ARTOOOO

Arto sabah saat altıda başladığı güne oldukça hareketli bir şekilde devam ediyordu. Ahmetle nevizadede buluşmak üzere sözleşmişti. Bugün pazar olduğu için artomobilini kullanamazdı, bu yüzden uşağı Alfred in arabasıyla gidiyordu. Buluşma yerine doğru ilerlerken kentin ara sokaklarından birisinin görüntüsü onu ziyadesiyle şaşırtmıştı. Bu ne tür bir cehennem diye düşündü. Çöpkovaları boşaltılmış, kaldırımdaki dilenciler dövülmüş ve duvarlara "rokşit reyis" yazısı yazılmıştı. Bir hafta içinde bu ailenin adını ikinci kez duyuyordu arto ve bu durumdan işkillenmeye başlamıştı. Tam bu sırada olay yerindeki yerel polislerden birtanesi artoyu görür görmez tanıdı ve lanet olası federalleri oraya çağırdı. Kahretsin amına koyim diye bağırdı arto, ve sokaktaki yaşlı teyzelerin kafaları bir anda hışımla ona döndü. Gazladı arto, nevizadeye doğru.

Ahmetin yanına gitmeden önce ona anlatacağı şeyleri kuruyordu kafasında. Şimdi işin içine rokşit ailesi de karışmıştı. Tanrım, ne tür bir kabus bu diye iç geçirdi arto, tabi varsan dedi hemen sonra. Ahmet nevizadeye ondan önce gelmişti. Bugün herzamankinden daha da esmerdi Ahmet, daha bir karanlıktı. "Ooo kardeşim gelmiş, otur da iki bira içelim, muhabbetin belini kırarız hem" dedi yavşak yavşak. "Ne birası oglum, millet kentin amına koymuş, yurttaşları sikertiyor sen hala bira derdindesin, ne pis bi herifmişsin oğlum sen. Hem ben hatırladım seni, içip içip metrobüste benim üstüme kusuyodun, içmiycem seninle ben" diye çıkıştı adama arto. Sonra haksızlık ettiğini düşünüp bi bira ısmarladı ve gönlünü aldı can dostunun. Sonra başladı hikayesini anlatmaya. Arto anlattıkça anlatıyor, muhabbet ilerledikçe ilerliyordu. İçilen içkinin haddi hesabı yoktu artık, bu gece ikisinden birine fena girecekti ama dur bakalımdı. Arto hikayesini bitirdiğinde Ahmet "hadi kalkalım" dedi. Arto gene sarhoş olup amı götü dağıttığı için arabayı Ahmet kullanıyordu.

Bilmediği sokaklardan geçtiğini anlayan arto "nereye gidiyoruz!" diye sordu. Ahmetin cevabı ise tamamen alakasızdı. "Bu şekilde öğrenmene gerek yoktu artiz, dedi. Ama gene de iyi olmuş, eninde sonunda söylemek zorunda kalacaktım. Her neyse işte geldik, büyük gece için hazır mısın?". Arto bir anda geldikleri yere baktı. Burası rokşit malikanesiydi. Saat on ikiyi geçmişti ve arto bu saatten sonra geri dönemezdi. Ahmetten bi alt eşofman alır, koltukta yatarım. Sabah da saat altı da uyanıp işe giderim diye düşünüyordu. Sonra bir anda aydınlanı aydınlanı verdi. Ahmetin kartının üzerindeki yazıyı düşündü, sonra ultra güçlü üç boyutlu düşünebilme yeteneği sayesinde bu resmi ters çevirdi. Beyninin kıvrımları arasında dolaşan görüntü nefesinin daralmasına sebep oldu. Arto vurgun yemişti...









Rokşit! Ahmet Rokşit! Şimdi taşlar yerine oturuyordu işte, Ahmet, Rokşit ailesine iç güveysi gitmişti ama aile o kadar taşşaklıydı ki kızın yerine Ahmetin soyadı değişmişti. Ne de olsa baba Rokşit kızının soyadının Kabak olmasını istemezdi. Demek ki kadim dostum dediği adam da bu oyunun içindeydi. Bu işte yanlız olduğunu anlayan arto, geri gelen süper güçlerinin de etkisiyle iyiden iyiye cesaretleniyordu. Ama ters giden birşeyler vardı. Alkolün de etkisiyle vücudunda bazı değişimler göze çarpıyordu, sanki birisi içindeki bir tür kötü bir iblisi uyandırmış gibiydi...

Hiç yorum yok: