" Önüne bak kardeşim ". Suratımdaki kendime güvenen o piççe sırıtış gitti ve yerine kavgaya hazır ciddi bir ifade geldi. Haksız taraf ben olduğumdan " pardon " dedim. Haksız olduğumu bile bile kavga etmek istemiyordum. " Ne pardonu arkadaşım önüne bakmıyorsun sonra 'pardon' " dedi. " Pardon dedik ya arkadaşım " dedim. Bu şekilde gelişen diyaloglarda her zaman arkadaşım kardeşim gibi kelimeler sert bi' vurguyla söylenir. Ki bende eksik kalmıyor bu şekilde vurguluyordum. Herhalde bu şekilde vurgulamama uyuz olucak ki " Doğru konuş ,adam ol " dedi. Gülerek baktım suratına. Bu karşısındakini ezen gülümsemelerden biriydi. Bu şekilde gülmek karşındaki insanı takmamak, ezmek, kendini üstün görmek gibi manalara geliyordu. Ve karşındaki insanın daha fazla sinir olmasına yarıyordu. " Doğru konuşmassam nolucak lan! " dedim. Burnundan nefes alıp vermesi hızlanmıştı. Belli ki kavga başlıyordu. Suratına geçirdiğim yumrukla geriye doğru yalpaladı. Hızlı hamle yapıp yumruk yemekten kurtarmıştım kendimi. " Ahmettt " diye bi' ses geldi uzaktan. Fatihdi sesin sahibi. Yanıma gelince elemanı tutup " sen kimsin lan siktir git burdan, sataşacak kimseyi bulamadın ahmete mi sataşıyorsun. ". ' Ben hallederim yardıma gerek yok ' demek istedim ama etrafımda toplanan diğer çocukları görünce vazgeçtim. " Sizde dağılın lan burdan " dedi Fatih. Çocuklar nedense fatihe saygı duyuyorlardı. Onlar gittikten sonra fatih " insanlarda artık şeref kalmamış kimlere sataşcaklarını bilmiyorlar " dedi. Galiba burda beni övüyordu. Ama ben anlamamıştım neden beni böyle övdüğünü. Sonuçta o kadar taşşaklı biri değildim mahallede. Ve fatihle aramız yeni yeni düzelmişti. Belkide bu yüzden yani aramızın daha da iyi olması için beni övüyordu. Hiç bozuntuya vermeden bende ona katıldım. " Harbiden ya insanlar arsız olmuş iyice " dedim. " Eee sen nerden geliodun " dedi. " Üniversiteden ya uğraşıyoruz işte " dedim. " Bu akşam işin var mı gel bizle sabahla , hem içeriz hem bayadır takılmıyoruz bizimkileri de görmüş olursun " dedi. Sabahlarız derken parkda sabaha kadar parkın içinden geçen erkeklerle kavga etmeyi , içeriz derken kuruyemişçiden alacağımız biraları sarhoş olana kadar içmeyi kastettiğini biliyordum. " Oo bak süper olur hemde eski günlerdeki gibi bi' sürü şey yapabiliriz. " dedim.
' Ulan bu yıldız beni harbiden erken yaşlandırıcak ' diye düşünerek minibüsten indim. Üniversitedeki dersim bitmiş ve bende direk evimin yolunu tutmuştum. Elimde yol için aldığım Uykusuz la yoldan aşağıya doğru inmeye başladım. Yolun kenarında park vardı ve bu parktan geçmek zorundaydım. Aslında benim küçüklüğümde bu park benim 2. evim gibiydi. Evime çok yakındı ve arkadaşlarımla hep burda takılırdım. Şimdi ise ne kadar uğursuz, serseri, piç kurusu varsa parka doluşmuşlardı. Yani parkın yeni sahipleri onlardı. Hatta geceleri parkda kalan bu elemanlar birileri parkın içinden geçti mi kavga çıkarmak için yolunu keser, elemanı dövüp parasını aldıktan sonra rahat bırakırlardı. Yaptıkları direk şerefsizlikdi. Kendimi de onların karşısında duran mahallenin delikanlısı olarak görüyordum hala. Ve bu yüzden parkdan geçerek kimseden korkamadığımı ispatlayacaktım. Bir parkda veya tenha bi' yerde veya serserilerin bol olduğu yerlerde gezerken unutmamanız gereken kurallardan biri kimseyle göz temasına girmemekdir. Eğer girersen ve girdiğin eleman harbiden serseriyse sıçmışın demekdir. Sonra seni ' hişt bakar mısın ' diye yanına çağırır ve yanına gittiğin anda yanındaki arkadaşları paranı telefonunu falan gasp ederler. O yüzden bende bu şekilde durumlara düşmemek için elimdeki uykusuzu açtım ve parkın içinden bu şekilde geçmeyi hedefledim. Buna kavgadan kaçmak da denebilir ama herhangi bi' kavga durumu olsa dayak yiyeceğimi bile bile dalacağımı biliyordum. Parkın kenarından kenarından ilerlerken aynı zamanda etrafımdaki insanlara kendime olan güven duygusu yüzünden piççe bi' sırıtışla bakıyordum. Kafamı uykusuza çevirdim, bi' kaç karikatüre baktıktan sonra bi' şeye çarptım . Bu elemanın biriydi. Hala kendime olan güven duygumu belli eden sırıtış suratımdaydı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder