Kompozit Pazar

Seni gördüm orada,nereden geldiğini bilmiyordum
Farkında değildin hala başkası gibiydin
Seni gördüğümü ve istediğimi önemsemez gibiydin
Adın ne,bilmek zorundayım?

Şimdi burada her satırın ayrı bir önemi var gibi gözüküyor.
Ama öyle değil.
Tabii olarak görecelik ilkesi devreye giriyor.
Az ya da çok.

Baba hayatta yolu kimseye sormayacaksın.Bu böyledir.
Ama kimse uygulamaz,hep söyler.
Yüzüne yağmur çarpacak,çamur yiyeceksin.
Nedenlemeni sağlam kazıklara oturtacaksın

Charles Wright'ın da dediği gibi:
'Ne yaparsan yap kendini ifade edeceksin.'

What's happening now ?

" Aramızdakileri yalandan mı sayacağız " dedim. " Bilmiyorum, bilmiyorum " dedi o. Suratında düşünceli bir ifade vardı. Galiba o da benden hoşlanıyordu. " Neden anlamıyorsun, seni seviyorum ve geri kalan ömrümü seninle geçirmek istiyorum, benimle evlenir misin" dedim. Bu söylediklerim üzerine gözleri parlamıştı. Galiba kabul edecekti. Ve bu hikaye mutlu sonla bitecekti. " Evet , evet, milyon kere evet " dedi suratındaki o tatlı gülümsemeyle.

' Hay amınakoyim niye evleniyosun lan Scarlett ' dedim kendi kendime , televizyonun kumandasını koltuğa fırlatarak. Hayattaki en sevdiğim insanlardan biri scarlett di ve onun bu uyduruk filmde bile olsa evlenmesini istemeyecek kadar bencildim. Aslında bu bencillik duygusunu da abazanlığa bağlayabiliriz. Bu arada abazanlığın tanımını tam olarak bilmediğimi farkettim. Aslında ben bildiğim şeyden eminim. Ancak geçen üniversitede bir arkadaşımla bunu tartışma fırsatım oldu. Bana " olm ne abazasın lan " demişti, ona anlattığım 'ev yazın boşdu bende paso kız arkadaşımı davet ettim ' lafımdan sonra. "Ne alaka lan kıza çakıyorum işte abazan değilim " dedim. O ise " olm abazan demek işi gücü cinsellik olmuş demektir " dedi. Bende " olm saçmalama abazanlık deme paso eliyle işi götüren demektir, tabi işleri güçleri cinselliktir bunların, ama çakma işini hatunlarla gerçekleştirince abazan olmuyosun " dedim. O ise bana hayret eden gözlerle baktı. " Abazanın ne demek olduğunu bilmiyorsun lan " dedi, benim yıllardır bildiğim bu bilgiyi temelinden sarsarak. Tabi bence abazan hala o demekti ama neyse, scarlettin evlenmesi beni çok etkilemişti. Ancak evlenirken ki olaylardan önce yaşananlar benim önceden yaşadığım bazı şeylere çok benziyordu. Hatta ordaki erkekle aynıyım diyebilirdim. Sadece ben siktir yedikten sonra o kıza evlenme teklif etmemiştim. Ki etmezdim de lan bu yaşda insan neden hayatını karartsın di mi? Ancak siktir yediğim kızla aramı düzeltmem gerektiğini hissediyordum. Yani aynı mahallede olmamız ve mahalledeki diğer kızların beni sapık gibi görmesi dışında pek fazla bir sorunum yoktu. Bu sorunları da onla aramı düzelterek halletmem gerekiyordu. Bu yüzden onunla konuşmak istedim.Ancak her onu gördüğümde yanında benim önceden de arkaşım olan insanlar vardı. Bu yüzden yanında başka biri varken onunla özel konuşmak isteyemezdim. İsterdim de çok utangaç bir yapım olduğu için ve ben onu konuşmaya çağırdığımda diğerlerinin dedikosunu çekmek istemediğimden bunu yapamıyordum. Neyse ki bir gün onu oturduğum evin önünde yanlız buldum. Yanından geçerken kısa süreli bir bakışma oldu. Onun suratına baktığımda ne düşündüğünü anlayamadım. Çünkü resmen poker suratı vardı yüzünde. Hiçbir duygu belirtisi yoktu. Ve ben artık onunla konuşmam gerektiğini düşünerek yanına gittim. " Naber " dedim. Bana doğru baktı. Sanki zorla cevap verecekti. " İyiyim " dedi. Bana ' senden naber ' gibisinden birşey demesi gerekiyordu ancak görünüşe göre demeyecekti. " Bende iyiyim saol sorduğun için " dedim. Hafiften sinirlenmiştim ve ona laf atmaya başlayacaktım. Hemen kendimi durdurdum. O da önceki söylediğim yüzünden bana hala sinirli olduğunu gösteren bir bakış attı. " Ya özür dilerim önceki yaptıklarım yüzünden " dedim. Bana doğru baktı. " Yaptıklarının yanlış olduğunu biliyorsun dimi, ayrıca senden beklemezdim bu şekilde davranışlar " dedi. " Sapıkça yani " dedim hafif bir sesle ( bu hafif ses elbette kendi kendime konuşuyormuş gibi çıkan o seslerden biriydi. Ancak o duymuştu ) . Gülümsedi. ' Hehhey, onu gülümsettim, kesin benden hoşlanıyor. Zaten önceki davranışlarım çok ileri düzey olduğu için bir anda öyle tepki vermişti, yoksa niye gülsünki şimdi bana ' diye geçirdim içimden. ( Tabiki bu da önceki yazımda söylediğim gibi yavşadığın kızın sana gülümsemesiyle gelen- bana yazıyor -düşüncesiydi. Tabi birde bu şekilde gelen bir cesaret vardı ki , ne siz sorun ne ben söyleyeyim) Ben bu şekilde düşünürken bana bir de cesaret gelmişti. ' Evet bu sefer yapabilirim ' diyordum. " Peki aramızdakileri yalandan mı sayacağız " dedim. " Neden bahsettiğini bilmiyorum " dedi. " Nasıl yani , şimdi aramızda birşey yok mu " dedim. " Ne diyorsun sen ya " dedi. Suratında düşünceli bir ifade vardı . ( Bu ifade bile insanın ' galiba o da benden hoşlanıyor ' gibisinden düşünmesine olanak sağlıyordu ) ' Galiba o da benden hoşlanıyordu ' diye düşünüyordum. " Neden anlamıyorsun senden hoşlanıyorum , ve artık arkadaş olarak görmek istemiyorum " dedim. Bu şekilde güzel sözler söyleyerek ortama hafif bir romantizm, böyle bir aşk getirmek istiyordum . Ve onun da bu söylediklerim üzerine gözleri parlamıştı. Galiba bana bir şans verecekti. " Tekrardan mı vurayım bir tane " dedi , ortamdaki romantizmin, aşkın, tüm o saf duyguların anasını sikerek.

Bitik insanın devamı

Bu ilaçları içtikten sora bir melek beni uyandırdı beni, cennetteyim sandım ama yine dünyadaymışım... İşte o zaman kadınların sadece şeytan olmadığını anladım... Karışık duruyorlar dünyada ve ne kadar şanslıyım ki bana melek olan rastladı :) Bu gün de 2. ayımızı tamamladık :)

Best Of Amo's

' Böyle birşeyin tekrarlanma olasılığı nedir ki , yani aklım almıyor. Anlamadığım diğer bir konu da neden ben? ' ,bu şekilde düşünüyordum film bitmeden çıktığım sinemadan. Zaten filmin bitmesini beklemek arsızlık olurdu bu olaydan sonra. Ancak düşününce, ilerde böyle olayların benim başıma gelmesini artık doğal karşılamam gerektiğini gördüm.

' Ne güzel bir gün. Kuşlar, çiçekler, böcekler, hava, herşeyiyle kesinlikle güzel bir gün ' diye düşünerek evimin dışına çıktım. Dışarı çıktığımda ' amınakoyim yenibosnadayız ne çiçeği ne böceği yarrak' diye düşünerek yüzümü buruşturdum. Ancak apartmanın dışındaki merdivenlerinde oturan ezgi ve arkadaşlarını görünce yüzümdeki buruşma yerine tabiki yawuşak bir sırıtış geldi. Ezgiyi 2 aydır tanıyordum. Apartmanımızın altındaki tekstil konfeksiyonunda çalışıyordu. O ve arkadaşları gerçektende mankenlere taş çıkartacak güzellikteydiler. Ve ezgiden hoşlanıyordum. Yani gerçekten hoşlanıyordum. Ancak onla olan ilişkim sadece arkadaşlık seviyesindeydi. Ve ona açılmayı düşünüyordum. Tabiki de ona açılmak benim için çok zordu. Çünkü eğer siktir yersem onla olan arkadaşlığımız da bozulacaktı. Ve ben onun arkadaşlığına bile razıydım. Hatta sırf onun yüzünü görmeye bile itirazım yoktu. Çünkü manken gibiydi gerçektende. Ve ben 2 ay boyunca onla olan arkadaşlığımı ilerletmiştim. Hatta onu bizim eve bile çağırmıştım. Ama yanlış anlaşılma olmasın. Hala arkadaşdık. Zaten bize geldiğinde onunla bilgisayar oynuyordum. Evet yanlış anlamadınız. BİLGİSAYAR OYNAMAK. Bu kızla bilgisayar oynuyordum. Ama onunla bu şekilde bile zaman geçirmek bana yetiyordu. Ve o gün ezgiyi sinemaya davet edecektim. Çünkü artık açılmam gerekiyordu ve ben bunu normal bir şekilde konuşarak yapamayacak kadar utangaçtım ona karşı. " Aaa ezgi naber, bak allahın işine bende tam derse gidiodum " dedim. Aslında o gün dersim yoktu ve onların ara saatlerini de bildiğimden buna göre hazırlık yapmıştım. " İyiyim ya senden naber " dedi gülümseyerek. Bu gülümsemesi bile bana cesaret veriyordu. Hani küçükken iki hatun bize gülümser de hemen bize yazdığını zannederiz ya aynı o şekilde bir durumdu bu da. Yani benim için öyle bir durumdu çünkü harbidende onun güzelliği beni bitiriyordu. " İyidir, ya bişi dicem benim 6 gibi dersim bitio, sende 7 de falan işin yoksa ataköye gelsene, güzel bir film gelmiş onu izleriz " dedim. "Aaa bizim paydosda tam o saatlerde bitio " dedi. Tabiki bu saati de ona göre seçmiştim. " İyi o zaman araşırız 7 gibi ona göre bişiler yaparız " dedim cool bir tavırla ve mahallemdeki internet cafe ye doğru yöneldim. Saat 7 ye yakın, minibüse atladığım gibi ataköye gittim. Oraya vardığımda biraz bekleyeceğimi biliyordum. Biraz çabuk gelebilseydi keşke. Açlıktan ölüyordum. Ama razıydım. O gelince önce bişiler yemek için bi' yerlere otururuz, ben yemek yerken ona biraz açılırım, tabiki o da bunu anlar ve eğer gerçekten bana karşılık vericekse sinemaya gelirdi.Filmin biraz ilerlemesini bekledikten sonra ona kendimi adam gibi açardım, konuşamazdım belkide ama ne bileyim elini tutardım, elimi onun omzuna atardım. Hatta o da bana karşılık verince sinemada işi götürürdüm lan. Ki daha önceden böyle bi' olay görmüştüm.( Her ne kadar arkadaşlarım bana inanmasa da ) Bu olay tekrarlanırdı , benim başıma gelerek. Tabiki bu sefer onlara anlatmazdım , nasıl olsa inanmayacakları için. Telefonumun çalmasıyla hayallerden gerçek dünyaya çekildim. O arıyordu. " Alo " dedim. " Alo, nerdesin sen ben geldimde ********'nın önüne " dedi. " İyi o zaman bende ordayım " dedim etrafıma bakınarak ve onu gördüğümde " tamam tamam seni gördüm " dedim. Yanına gittim meraba naber faslını geçtikten sonra " aç mısın " dedim. " Yok gelmeden yemiştim " dedi. " iyi bende aç değilim " dedim. Hemen salona gittik. Oturduk. " Eee neler yaptın bugun " dedim havadan sudan muhabbet açmakta ne kadar kötü olduğumu ispatlayarak. " Ne yapim ya öyle çalışıyorum , sen naptın, dersler nasıldı " dedi. ' En nefret ettiğim şeylerden biride benim yaşlarımdaki birinin, bana , benden çok büyüklerimin sorduğu şekilde 'dersler nasıl ' demesiydi '. " Nasıl olsun ya bende kasıyorum işte " dedim , gülerek. Işıkların sönmesiyle bu muhabbeti daha fazla uzatmayacağıma sevinmiştim. Sinema salonuna baktığımda seçtiğim mekanın harbidende tam istediğim gibi bomboş olduğunu görünce sevindim. Film başladı. Filmin başlamasıyla ezgiye ne şekilde açılacağımı düşünmekten filmi zaten izleyemedim. Filmin ilk yarısının ortalarına doğru artık ne yapacağımı bulmuştum. Elimle onun elini tutacaktım. Ve onun elini çekip çekmemesine göre olayı devam ettirecektim. Ki böyle yapmak için elimi o tarafa doğru attım. Ancak onun eli, olması gerektiği yerde yoktu. Onun yerine elim, onun bacağına geldi. Ahanda şimdi sıçtım diye düşündüm. O da yanlışlıkla elimi oraya attığımı düşünecekki hemen elimi çekeceğimi zannederek bişi demedi. Ve bende en başta bi' tereddüt ettiğim için şimdi elimi çekersem ilerde garip durumlar oluşacağını düşünerek elimi çekemedim. Ve onun bişi dememesinden aldığım cesaretle onun elini aramaya başladım. Yani elimi onun bacağının üzerine yukarıya doğru götürüyordum. Aslında yana doğru götürmem gerektiğini biliyordum ama şimdi farkediyorumki ( aslında bu yalan, şimdi farkettiğim falan yok, sadece kendimi bunun daha romantik birşey olduğuna ve hatanın bende olmadığına inandırmaya çalışıyorum ) demekki o sırada heyecandan öyle birşey yapmışım. Oysa ki tek amacım onunla el ele izleyeceğim romantik bir filmdi. Ve ben elimi o tarafa doğru atınca ezgi haklı olarak bana doğru dönüp baktı. Bense o sırada şaşkın bir durumda olduğum için " senden hoşlanıyorum " diyebildim. " Ben seni arkadaşım olarak görmüştüm " dedi bağırarak. Salonda allahtan başka kimse yoktu.Ve bağırmaya devam etti. Söylediği şeyleri burda yazmak istemesemde genelde benim sapıklığım üzerine kurulmuş bir kompozisyondu.O bağırırken aklıma eski bir anım geldi. Eski anım yediğim bir tokatla bitiyordu. Neyse en azından öyle birşey olmicak diye düşünüyordum.Ona doğru "romantik" bir bakış attım. Ve bağırması bittiğinde o romantik suratıma geçirdiği tokatla kalkıp gitmesi bir oldu.

Nedensizzz, içiyorum.Neden?

Lafı dolandırmak istemiyorum. Söyleyeceklerim aslında çok basit. Ama lafı dolandırmak zorunda olduğumu hissediyorum. Bu hissi bi' türlü anlayamıyorum. Yani uzun cümleler kurup, zor anlaşılır yapmak, anlam içinde anlam saklamak nedendir? Bunu edebiyat üstatları yapar, onlara eywallah zaten. Ama edebiyatla ilgisi olmayan, yaşça daha 30 una basmamış, hadi 30u geçtim daha 25 e yaklaşamamış, hayatındaki önemli şeyleri kızlar, içki, taşşak muhabbeti, geceleri sarhoş olup mahallesindeki adamları dövmek olan (bu herkes için geçerli olmayabilir) insanlar yapınca harbi ayar oluyorum. Yani sizin neyinize ulan. Ülkede edebiyatçı kalmadı da mı bu şekilde ayaklar yapıyorsunuz. Yada okulunuzda okuduğunuz şey edebiyat mı? Hayır. Neyse fazla sinirlenmeyeyim. Yazıma başlayacağım. Tabi siz yazdıklarımı gereksiz veya saçma bulabilirsiniz. Ama bu mesajın içindeki anlamları keşfedenler daha iyi anlayacaklardır.

Hani bir insan olur, hayattan keyif aldığı şeyler vardır, ancak bu keyif aldığı şeyler birbirleriyle çakışabilir. Ve bunlardan kendisine göre daha önemli olanları seçer. Ve bu yaptığı seçimden asla pişman olmaz. Çünkü onun düşündüğü kendisine göre doğrudur. Ve birçok insandan da bunu bekler. Ama birçok insan böyle düşünmeyebilir. Sonuçta insanlara göre önemli olan şeyler değişebilir. Zevkler ve renkler tartışılmaz gibisinden. Ancak o insan kendisine göre önemli olan şeyler için ne kadar çabalasada başkalarının değişik düşündüğünü görünce önce bir bozulur. Ama onun aklına gelmeyen tek şey yukarıda da dediğim gibi başkalarının düşüncelerinin değişik olma ihtimalidir. Çünkü onun tek düşündüğü başka keyiflerden vazgeçdiği ve onların bir daha geri gelemeyecek kadar derinde olmasıdır. O böyle sikilmiş bir vaziyette arada kalmıştır artık. Arada kalmasının sebebi artık hayattan keyif alacak başka şeyler bulmak için uğraşmak zorunda olması mıdır? Yada ona göre önemli olan şeylerin artık değişim gösterecek olması mıdır? Yada artık büyüdüğünden herşeyi daha iyi irdeleyebilmesi midir? Yada insanların artık ne düşündüğünü siklemeyecek olması mı? Yada insanlara karşı olan tutumunu değiştirmesi mi? Bilmiyorum... Yada bunun cevabını bilmemesi midir?

Son Sözler

Küçükken kandırırlar hep çocukları yok leyleklermiş yok gökten elma düşmüş... İnanmazdım böyle şeylere. Küçüktüm ama aptal da değildim ya. Sevmezdim atlı karıncaları sanki ben mi sürüyorum? Ve palyaçolar o zaman da en az şimdiki kadar aptal görünürdü bana. Hiç unutmam işte o zamanlarda biri bana: " Kadınlara güvenme onlar şeytanın dünyadaki yüzüdür. Erkekler bile cennetten bu yüzden kovulmuştur. Dikkat et...! " demişti. Bense her zamanki gibi gülüp onlarda insan ben de insanım ne farkımız varki demiştim. Ama bilmiyordum küçükken söylenen şeylerin bir bölümünün mantıksız gelse bile doğru olabileceğini. Şimdi diyorum keşke çocukları leylekler getirseydi, keşke gökten üç elma düşseydi de bu halde olmasaydım. İnansaydım o sözlere. Kadınların gerçek yüzünü görebilseydim. İnanmadım işte ne yaparsınız. Her gelen kadına kendimden bir şeyler verdim, taa derinlerini gösterdim onlara kalbimin, onların oldum, onların da benim olduklarını zannederek. Öyle olmadı ne yazık ki. Her gelen de biraz daha eksildim, her gelene daha sıkı sarıldım, daha yukarılardan düştüm aşşağı. Yılmadım, şansızlık dedim. Bu sözün doğru olabileceğini hiç aklıma getirmedim. Göğüs gerdim her şeye, onlar uğruna yok saydım arkadaşlarımı, ailemi bile... Şimdi ise bu ilaçları içip uykuya dalmadan önce dilimde o söz ne kadar geç kavramış olsam da " Kadınların şeytanın dünyadaki gerçek yüzü imiş. " Benden arta kalanlarda -artık ne kalırsa- hepinize ibret olsun. Unutmayınki, beni bu hale getiren kadınlar sabah uyanacaklar ama ben halen uyuyor olacam, saygılarımla...


Bitik Bir Adam

self-ayar çekenzi

-itiraf edim başlığı atarken aklıma ilk olarak dedikoduya göre dicle'ye feriye lokantasının kuytu çamlarında fena şeyler yapan 'ayar' kardeş/abiimiz geldi açıkçası.-

agresiftim.karşımdakini dinlemeden çok çam s.ktim-matematikçi sizi yusuf aka joseph saygıyla anıyorum-
canım yandı bu yüzden ama hala öğrenemedim.verilen tavsiyeler ansiklopedileri doldurdu.artık yeter diyordum gene aynı şeyleri yapıyordum.bir pokhluk var mevzuda çözemedim 19 yıldır.ani çıkışlar yapınca üste çıkacağımı zannettim.lakin bazen öyle oldu ama geçiciydi,10 dk süresince tatmin olmaktan öteye gitmedi.peki bu neden kaynaklanıyordu;pozisyon alma kaygısı,gücünü kabul ettirme isteği;ilginçtir en son ana kadar bilinmeyecek herhalde?
belki de haksız eleştirileri,orospu çocuğu önyargıları savmak içindi bu agresif ruh hali?Çünkü yanlış olan kavramları size sormadan kabul ettirmeye,onları size yapıştırmaya çalışırlarsa söz geçen durumun sizin sağlığınız için yararlı olmadığını söyleyebilirim.nitekim yazıktır ki olayın bu kısmını da tecrübe ettim.Urfa'da 'kıttik' derler o tarz insanlarla aynı çembere girdim.yeri geldi çember bana,ben ona.ama tecrübe ettim fena mı oldu
fakat söylemeliyim ki hata tek taraflı olmadı,olamazdı,olmaz lan zaten.çözüm uzak değildir.bir önceki entry'nin de belirttiği üzere dobra olmak lazım zira.önemli olan bir defa s.çtıktan sonra sıvamamaktır.bunu ben demiyorum,uzmanlar söylüyor.

bulutlar kucaklaşıp,hasretimi giderince yapacağım ilk iş has bir urfa kebapçısına gitmek olacak.



20'nin dayadığı bu günlerde anatoprakları özledim.



gece geç saatler telegol stüdyosu a.çakar,z.şengül,a.alkış,t.şeren.ekran dörde bölünmüştür.
Ali Sami
-turgay abi bak sana birşey söylim mi?

Turgay-Tabi söyle
Ali Sami-Yönetim dese ki Ali Sami Alkış'ı saha sürüyorum arkadaş,libero oynayacak dese adam sesini çıkarmayacak
Turgay-Ya yok ebesinin amj artık ya ha habhjhgsd

Sanalsınız

Msn'den engelle,facebook'tan sil... bir arkadaşlığı bitirmek için(daha çok karşı tarafa bu durumu belli etmek için) günümüzde kullanılan yol budur.Ama sormak istiyorum bu ne menem bir şeydir,ne saçma ilişki kesme yoludur,sormak istiyorum bu insanlarda hiç mi sike sürülecek akıl kalmadı??Kurduğunuz arkadaşlıklar bu sanal yollarla kesiliyorsa,en az sizin duygularınız da siz de bir o kadar sanalsınız,yalansınız lan!!!yani sen beni face'ten,msn'den siliyorsun her şeyi bitiriyorsun kafanda,bir de üstüne üstlük bunu iki taraftan ilk olarak senin yapmış olman sana dayanılmaz bir haz veriyor.Sokayım öyle hazza...Biriyle ilişkini keseceksen konuş onunla,bağır,çağır küfret ona karşı hıncını ortaya koy,zevkini öyle al.Ben öyle yapıyorum mesela.Ben birine sinirlenip kavga edeceksem gider bağırır küfür ederim.Eti hissedersin...İki yumurta bi' sucuk...Bi de bunları merak edenler war kim beni engellemiş kim face'den silmiş çeşitli çeşitli zımbırtılar...silerse silsin amına koyiim sen niye merak ediyorsun,yapanın kendi ipneliği,böyle bi sinsi,haince karşı taraf da durumu sonradan çakozluyor daha kötü oluyor.Gereksiz gereksiz insanlar...Beyinleri MICRO,SOFT karakterli,hayata baktıkları dar çerçeveli WINDOWS ları olan insanlar bunlar...O pencerenin panjurlarını kafanızda kırmak,pencerenin önündeki saksıları götünüze sokmak vardı ya aslında...Böyle de sinirliyim bu pezevenklere...

güzel bir dünyada yaşıyoruz

her yer birbirine girmiş
savaştığımız her şey batmış
hatıralar silinmiş
çamurlar sıvanmış.

sevgi yavşamış
saygı kaçmış
çıkar en tepeye çıkmış

ağacı kesmişler
sonra oksijeni istemişler

neyse
güzel bir dünyada yaşıyoruz

let's get real digital

Takmayan mı?
Önemsemeyen mi?
Sikinin derdinde olan mı?
Dinlemeyen mi?
Gereksiz yere yalakalık yapan mı?
Saygısız olan mı?
Hiç tanımadığı değerleri yok sayan mı?
Burnu havada olan mı?
Sahte olan mı?
Sıra ona gelince kaçan mı?
Yalaka olan mı?
Küçük,narin ama agresif kişiliğinde mücadele veren mi?
Yardım etmeyen mi?

hepsi aklımda
adamı sikerim.

Bu parktaki çocukların kaderini kim yazıyor?

" Önüne bak kardeşim ". Suratımdaki kendime güvenen o piççe sırıtış gitti ve yerine kavgaya hazır ciddi bir ifade geldi. Haksız taraf ben olduğumdan " pardon " dedim. Haksız olduğumu bile bile kavga etmek istemiyordum. " Ne pardonu arkadaşım önüne bakmıyorsun sonra 'pardon' " dedi. " Pardon dedik ya arkadaşım " dedim. Bu şekilde gelişen diyaloglarda her zaman arkadaşım kardeşim gibi kelimeler sert bi' vurguyla söylenir. Ki bende eksik kalmıyor bu şekilde vurguluyordum. Herhalde bu şekilde vurgulamama uyuz olucak ki " Doğru konuş ,adam ol " dedi. Gülerek baktım suratına. Bu karşısındakini ezen gülümsemelerden biriydi. Bu şekilde gülmek karşındaki insanı takmamak, ezmek, kendini üstün görmek gibi manalara geliyordu. Ve karşındaki insanın daha fazla sinir olmasına yarıyordu. " Doğru konuşmassam nolucak lan! " dedim. Burnundan nefes alıp vermesi hızlanmıştı. Belli ki kavga başlıyordu. Suratına geçirdiğim yumrukla geriye doğru yalpaladı. Hızlı hamle yapıp yumruk yemekten kurtarmıştım kendimi. " Ahmettt " diye bi' ses geldi uzaktan. Fatihdi sesin sahibi. Yanıma gelince elemanı tutup " sen kimsin lan siktir git burdan, sataşacak kimseyi bulamadın ahmete mi sataşıyorsun. ". ' Ben hallederim yardıma gerek yok ' demek istedim ama etrafımda toplanan diğer çocukları görünce vazgeçtim. " Sizde dağılın lan burdan " dedi Fatih. Çocuklar nedense fatihe saygı duyuyorlardı. Onlar gittikten sonra fatih " insanlarda artık şeref kalmamış kimlere sataşcaklarını bilmiyorlar " dedi. Galiba burda beni övüyordu. Ama ben anlamamıştım neden beni böyle övdüğünü. Sonuçta o kadar taşşaklı biri değildim mahallede. Ve fatihle aramız yeni yeni düzelmişti. Belkide bu yüzden yani aramızın daha da iyi olması için beni övüyordu. Hiç bozuntuya vermeden bende ona katıldım. " Harbiden ya insanlar arsız olmuş iyice " dedim. " Eee sen nerden geliodun " dedi. " Üniversiteden ya uğraşıyoruz işte " dedim. " Bu akşam işin var mı gel bizle sabahla , hem içeriz hem bayadır takılmıyoruz bizimkileri de görmüş olursun " dedi. Sabahlarız derken parkda sabaha kadar parkın içinden geçen erkeklerle kavga etmeyi , içeriz derken kuruyemişçiden alacağımız biraları sarhoş olana kadar içmeyi kastettiğini biliyordum. " Oo bak süper olur hemde eski günlerdeki gibi bi' sürü şey yapabiliriz. " dedim.

' Ulan bu yıldız beni harbiden erken yaşlandırıcak ' diye düşünerek minibüsten indim. Üniversitedeki dersim bitmiş ve bende direk evimin yolunu tutmuştum. Elimde yol için aldığım Uykusuz la yoldan aşağıya doğru inmeye başladım. Yolun kenarında park vardı ve bu parktan geçmek zorundaydım. Aslında benim küçüklüğümde bu park benim 2. evim gibiydi. Evime çok yakındı ve arkadaşlarımla hep burda takılırdım. Şimdi ise ne kadar uğursuz, serseri, piç kurusu varsa parka doluşmuşlardı. Yani parkın yeni sahipleri onlardı. Hatta geceleri parkda kalan bu elemanlar birileri parkın içinden geçti mi kavga çıkarmak için yolunu keser, elemanı dövüp parasını aldıktan sonra rahat bırakırlardı. Yaptıkları direk şerefsizlikdi. Kendimi de onların karşısında duran mahallenin delikanlısı olarak görüyordum hala. Ve bu yüzden parkdan geçerek kimseden korkamadığımı ispatlayacaktım. Bir parkda veya tenha bi' yerde veya serserilerin bol olduğu yerlerde gezerken unutmamanız gereken kurallardan biri kimseyle göz temasına girmemekdir. Eğer girersen ve girdiğin eleman harbiden serseriyse sıçmışın demekdir. Sonra seni ' hişt bakar mısın ' diye yanına çağırır ve yanına gittiğin anda yanındaki arkadaşları paranı telefonunu falan gasp ederler. O yüzden bende bu şekilde durumlara düşmemek için elimdeki uykusuzu açtım ve parkın içinden bu şekilde geçmeyi hedefledim. Buna kavgadan kaçmak da denebilir ama herhangi bi' kavga durumu olsa dayak yiyeceğimi bile bile dalacağımı biliyordum. Parkın kenarından kenarından ilerlerken aynı zamanda etrafımdaki insanlara kendime olan güven duygusu yüzünden piççe bi' sırıtışla bakıyordum. Kafamı uykusuza çevirdim, bi' kaç karikatüre baktıktan sonra bi' şeye çarptım . Bu elemanın biriydi. Hala kendime olan güven duygumu belli eden sırıtış suratımdaydı...

Anla beni

Lütfen anla beni
İnsan tek bir şeyi sevemez ki
Senin her şeyini seviyorum

6 Mayıs

merkez cezaevi 6.5.1972

baba,

mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. insanlar doğar, büyür,yaşar, ölürler. önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. benim de tereddüte düşmeyeceğimden şüphen olmasın. oğlun ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir. o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. seninle düşüncelerimiz ayrı, ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. sadece senin değil, türkiye'de yaşayan kürt ve türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. ayrıca savcıya da bildireceğim. ankara'da 1969'da ölen arkadaşım taylan özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. onun için cenazemi istanbul'a götürmeye kalkma. annemi teselli etmek sana düşüyor. kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum.kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum. bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım.

oğlun deniz gezmiş
-------------------------------------------------------------------------------------------------

sevgili babacığım,

bu mektubu aldığın zaman ben ebediyen bu dünyadan göç etmiş olacağım. ne kadar sarsılacağını tahmin ediyorum. bir-buçuk seneden beri benim yüzümden nasıl üzüntü içinde olduğunuz malûm. bu son olayı da metanetle karşılamanızı sadece dileyebiliyorum.babacığım bu olaydan da annemin ve yücel’in senin tesellilerine ve desteklerine ihtiyaçları çok. bunun için ne kadar metin olursan, hem senin sağlığın için hem de onlar için o kadar iyi olur. elbette ki, yıllarca emek verip yetiştirdiğin bir oğlun, bir günde öldürülmesi kolay göğüslenecek bir olay değildir. fakat siz benim ne için, kimlere karşı mücadele verdiğimi biliyorsunuz. ben bu açıdan rahat ve vicdan huzuru içinde gidiyorum. sizlerin de bu bakımdan rahat ve huzur içinde olduğunuzu ve olacağınızı biliyorum.babacığım, annemin ve yücel’in senin desteklerine muhtaç olduklarını yukarıda söylemiştim. onları rahat ettirmek için bütün gücünü kullanacağından zaten eminim. babacığım, burada şunu ilave edeyim ki, yücel’in hastalığından kendini sorumlu hissediyorum. yücel için her şeyinizi ortaya koyacağınız konusunda da kuşkum yok. ablamlar için söyleyeceğim; fazla üzülmesinler, olayın sarsıntıları geçtikten sonra normal hayatlarını devam ettirsinler. mehtap’a ne diyeyim... benim için her zaman bol bol öpün.babacığım, cezaevinde kalan arkadaşları arasıra yoklarsan, hallerini hatırlarını sorarsan çok memnun olurum. herbirisi oğlun sayılır. dışarda bizler için uğraşan dostlarımı ve dostlarını unutmayacağını biliyorum.mektubum burada biterken sizi, annemi, yücel’i, ablamı, aziz abiyi, mehtap’ı hasretle kucaklarım babacığım... sağlıcakla kalın.

yusuf aslan

-------------------------------------------------------------------------------------------------

babama, anneme, kardeşlerime ve yakın akrabalarıma,

söyleyecek fazla söz bulamıyorum.bir insanın sonunda karşılaşacağı tabii sonuç, bildiğiniz sebeplerden dolayı erken karşıma çıktı.üzüntü ve acınızı tahmin ediyorum.ileride durumumu çok daha iyi anlayacağınız inancındayım.metin olunuz.üzüntü ve acılarınızı unutmaya çalışınız.bütün varlığımla hepinize kucak dolusu selamlar sevgiler!yazılacak çok şey var, fakat hem mümkün değil, hem de sırası değil..candan selamlar.

hüseyin inan

Çok beğendiğim fıkralar

Temel torununa savaş, hikayelerini anlatıyormuş.- Savaşta düşmanlar etrafımızı sardı.. Bizi esir aldılar.. Komutanları bize dedi ki "Şimdi iki seçeneğiniz var: Ya sizi öldüreceğiz, ya da burada hepinizi yatırıp bir güzel sikeceğizTorun hemen merakla sormuş,- EEE DEDE sonra ne oldu?Temel bir an duraksamış, kem küm ederek cevap vermiş:- Sonra hepimizi öldürdüler...

Nasrettin Hoca, komşusundan kazan istemiş. 3-5 gün sonra komşusu kazanı almaya gelmiş. Nasrettin Hoca elinde kazan ve bir tencereyle adamın karşısına dikilmiş. Nasrettin Hoca: Komşu, senin kazan doğurdu.Komşusu: Tabi doğurur, kazanın amına koymuşsun

Bir gün genç bir kız kumsala inmiş .Tam denize girecekken üzerindeki mayosu kopmuş ve çırılçıplak kalmış.Genç kız o panikle kumsalın üzerinde duran bir levhayı almış ve kabine doğru yürümeye çalışmış fakat insanların tepki ve alaycı bakışlarını görmüş ve levhaya bakınca oradaki yazıyı okumuş:18 YAŞINDAN KÜÇÜKLER GİREMEZ Kıpkırmızı olan genç kız hemen levhayı ters çevirmiş fakat tepkiler ve alaycı bakışlar daha da artınca levhaya bakmış levhadaki yazı ise şöyleymiş DERİNLİĞİ 1800 METREDİR 1000 METREDEN AŞAĞI GİRERSENİZ BOĞULURSUNUZ...

Hoca birgün gençlere vaaz veriyormuş.Hoca: "bakın çocuklar eğer içki içmezseniz sizi 40 cariye bekliyor eğer içerseniz öbür dünyada o şişeler boğazınıza dizilecek"Gençlerden biri: hocam o şişeler dolumu olacak?Hoca: oğlum dolu şişenin ne işi var orası meyhane mi?Genç: ee hocam cariyenin ne işi var orası kerhane mi?


uluslararası cerrahlar konferansi bittikten sonra bir amerikali, bir ingiliz bir de türk cerrah beraber bir seyler icmeye giderler.ingiliz baslar anlatmaya:- 'gecen gün bir is kazasi gecirmis birinigetirdiler.adam presin içine sikismis. sadece sol kücük parmagi vardi.bizim elemanlarimiz öyle iyi calistilar ki, önce parmaga bir el, sonra kol, sonra da vücut yaptilar.adam taburcu olunca o kadar verimli bir isci oldu ki onun yüzünden 5 isci issiz kaldi'.
amerikali söz alir:-'bana ise gecen gün bir sac getirdiler. adam nükleer reaktörün icinde kalmis. sadece saci vardi. oldukca iyi bir calisma ile önce saca bir bas, sonra vücut vs. yaptik. adam taburcu oldugunda o kadar verimli oldu ki onun yüzünden 20 kisi issiz kaldi'.
türk söz alir:-'yillar once, bir gun yolda gidiyordum. bir osuruk kokusu aldim. hemen osurugu bir cantaya doldurdum. laboratuara gidip o osuruga uygun bir döt deligi yaptik. sonra delige uygun bir döt yaptik. en sonunda döte uygun bir vücut yaptik. ortaya bir adam cikti.başbakan oldu bütün ülke simdi onun yüzünden issiz !


fransız alman ve türke siki tanımlayın demişlerfransız demiş ki sik centilmendir...neden diye sormuşlar...güzel bir bayan görünce ayağa kalkar demiş salondaki herkes alkışlamış....
almana sormuşlar...sik asildir demiş..neden diye sormuşlar...duyguları vardır sen üzülünce oda üzülür bi köşeye çekilir sen heyecanlanınca oda heyecanlanır ayağa kalkar demiş...salondaki herkes alkışlamış...
türke sormuşlar...sik gaddardır demiş....salondaki herkes kötü bakışlarla hayvan barbar herif gözüyle bakıyormuş...adam sormuş neden gaddardır...türk cevaplamış bazen arkadan vurur

Kreatif yumurtalı açık tost tarifi

Malzemeler:
1 adet Mikrodalga fırın
Ketçap
1 adet Ekmek kızartıcı
Hardal
1 adet Tabak
Kaşar peyniri
1 adet 4 inch keskin bıçak
Kekik
1 kase
Tuz
1 adet kırmızı kuru soğan
Karabiber
3 adet 'Grade A' Organik yumurta
4 dilim tost ekmeği
15 ml süt
10 ml halis muhlis zeytinyağı
-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*
3 yumurtayı piç etmeden kırıyoruz.Kaseye atıp homojen sarı renk alana kadar çırpıyoruz.Sonra sütü kasede gezdirerek bir daha çırpıyoruz.Bu arada ekmek kızartıcısına 4 dilim ekmeğimizi 20 dk olacak şekilde atıyoruz.Dilimlenmiş soğanlarımızı karışımın içine 2 parmak tuz,karabiber ve kekikle atıyoruz.Bunları yedirdikten sonra x2 hızla bir daha çırpıyoruz.Fakat dikkat ediyoruz ekmekler yanmasın.Daha sonra zeytinyağını atıyoruz .Ardından hardalı 2.5 parmak sıkıyoruz.Hardalı Amo için yazdım,ateşli kardeşime.Nihayet ekmekleri çıkarıyoruz ve dördünün de köşeleri yukarıda kalacak şekilde orta bölgelerine baskı uyguluyoruz çukur olması için.Oluşan enfes karışımı dört ekmeğe pay ediyoruz.En son üzerlerine dilimlenmiş veya rendelenmiş kaşar peyniri serpiyoruz.Dileyen kardeşim pul biber de atabilir.Sonra mikrodalga da 3 dakika pişiriyoruz.

Bal olsun.

İnsanlarımız

Geçen minibüste arkaya oturmuştum. Yanımda 2 tane 30 lu yaşlarında adam vardı. Muhabbetlerinin konusu anladığım kadarıyla kerhaneydi. Daha olgun ve kıro gibi gözüken herif kerhane maceralarını anlatıyordu. Yok "hemen geldim, sonra bu olmaz dedim 2.postaya gittim " yok " çaktığım hatun beni çok beğenmiş o da 3. postayı istedi" gibisinden laflarla dönen muhabbet diğer elemanın " abi hastalıklı falan değil mi o hatunlar " demesiyle farklı bi' boyut kazandı. "Ne hastalığı olm ?" dedi kerhane masterı adam. "Ne bilim abi aids ,frengi falan" dedi diğer eleman. " Biz türküz olm bize aids falan bişi yapmaz" lafını ciddi ciddi kullanan abi bu farklı boyutun anasını sikti.

Otobüste orta kapının önünde ayakta bekliyordum. Yanımda elemanın biri vardı. Böyle bi' artis tavırlarla, kibirli kibirli etrafa bakıyordu. Ben herife baktım. Herif bunu anlayınca o da bana gözünü kırpmadan bakmaya başladı. Hani bi erkekle göz temasına girersiniz de ilk gözünü kaçıran yenilmiş gibi olur ya, bu da aynen öyle bi' durumdu. Herif bi' anda kafasını çevirdi dışarıya doğru. Otobüs onun durağını geçmişti anladığım kadarıyla. Adam çok sinirli bi' şekilde " arka kapıyı neden açmadın kaptan " diye bağırdı ön tarafa. " E basmıyorsunuz düğmeye, sonra niye açmadın kapıyı kaptan diye bağırıyorsunuz " dedi şöför. " Ne basması, burda benim olduğum yerde kapıların direk açılması lazım" diyen adam kendini ne kadar üstün biri gibi gördüğünü gösterdi.Bu lafı ciddi ciddi söylemişti. Şöförün önde kopup yanındaki insanlarla birlikte herifle taşşak geçmesi üzerine bende neredeyse dayanamayıp kopuyordum. Allahtan kaptan kapıyı hemen açtıda o adam indi. Yoksa banko " benle taşşak mı geçiyorsun " gibisinden bi' lafta bana girişirdi.

Yazın ortaköyde öğleden sonra 3 gibiydi. Okuldaki işlerim bitmiş, evime dönmek için durakta otobüs bekliyordum. O sırada duraktaki turisti fark ettim. ' Ooo turist, hemen ona dikkatlice bakmam lazım ' görgüsüzlüğünü uyguluyordum. Ki duraktaki diğer insanlarda aynı şeyi yapıyorlardı. Turist elindeki kağıda bakıp bişiler anlamaya çalışıyordu besbelli. O sırada durakdaki bi adama dönüp elindeki kağıdı verdi ve " Nereye gidecek ben " dedi. Adres soruyordu. Elindeki kağıdı tarif etmesini bekliyordu karşısındaki adamın. Adam " i know english " dedi. "Ohh nice " dedi turist. ' Vay be adama bak insanları tipine göre yargılamak harbi yanlış, çünkü herife ilk kıro dedim, ama ingilizce bile biliyor, normal bi' insan olduğu belli ' diye düşündüm. Adam elindeki kağıttaki adresi anlamaya çalışırken turist de muhabbet açmak için " Oh its fucking hot " dedi (havanın çok sıcak olduğunu kastetmişti). Bizim eleman bi' anda sinirlendi ve turistin boğazını tutarak şunları dedi " Fak mak yapma amına korum senin ha". 'puhahaha' diye gülmemek için kendimi zor tuttum. Duraktaki diğer insanlar adamla turisti ayırdılar. Turiste bi' baktım. ' Bir daha buraya sikseler gelmem ' gibisinden düşündüğünü gözlerinden anlayabiliyordum

Özür


Bakırköy durağında metrodan indim.Amacım bakırköydeki TimeIsMoney Shop dan bi' kaç giysi almaktı. Ama daha tam olarak metrodan meydana nasıl gideceğimi bilmiyordum. Sora sora bulurum diyordum kendime ve bu şekilde gelmiştim buraya. Yani hiç bilmediğim bi' yerde geziyordum. Metro çıkışındaki abilere "meydana nasıl gidebilirim" diye sorup abinin şu yol diye göstermesinden sonra o yola doğru yürümeye başladım. İlerde tekrar sorarım mis gibi bulurum yolu diye düşünüyordum. Baya bi' ilerledim. Yol kenarında yürüyen yaşlı teyzenin birine " Meydana nasıl gidebilirim acaba ? " diye sordum. En başta beni serseri yada tinerci sanmış olacak ki ben lafa başladığımda yürüyüşünü hızlandırdı. Sorumu sorduğumda bi' rahatlama ifadesiyle " hiç bi' yere sapmadan devam et görürsün ilerde " dedi. ' Vay be amma kolay bulucam ha ilk gelişim hemde ' diye düşündüm. Ancak teyzemin ilerisi dediği yolun daha 2 kilometrelik yol olduğunu bende bilmiyordum. Ve bu şekilde yoluma devam ettim. Yolda yürürken etrafıma dikkatle bakıyordum. Sanki insanları inceliyormuşum gibi görünüyordu, ki bende öyle yapıyordum zaten. Milletin hareketlerine bakıyordum. Ve galiba insanlar beni serseri olarak görüyorlardı. Yanından yürüdüğüm insanlar hareketlerini hızlandırıyor, karşımdan gelenler diğer kaldırıma geçiyorlardı. Ben bu insanları değerlendirirken önümden yürüyen iş adamı kıyafetli abinin teli çaldı. Telefonu açıp konuşmaya başladı. Konuşması o kadar yumuşaktı ki en başta herifi gay falan sandım gerçekten. Ama konuşmaları devam ettikçe abinin o yumuşak sesi bağrışmaya dönüştü. Küfürlerle birlikte iyice abi kendini kaybetti. Ben arkasından bu abiye bakıp kopuyordum. Caddedeki insanların dikkati artık o abideydi. Abi ise telefondakine öyle bir sövüyordu ki herhalde telefonun karşısındaki üzüntüden ağlıyordur diye düşündüm. Abi yoluna devam ederken yoldaki teyzelerden biri " bağırma evladım " dedi. 'Allah, abi şimdi dağıtıcak ' dedim. Ama abi o en baştaki incecik sesiyle "pardon teyze " dedi. Sonra telefondakine bağırmaya devam etti. Bu olayı neden yazdığımı bilmiyordum. Belki canım sıkılıyordu, belki fiziğe çalışmaktan beynim sulanmıştı. Ama bu hikayenin devamında abi taksi durdurdu. Taksiye binerken bende tam yanından geçiyordum. Ve taksiye bindiğinde bana doğru bakmasını bekledim. Bana baktığında ortaparmak yaptım. Abi gördü ve farkettimki baya bi sinirlendi. Hatta o kadar sinirlenmişti ki arabayı durdurdu. Ben bunu görünce tabi dururmuydum, bastım deparı...

Bu yazıyı yazmamın asıl sebebi o abiden özür dilemek. Senden özür diliyorum aynı zamanda gay ve sinirli olan abi.

Gün geçmiyor ki kardeşlerimi özlemeyeyim

Dolmuşsunuz.
Bir izlenimi tek taraflı bir yorum zannetmişsiniz.Aman kardeşim 'K' dergisinden başka yayın organları da var;bir sürü görüş,fikir var canınızı yiyim.Eğer insana değer verseydi o bugün hala kabul görürdü değil mi?

Saygılarımla
Abdülkadir Güzeloğlu

Larry Ellison abimizden alıntı

Amerikan üniversitelerinin güzel bir geleneği vardır: Her üniversite, kendi alanında çok sivrilmiş ama mutlaka akademik hayattan gelmesi de gerekmeyen önemli bir ismi, mezuniyet konuşması yapmak ve yeni mezunlara öğütler vermek üzere her yıl davet eder.2000 yılında, ünlü YALE Üniversitesi, mezuniyet töreninde konuşma yapmak üzere Oracle bilgisayar şirketinin kurucusu ve genel müdürü Larry Ellison´ı davet eder. Ancak Ellison´ın yaptığı şu konuşma herkesi şok eder:" Yale Üniversitesi mezunları, daha önce böyle bir giriş görmediğinizi tahmin ediyorum ama benim için bir şey yapmanızı istiyorum. Lütfen, etrafınıza iyice bakın. Solunuzdaki sınıf arkadaşınıza, sonra da sağınızdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın.Ve şimdi şunu aklınıza koyun: Bundan beş yıl sonra, on yıl sonra, hatta otuz yıl sonra, solunuzdaki kişi hiçbir şeyi başaramamış olacak. Sağınızdaki kişi de aslında hiçbir şey başaramamış olacak.. Ve siz, ortadaki? Ne bekliyorsunuz? Siz de başaramayacaksınız.Başaramayacaksınız ! Aslında bugün şöyle bir etrafıma baktığımda parlak bir gelecek için yüzlerce umut ışığı göremiyorum. Yüzlerce değişik endüstride liderliği ele alacak kişiler de göremiyorum. Görebildiğim tek şey, geleceği başarısızlıktan başka bir şey olmayacak yüzlerce insan. O kadar. Sinirlendiniz. Bu anlaşılabilir bir şey.Ben, Lawrence (Larry) Ellison, üniversite terk, kim oluyorum ve bu yetkiyi nerden alıyorum ki, ülkenin en prestijli yükseköğrenim kurumunun bu yılki mezunlarına böyle şeyler söyleyebiliyorum?Bu yetkiyi nereden aldığımı söyleyeyim:Çünkü ben, Lawrence (Larry) Ellison, üniversite terk ve dünyanın en zengin ikinci adamıyım. Siz değilsiniz.Çünkü Bill Gates, o da üniversite terk ve dünyanın -şimdilik- en zengin adamı. Siz değilsiniz.Çünkü Paul Allan, o da üniversite terk ve dünyanın en zengin üçüncü adamı. Siz değilsiniz.Başka örnekler de var. Mesela Michael Dell, o listede 9 numara ve yukarı doğru hızla tırmanıyor, o da üniversite terk. Ve siz o listede hâlâ yoksunuz. Hımmm...Şimdi çok kızdınız. Bu da anlaşılabilir.O halde biraz da gururunuzu okşamama izin verin.Pek çoğunuz burada dört ya da beş yıl eğitim gördünüz. Geleceğinize yönelik oldukça iyi bir eğitim aldınız, bilmeniz gereken pek çok şeyi öğrendiniz. İyi çalışma alışkanlıkları edindiniz. Burada, hayatınızın geri kalan kısmında size yardımcı olacak bir sürü insan tanıdınız, onlarla bağlantı kurdunuz.Ve hayatınız boyunca yanınızdan ayrılmayacak bir kavramla güçlü bir ilişkiniz oldu burada: TERAPİ.Bunların hepsi güzel şeyler. Gerçekten, kurduğunuz arkadaşlık bağlarına ihtiyacınız olacak. Bu çalışma alışkanlığına ve ´terapi´ye de ihtiyaç duyacaksınız hayat boyu. İhtiyacınız olacak, çünkü üniversiteyi terk etmediniz. Dolayısıyla, asla dünyanın en zengin insanları arasına katılamayacaksınız.Elbette, belki de listeye 10 ya da 11. sıradan, Microsoft yöneticisi Steve Ballmer gibi, girebilirsiniz. Ama herhalde onun kimin için çalıştığını söylememe gerek yok, değil mi? Sadece kayda geçsin diye söylüyorum, o da zaten masterdan terk. Biraz geç kalmış anlayacağınız.Son olarak, herhalde bazılarınız, ya da umarım bu konuşmadan sonra çoğunuz, kendi kendinize soruyorsunuz: ´Yapabileceğim bir şey var mı?Bir umut var mı?´Maalesef hayır. Geç kaldınız. Beyninize çok şey dolduruldu, siz onlara bakıp birşeyler bildiğinizi sanıyorsunuz. Artık 19 yaşında değilsiniz. Eveeet, şimdi gerçekten çok kızdınız. Bunu anlayabiliyorum.Belki de şu an, size bir umut ışığı vermenin, bir çıkış yolu göstermenin tam zamanıdır.Hayır, 2000 mezunları size değil. Siz kaybettiniz. Sizi, yılda 200 bin dolarlık komik maaş çeklerinizle baş başa bırakıyorum. Üstelik o maaş çekinin üstünde sizden birkaç yıl önce okulu terk etmiş birinin imzası olacağını söyleyerek.Öğütlerim size değil daha alt sınıfta okuyanlara.Size söylüyorum: Hemen ayrılın. Bir kez daha vurgulamak istiyorum: AYRILIN. Hemen toplayın eşyalarınızı ve fikirlerinizi ve bir daha da geri dönmeyin. Terk edin! Her şeye yeniden başlayın.Size söyleyebileceğim tek şey, o başınızdaki kepler ve üstünüzdeki kıyafetin sizi aynen şu güvenlik görevlilerinin beni kürsüden aşağı çektiği gibi aşağı çektiği...