Mutluluk

Üstünde pek bir şey yoktu. Bir yarım kollusu bir de yeleği vardı. Altında da epey eskimiş yırtık bir kot vardı. Delik kunduralarını başının altına koymuş, bankın üstüne uzanmış, gecenin bitmesini bekliyordu. Açtı ama bunun bi önemi yoktu çünkü öncelikli olarak soğuk geceyi atlatmalıydı. Allah'tan, bahar gelmişti de geceler eskisi kadar soğuk olmuyordu. Bir bankın üstünde atlatılabilecek düzeye gelmişti. Onu burda herkes tanırdı; ama kimse yardım etmezdi. Çalışsın derlerdi; fakat kimse iş vermezdi. Başkalarının gözünde hep bir zavallı, garibandı. Kimseye zararı dokunmamıştı. Yine de insanlar onun yanından geçmemeye gayret gösteriyorlar ve geçmek zorunda kalırlarsa da temkinli oluyordu. Onunsa bu diğer insanlarla hiçbir işi yoktu. Sadece iki derdi vardı, normal olan yani şanslı insanların sahip olmadığı iki dert: Açlık ve soğuk. Bu iki derdi atlatmaktı isteği. Eğer atlatırsa da uzanıp insanları seyrederdi. Her gün yem bulmak için denizaslanları arasında dolaşan tilkiler gibi o da uyandığı andan itibaren yemek arardı. Birçok kişi onu iter, kakar, kovalardı ama o da aynı tilkiler gibi vazgeçmeyip bütün şanslarını zorlardı. Çok tek düze gibi görünen ama aslında -eğlenceli olmasa da- renkli bi hayatı vardı. Alışıktı o böyle aç uyuduğu gecelere, ne kadar aç uyunmaz dese de büyüklerimiz, bu koca bir yalandır. O bu gece aç uyuyacaktır ve aç uyuduğu gece sayısı da hiç de az değildir.

Ertesi gün uyandığında, karnında zil değil siren çalıyordu. Yemek bulmalıydı. Şanslıysa biri onu görüp gel amca yemek vereyim diyecekti. O da hiçbir şey demeden içeri dalıp yemeğini yiyip çıkıcaktı. Ya da yerde para bulacaktı, ki bu en büyük ihtimaldi, çünkü insanlar ya paraya çok değer verip tanrılaştırıyorlar ya da değer vermeyip yere düşen parayı düştü diyip almıyorlardı. O bu ihtimali çok iyi biliyordu ve kafası önde ilerliyordu. Şanslı değilse, ölmüyordu tabi, artık bir şeyler buluyordu tabi. Bugün etraf bir garipti, sesler müzikler falan... Kafasını kaldırdığında, bir döner restorantının açılışı olduğunu gördü. Hemen hızlı adımlarla oraya yöneldi. Bedava yemek olmalıydı, ama hızlanmalıydı çünkü geç kalmış olabilirdi. Hızlı hızlı ilerledi, geç kalmamıştı, yemek dağıtımı devam ediyordu. Üstelik ne istenirse veriyorlarmış gibi bir halleri vardı. Hemen içeri yöneldi, tam o sırada kapıdaki görevli onu kolundan tuttuğu gibi dışarı savurdu. Onu azarlıyor ve gitmesi için sert bir şekilde uyarıyordu. Tabiki de gitmiyordu ve bu bedava dağıtımdan kendisine düşen payı bekliyordu. Yarın böyle olmayacaktı, bu aşikardı. Hem gidemezdi, insan biyolojisi buna izin vermezdi. Adam gittikçe sesini yükseltiyordu, o ise kapıdan içeri girmek için girişimlerine devam ediyordu. Müşterilerinin rahatsız olduğunu gören, restorant sahibi hemen oraya yöneldi. Yemek vermek istemiyodu o da, ne de olsa bu adam potansiyel müşteri olamazdı; ama diğer müşterilere de kendisini kaba bi insan olarak göstermek istemediğinden, görevliye yapmacık bir kızma sonrası onu içeri aldı. Patron, orta yaşlı bir adamdı, düzgün tıraşlıydı ve şirketinin açılış günü olmasından dolayı mutluluğu yüzünden okunuyordu. Onu arka sıralarda bir yere oturttu. Yemeğini yer yemez çek git dedi kısık bi sesle. Onun ise tek düşündüğü, yemekti. İki dertten birisini ekarte etmek. Adam yanından gitti, o tepkisiz duruyordu hala. Önüne iskender koydu görevlilerden biri. O da onları hızla ekmeğin arasına koya koya yedi. Kendine gelmişti. Artık adımları yere kuvvetli basıyordu. İçerden dik bir şekilde çıktı. Biraz sonra yerde para aramaya devam edecekti ama emin olun -tıraşlanmamış yüzünden okunamasa bile- yemek bulduğu için yaşadığı mutluluk, patronun şirket açmasında yaşadığı mutluluktan daha fazla idi.

Hiç yorum yok: