fırsat bulabilirse birkaç masum yurttaşın hayatını kurtarmayı da ihmal etmeyecekti.

Artonun hayatının fırsatı ofisin yeni ofisboyunun saat on ikide odaya alelacele girmesiyle karşısına çıkmıştı o gün. Şehrin upper east side ında bir banka soyuluyordu ve içeride nereden baksan 25, 30 bilemedin 40 rehine vardı. Sonunda günün kahramanı ben olacağım diye düşünüyordu arto ama süpermen yavşağı ordan "bu tam süpermen yavşağına göre bir iş" diye bağırıp uçarak bankaya doğru gitti. Artoya gene yankesicileri yakalama görevi düşmüştü anlaşılan. Hay skiyim böyle şansı diye düşünürken telsizine gelen ihbar ona iki sokak aşağıda bir cinayet işlendiğini bildirdi. Hemen iki sokak aşağıya uçarak gitmek istedi bir an ama en süper gücü iki metre ileriye zıplamak olduğu için zıplaya zıplaya gitmeyi tercih etti.

Olay yerine gittiğinde lanet olası federallerin kendisinden önce oraya vardıklarını gördü. Lanet olsun amına koyim diye bir küfür savurdu ve yaşlı bir teyzenin tepki dolu bakışlarına mazur kaldı. Federallerin çektiği "cinayet mahali" bantlarının altından süzülüp cesede yaklaştı. Sıradan bir cinayet gibi görünmesine rağmen öyle olmadığını hissedebiliyordu arto. Az sonra haksız olmadığını anladı çünkü öldürülen şahıs ünlü bir iş adamıydı. Cesede biraz daha yaklaştığında sadece onun ultra güçlü gözlerinin görebileceği bir renkte çizilmiş olan simeyi gördü adamın cekedinin üzerinde. Bu dünyanın en güçlü ailesi olan Rokşit ailesinin işaretiydi. Anlaşılan rokşit gene yapmıştı rokşitliğini ve servetine servet, gücüne güç katabilmek için bir sabi sübyanın daha hayatıyla oynamıştı. Adamın cebinde bulduğu Klan Kafe indirim kuponlarını cebe indirip olay yerinden uzaklaştı artı. Kartın arkasında ise artonun adeta vurgun yemesine sebep olan bir kelime yazıyordu. ARTO...

I don't have any problem with sandcastles But i have problems with these kind of guys...

I don't have any problem with sandcastles
But i have problems with these kind of guys...

ps1: resim temsilidir,karakterimiz murtinin daha karizma halleri de vardır
ps2:paintte kendimi geliştiriyorum.
ps3:sol koldaki agresiflik adama katma değer katıyor gençler...



Comments s01e02-pragmatist

Ankara mühitleri...
İnsanların içlerini okumadan önce bu şehir o kadar sessizdi ki önde yürüyen sessiz adamın kafasına vurup bir kargaşa çıkaarma dürtüsü geliyordu içimden.Şimdi ise o kadar gürültülü ki o adama bu sefer de "bu kadar çok ne düşünüyosun lan" demek istediğim için vurasım geliyor.
Hoca derse gelmeyenlerin notunu söylemiycekmiş gittim odasına ben de.
c.i:Ne sikko bi öğrenci lan bu bi kere bile görmedim dersimde.78 almış ama yavşak.max CC veririm bu puşta.Lan maçı kaçırcam hadi bi siktr git.(Caner)
-Hocam ben bu dersten büyük ihtimal CC alırım ama tabi BB bekliyodum da neyse.Hocam maç başlıycak gitmem lazım.
-Ha..hadi ya...e ben de çıkayım o zaman.
-İsterseniz beraber izleyelim hocam.
-Yer bulur muyuz ki bu saatte?
-Var hocam rahata takın e hadi gidelim.
-Beşiktaşlı mısın sen?
-Hocam tabiki.
Nah beşiktaşlıyım.BB gelcek bu ders kesin rahata takabilirim.Neyse biraz takılayım bari Gökhanla Secoyu arıyım yarın da Kızılayda bi iki bira atalım...

-Kardeşim napıyosun?
-Orta şekerli seni sormalı?
-Nolsun aq finaller falan.
Telefon çaldı.Seco:
-Abi ben gelemiycem ya sınavım var ona daha hiç çalışmadım oturup onu okuycam.
-Olm benim de sınavım var ama darlandım bi görüşelim lan.
-Abi haftaya falan yapalım onu ya valla bak.
c.i:Ben manitacı adamım olm ne işim olur sizin gibi abazalarla...Gökhanın kelle muabbetlerini Alp'in kolpalarını dinliyceğime manitamın yanağına bi buse kondururum hayat bana güzel olmaya devam eder.(Seco)
Hemen pabucumuzu dama attı göt.Neyse canım adam haklı,adam manitacı...
-Neyse peki o zaman kardeşim iyi bak kendine kolay gelsin
-Sağol abi hadi afiyet olsun size de.
-Hadi 2artı 1
-Aynen 2 artı 1
Gökhana anlatmadım tabi durumların aslında böyle böyle olduğunu üzülmesin çocuk.Ankara'da zaten hayal kırıklıklarıyla boğuşmakta.İçtik yolladım onu da yurduna.Gökhanın içi kadar da boş bi iç görmedim hayatımda.Adam hiçbişey düşünmüyo hiçbişey okumadım düşündüklerinden.Bitek benim biramın sonunu içmek istediğini anladım ve ben içemiycem içsene sen dedim.Adam boş beyler...
Herneyse biraz da manita kovalayalım...
Sanırım bu özellik en çok manitalarda işe yarar diye düşündüm ve geçtim çarşıda etrafı kalabalık olan bi masa seçip oturdum.Tanıdığım birine rastlarsam kitlenip kalabilirdim o yüzden menüye hafiften gömüldüm ve açtım çakralarımı...
c.i:Ya şu döneri ısırmak istiyorum,ısıra ısıra bitirmek istiyorum ama çok kilo yapar(Gonca)
Bunu geç...
c.i:Sıkıldım...Alt kata gidip photohunt mı oynasam...(Buse)
Aslında muabbete başlanılabilir ama kız makarna.Geç...
c.i:Aslı nasıl benim çantamın aynısından alır ya!Ya bölüme bi daha gider miyim ben şimdi o çantayla?(Handan)
Lan hazırgiyim sektörü değil mi kızım sadece sana mı yapacaklar o çantayı.Götüm gibi de çanta zaten bavul aq.Geç...
c.i:Şuan biri beni kaçırsa hiç itiraz etmem.Derse girmemek için bahanem olur.Keşke Tunalarla Uludağ gezisine gitseydim ya...(İlayda)
Gayet güzel...hadi bakalım medeni cesaret...
-Selam.Derse girmek istemeyen bi yapın var bence...Şuan seni kaçırsam hiç bağırmıycakmış gibisin...
-Oha evet de nerden bildin ve kimsin sen?
-Senin adın ya Işıldır ya İlaydadır tahminimce...
-Ya bi siktrgit sapık mısın ya beni takip mi ediyosun?
c.i:Kim ya bu herif.Az önce kestim acaba onu görüp mü geldi diycem de öyle abaza kızlar gibi de bakmadım yani.Nerden biliyo beni ya?(İlayda)
-Sakin ol :) Az önce beni kesiyodun ama öyle eşşek gibi değil hani o zaman böyle sapık olduğumu düşünmüyodun sanırım...ya da umarım.Herneyse ben Alp...sıkıldım sen de sıkılmış gözüküyodun muhabbet etmek istedim.Hala sapık olduğumu düşünüyosan gidebilirim.
-Yok düşünmüyorum.
c.i:düşünmüyorum d mi?düşünmüyorum(İlayda)
-Hangi bölümdensin?
-Makina.Sen?
-Tahmin et.Adım İlayda bu arada evet.
-İktisat.
-Neden olmadı bu sefer?Mimarlık.
Herşeyini bilseydim bana garip bakmaz mıydın keko?Neyse...
-Tüh be.Peki napıyosun burda?
c.i:Napıyorum oturuyorum işte ama garip bi çocuk ya derse gitmiycem muabbet etcem bununla...
-Napıyım işte oturuyorum.
-Bence beni ilginç buldun ve derse gitmiyceksin
-Evet gitmiycem ama senin için değil yani...
c.i:Yelkenleri hemen suya indirme İlayda.
-Yelkenleri suya indirme endişesine girmene gerek yok şurda bizbizeyiz karizma yapmaya çalışma.
-Of tamam ya evet ilginç bi şekilde hoşuma gittin.Sanki her düşündüğümü söylüyosun.
-Nası yani?
-Ya ne biliyim işte.Böyle bi sezilerin var sanki...
-Evet biraz hissiyatlı bi yapım var.Sen de benim ilgimi çektin boşuna gelip de bu masaya oturmadım.Benimle eve gelmek ister misin daha çok konuşuruz hem bişeyler içeriz falan.Daha çok şeyini tahmin ederim hem...
-E...ya genelde gelmem ama...e tamam.Nerde oturuyosun?
-100.yıl
100. yılda falan oturmuyodum ama masa altından arkadaşıma attığım "evi boşalt" mesajıyla artık oturuyorum.Koluma giren yeni partnerim İlayda'yla kameraya bir kıps göz kırptıktan sonra elimi kaldırdım:
-Taksi...
Ve ekran daralarak karardı...
To be continued...

Embi Şiir Akımı

Gönül isterdi ki beraber olalım
Özür dilerim canım;seni kırdım
Nice seneler geçti üzerinden bu aşkın
Lakin seni bir türlü unutamadım
Üzgünsün biliyorum;yapacak bir şey yok
Maalesef ben seni geride yaralı bıraktım

Eğer dersen ki bana yeter ki mutlu ol
Rahat ol bebeğim bende para bol
Daşşağına kurban seni yaratanın
Aşkımız bir kitap,adeta bir roman
Şiirim sona erdi şimdilik hoşçakal

Embi The Kayzer Sözel s01e01 (image-maker)

Yıl: 2034 Ay: Önemli değil Yer: İstanbul'un çeşitli muhitleri

Embiye beklediği telefon nihayet saat 3 sularında gelmişti. Yeni bir hayata başlamanın eşiğindeydi ve bu telefonu açarsa geri dönüşü olmayan bir yola girecekti. Bir süre hiçbir şey yapmadan bekledi. Neden sonra telefonu açtı? Kendisi de emin değildi. Telefondaki ses ona saat üç buçuk sularında Mecidiyeköyde olmasını söylüyordu. Embi bu buluşma davetini kabul etti. Cennet Mahallesinden metrobüse binen Embi, ayakta kalmamak için önce avcılara döndü, orada ilk duraktan binmenin verdiği avantajı iyi kullanıp hemen cam kenarı bir koltuk kaptı kendine. Üçü otuz beş geçe sularında mecidiyeköye varmıştı ki telefonu bir kez daha çaldı. Kendisine Kılex Epilasyon Merkezinin önüne gelmesi söylendi. Embi söyleneni yaptı ve daha önceden tarifin aldığı adamı görür görmez tanıdı. 44 yaşlarında bir adamdı buluşacağı kişi. Sarışın mavi gözlüydü. Adı Yasin di. Hoş geldin genco, dedi Yasin. Embi hoş bulduk dercesine salladı kafasını. Sana söylediklerimi yaptın mı? Yaptım dedi Embi, gene kafasıyla. Konuşsana oğlum niye kafanı sallıyorsun, diye çıkıştı yasin. Embi yutkunduktan sonra, çubuk kraker vardı abi ağzımda, onun için, dedi. Beraber içeri girdiler. Uzun uğraşlar sonunda Yasin,sünnet olmaktan kaçan bir çocuk gibi davranan Embi’yi Kılex’in gizli estetik ameliyat bölümüne soktu ve temiz,mayın tarlasından eser kalmamış ,kiraz dudaklı bir Embi uzun bir ameliyat sonucunda ortaya çıktı. Beraber çıkıp Bambi’de 3er tane ıslak hamburger attılar. Yasin cebinden ufak bir kağıt çıkardı ve embiye uzattı ve, bu adrese git, seninki oradaymış, dedi. Embi kağıdı alıp gitmeye hazırlanıyordu ki son bir soru geldi aklına. Senin soyadın nedir abi, diye sordu. Dayı, dedi adam, Yasin Dayı…

Fettah o akşam yatağında uzanmıştı fakat heyecandan bir türlü uyuyamıyordu. Sabah kafede tanıştığı gizemli yabancının etkisinden hala kurtulamamıştı. Kirli sakalı ve kıpkırmızı dudaklarıyla resmen büyülemişti Fettah ı. Normalde Fettah’ın tipi değildi o tarz erkekler,o elini sallasa ellisi götünde pervane olurdu ama bu adam farklıydı.Onda çok ayrı bi abaza dürtüsü vardı…

Uğur kulüp locasında oturmaktan sıkılmış, bahçeye çıkmıştı. Ege ve Orkunun muhabbetleri onu fena halde darlamıştı. Bahçede alelade bir masa seçti kendine. Oturalı henüz beş dakika olmamıştı ki bir hemen arkasından gelen sesle irkildi. Pardon, diyordu ses, masanıza oturabilir miyim. Masama değil de sandalyeme oturabilirsiniz, dedi Uğur. Ve yabancının yüzündeki o “hay senin amına koyim” bakışını gördükten sonra utanıverdi kendinden. Kimdi bu ruj sürmüş adam. Neden ruj sürüyordu, o saçların hali neydi öyle, kirli sakalın kendisine yakıştığını mı düşünüyordu, bu sorular geçiyordu Uğur un aklından. Adam Uğur a, bir arkadaşımı bekliyorum da, o gelene kadar iki el tavla atarız ne dersin hacım? Diye sordu. Kabul etti Uğur, neden olmasın, dedi. İsmini de sormayı ihmal etmedi tabi. Embi, dedi adam. Adım Embi. Bu ne a q bambi gibi diye düşündü uğur. Ve sonra başladı zar tutmaya…

fıradırs

artiz/alp is busy

Embi the Kayzer Sözel

Fradırs Productions'ın yeni dizisi kendi günü ve saati olmasa da Keşhane'de.

Televizyonlarda ezilen adamlar kılık değiştirip öclerini almak için ortalığı sikertiyor da Kabataş'ın ezilen çocuğu sikertmiyor mu sandınız.

Alayına rest, üstüne üstlük burdaki dayıya küfür serbest...
Embi the Kayzer Sözel...
Birazdan.

by Fradırs...

Bir Yanılgı

Sahip olduğumuz ve hayatımızı yönlendiren karakterlerimiz; birtakım değiştirilemez genetik özelliklerimiz dışında tamamıyla doğum sonrası çevresel etkenlerle oluşmuştur.Bu etkenler aracılığıyla doğruyu, gerçekleri, gereklilikleri, varoluş amacımızı, neyi sevmemiz, nelerden uzak durmamız gerektiğini, alışkanlıklarımızı, tuttuğumuz futbol takımını, inancımızı; güzellik, estetik algılarımızı belirleriz.Masumane bir amaçla oluşturulan parçalarımızın bir daha birbirinden
kopmamaları için birçok baskı yapılmaktadır.Değişen fikirler, karakterler, beğeniler toplum tarafından garip karşılanır ve "dün neydi bugün ne oldu" başlığı altına alınarak çarmıha gerilir.Her birimiz uyum içinde yaşayabilmek uğruna içgüdülerimizi, arzularımızı bastırmak yolunda çok çaba harcar ve sıkıntı çekeriz.Ellerimiz ve ayaklarımızdan bir haça mıhlanmamış olsak da zihinlerimize çakılan çivilerin izleri silinemez ve neye dönüştüysek o olarak hayatımıza devam ederiz.Dünyadaki bütün günahlar için tek acı çekenin İsa olduğu günlerde bile insanoğlu farkında olmadan kendinide cezalandırmaktadır, doğduğu varlık olmaya çalıştığı için.Yine de hiçbir baskı insanın kendini bulmasını, hayatını istediği biçimde yaşamasını, bu süreç yüzyıllardan fazla sürmüş olsada, engelleyememiştir.

Çok genel bir benzetmeyle hepimiz bir oyunun içindeyiz ve çok önce konulmuş bu oyunun kurallarını değiştirmek, bu gerçeğin farkına varıldığında hiçte zor olmayacaktır.Bu oyunun kurallarını biz koyalım ya da hiçbir kural olmasın.Bu noktadan itibaren hiçbir kuralın önemi kalmayacaktır.Bu gerçeğin farkındalığını yaşamak yeterli ve gereklidir.

p.s.
bu yazı leonard cohen dinlenerek yazılmıştır.çok seviom lan o adamı

koşma hikayeleri no 2

Geçenlerde Kha ile konuşuyoruz falan dedi "naber" dedim "iyidir" dedim "ee" dedi "ne dedin"... Neyse "içim sıkıldı" falan dedi bu, bende içiyodum zaten evde o sırada. "İçmeye gidelim mi" diye sordu dedim "bana uyar istersen gel burda takılalım.", "yok dışarı çıkalım daha iyi" dedi. Tahmin edin bakalım nereye gittik? Bilemediniz.. Taksime gitti bu sefer değişiklik yapıp. Yola çıktık çıkmasına ama ne yol. Destructive Man diye bi abimiz var Galatasaray aşığı kendisi çok deli bi' videosu var, ismiyle ararsanız bulursunuz. Canım Kha sen git bunun videosunu 5124 defa izle, geç aynanın karşısına çalış, ezberle, gel bana yap. Metroda başladı taklide ben gülmekten götümü düşürüyodum orda. Zaten 2 durak yol ama ben orda 2 saatlik güldüm, millet mal mal bize bakıyo. Uyarlamalar falan yapmaya başladık(Bundan sonrası video içerikli bi' izleyin önce). Biz bu kızları yok ederiz falan. Ulan ne komikti. Gittik taksime tabi bi şekilde güle güle istiklalde hala gülüyorum ben karnım ağrımaya başlamış.

Gittik oturduk hayırlısıyla. Biz gülmeye devam içiyoruz, sürekli kaldırıyolar bizi 4 kişilik yere oturmuşuz 2 kişi, arkadaş bakıyo kıramıyoruz bara falan geçtik. Biraz öyle takıldık hiç barda içmemiş Khacım gülüm, sonra bi yer boşaldı oraya geçtik. Gülme tam gaz devam ediyo derken, içkiyle iyice güzelleştik yan tarafta 2 kız vardı onlara yazıyoruz ama bi yandan dalga geçiyoruz, çünkü duvara sürtsem daha iyi. Sonra muabbete daldık üzerinize afiyet hepinizin kulağını çınlattık dedikodu falan yaptık. Sonra tam gaz gülmeye devam ediyoruz. Kızları kaçırdık en sonunda bide geldiğimizden beri çerez istiyoruz gelmedi o yüzden paso cıngar çıkartıyoruz en son gittim ben aldım bardan. Ha bi de garson bi kız var ona sulanayım dedim sordum arkadaşa barda duran çocuk sevgilisi çıktı. Bu da hüzünlü bi anımdı. Güya 2 bira içip kalkcaktık neyse. Kafalar 1 milyona çeyrek kala oldu. Başka bi yere geçmeye karar verdik hertaraf erkek kalınca. Gittik, gittiğimiz yerde erkekte yoktu. Orda kalan çeyreği tamamladık. Nası döncez derken dedim ben burdan bi kaptırdım mı evdeyim. Ha söylemeyi unuttum biz hala gülüyoruz. Kha dedi bana uyar, Yolu pek hatırlamıyorum cevahirin orda telefonla konuşmak için durdum, konuşmayı da pek hatırlamıyorum. Saat olmuş 4(salladım). Sonra normaldi. Eve geldik tek kelime çıkmadı ağızdan odalara dağıldık. Ama ben hala gülüyodum.

Comments season 1 episode 01-Hassiktir

31.12.10 (22:00)
Ankara-Tunalı
Bitakım kafalar yaşamaya çalışmış ama kelle olma seviyesine ulaşamamış balta balta gezen bitakım insanlar var.Sokakta gürültülü konuşmalar, bağrışmalar, ağzı burnu kaymaya başlamış insanların geviş getirmeleri.2 saat sonra da 3,2,1..... tarzında geri sayım kafalarına girip deli hunisi şapkalarını gergedanlar gibi birbirleriyle tokuştururken ben arkadaşlarıma gidip günün özeti birasını yudumlayacaktım.
comment inside:Eve gidip orda mı içsem lan üşüdüm.Yılbaşında içiceksin diye bişey niye var lan?Yılbaşının ne özelliği var ki yalnız kalınca üzülüyosun?Başka günler yalnız kalmak istemiyo musun?Yılbaşı sosyalleşme aracı mı lan dürzü?Oha yandan geçen manita da erik gibiymiş kütür kütür (Rıfat)
comment inside:evi, arabası ve bi şişe jack daniels'ı olana bu akşam vercem(yanından geçen manita Canan)

Kim dedi lan bunları şimdi?Arkama döndüm.Kimse bunları söylemiş gibi gelmedi.Herifin sesini siktret de hatun ev,araba, jack vercem dedi.Gerçi bende bunlar şuan mevcut değil.Neyse yürümeye devam.Dolmuşa yetişmem lazım.
comment inside:Çiçekler elimizde kaldı (Çiçekçi Nazmi)
100. yıl dolmuşuna bindim.
comment inside:Ayağım ağrıdı ama iyi para kırdık bugün.Giderken iki bira alayım da hanım da meyve soysun.Şu arkadaki herif parayı katakulliye getirip vermiycekmiş gibi duruyo gözümü dikeyim ona.(dolmuş şoförü Haluk)
comment inside:Aklımı sikeyim lan kız sana yılbaşı hediyesi almış sen keko gibi gidiyosun yanına hayvan herif.Telefona cevap da vermiyo(Davut)
comment inside:kırmızı donumu da giydim bu gece kesin sevişçem para da kesin bana çıkacak.Ulan Gülruba'yla bu gece takılsam fea mı olur be?Kızı sarhoş etmem lazım.Yalnız Erdem gelmişse yatar o iş.Bi şekilde sğutmak lazım düşün panpa düşün(Tolga)
comment inside: Ter kokuyorum ya keşke bi duş muş neyin bişey alsaydım parfüm sıksaydım.Rıfat bu gece yanaşmazsa bana tüm sene yanaşmaz şimdi.(Aylin)

Noluyo lan?Herkes düşündüğünü dışından mı söylüyo?Etrafıma bakıyorum herkes sessiz.İnsanların içinden konuştuklarını mı duyuyorum lan?Yok be insan içinden öyle günün özeti gibi konuşur mu?Böyle hissettiğinin özeti gibi böyle yorum gibi bi olay bu.Süper kahraman mıyım lan ben?Adam mısın da süper kahraman oldun lan?
-Abi pardon Gülruba'ya çakmak mı istiyosun bu gece?Ben Erdem'i egale ederim abi.Tanıyorum onu kılım ona.
-Ne alakası var lan olur mu öyle şey?Nerden bildin lan napıyosun olum sen?
-Erdem gelmedi say sen bu akşam rahat ol panpa
Dedim ve dolmuştan indim.Ben yılbaşı günü arkadaşlarıma giderken insanların içinden nasıl yorumlar yaptıklarını hayata nasıl bir açıyla baktıklarını görebiliyorum.Hem de isimlerini de biliyorum.Bu özellik geçmeden bi çıkar sağlamalıyım kendime.
To be continued.

Comments

Yılın başlangıcıyla beraber yepyeni konseptte yeni bir dizi...Comments
Ünlü senaryo yazarı, Godfather,Star Wars,Inception gibi birçok filmin gerçek fikir babası A.A. tarafından her hafta (umarım) Keşhanede...
A.A: bugüne kadar hep film,şiir,şarkı,tarzında yazdım.ama şimdi o tarz yazacağım.

Comments.wait for it...

Ciddiyetin genele etkisi

Ciddiyet tanım olarak bir işi yapmak için gösterilen özen, konsantre olmak ve o an için önceliğini o işe ayırmak olarak söyleyebiliriz.Ciddiyetsizlik başarısızlığa yol açar.Kapsamı sadece iş hayatı değildir.İlişkilerde, günlük hayatta da gerekli ciddiyet gösterilmediğinde kaybolup giden birşeyler sürekli vardır.Bunların başında kazanacağımız hissiyatların, yeni yaşam tecrübelerinin, farklı tatların olması ciddiyet konusunun tekrar düşünülmesi ve yeniden biçimlenmesi gerekliliğini getirmektedir.Ciddiyet sahibi kişilerin bugüne kadar pek hoş hatıralarla anılmaması, bizim bu prensibi de bir kenara itmemize neden olmuştur ve eğlence denilen şeyin de yakınında bulunmasını engellemiştir.Tam tersine mizah anlayışımıza da biraz ciddiyet katılmasıyla daha verimli işler üretilebilir.Kendimi ciddiyete davet ediyorum