' Böyle birşeyin tekrarlanma olasılığı nedir ki , yani aklım almıyor. Anlamadığım diğer bir konu da neden ben? ' ,bu şekilde düşünüyordum film bitmeden çıktığım sinemadan. Zaten filmin bitmesini beklemek arsızlık olurdu bu olaydan sonra. Ancak düşününce, ilerde böyle olayların benim başıma gelmesini artık doğal karşılamam gerektiğini gördüm.
' Ne güzel bir gün. Kuşlar, çiçekler, böcekler, hava, herşeyiyle kesinlikle güzel bir gün ' diye düşünerek evimin dışına çıktım. Dışarı çıktığımda ' amınakoyim yenibosnadayız ne çiçeği ne böceği yarrak' diye düşünerek yüzümü buruşturdum. Ancak apartmanın dışındaki merdivenlerinde oturan ezgi ve arkadaşlarını görünce yüzümdeki buruşma yerine tabiki yawuşak bir sırıtış geldi. Ezgiyi 2 aydır tanıyordum. Apartmanımızın altındaki tekstil konfeksiyonunda çalışıyordu. O ve arkadaşları gerçektende mankenlere taş çıkartacak güzellikteydiler. Ve ezgiden hoşlanıyordum. Yani gerçekten hoşlanıyordum. Ancak onla olan ilişkim sadece arkadaşlık seviyesindeydi. Ve ona açılmayı düşünüyordum. Tabiki de ona açılmak benim için çok zordu. Çünkü eğer siktir yersem onla olan arkadaşlığımız da bozulacaktı. Ve ben onun arkadaşlığına bile razıydım. Hatta sırf onun yüzünü görmeye bile itirazım yoktu. Çünkü manken gibiydi gerçektende. Ve ben 2 ay boyunca onla olan arkadaşlığımı ilerletmiştim. Hatta onu bizim eve bile çağırmıştım. Ama yanlış anlaşılma olmasın. Hala arkadaşdık. Zaten bize geldiğinde onunla bilgisayar oynuyordum. Evet yanlış anlamadınız. BİLGİSAYAR OYNAMAK. Bu kızla bilgisayar oynuyordum. Ama onunla bu şekilde bile zaman geçirmek bana yetiyordu. Ve o gün ezgiyi sinemaya davet edecektim. Çünkü artık açılmam gerekiyordu ve ben bunu normal bir şekilde konuşarak yapamayacak kadar utangaçtım ona karşı. " Aaa ezgi naber, bak allahın işine bende tam derse gidiodum " dedim. Aslında o gün dersim yoktu ve onların ara saatlerini de bildiğimden buna göre hazırlık yapmıştım. " İyiyim ya senden naber " dedi gülümseyerek. Bu gülümsemesi bile bana cesaret veriyordu. Hani küçükken iki hatun bize gülümser de hemen bize yazdığını zannederiz ya aynı o şekilde bir durumdu bu da. Yani benim için öyle bir durumdu çünkü harbidende onun güzelliği beni bitiriyordu. " İyidir, ya bişi dicem benim 6 gibi dersim bitio, sende 7 de falan işin yoksa ataköye gelsene, güzel bir film gelmiş onu izleriz " dedim. "Aaa bizim paydosda tam o saatlerde bitio " dedi. Tabiki bu saati de ona göre seçmiştim. " İyi o zaman araşırız 7 gibi ona göre bişiler yaparız " dedim cool bir tavırla ve mahallemdeki internet cafe ye doğru yöneldim. Saat 7 ye yakın, minibüse atladığım gibi ataköye gittim. Oraya vardığımda biraz bekleyeceğimi biliyordum. Biraz çabuk gelebilseydi keşke. Açlıktan ölüyordum. Ama razıydım. O gelince önce bişiler yemek için bi' yerlere otururuz, ben yemek yerken ona biraz açılırım, tabiki o da bunu anlar ve eğer gerçekten bana karşılık vericekse sinemaya gelirdi.Filmin biraz ilerlemesini bekledikten sonra ona kendimi adam gibi açardım, konuşamazdım belkide ama ne bileyim elini tutardım, elimi onun omzuna atardım. Hatta o da bana karşılık verince sinemada işi götürürdüm lan. Ki daha önceden böyle bi' olay görmüştüm.( Her ne kadar arkadaşlarım bana inanmasa da ) Bu olay tekrarlanırdı , benim başıma gelerek. Tabiki bu sefer onlara anlatmazdım , nasıl olsa inanmayacakları için. Telefonumun çalmasıyla hayallerden gerçek dünyaya çekildim. O arıyordu. " Alo " dedim. " Alo, nerdesin sen ben geldimde ********'nın önüne " dedi. " İyi o zaman bende ordayım " dedim etrafıma bakınarak ve onu gördüğümde " tamam tamam seni gördüm " dedim. Yanına gittim meraba naber faslını geçtikten sonra " aç mısın " dedim. " Yok gelmeden yemiştim " dedi. " iyi bende aç değilim " dedim. Hemen salona gittik. Oturduk. " Eee neler yaptın bugun " dedim havadan sudan muhabbet açmakta ne kadar kötü olduğumu ispatlayarak. " Ne yapim ya öyle çalışıyorum , sen naptın, dersler nasıldı " dedi. ' En nefret ettiğim şeylerden biride benim yaşlarımdaki birinin, bana , benden çok büyüklerimin sorduğu şekilde 'dersler nasıl ' demesiydi '. " Nasıl olsun ya bende kasıyorum işte " dedim , gülerek. Işıkların sönmesiyle bu muhabbeti daha fazla uzatmayacağıma sevinmiştim. Sinema salonuna baktığımda seçtiğim mekanın harbidende tam istediğim gibi bomboş olduğunu görünce sevindim. Film başladı. Filmin başlamasıyla ezgiye ne şekilde açılacağımı düşünmekten filmi zaten izleyemedim. Filmin ilk yarısının ortalarına doğru artık ne yapacağımı bulmuştum. Elimle onun elini tutacaktım. Ve onun elini çekip çekmemesine göre olayı devam ettirecektim. Ki böyle yapmak için elimi o tarafa doğru attım. Ancak onun eli, olması gerektiği yerde yoktu. Onun yerine elim, onun bacağına geldi. Ahanda şimdi sıçtım diye düşündüm. O da yanlışlıkla elimi oraya attığımı düşünecekki hemen elimi çekeceğimi zannederek bişi demedi. Ve bende en başta bi' tereddüt ettiğim için şimdi elimi çekersem ilerde garip durumlar oluşacağını düşünerek elimi çekemedim. Ve onun bişi dememesinden aldığım cesaretle onun elini aramaya başladım. Yani elimi onun bacağının üzerine yukarıya doğru götürüyordum. Aslında yana doğru götürmem gerektiğini biliyordum ama şimdi farkediyorumki ( aslında bu yalan, şimdi farkettiğim falan yok, sadece kendimi bunun daha romantik birşey olduğuna ve hatanın bende olmadığına inandırmaya çalışıyorum ) demekki o sırada heyecandan öyle birşey yapmışım. Oysa ki tek amacım onunla el ele izleyeceğim romantik bir filmdi. Ve ben elimi o tarafa doğru atınca ezgi haklı olarak bana doğru dönüp baktı. Bense o sırada şaşkın bir durumda olduğum için " senden hoşlanıyorum " diyebildim. " Ben seni arkadaşım olarak görmüştüm " dedi bağırarak. Salonda allahtan başka kimse yoktu.Ve bağırmaya devam etti. Söylediği şeyleri burda yazmak istemesemde genelde benim sapıklığım üzerine kurulmuş bir kompozisyondu.O bağırırken aklıma eski bir anım geldi. Eski anım yediğim bir tokatla bitiyordu. Neyse en azından öyle birşey olmicak diye düşünüyordum.Ona doğru "romantik" bir bakış attım. Ve bağırması bittiğinde o romantik suratıma geçirdiği tokatla kalkıp gitmesi bir oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder