Olsun,Yine de yazdık bişeyler

Rüzgarlı bir ocak gecesi
Çiseleyen yağmurun altında dururken
sen ve ben
montlarımızın ceplerine tutunmuşuz can havliyle
titriyoruz!
buna rağmen iki beden uzak duruyor...

ellerinin sıcaklığına ihtiyacım yok
sen göğsümün ortasında yanıyorsun
etrafımız sessiz ama duymuyorum
hep bilmediğim adamları anıyorsun

ben çoktan karıştırır olmuşum
yaktığım sigaradan çıkan dumanla
ciğerimden gelen buharı
hangisi bana ait gerçekten?
ve paylaştığımız bir şişe şarabın başı dönmüş
bir oradan bir buradan gelen
çakırkeyif öpücüklerden...

bakarken gözlerinin içine şimdi derdim
şimdi çekip gitsem benim için ne hissederdin?
seslenir miydin arkamdan kaybolurken gecenin
lacivertliklerinde?..
bana ihtiyacın olduğunu anlayarak
çıkarır mıydın adımı dudaklarının arasından?
akar mıydı gözyaşın gökle beslenmiş toprağa?
ama belki,belki de hiçbir şey demezdin
bakar geçerdin boş boş ruhunu bir yerlerde
unutmuş gibi..
Zaten hep bu ihtimaldi beni yerime çivileyerek
sessizce şişenin dibini görmeyi bekleten
sonrası klişe bir film gibi;belli
sade bir iyi akşamlar ve hayatım normale dönerdi
unuturdum varlığını gece rüyalarıma girene dek
seni ben
bana ihtiyacın olduğu zaman severdim
rüzgarlı bir ocak gecesi seni ayazdan korumak için
boynuna sarılmış mavi atkın olmayı isterdim..

Hiç yorum yok: