Beylikdüzü Kanatlarımın Altında

"Bu kitapta anlatılan bütün olaylar doğrudur. Ancak hiçbiri henüz gerçekleşmemiştir".
Murat Menteş

Abilerim ablalarım ve de pek kıymetli kardeşlerim. Geçen gün halı saha maçından sonra Deniz başganla Taksim'de bira içiyorkene masamıza, inanır mısınız, 3 adet "yabancı" hatun geldi. Maçtan çıkıp direktman Taksim'e gittiğimizden dolayısıyla inanılmaz pis kokuyorduk. Alkolü de vücudumuza zerk ettiğimiz için hafiften sarhoş olmaya başlamış, son derece leş insanlar olup çıkmıştık. Gece hayatında "ikimize üçünüz" gibi bir kombinasyon icat olunmadığı için de, muhabbetimiz taksim sınırlarında sınırlı kaldı. +18 fantezi dünyalarını genişletmek isteyen okurlar DNS ayarlarını değiştirmekle uğraşabilirler. Neyse işte, yabancılarla beraber raki'yi ve şiş kebab'ı övdükten sonra konu İstanbul'un eşsiz boğaz manzarasına geldi. Tabi durum böyle olunca biz de cümlelerimizin arasına liseyi Kabataş'ta okuduğumuz bilgisini sıkıştırmadan edemedik. Ve en az iki yatılının bulunduğu bir ortamda Kabataş kelimesini takriben otomatikman açılan yatakhane muhabbetini de ilk kez es geçmiş bulunduk. Anılarımızı, sanki her sabah iPod'dan klasik müzik dinleyip boğaza bakarak kahvaltı ediyormuş ve arada bir de boğaz havasını içimize içimize çekiyormuşçasına değiştirip, o şekilde anlattık. Geçmişimizi fütursuzca silip atmanın verdiği ızdırabı ise küçücük ve acınası umutlarımız yüzünden sineye çektik. Biz böyle coştukça coşarken fark etmeden de olsa yarattığımız insan profilinin alt yapısında denizsiz bir hayatın düşünülemez olduğu fikrini doğuruyorduk. Bu durumu yabancı kızlar da fark etmiş olacaklar ki "Siz şimdi nerede oturuyorsunuz?" sorusunu yönelttiler. Deniz belli belirsiz, öksürükle karışık bir "Halkalıeağh" dedi. Bense, başka ortamlarda Esenyurt'ta oturduğumu gururla söyleyen bense, başımı öne eğip "Beylikdüzü" diye fısıldadım. Bizden Sarıyer, olmadı Ortaköy, hiç olmadı Üsküdar cevabı bekleyen kızlar burun kıvırdı, omuz silkti ve gözlerini devirdi. Ben hemen bu noktada haneme +1 puan yazdırıp Deniz'in önüne geçmek için "Aslında ailem Beylikdüzü'nde oturuyor, ben Mecidiyeköy'de oturuyorum" dedim. Ulan bari yalan söyle, Mecidiyeköy ne! Yeterli etkiyi yaratamadığımı fark edince "Ama Beşiktaş'ta oturan arkadaşlar var, arada onlara kalmaya gidiyorum. Orada da deniz manzarası var" dedim. Gene olmayınca son bir umutla "Beşiktaş Mecidiyeköy'den tek otobüs" diye ekledim. Ama işte olmayınca olmuyormuş demek ki. Kızlardan biri "Neden sahil şeridinde bir evde oturmuyorsunuz ki?" diye sordu. İngilizce konuşuyoruz tabi. "Oralarda manzara mükkemmel (perfecto)." Hay sikeyim ne boğaz manzarasıymış arkadaş! Kaç yıl oldu ben Kabataş'tan ayrılalı, hiç özlemedim deniz havasını. Benim derdim niye bu kızları gerdi ki şimdi. Deniz tabi anarşist, daha fazla dayanamadı ve haykırdı: "Ulan bizim aklımıza gelmiyor mu Sarıyer'de oturmak, akşamları rakı balık için restorana gitmek, arabayı park etmesi için valeye 10 lira bahşiş vermek!" Deniz, dostum, hayallerinde bile bahşiş olarak 10 lira veriyorsun. Versene 50 lira, cebinden mi çıkıyor? Ama Deniz bunları düşünecek durumda değildi. "Biz de mi çalıp çırpalım! Orada oturanlar o evleri bileklerinin hakkıyla, alınlarının teriyle mi aldılar sanıyorsunuz! Onlar suskun, onlar hayın, onlar çıyansı!" Çıyansıyı İngilizce nasıl söyledi şu an tam hatırlayamıyorum ama önemli olan da bu değil zaten. Güzel yerden yakalamıştı Deniz. Ne yapalımdı yani. Bir burjuva edasıyla deniz olmadan yaşayamam triplerine mi girmeliydik. Sikerimdi böyle işi. Hem bozkır havası zordur, zor insanlar yaratır. Bir devrim çıkacaksa bu topraklardan çıkacaktır şüphesiz. Tabi yabancının pek umurunda olmayan şeyler bunlar. Konuyu "Bir Zamanlar Anadolu'da"'nın çok güzel bir film olduğu fikrinde uzlaşarak kapattık. yabancılar gene anlamadı...

Stranger Than Fiction


gayet sıradan bir film izleyin demiyorum ama izlerseniz diye ya da hali hazırda izlemiş olanlar için bişeyler söyleycem, onaylanmaya ihtiyacım var

NOT: İZLEMEMİŞ OLANLAR İÇİN SPOİLER GELİYOR.

Şimdi şöyle ki filmin ana kurgusu ana karakterin ölecek olması üzerine kurulu olduğundan, kaderin kaçınılmaz olduğundan falan bahsediyor. adamımız bir roman karakteri olduğundan onun kaderini de yazar yazıyor. tamam adamın ölmeyeceği tahmin edilebilirdi ama olaya bütün pencereden baktığımızda asıl "master piece" bu adamın kendini ölümden kurtarmak için yazarı öldürmesiyle gerçekleşeceği geldi aklıma. sonuçta kadın bütün romanlarında baş karakterleri öldürmüş ve bu adam da ölecek, ölmemek için o kadını öldürebilirdi. hem bizim izlediğimiz film olduğundan(roman değil) ana karakterimiz roman yazarı olurdu ve çelişkiler ortadan kalkmaz mıydı?

Kafamın İçinde Dolanıyorlar

İçimden geldi girdim bloga şöyle bir göz attım kimse alınmasın uzun yazıları okuyacak kadar vaktim yok. Yok 1i yok 2si zaten yatakhanede panoya asılan uzun yazıları da okumazdım. Ama bu ne çelişkidir bilinmez benim yazdıklarımı okuyun isterim.

Ben müneccim değilim içinizden ne geçiyor bilemem ama benim içimden geçenleri dökebilirim buraya. Armut, şeftali ve lahana işte içimden geçenler diye de saçmalamayacam. Ama böyle laf kalabalığı yapmaya devam edersem asıl anlatmak istediğime gelemeyecem.

Anlatacağım öykünün bir kahramanı var o da insan değil. Ne olduğu bile belli değil. Üstelik en büyük düşmanı da alkol. İki dubleyi vurdun mu kafaya hemen ortalardan kaybolur. Alkol gitti mi yine başımda.

Evet başımda başımın tam içinde. Dolanıyor sürekli olarak. Anlamaya çalışıyorum bana ne demek istediğini bana ne anlatmaya ne göstermeye hatta hatta ne öğretmeye çalıştığını anlamak istiyorum ama olmuyor. Sadece geziniyor kafamın içine. Dur durak bilmiyor dolanıyor ordan oraya bazen kafamı kesip kurtulasım geliyor ama her zaman daha kolayına kaçıyorum. Kafamı keseceğime iki duble ile onun sesini kesiyorum. O sıralarda yani o sustuğu artık kafamın içinde dolanmadığı zamanlarda kendime kulak kabartıyorum. Fakat kendi iç sesimi duyacak kadar da ayık olmuyorum.

Derken alkol gidiyor o yine geliyor. Konuyor kafamın içine ak desem ak değil kara desem bir bakıma. Biliyorum bana bir şey anlatacak. Ne anlatacağını da biliyorum aslında ama ne yapayım. Dayanamıyorum, ağlıyorum. Kabullenemiyorum o orda yokmuş kafamın içinde hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorum. Sadece susuyorum.

O kadar kendimden uzaklara attım ki bazı şeyleri gelip beni bulamayacaklarını sandım. Oysa onlar sadece kafamın içindeler ve her gün istisnasız her gün dolanıyorlar ve bana hatırlatmaya çalışıyorlar hatırlamak istemediklerimi ve cevap istiyorlar altından kalkamayacağım sorulara.

Ne kadar daha dayanabilirim bilmiyorum. Belki alkolüm olduğu sürece, kim bilir belki de teslim olma zamanım gelmiştir.

Daha önce hiç paylaşmadığım bir sır...


Bu gözlemimi itiraf edemeden duramıycam...İçim içimi yiyo...Gerçek bir bilim insanı olabilirim şuan...Bu sır sadece benim değil hayatın sırrı olabilir, gelecek nesillere inanılmaz parlaktıkta bir ışık tutabilir.Açıklıyorum:

Bazı böcekler teleport olabiliyor gençler...

Çok doğru...Komik kişisel bi sırrımı bekliyodunuz veya daha farklı bi gözlem bekliyodunuz ama beklediğiniz kesinlikle bu değildi di mi? Ters köşedesiniz kontrpiledesiniz, evet siz de farkına vardınız..." Abi ben tam olarak bunu bekliyodum" diyen birinin çıkması ihtimali- şuan buna inat 'ben bekliyodum harbiden' diyenler hariç- tam olarak % 0,0004...

Neyse gelelim böceklere...Bazıları, hepsi değil yanlış olmasın teleport olabiliyor...Bariz...
Bi kelebek bi arı bi karınca olamıyo mesela...Sinek sksen olamaz zaten amaçsız amaçsız uçuyo.Ama bazı böcekler var ki...Ne uçabiliyo ne tırmanabiliyo ne zıplayabiliyo onu geçtim hızlı yürüyemiyo bile...ama gel gelelim 1-2 dk önce tavanda veya duvarda yoklarken - ki tavan ve duvarları gözlemlemedeki yeteneğim çok bilinir- bir anda orda bitiveriyolar...İnanılmaz!

Hayır şimdi sinek konar, örümcek tırmanır, kelebek uçar, zıplayan bi böcek vardı yazın Ozan Bey bilir sırt üstü çevirince zıplayıp düzeliyo...Bu da iyi bi özellik bak süper kahraman olsan düşünsene sırt üstü yatınca bi zıplıyosun boyunun 10 katı kadar...Şahane! Neyse bu saçma böcek bile duvara mantıklı bi şekilde tüneyebilir.Ama bahsettiğim böcekler bunların hiçbirini yapamıyo...Yani 5 katlı bi binaya gelip hiç oralarda yokken birden oralarda bitivermek her babayiğidin harcı değil...Hadi diyelim bu böcek yerde falandı...Ya diyorum size o kadar yavaş bi böcek ki yarım saat bıraksan hatta önüne düz çizgi çekip arkasından kovalatsan yerden o yüksekliğe tırmanamaz...ki şöyle bişey de var duvardan alıyosun mesela tekrar bırakıyosun tutunamıyo düşüyo mal...Ben buna bi açıklama getiremedim ve 3 teori sundum ortaya.1- Bu böceklerin o duvarlarda yumurtası var.Yumurtadan çıktıkları gibi birden çok büyüyolar (işaret parmağının ucu kadar da büyükler ayıptır söylemesi)...yani patlamış mısır gibi...2- bunları başka uçabilen böcekler geçerken bırakıveriyolar o tavana falan... 3- teleport...

Bunların hepsi güzel yetenekler bu arada: hemen doğup büyüme, böcek halinle otostop yeteneği, teleport

En mantıklısı teleport gibi geldi...Ben de bazı böceklerin teleport olayını çözdüğüne ikna oldum.İşte görüntüsü de resimde paylaştığım gibi bişey. Gözlemlerim devam edecek...

Mini Polisiye

Elimde bardakla mutfağa girdim, çay tazelicek adaşa su götürcektim. Çay bardağını tezgahtaki diğer bardakların yanına bıraktıktan sonra raftan başka bardak alıp su doldurdum. Çay bardağına uzanacağım sırada hangisinin benim bardağım olduğunu anlamak için yeterince dikkatli bırakmadığımı farkettim. Ama geçen zaman henüz izleri silmek için yeterli değildi. Ben de bardakları kontrol ettim sıcak olan benimki olmalıydı. Kimisini elle kontrol ettim; kimisinin dibini içerek ısılarına baktım. Ve işte benimkini bulmuştum.

Querido Diario-II

Bu sabah çadırımın yanında hazırlanan Adrian ve Rafael'in sesleriyle uyandım. Hava ıslak toprak kokuyordu ve insanın uyudukça uyuyası geliyordu.Ancak kalkmam gerektiğini hissettim.Çantamdan yeni bir çift çorap çıkarıp giydim.Yeni çorapların bende yarattığı olumlu havayla yüzümde hafif bir gülümsemeyle çadırdan dışarı çıktım.Adrian ve Rafael sırt çantalarını çadırımın yanındaki sandığın üzerine koymuşlar ve hazırlanıyorlardı.Diğer yandan Ramiro,neredeyse hiç nefes almadan onlara talimatlar veriyordu.Bana kalkma hissini veren şeyin ne olduğunu o an anladım.Ramiro onlara hedefimizin yaklaştığı zaman adamlardan birisinin onları sessizce takip etmesini,diğerinin ise gerekirse çantasını da bırakarak var gücüyle bize haber vermesi için buraya dönmesini söyledi.İki adam birbirine baktı.Kimin bu işi üstleneceği konusunda kararsız görünüyorlardı, ama yine de sessiz kaldılar.Onlara günaydın dedim,karşılığında baş sallamakla yetindiler.Direnişe katılmadan önce aldığım sigara kartonunun son paketini bulmak için elimi cebimde attım.Sadece beş sigara kalmıştı ve onlar da önceki yağmurdan dolayı bayaa hırpalanan paketin içinde nemlenmişlerdi.Üç tanesini çıkardım,ikisini keşif ekibine uzattıktan sonra diğerini dudaklarımın arasına yerleştirdim.Rafael'e ne düşündüğünü sordum.Rafael sigarasından derin bir ilk nefes aldıktan sonra bu işin altından Adrian'la beraber kalkabileceklerini söyledi ama yine de atlarının olmasını tercih ettiğini de lafının sonuna ekledi.Kendinden emin görünüyordu.Böyle olması hoşuma gitti.Hiç şüphesiz aramızda korkaklar vardı,daha doğrusu hepimizin korktuğu şeyler vardı,fakat şimdiye kadar bir korkuyla yüzleşmemiş olmak diğerlerinin korkularını açığa çıkarmamasını sağlıyordu.

Adrian Ramiro'nun her söylediği cümlenin sonunda başını sallayarak anladığının onayını veriyor,hiçbir talimatı kaçırmamaya dikkat ediyordu.Ramiro ona hedefimizin kaç kişiyle ve neyin üstünde veya içinde gezdiklerini tek tek not almasını istedi.Ayrıca geçtikleri yolların da bri haritasını çıkarmasını da söyledi.Adamı yerine varmadan önce halletmemiz ve bu çok tehlikeli yerden bir an önce gitmemiz için onların rolünün çok kritik olduğunu bir hatırlattı.Bütün söyleyecekleri bittikten sonra onlara güvendiğini göstermek için omzuna orta şiddette vurdu.Rafael gitmesi gerektiği için sigarasını yere attı ve bana yine de atları olmasını tercih ettiğini söyleyerek veda etti.

Rafael her ne kadar atlar konusunda bu kadar ısrarcı olsa da ben bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum.Çünkü bir kere mevzilendiğimiz alanın etrafında ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz.Düşman hattının ilerisinde olmanın en büyük dezavantajlarından biri bu olsa gerek.Çok sınırlı hareket edebiliyoruz ve etraftaki kamplardan olası bir ziyarette ne yapacağımız konusunda hiçbir fikrimiz yok.Ormanın dışarısında mutlaka bir karakol olduğu konusunda ise hepimiz hemfikiriz.Yani buralarda at sürmek,birileri tarafından açıkça görülme riskini son derece artırırdı.Yayan bir şekilde keşfe çıkmak ise bu riski biraz olsun azaltabilir.Ormanda olmamızın başka iyi yönleri de var aynı zamanda.Hedefimiz olan adamın ormanın 5-10 km uzağındaki kasaba üzerinden ana yola çıkıp birliğine gitme fikrinden vazgeçip ormanın içindeki patikadan geçmesi aslında bir bakıma bizim işimizi kolaylaştırmıştı.Böylece kasabaya girmemize ve düşmanla olası bir çatışma çıkmasına gerek kalmamıştı.Şimdi bu operasyonda avantajlı olan bizleriz. Üstünde bulunduğumuz tepe yüksek olmakla birlikte uzun yeşil otlarla ve ağaçlarla örtülü.Yani biz dışarıdan gelenleri göremiyoruz ama dışarıdakiler de içeridekileri göremiyorlar.Şartların lehte veya aleyhte olduğunu gerçekten belirleyecek olan ise bizleriz.Bizler ve inançlarımız.

Ekmek arası peynir ve dün akşamdan kalma şarapla kahvaltıyı geçiştirdikten sonra Ramiro silahlarımızı temizlememizi ve operasyonda gerekecek bütün teçhizatın kontrol edilmesini söyledi.Önce tabancamı temizlemek üzere çadırın içinden yeşil,eski ama temiz görünen bir bez buldum.Aletin parçalarını söküp teker teker yavaşça yağladım ve geri taktım. Colt marka tabanca yağlandıktan ve temizlendikten sonra gri bulutların arasından kaçak yapan güneş ışığıyla parlamaya başladı.Çok sevdiğim bir silahtı bu.Hiç tutukluk yapmazdı ve elime tam otururdu. Dengesi de yerindeydi.Asıl önemli unsuru ise bana direniş başlamadan önce üniversitedeyken çok değer verdiğim bir arkadaşım tarafından verilmiş olmasıydı.Tabancayla işim bittikten sonra sıra tüfeğime geldi.O sırada Jose yanıma geldi.Bütün gün yapılan bu boş işlerden sıkıldığını söyledi ve tüfeğini burada temizleyebilmek için benden izin istedi.Kafamı sallayarak evet dedikten sonra ise dün akşamdan yarım kalan(ve alsa bitmeyecekmiş gibi görünen)hikayesine devam etti.

Garip bir çocuktu Jose.Şimdi onu karşımda görmesem asla onun direnişe katılacağını düşünmezdim,hele ki bizim safımızda.Gayet hayat dolu,gününü yaşayan biri gibi geliyordu insanın gözüne ilk başta.Bir anda yoğun bir şekilde aklımı onun neden bu savaşa katıldığı sorusu kapladı.Çalıştığı barın sahibi olan çaçaron kadının arkasından uzun uzun söverken sözünü kesip merakımı gidermeye çalıştım.Önce biraz durakladı,usturuplu bir cevap aramaya başladı.Biraz zaman kazanmak için baştan aldı.Öksüz bir çocuk olduğunu,yıllarını kendisini tapasında bulan yaşlı adamın yanında geçirdiğini söyledi.Alvaras küçük bir yerdi,herkes birbirini tanırdı.Bu da oranın dedikodusu çok bir yer olduğu anlamına geliyordu aynı zamanda.Bütün çocukluk zamanını kocakarıların fısıltılarıyla çevrilmiş olarak geçirmenin sıkıntısından bahsetti.Kasabaya doğumundan kısa bir süre önce gelmiş,karnı burnunda bir genç kadından konuşuyordu insanlar.Çocuğun babasının bu kasabadan genç,yaşlı fark etmeksizin biri olabileceği lafları herkesin ağzına sakız olmuş,evli kadınlar kocalarına küsmüşlerdi.Daha sonraları ise kadını hamile bırakanın yüksek düzeyde bir bürokrat ya da asker olduğu söylentisi dolanmaya başlamıştı.Kadının oraya gelişi,nadiren gerçekleşen bereketli bir mevsime denk geldiği için insanlar bu geldiği andan itibaren istenmeyen misafiri yıllarca unutamamışlardı.Kadın pek çok insandan yardım istemiş,fakat herkes ona yüz çevirmişti.En son barının masasında uyuyakalan kadını bar sahibi yaşlı bir adam işe almış,orada çalışması karşılığında kadına yiyecek ve kalacak yer sağlamıştı.

Barın sahibi adam,Alfonso,tüm hayatını bekar geçirmiş,insanlarla ilişkilerini ticari zemin üzerinden kurarak yaşamıştı.Bu nedenle kadını işe aldıktan sonra bu kez çocuğun kendisinden olduğu söylentilerine hiç kulak asmamış,ayıplayıcı bakışları görmezden gelmişti.Yağmur mevsiminin sonuna doğru kadın barın arkasında yattığı yerde kendi kendine doğurmuş,gök gürültüsü seslerinden başka bir şey duyamayan üst kattaki Alfonso'ya fark ettirmeden kaçmıştı.Uzun yıllar kimseyle yakınlaşmaya tenezzül etmemiş bir adam,yeni doğmuş bir çocukla baş başa kalıvermişti aniden.Alfonso hiçbir zaman baba olmayı düşünmemişti,bu konuda da son derece dirayetliydi.Jose ile de bu nedenle aile olamamıştı.Ona biraz büyüyene kadar bakmıştı,daha sonra borçlarını ödemek üzere yamak olarak işe almıştı.Jose bunu anlatırken Alfonso'ya sitem etmiyordu,minnet duygusuyla bahsediyordu ondan.Jose'yi işe almasını Alfonso'ya özgü bir koruma biçimi olarak gördüğünü söyledi.Yıllar bir şekilde tepesinden güneş eksik olmayan kasabada geçmişti.Pek tozlu ve terli mevsimler geçirmişti Güneybatı'nın çorak topraklarında.Yüzünde artık kalıcılaşmış roza hastalığının izleri de bunu kanıtlamaktaydı.

Yıllar sonra Jose büyümüş,artık barın çoğu işlerini tek başına halletmeye başlamıştı.Alfonso ise epey yaşlanmıştı,artık kendi ihtiyaçlarını göremez durumdaydı.Günlerden bir gün tuvalete gitmeyi unuttuğunu çok sonra fark edince inadından vazgeçmiş,gözünün aslında mülkünde olduğunu bile bile kasabadaki kırklarında dul bir kadınla evlenmişti.Jose kadından bahsedince araya okkalı bir küfür sokuşturup yere tükürdükten sonra devam etti.Akşamları tapasa gelenlere mariachilik yapmaya başladığını söyledi 2-3 yıl önce.Bir yandan da mekanın karanlık köşelerinde kasabanın chicalarını kıstırıyor,kızların bata de colaları arasından yolunu bulmaya çalışıyordu.Jose tekrar durdu ve "Ah o mahzendeki şarap varillerinin dilleri olsa da konuşsalar"dedi.Birden Alvaras'ın kızlarından bahsetmeye başladı.Uzun,ince yapılı esmer tenli kızlar,ağızları pek bir bozuk olsa da oynaşmaya çok gönüllülerdi.Jose onların eteklerini sıyırıp ellerini baldırlarından yukarı gezdirdikten sonra ne yaptığını söylemeye başlamıştı ki onun konusundan saptığına kanaat getirdim ve "Madem bu kadar mutluydun,o zaman niye direnişe katıldın?"dedim.En başta sorduğum soruyu bu tekrarla hatırlamış olan Jose "Çünkü Alvaras artık yok compañero"dedi.İç savaştan kısa bir süre önce kasabalarındaki otelde konaklayan bir kaç şüpheli tipin ara ara kaybolup bir kaç gün sonra bazen hep birlikte,bazen de azalarak veya artarak geri döndüğünden bahsetti.Savaş başladıktan sonra herkesi kasaba meydanında toplayan bu adamlar artık kasabanın direnişçilere ait olduğunu,halkın talimatlara itaat etmesi gerektiğini ve halktan gerekli yardımı beklediklerini söyledi.Yıllardır tek yöneticisi güneş olan kasaba halkı ilk başlarda homurdanmışlardı ama kimse bu eli silahlı eşkıyalarla uğraşmak niyetinde değildi.Jose bu gelişmeleri fazla önemsemediğini,o sadece bara gelen müşteriyle her zamanki gibi ilgileneceğini düşünmüştü.Bir hafta kadar bu düzen devam ettikten sonra,bir gün sabahın ilk ışıklarıyla kasabanın uçaklar tarafından bombalanması her şeyin sonunu getirmişti.Jose uçakların motor seslerini,bombaların etkilerini anlatırken kayıtsızca tüfeğine bakıyordu,üzgün olduğunu pek söyleyemem ama sesi pesleşmişti,bir başka hayattan bahsediyor gibiydi.Bombalama olayından sonra yeryüzündeki tek evini kaybeden bu çocuğun direnişe katılması böyle olmuştu.Bana "iki-üç adam için bir kasabayı gözden çıkarabilen bu adamlara karşı yapabileceğim en iyi şey bu olabilirdi.Bombalamadan sonra orada kalsaydım beni vurabilirlerdi.Ölmekten korkmuyordum ya aslında,beni oradan koparan şeyler yok olunca gitmekten başka çare görmedim.Ben sizin gibi sosyalist değilim compañero,sadece anti-faşistim.Bu savaşa katılmamın hiçbir kutsal amacı yok.Sadece hayatta kalabilmek için saf tutuyorum.Hayatta kalıyorum çünkü eğer biterse bu savaş bir gün, kendime yeniden bir ev kurmak istiyorum.Tek dileğim bu."dedi.Ona "Peki bu bombalamanın en başta o direnişçilerin hatası olduğunu düşünmedin mi?Onlar olmasaydı kasaban yerinde olurdu,pekala onları da suçlayabilirdin."dedim.Gülümseyerek "Elbette düşündüm ama askerlik benim için daha zor olurdu.Komuta zinciri daha sıkı,hem de eğer zorunda kalırsam savaştan kaçmak daha zor olurdu."dedi.

Akşama doğru dağ tavşanı avına çıkmış Hugo ve Felix elleri ve sırtları dolu,yüzlerinde muzaffer ifadelerle kampa geri döndüler.Yemekte hepimiz sessizdik.Fonda radyo cızırtı yapıyordu.El Primero adına hiçbir şey yoktu.Bitmiş olmasına rağmen purosunu ağzından bırakmayan Ramiro radyonun başında oturmuş,bir yandan başka yerlerden gelebilecek en ufak bir olumlu haber duymaya çalışırken,bir yandan da elindeki sopayla toprağın canını çıkarıyor ve o da büyük ihtimalle hepimiz gibi Adrian ve Rafael'i düşünüyordu.Pek azı ortak,çoğu farklı endişeler içinde çadırlarımıza döndük ve yarını beklemeye başladık.

18 Octubre 2564

Querido Diario-I

Ben Alejandro Bautista.Önceki günlüğüm dün talihsiz bir kaza sonucu mahvolduktan sonra bu günlüğü kullanmaya karar verdim.Bugünkü baskından sonra bir faşist askerin üzerinden çıktı bu kahverengi deri kaplı saman kağıdı defter.İçinde beni uzun süre idare edebilecek bir kurşun kalemle beraber hem de.Defteri adamın soğuk bedeninden aldığımda ilk önce açıp biraz karıştırdım ve ilk birkaç sayfanın yazılı olduğunu gördüm.Adamın ölüsüne saygım var.Eğer bir gün bu savaş biterse ve ben sağ kalırsam bu sayfaların ailesine ulaşmasını sağlamaya söz verdim kendi kendime.

Buraya gelmeden evvel gördüğümüz bir buçuk aylık eğitim meyvelerini vermiş gibi.Birliğimizden(aslında pek de birlik sayılmasak da)kimseyi kaybetmediğimiz gibi,15 askerin de hakkından gelmeyi başardık.Gerçekleştirdiğimiz saldırıdan teslim olarak kurtulan üç kişiyi bizi gördüklerini anlatmasınlar diye,yaralı olan diğer üçünü de sınırlı sağlık malzememizi tüketmeyelim diye infaz etmek zorunda kaldık.Gerilla olmayı eğitim görerek değil,yaşayarak öğrenmemiz gerektiğini pek çok kez söylediler bize.Gerçekten öyle olduğuna bugün tanık oldum.Adamlar soğuk terler dökerek ve ağlayarak can verdiler dizlerinin üstünde.Bu olay diğerlerini etkilemiş olacak ki uzun bir süre kimse konuşmadı.Sessizce bu kampta elde edebileceğimiz neler var diye etrafı araştırmaya başladık.Yararlı şeyler bulduğumuzu söyleyebilirim.Bir sandık şarap ve hatırı sayılı derece de erzak(özellikle peynirler Mataje bölgesinden).Fakat asıl önemlisi bir radyo bulduk.İlk önce liderimiz Ramiro radyoyu yanımıza almayı istemedi,çünkü eski tip ve ağır bir radyoydu.Evde köşebaşına konup ömrünün sonuna kadar yer değiştirmeyecek tipten bir şeydi,ama bir boğa kadar büyük ve onun kadar güçlü gözüken Hugo radyoyu kendisinin taşıyacağını ve onu yavaşlatmayacağı konusunda Ramiro'yu ikna etmeyi başardı.Hepimiz onun bu başarısından dolayı sevinmiştik,çünkü ortalıkta son derece nahoş dedikodular dönüyordu ve bu vaziyet savaş alanındaki gerillanın moralini bozmaya son derece müsaitti.Belki de dedikoduların doğru çıkması ihtimalini göz önünde bulunduran Ramiro'nun radyoyu istememe sebebi buydu ama o da daha fazla dayanamamış,endişeleriyle yüzleşmek adına aletin varlığını kabul etmişti.

Bu kampa varana kadar üç gün zorlu bir yolculuk geçirmiştik.Öncelikle kendi kampımızdan yayan olarak çıkıp daha önceden anlaşılan kamyon şoförüyle buluşmak üzere yola çıktık.El Primero'nun faşistler tarafından yakalandığı söylentisi ilk orada kulağımıza gelmişti.Bunun savaşın onlarca içi boş haberlerinden biri olduğunu düşünmüştük.Kamyon şoförü bizi önceleri hükümet tarafından son derece geniş ve güvenli diye tabir edilen ama savaşın başından beri bozulmaya uğrayan ve pek çok noktası isyancılar tarafından ziyana uğrayan veya bazı durakları işgal edilmiş otoyollardan birinin üstünden aldı.Dün sabah şu an bulunduğumuz bölgeye yaklaştığımızda korkunç bir yağmur başladı.Tam da anayoldan ayrılıp toprak yola girdiğimizde hem de.Yolda çok dikkatli bir şekilde seyreden kamyon,gel gör ki onu bekleyen büyük tuzaktan kaçamadı.Aracın dört tekeri birden yolun ortasında oluşmuş kocaman balçık çukuruna saplandı.Tam dört saat kamyonu çamurdan çıkarmak için uğraştık.Bu arada yağmur ise durmak bilmedi.Kamyonu hareket ettirmek için yüklendiğimiz sırada da gömleğimin ön cebinde zaten yarısı dışarıda kalmış günlüğüm çamura düştü ve içindeki tüm mürekkep suya karıştı.Ne şanssızlık!Öğlene doğru bulutlar akşama daha korkunç bir şekilde geri dönmek üzere güç toplamak için geri çekildiğinde Ramiro çok öfkeliydi.Yaşanılan zaman kaybı vardığımız alanda güneş erken karardığı için keşif yapma süremizi uzatacak,bu da zaten yorgun olan bedenlerimizin daha az ve daha geç dinlendirilmesine neden olacaktı.İşte tam o sırada bizim çamurda debelenmemizi son derece keyifle izleyen kamyon şoförü El Primero'nun başkent yakınlarında yakalandığı haberini bizi almaya gelirken radyoda duyduğunu söylemişti.Biz onun için devlete karşı gelip iç savaş çıkarırken,adam fedakarlıklarımıza tamamen kayıtsız,sadece parasını kimin ödeyeceğini düşünüyordu.Bir insanın bu kadar vurdumduymaz olması o an için çok ağırıma gitti.

Bu sabah,keşfin sonlarına doğru tepeye doğru çıkan birkaç kişi tepede bir faşist kampı keşfetti.Adamlar burada uzun süredir konaklıyorlar gibi gözüküyordu,çünkü askerler üniformasız geziyorlar ve son derece lakayt davranışlar sergiliyorlardı.Hepimizi tepenin altında toplayan Ramiro saat başı değişen nöbetlerle birlikte bizi üç saat dinlendirdi.Bu arada kampa ne yapılması gerektiğini karar vermeye çalışıyordu.Asıl hedefimize aşağı yukarı bir buçuk günlük mesafe vardı(bu yağmurla belki de iki).Kamp tam planlanmış yolumuzun üstündeydi ve tepenin etrafından dolaşmak daha da fazla zaman kaybı demekti.Buna tahammülü olmayan Ramiro hedefimizi yakalamak için bunu yapmak zorunda olduğumuzu düşündü.Öğlen saldırımızı gerçekleştirdik.Onca talihsizlikten sonra bu kampın bize uğur getireceğine dair inancım teslim olan adamlardan birinin verdiği bilgilerle daha da arttı.Adam 10 gündür burada olduklarını ve amaçlarının etrafı gözetleyip kontrol almak olduğunu söyledi.Çünkü adamın söylediğine göre hedefimiz yol haritası değiştirilmiş,olası saldırılara karşı bir dublörle yer değiştirmişti.10 gündür bizi bu yağmurlu havada beklemeleri onları gevşetmişti.Bu haberle beraber Ramiro zaten çok yorulmuş olan adamlarını dinlendirmek için hedefimizin peşinden gitmekten vazgeçti,hedefin bize gelmesi için bu kampa yerleşmemize karar verdi.Yine de adamın söylediklerinin yalan olma ihtimaline karşı yarın sabah erkenden iki kişiyi yolun ilerisini gözetlemeye göndereceğini söyledi.Bizler ise biraz olsun dinlenme şansına ulaşmış olduk(tabii bugünkü kurbanlarımız gibi gevşememek şartıyla).

Akşam yemeğini keyifle yedik.Askerlerin erzağından çıkan keçi eti ve hala taze kalan sebzelerle yahni yapıldı ve yanında birer şişe kırmızı şarapla tüm adamlara servis edildi.Güneybatı'da Alvaras adlı küçük bir kasabadan gelen Jose bize gülünç hikayelerini anlattı.Sakalları yüzünde yeni yeni çıkan bu çocuk mariachilik yaptığı tapasta kızlarla oynadığı oyunlarla kafamızı dağıtmamıza yardımcı oldu.Yatmak üzere çadırlara çekildiğimizde ise dünkü yağmurdan beri beni en çok korkutan ve aklımdan çıkmayan ihtimali kontrol etmek üzere çantamı açtım.Bazı yerlerinin ıslak olduğunu hissetmemle ilk başta içimde bir şeyler cız etti."Halbuki en sağlam yere koymuştum" diye düşündüm.Ancak daha sonra kitabın kuru olduğunu görünce göğsümden parmak uçlarıma doğru bir sıcaklık yayıldı.Kitabı açtım ve elime aldığım fotoğrafı canlıymış gibi öptüm.


17 Octubre 2564

bakın ne buldum (((=

ALP'S GIRLS

1-keeley hazell
2-monica belluci
3-lucy liu
4-liv tyler
5-simone simons
6-giselle bunchen
7-megan fox
8-aysel teymurzade
9-beyonce knowles
10-kristen bell
11-jessica biel
12-anna kournikova
13-asuman krause
14-cobie smulders
15-alessandra ambrosio
16-catherine zeta-jones
17-charlize theron
18-olga kirilenko
19-sophia bush
20-nurgül yeşilçay
21-jennifer love hewitt
22-kirsten dunst
23-yohanna
24-jessica simpson
25-nefise karatay
26-avril lavigne
27-hande ataizi
28-elisha cutheberd
29-yvonne strahovski
30-tera patrick
31-beren saat
32-jennifer lopez
33-vildan atasever
34-pelin batu
35-evangeline lilly
36-güzide duran
37-şebnem schaffer
38-ivana sert
39-miranda kerr
40-cherly cole
41-doutzen kroes
42-hillary duff
43-taylor swift
44-aida yespica
45-kristanna loken
46-bar rafaeli
47-moon bloodgood
48-ancilla tilia
49-kate beckinsale
50-odette yustman
51-nicole kidman
52-bianca beauchamp
53-alyssa milano
54-kelly brook
55-roxanne mckee
56-vikki blows
57-jennifer ellison
58-naomi watts
59-jennifer connelly
60-natalia oreiro
61-magdalena frackowiak
62-danielle lloyd
63-leighton meester
64-olivia wilde
65-malin akerman
66-isabel lucas
67-irina sheikh
68-claudia scheffer
69-monica hansen
70-aishwarya rai
71-kate boswroth
72-eliza dushku
73-sienna guillory
74-maggie grace
75-karen denise aubert
76-ashley olsen
77-rosie huntington
78-estella waren
79-holly valance
80-laetitia casta




SECO'S GIRLS

1-rihanna
2-scarlett johansson
3-salma hayek
4-jessica alba
5-famke janssen
6-marion cotillard
7-didem erol
8-sandra bullock
9-adriana lima
10-katy perry
11-tara reid
12-keira knightley
13-eva mendes
14-danneel harris
15-berrak tüzünataç
16-terri hatcher
17-christina aguilera
18-natalie portman
19-angelina jolie
20-kate winslet
21-kim kardashian
22-eva longoria
23-emma watson
24-anne hathaway
25-ece gürsel
26-gwen stefani
27-modonna
28-cansu dere
29-hande yener
30-drew barrymore
31-kate blanchette
32-carmen elektra
33-sinem kobal
34-merve sevi
35-evrim akın
36-bengü
37-deniz akkaya
38-şebnem dönmez
39-gamze özçelik
40-heidi klum
41-jennifer aniston
42-molly sims
43-sienna miller
44-shannon elizabeth
45-kayleigh pearson
46-iva jerkovic
47-johanna krupa
48-jennifer metcalfe
49-rie rasmussen
50-ana ivanoviç
51-kylie minogue
52-eva green
53-jennifer garner
54-carmella decesare
55-yesica toscanini
56-natalia vodianova
57-aylar lie
58-rachel bilson
59-cheryl tweedy
60-vanessa hessler
61-katherine heigl
62-arielle kebbel
63-blake lively
64-nicole scherzinger
65-april scott
66-lucy pinder
67-katerina stikoudi
68-elizabeth hurley
69-petra nemcova
70-kate moss
71-janice dickinson
72-charisma carpenter
73-demet evgar
74-shakira
75-lindsay lohan
76-sunny leone
77-mary kate olsen
78-gemma atkinson
79-jaime king
80-vanessa marcil

Havalandırması yetersiz araçlarla, eziyet verici şekilde nakledilemez


hadi ben de modaya uyup tanımla yazıya başlayayım. ama hemen bitiricem.
demokrasi: sorumluların bu duruma uygun bir kelime icat edip, istifa etmesi gerektiği yönetim biçimidir.

hem zaten çoğun içinde azı da vardır değil mi?

bence oylamayı kaldıralım

ne lan bu şekilcilik? çok dürüm alınca güzel oluyo da noluyo 3 kere mi okuyosun, güzel olana para mı veriyolar? he sorarım

iyisiniz inşallah

kardeş gerçekten dedik,
"nasıldır hissetmek?"
üzüntüsüne mi ortak olsak?
bilmediğimiz zamanlarda
ne yaptığını mı düşünsek yoksa,
nasıldır tahmin mi etsek
yine bilmediğimiz zamanlarda?

anlamak dedi kardeş
bence anlamaktır hissetmek
benzer zaten birbirine
tahmin etmek, düşünmek
bilmedikten sonra farkı ne?
hani dokununca anlarsın
dersin serttir bu nesne
işte aynen öyle

böyle hissedersen birini
aynen böyle anlarsan birini
susma söyle hissettiklerini
acısını anladıktan sonra susabilirsen tabi..

şiirlerimin kötü olmasının sebebini açıklıyorum

onlar kötü değiller. bu yeterli bi sebep



onlar benim hislerimin tasvirleri, hislerimde sıkıntı yok sizin dilleriniz benim hislerimi anlatacak kapasitede değiller, bazen takılıyorum düşünüyorum en iyi nasıl ifade edilir bu diye, işte o kalitede bir dil oluşturduğunuzda mükemmel şiiri vereceğim ben de size..

ayrıca ben ne hissettiğimi bilirim ama hislerim yanılmış olabilirler, bunlar anlık şeylerdir, bu yüzden şiirlerin anlık olması gerekliliği benim için ön plandadır, bir şiiri bi yere yazıpta üzerinde çalışmam, daha sonra aynı şeyi hissetmek imkansız. her an yeni bir tecrübe ediniyoruz, düşünce şeklimizi bir adım ileri taşıyoruz, aynı şekilde düşünmem bile imkansız o yüzden düzeltme de yapmıyorum.

şu saatten sonra beğenmiyosanız okumayın

bakamıyorum sana

dokunmak kadar kolay değildir
gözlerin teması, ruha değer
her dokunuş acıtır, hassastır
herkes dokunmamıştır çünkü
alışık değildir temasa

ben alışığım aslında acıya
düşe kalka büyüdük
lafın gelişi değil
yerlere attım kendimi durmadan
kalkınca da düştüm tekrar
ruhuma dokunmasın diye acılar

nasıl acır bilmezdim o zamanlar
öğrendim büyüdükçe yavaştan
işte bu yüzden çocuk kaldım

beni büyümeye zorluyosun şu an
sen ve senin gözlerin
yanımdasın, tenimdesin sen

ama o gözlerin
o lanet yeşili gözlerin
içime girmeye uğraşıyorsunuz
en savunmasız yerime
içimdeki çocuğu öldürmeye

dik dik bana bakıyorlar ya
işte bu yüzden
ben bakamıyorum sana

Nargile İçerken

Biz nargileyi her elimize aldığımızda bir şiir mırıldanırdık eskiden, bir ben söylerdim bir sen bir o... Ben yarıda kalınca sen tamamlardın devamını o yarıda kalınca bir başkası... Bugün yine aldım nargileyi elime aklımda birçok şiir vardı ama ne o şiirleri tamamlayanlar ne de dinleyenler vardı. Yalnızdım güpegündüz ve gece. Sonra düşündüm ne oldu bize diye ve fark ettim ki "bizi bu havalar mahvetti".

Evet tabi hep bu havalar yaptı. Yoksa biz yalnız nargile içecek adam mıydık? Peh peh bir zamalar otuz kırk kişi gezerdik diye anlatsam şu 20 yaşımda, veletler bile güler. Bu yaşta kafayı yemiş zannederler. Ben bunu düşündükçe gülüyorum. Sonra kendi kendime güldüğümün farkına varınca " gülümsüyorum ".

Ben burda yalnız otururken millet anlatıyor. Ben şunu yapmışım da bunu yapmışım da şuralardaymışım. Geç bunları anam babam geç. Bak oturuyorum işte, her zamanki gibi tek başıma e tabi bir de nargilem var o ayrı ama onun dışında tek de denebilir. İşte yazıyorum burdan ne yaptığımı boş yere yapmasınlar " dedikodu ".

Gerçi yalnızken de ayrı bir güzel görünüyor, bu deniz bu hava... Yani içinde çırpınan balıklar, içinde ilk defa farkına vardığım ama neredeyse ağaç olmuş bitkiler. Yanı deniz hep bu kadar hızlı mı akıyordu bilmiyorum. Yani ya yalnız kalmam da ya da denizde bugün " bir iş var "

Bak yalnızken tek farklı görünen deniz değil. Çevrede insanlar da farklı yalnızken daha rahat süzebiliyorsun herkesi baştan aşağı. Tam önümdeki masada oturan ve laptop'ından gözünü ayırmayan adam. ( yalnızım derken masada yalnız olduğumu kastediyorum yoksa kafe dolu ) Ya şu çaprazımda oturup da hem göğüs hem de kalça frikiği veren kıza ne demeli ama yok yani olmazki böyle durulmazki " sere serpe ".

Telefon çaldı elimi cebime attım baktım GSM operatörüm bayramımı kutluyor. Reklam olmasın diye adını vermedim fark ettiyseniz. Elimi cebime atmışken aklıma geldi, aldık bu kadar şeyi ama var mı ki paramız? Şimdi biri olsa ben çekerim dese diye düşündüm ama kimse de yapmazki bunu... Ama allahtan para var cebimde kafam rahat ne olsa bedava yaşıyoruz " bedava "

Sözü şiirle açmıştık ama bak nerelere geldi. Gerçi eskiden şiirden anlamayan bir adamdım ben. Hoca okurdu şiirleri dünlerdim kös kös. Nerden bilecektim o zamanlar hocanın bana okuduğu şiirleri ben şimdi ezbere bileceğim? Yani eskiden bütün şiirler benim için " karmakarışık "

Ben romantik adamım şiir dedin mi musiki dedin mi kendinden geçen bir adamım. Aklıma bir şiir geldi diyorum ya romanik adamım alın onu sizinle paylaşıyorum:

eskiler alıyorum
alıp yıldız yapıyorum
musiki ruhun gıdasıdır
musikiye bayılıyorum

şiir yazıyorum
şiir yazıp eskiler alıyorum
eskiler verip musikiler alıyorum

bir de rakı şişesinde balık olsam

* Yazının tamamı Gökhan Arslan'a ithaf edilmiştir

Dünya Doğarken 2

Zamanla buzulla eridi
Ay dünyayı sarmaladı
Son kez bir mamut başını salladı
Bedenini kucaklamışken ateşten dalgalar
Oğlunun kulağına sevgisini fısıldadı
Anlık bir kendini kaybedişten cenin
Hava, su ve topraktan büyüyen çocuk
Geleneklerden tekilleşip cansızlığını yitiren adam
Bir çukurda karartılıp yorgan çekilen adem
Hepsi bir anda vardı ve yoktu
Zamanla spiralin ayak izlerini okuyan
Geometriyi kırıp kendine boyut bulan
Yıldızlar bu gece alkışlarının seyircisi
Sessizliğin kanun olduğu bu topraklarda..

!




böyle konuşmakta haklı mıyım bilmiyorum ama herkes sene başında gelmeli bence. bi görüşelim zaten başka topluca görüştüğümüz de yok.

ramazan dolayısıyla

resmi ben koydum. resim yorumlara açık olduğu gibi paranoyaya sebep verebilir diye düşündüğümden bu açıklamayı yapıyorum. amacım dalga geçmek değil, islam aleminin ramazan ayında olduğunu bildiğimizi ve duyarlı olduğumuzu göstermekti. tabi ki oraya "hoşgeldin ya şehr-i ramazan" yazısı koyamamı beklemek hayalcilik olurdu, biraz da bizi yansıtan bişey bakınırken gördüm ve işte dedim. İşte!

Kumar Masası-X (Final)

-----Kumar Masası'ndan 5 gün önce-----
"Şimdi tam olarak baştan anlat bakalım sen şu planı,tabi bilmediğimiz taraflarıyla beraber."dedi Oğuzhan.Tezgahlardan birine dayanmış,yeri seyrediyordu.Rıdvan iki adam tarafından kıskıvrak tutulmuştu,göğüs kafesi bu iki adam arasında sıkışmıştı,doğru düzgün nefes alamıyordu."En azından silahı indirdi."diye düşündü,biraz rahatlamıştı.Oğuzhan silahı indirmişti ama elinden bırakmamıştı.Arada bir kabzasını sıkıp bırakıyordu,silahın dayanıklılığını test edercesine.Bakışlarını yerden bir süreliğine kaldırdı,Rıdvan ile göz göze geldiler.Rıdvan ölümün kendisine ne kadar yakın olduğunu bütün kıl diplerinde hissetti.Planı yeniden anlatmaya başladı.Bu süre için de herkes susmuştu.Koca mutfakta Rıdvan'ın sesi duvarlara çarpıp geri dönüyordu.Bir süre sonra sesine yabancılaştığını hissetti.Sanki bütün duyduklarını başkası anlatıyor.O sadece dinlediği adamı dudak hareketleriyle taklit ediyordu.Sonunda planı anlatmayı bitirdi,sustu.Şimdi dikkatlice Oğuzhan'a bakıyordu.Adam aniden silahı kaldırıp ateş etse,şu durumda yapabileceği hiçbir şey yoktu.Oğuzhan bakışlarını tekrar kaldırdı Rıdvan'a doğru"Yani sen diyorsun ki o masada oturacak herkesin sonu hazırlandı.Oradan bir baba çıkacak ve o en büyük olacak."dedi.Rıdvan bir yandan başıyla onaylarken diğer yandan"Hepsinin ölümü hazır,yani siz oraya gitmeseniz de o adamlar ölecek.Ozan Bey de onlardan topladığı güçle sizi ortadan kaldırmaya girişecektir."dedi.Oğuzhan tek kaşını kaldırarak"Vaay.Sahibinin kazanacağından eminsin demek.Peki ben diğerlerine haber verirsem ve hep beraber Ozan'ı ortadan kaldırırsak ne olacak?"diye sordu.Rıdvan Oğuzhan'ın yüzünden bu gereksiz konuşmayı bir an önce bitirmek istediğini hissetti.Konuşmaya devam etmelilerdi,yoksa Rıdvan sonunun geleceğini biliyordu."Ozan Bey sizin diğerlerine haber verdiğinizi öğrenirse derhal kaybolacaktır ve sanıyorum ki sizin hepinizin gücü Ozan Bey'i bulmaya yetmeyecektir.Üstelik bu komplo haberini kaç kişiye inandırabileceksiniz?Ozan Bey bir danışman,siz ise pek diplomatik yeteneğinizle ün yapmış biri sayılmazsınız.Bence bu fikirden vazgeçin."dedi.Onu kızdırmaya çalışmakla doğru bir şey yapıp yapmadığından emin olmamakla beraber başka da bir şansı yoktu.Ozan Bey hakkında söyledikleri doğruydu ve bunun farkında olan Oğuzhan Ozan'la ilgili her doğruda sinirlenecekti.Oğuzhan Rıdvan'ın susmasıyla geri dönen gergin sessizliği derin bir nefes vererek bozdu."Onları şüphelendirsem bile yeterli olacaktır.Üstelik Ozan'ın ortadan kaybolması işimize gelir,onu dünyanın dört bir yanında kovalayacak değilim,sadece İstanbul'u terketsin."dedi.Ancak verdiği cevaplar karşısında şimdi belli belirsiz sırıtmakta olan bu köpeğin söyledikleri yanında oldukça küt ve yetersiz kalmıştı.Rıdvan"Ozan Bey'i yıllardır tanıyor olmanıza rağmen onu fazla küçümsüyorsunuz.Onun İstanbul'u ya da ülkeyi terketmesi bir şey değiştirmeyecektir.O yine emir vereceği insanlara telefonla ulaşacaktır ve siz bu kez her daim tehlikede olacaksınız,çünkü karşılık verme şansınız olmayacak.İnanın bana Ozan Bey'i son kez göreceğiniz yer o otelin salonu olacaktır."dedi.Oğuzhan Rıdvan'ın son söylediklerini otuz saniye kadar düşündü,daha sonra çenesini hafifçe yukarı doğru kaldırarak"O zaman şöyle yapalım.Siz ikiniz..."dedi Rıdvan'ı tutan adamları göstererek"Bu adamı Monte Carlo'ya götüreceksiniz.Gözünüzü bu adamın üstünden ayırmayacaksınız.Onun korumalarıymış gibi davranın.Bu adam hiçbir telefon,bilgisayar veya haberleşme cihazına erişemeyecek.Güvercin'e dokunursa avlayın,ateş yakarsa üstüne işeyin.Telefonunu ver şimdi bana."dedi tabancayı Rıdvan'ın alnına dayayarak.Bir kısa mesaj yazıp,gönder tuşuna bastıktan sonra."Oldu."dedi."Ozan senin Monte Carlo'ya gittiğini ve iş üzerinde rahatsız edilmemek için kimseyi aramayacağını biliyor."Sonra telefonu kapattı ve kendi cebine attı.Rıdvan"Ne tesadüf,ben de tam olarak böyle çalışırım."dedi."Seni uyarıyorum,sözümden çıkma,belki yaşama şansın ola

-----Bu Gece-----
Ben ve Uğur Bey üstümüze gelen kurşunlardan kaçarken Oğuzhan,Ozan ve Rıdvan arkamızdan kapıyı kapatmış,sessizce birbirlerine bakıyorlardı.Oğuzhan ile Rıdvan omuzlarıyla kapıya dayanmışlardı,Ozan ise tam kapının karşısındaydı.Silahların bırakıldığı dolaba daha yakın olan Rıdvan son tabanca için aniden sağa doğru atıldı ama Oğuzhan onu omzundan çekip kaşına bir sol direk oturttu.Rıdvan arkasındaki duvardan sekip Oğuzhan'ın üzerine atıldı ve yerde boğuşmaya başladılar.Rıdvan rakibine oranla gayet sıska vücuduyla Oğuzhan'la baş etmekte zorlanırken Ozan onların üzerlerindeki takım elbiselere ve taşıdıkları statülere bakmaksızın döndükleri doğs durumunu kayıtsızca izlemeye devam ediyordu.Oğuzhan Rıdvan'ı üstünden atmak için onu yakasından tuttu,iki adam dolaptan uzağa yuvarlandılar.Oğuzhan şimdi üste çıkmıştı, Rıdvan'ı etkisiz hale getirmek öncekinden aşağı kalmayan bir yumruğu daha suratına indirdi.Rıdvan suratını tutarak acı içinde kıvranırken Oğuzhan ayağa kalktı ve kendisine doğru uzatılmış tabancayla burun buruna geldi.Ozan sakin bir sesle"Bu kadar yeter.Lütfen şimdi salona geri dönelim Oğuzhan Bey.Rıdvan Bey iyi misiniz?"dedi.Rıdvan'dan onaylayan bir inilti geldi."Güzel."dedi Ozan ona cevap olarak."Lütfen ayağa kalkın ve bize katılın."Rıdvan ayağa kalktı,burnunu tutarak salona geldi ve bir mendil için sağa sola bakınmaya başladı.Oğuzhan "Silahın sende olması hiçbir şeyi değiştirmez,adamlarım alt kattalar,buradan her türlü ölü çıkacaksınız."dedi.

Salondan çıkıp kurşunları yemeye başladığımızda ileri doğru koşmaya başladım.Bir şekilde yukarı çıkıp Baran Bey'i uyarmalıydım.Silahlı adam Uğur Bey'in peşine takılmıştıı.Eğer Baran Bey her nasıl olmuşsa da bu silah seslerini duymamışsa ona haber vermeli,adam çağırmasını sağlamalıydım.Asansörün güvenilir olmadığını düşünerek merdivenlerden yukarı koştum.Baran Bey'in olması gereken odaya vardığımda kapının aralık olduğunu gördüm.Duvara yapıştım,silahımı çıkardım.Temkinlice kapıya doğru yaklaştım.İçeriden en ufak bir gürültü bile gelmiyordu.Silahımı takip ederek odaya girdiğimde Baran'ın yataktaki cansız bedeniyle karşılaştım.Bu sahne bana burayı bir an önce terketmem gerektiğini şiddetle hatırlatmış oldu.Peki ama nereden kaçabilirdim?Mutfak kapısı bunun için uygun bir yer gibi gözüktü birden.Oğuzhan Bey'in adamları gün boyu o kapının önündeydiler,gireni çıkanı kontrol etmişlerdi,eğer hepsi çatışmaya gitmediyse orada hala bir iki koruma olabilirdi.Dikkatlice merdivenleri inmeye başladım.Lobiye vardığımda ışıkların tamamen sönmüş olduğunu gördüm.Yine de otel kapısının önündeki ışıklar içeriyi yeterince aydınlatıyorlardı.Mutfağa doğru hızlı ve sessiz adımlarla ilerledim.Mutfaktan içeri girdiğimde ise tam anlamıyla dumur olmuştum.Oğuzhan'ın 20 kadar silahlı adamı mutfakta tıkış tıkış beklemekteydiler.Onlardan uzanan namlular istemsiz bir şekilde kollarımı kaldırmama neden oldu.Arkadan biri "Vakit geldi,tutun şunu,yukarı çıkıyoruz."dedi.Bir adam kollarımı arkadan kenetleyerek bana ayaklı bir kelepçe oldu.Hep beraber istikamet tekrar yukarı şeklinde ilerlerken mutfakta benim tevkifimi emreden ses bu kez"Siz burada kalın."dedi,bir kaç adamı lobinin göbeğinde bırakıp yolumuza devam ettik.Salona geri dönmüştük.Neler olduğunu gerçekten çok merak ediyordum.Salon kapısı açıldığında ise bu merakım ikiye katlandı.Ozan Bey elindeki silahı Oğuzhan'ın kafasına dayamıştı,biraz ötelerinde Rıdvan ise elinde kanlı bir mendille yerde oturuyordu.Oğuzhan ile Rıdvan son derece bitkin görünüyordu,fakat Ozan Bey gelişmelerden bu kadar etkilenmemişti.Kapının eşiğinde duraklayan konvoyumuza sakince "Yaklaşmayın."dedi.Oğuzhan"Buradan çıkışınız yok!"diye bağırdı Ozan'a doğru.Ozan sükunetini sürdürerek"Sence onları ikna edemez miyim?"diye sordu Oğuzhan'a.Oğuzhan"Bu adamlar benden başka kimseye hizmet etmez.Bu adamların bana can borcu var."dedi hiddetle.Tam o sırada birden arkamda kilitli duran bileklerim gevşedi ve beni tutan adam ruhunu teslim ederek yere yığıldı.Ozan"İyi o zaman,bugün borçlarını ödeyecekler."dedi

-----Kumar Masası'ndan 5 gün önce-----
Rıdvan Ozan'ın kendine tahsis ettiği arabayla Oğuzhan'ın yanına giderken aklına gelen fikri uygulayıp uygulamamak konusunda kendisiyle kavga ediyordu.Çok fazla şey riske atılacaktı,insanların duyguları işin içine katıldı mı asla sonuca güvenemiyordu.Bunca gezdiği sene insan duygularını kontrol edebilen ve onları da matematiksel kesinliklere oturtabilecek ustalıkta insanlarla tanışmıştı ama o hep bu alandan uzak olmuştu.Poker masasında işte bu insanlara kaybediyordu paralarını.Kartlarla değil,insanlarla oynayanlara.Bu alana geçmek için bunun bir fırsat olabileceğini düşündü.Müthiş bir başlangıç olurdu gerçekten.Biraz da bunun heyecanıyla telefona sarıldı."Ozan Bey,sanırım Oğuzhan'ı planımıza nasıl dahil edebileceğimiz konusunda iyi bir fikrim var.Önümüzdeki 5 günde benden haber alamazsanız lütfen endişelenmeyin.Siz sadece Kadir Bey'in o adamları bulmasını sağlayın çünkü ben tamamen Oğuzhan meselesiyle uğraşıyor olacağım.Ayrıca Kadir Bey'e söyleyin adamlar daha çok hedef için hazırlık yapsınlar."dedi.Telefonu kapattı.

-----Bu Gece-----
Alp çatıdan indi ve asansörü çağırdı.Asansörün tehlikeli bulunup kimse tarafından kullanılmayacağını tahmin edebiliyordu ama yine de temkinliydi.Asansör katları hızla aşarak son kata vardı.Alp asansöre girdi.Kendisine söylenen katın düğmesine bastı.Asansör o kata varıp kapı açıldığında elinde bir spor çantayla nefes nefese bir Gökhan içeri girdi."İki kat bile çıkamıyorum artık şu sigara yüzünden."dedi ve kapı kapandıktan sonra asansörün stop düğmesine bastı.Yere eğildi,çantayı açtı.Alp"Vaay,susturuculu,dürbünlü falan,çok iyiymiş."dedi çantaya eğilirken.Gökhan"İstersen lazerleri de var,bu adamlar işlerini halletmemiz için gereken bütün şeyleri verebilirler bize."dedi.Alp Gökhan'a bakarak"Sen bu işten sonra da patron için çalışmaya devam edecek misin?"diye sordu.Gökhan yaptığı işten bakışlarını kaldırmadan"Biz bu adam için burayı hallettikten sonra,bize paramızı ödeyecek uzaklaşmamıza izin verecek.Fakat en beklemediğimiz anda bizi de ortadan kaldıracaktır.Bu adam buradan imparatorluğunu kurarak çıkmak istiyor ve onu kurarken yaptığı işlere ortak veyahut şahit kimsenin varlığını sürdürmesine izin vermeyecektir.Aşağıda masada oturan kendi elemanının bile canını çoktan almış olabilir.Bu adamlar böyledir.Mezarını inşa ettiren Cengiz Han hesabı."diye karşılık verdi ona.Alp "O zaman ne yapacağız?"diye sordu ona tedirginlikle.Gökhan şimdi ona bakmaya başlamıştı"Ben diyorum ki aşağıda önümüze gelen herkesi temizleyelim.Daha sonra parayı alır bölüşürüz.Ben gelmeden önce diğer elemanla gizlice buluşup konuşmuştum.O kabul etti sen ne diyorsun?"dedi.Alp hiç düşünmeden"Madem öyle diyorsun,o halde ben de varım."dedi.Silahların hazırlığı bitince salonun olduğu kata inmeye başladılar.İkisi de sadece birbirlerinin nefes alış verişlerini duyuyordu.Asansör hafif bir "dınn" sesiyle hedefine vardı,kapı açıldı.Alp önden çıkıp dizinin üzerine çöktü,gözünü dürbüne dayadı,garanti olsun diye lazeri de açtı,kapı eşiğinde duran adamlardan ortadakini ensesinden avladı."Bravo lan!"dedi Gökhan gülerek.

Beni tutan adam yere devrilir devrilmez kendimi yere doğru attım,çünkü koridorun tam karşısında iki m-4 carbine kapının önünü cehenneme çeviriyordu.Kapının önünden sürüklene sürüklene tekrar salonun içine varmıştım fakat bu kez de eli silahlı bir Ozan Bey'in rehin aldığı iki adama üçüncü olarak katılmış oldum.Oğuzhan'ın adamları baskından sonra toparlanmış,koridorun sağına ve soluna dizilmişler,otomatik tüfek sahipleriyle cebelleşiyorlardı.Ayağa doğru kalkmaya yeltenmedim,çünkü Ozan'ın buna izin vermeyeceğini biliyordum.O yüzden ben de diğer rehineler gibi oturur konuma geçtim.Oğuzhan son derece sinirliydi,Rıdvan'ın ise tek umursadığı burnu gibiydi.Ozan Bey"Bu gecenin sonu geliyor,sanırım artık size veda zamanı Oğuzhan Bey."dedi ve her zamanki kibarlığına aykırı bir şekilde karşısındakinin cevabını beklemeden Oğuzhan'ı göğsünden üç el vurdu.Ben bütün bu vahşetin nedenini hala anlayamamıştım."Niye?"diye sordum.Ne Ozan,ne de Rıdvan bana cevap verdiler.Ozan Rıdvan'a dönerek"Evet Rıdvan Bey intikamını alma vaktin geldi."dedi ve silahı ona doğru uzattı.Rıdvan önce silaha sonra daha uzunca bana baktı."Sadece parayı alıp gitmek istiyorum,ben vazgeçtim."dedi.Ozan"Nasıl vazgeçersin?Yıllardır beklediğin intikamını alma fırsatını veriyorum sana,üstelik senin yapman gereken işin yarısını ben yaptım bile."dedi bir yandan Rıdvan'a doğru eğilip silahın namlusuyla Oğuzhan'ın cesedini gösterirken."İşini yapmadan parayı almayı bekleyemezsin."Sesi her zamanki gibi sakin ama son derece tehditkar geliyordu.Rıdvan"Ben yapmam gerekeni fazlasıyla yaptım,sen kazandın işte daha ne istiyorsun.Hazır elin değmişken onu da vur.Ne farkeder ki?Ben sadece paramı alıp gitmek istiyorum"dedi bıkkınlıkla.Ozan yerinde doğruldu"Bu planda elimi kirletmek gibi bir durumu hiç öngörmüyordum ama böyle durumlarda planlara yüzde yüz sadık kalmaya çalışmak hatadır zaten."dedi.Gözlerimi sıkıca yumdum,ne uğruna öldüğünü bilmeden öleceğini bilmek gerçekten boktan bir durumdu.Bir el silah sesi sonrası Rıdvan kafasında oluşan yeni delikten çıkan dumanlar eşliğinde oturduğu yerden geriye ayakucuma devrildi.Ozan"Şimdi de sıra sende Numancığım.Özür dilerim ama böyle olması gereki..."dedi ama bir anda arkamdaki bir görüntüye takılarak durakladı.Kafamı geriye çevirdiğimde ikisi m-4'lü biri uzi'li üç adam silahlarını Ozan'a doğru kaldırmış,bekliyorlardı.Ozan"Bu kadar yaklaşmışken olmaz ki ama!"diyerek ayak üstü küçük çaplı bir sinir krizi geçirdi.Adamlar iki saniye sonra Ozan'ı kevgire çevirdiler.Uzili adam"Yetişmeseydim gidiyordunuz,hey!"dedi.Diğer ikisi başlarıyla onayladılar.Sonra başımda toplandılar."Çantalar nerede?"dedi kasketli olan.Elimi kaldırarak arkadaki dolabı gösterdim.Bana ne yapacaklarından emin gibiydim.Ama yine de içimde çok küçük bir ümit vardı.Dolaptan çantaları çıkartan kar maskeli herif."Bunu ne yapacağız?"dedi.Kasketli olan"Patronun taktiği kullanacağız.Arkada şahit bırakma."dedi ve iki adam silahlarını bana doğru kaldırdılar.Kafamda zonklayan on binlerce çan sesiyle yere yığıldım.

Kumar Masası-IX

-----Kumar Masası'ndan 5 Gün Önce-----
"Demek bana reddemeyeceğim bir teklifte bulunacaksınız..."dedi Oğuzhan Rıdvan'ın yüzüne bakmadan arkası dönük bir şekilde.Rıdvan bulundukları ortamdan hoşlanmamıştı,adamın onu ciddiye almadığı belliydi.Oğuzhan mutfak tezgahından başını kaldırıp Rıdvan'a döndü,kaşlarını bir karşılık beklediğini belirtir şekilde kaldırdı."Rıdvan."dedi "Benim adım Rıdvan."Oğuzhan ellerini bir beze sildi etrafındaki adamlarına şöyle bir baktı."Neymiş o teklif?"dedi sonra.Rıdvan'ı bir an önce başından savmak istediği belliydi."İyi hamlelerde bulunmalıyım" diye düşündü Rıdvan "Onu oyuna çekebilmeliyim.Peki ama nasıl başlamalı?"Zamanının kısa olduğunu biliyordu,İstanbul'a geldiğinden beri kurtulamadığı baş ağrısı onun rahat bir şekilde düşünmesine engel oluyordu.Şakaklarını ovmak istiyordu ama en ufak bir yanlış harekette adamın onu kovacağından emindi.Kendini tuttu."İstanbul'a iki gün önce geldiğimden beri aklımda sadece bu görüşme vardı.Benim planıma en uygun kişinin siz olduğuna karar verebildim sonunda." "Bravo bana o zaman,sizin tercihiniz olmak ne gurur verici!"diye alay etti onunla Oğuzhan.Rıdvan gerilmişti,uzun bir zamanda sonra ilk defa bu kadar ciddiye alınmadığını hissediyordu.Halbuki geçen hafta Şangay'da en üst düzey muamele gören başkası mıydı sanki?En kaliteli içkileri içen,en pahalı arabalara binen,en yüksek betli masalara oturan o değil miydi?Şimdi adamın biri bir yandan domates doğrayıp bir yandan onunla bu kadar rahat bir biçimde nasıl dalga geçebiliyordu?Elini cebine soktu,daha fazla dayanamıyordu rahatlaması lazımdı.Bir sigara çıkardı ağzına götürdü.Tam ateş için elini tekrar cebine sokmuşken Oğuzhan "Mutfakta sigara içmiyoruz Rıdvan Bey."dedi. "Pa-Pardon"diye yanıtladı Rıdvan ve ağzındaki sigarayı alıp kulağının arkasına oturttu.Kendilerinde garip duran hobilere sahip mafya babalarına hep sinir olmuştu,"bu Oğuzhan da onlardan biri işte"diye düşündü.Oğuzhan onun bu gergin halini farketmiş olacak ki onu biraz daha sıkıştırmak üzere saldırıya geçti."Evet,neyin peşinde olduğunuzu bir an önce anlatırsanız çok iyi olacak,yukarıda çocuklarım ve karım aç bir halde beni bekliyorlar.Geç kalmak hiç huyum değildir."dedi tehditkar bir biçimde."Tamam o halde,direk konuya geçiyorum."dedi ve hızlı bir biçimde ona Numan Bey'den almak istediği intikamı,bu sırada orada olan ve ona engel olmaya çalışacak herkesi temizlemek için bir ekip kurduğunu,uzun zamandır bunun üzerinde çalıştığını söyledi."Ben o akşam kendime bir yer ayarlamak üzere yarın yola çıkıyorum.Duydum ki Numan şu an Monte Carlo'daymış onunla tanışacağım,oyunumu izleteceğim ve beni de haftaya yapılacak oyuna davet etmesini sağlayacağım."diyerek sözlerini tamamladı Rıdvan.Bütün anlattıklarını Oğuzhan çok sessiz bir biçimde dinlemişti.Rıdvan içten içe sevindi,artık bu adam da ona saygı gösteriyordu."Benden istediğin ise sen ve ekibin intikamınızı alırken adamlarımı yerlerinden çekmek öyle mi?Karşılığında onlardan kalan her şey bana ait olacak yani."dedi Oğuzhan çenesini sıvazlayarak."Dediğim gibi.Her şey sizin olacak.Ben sadece intikamın peşindeyim.İşim bittikten sonra masadaki paraları da alsam fena olmaz tabi."dedi Rıdvan görevini tamamlamış olmanın verdiği rahatlıkla.Oğuzhan şimdi olduğu yerde dönüp duruyordu.Anlaşılan bu fikir gerçekten de ilgisini çekmişti.Sürekli çenesini ovuyor arada bir baş ve işaret parmağıyla koca dudaklarını kıstırıyordu."Bu planda benim bulunmamın bir nedeni haftaya Numan'ın benden koruma konusunda yardım istemesiyse diğeri benim teklifinizi kabul edeceğimi düşünmenizdi.Bunu düşünmenize neden olan şey ne?"diye sordu Rıdvan'a bakarak.Rıdvan afallamıştı,bu soruya nasıl bir cevap vermeliydi ki?Adam resmen kendisinin sahip olduğu hırsı nereden öğrendiğini sormuştu ona."Kabul edeceğinizden emin değildim,hala değilim.Sadece Numan'ın işini bitirmek adına bir fırsat yakaladım ve bu fırsat tam olarak sizin teklifimi kabul etmenizden geçiyor.Ayrıca bu kadar yükseldiğinize göre şimdi neden durasınız?Daha da yükselmek,en tepeye çıkmak istediğinizi size bakarak anlayabiliyorum."dedi Rıdvan.Oğuzhan ona ikna olmamış bir şekilde baktı."Beni daha önce gördün mü?"diye sordu."Şey,hayır ama..."diye cevap vermeye yeltendi Rıdvan ama Oğuzhan bakışlarıyla susturdu onu."Neyse bundan daha önemli bir sorum var."dedi adamlarından birinin yanına doğru yürürken."Benim haftaya koruma sağlayacağımı nereden biliyorsun?"dedi ve yanındaki adamın belinden silahı çekip Rıdvan'ın suratına doğrulttu."Biz bile bunu konuşalı 3 gün oldu,olmadı.Ne ayaksın lan sen?" Rıdvan'ın yüzünden tamamen çuvalladığı belli oluyordu.Demek ki bütün bu yalanları söylerken her şeyi hesaplayamamış,böyle basit bir şeyi atlamıştı.Oğuzhan bu açığı yakaladığı için gayet vakurdu."Kimin adamısın sen?"diye sordu.Horozu kaldırdı."Konuş!Mutfağı kirlettirme bana!"dedi.Rıdvan"Dur!"dedi."Beni Ozan Bey gönderdi."

-----Bu Gece-----
Baran sarışın fıstıkla asansörden çıkarken çok endişeli sayılmazdı.Biri Halil'e teknesini yakarak bir mesaj göndermişti.Çok da önemli değildi.Diğerleri bunu gururlarına yediremeyip sinirlenebilirlerdi.Ama Baran artık aşmıştı bunları.Daha akılcı ve sakin düşünmeyi biliyordu.Şu gece bittikten sonra mutlaka bulurlardı bunun sorumlusunu ve cezasını verirlerdi.Kendi tecrübelerini şöyle bir düşündü ve son zamanki hallerinden utandı.Bir çocuktan korkar olmuştu,düşmanları karşısında zayıf düşmüştü.Baran aşağıdaki adamları böyle görüyordu,en büyük özellikleri hemen düşmana dönüşebilecek dostlardı onlar.Yıllar içerisinde kaç tanesini harcamıştı onlardan.Belki biraz Ozan Bey farklıydı.Ona dertlerini açabiliyor,ona tıkandığı konularda danışabiliyordu.Zaten Ozan Bey'i oğlunun düğününde kendisine altın kalaşnikof hediye ettiği zamandan beri severdi.Yine de ona da yüzde yüz güvendiği söylenemezdi.Yüzünü ellerine gömmüştü.Derin bir nefes aldı.Çocuk neredeydi acaba?Asanördeki aynadan yüzü kapıya dönük olan hatunun kalçalarına baktı.Uzun olmasının dışında pek bir güzelliği yoktu.Beğenmedi.Belki de vazgeçmişti intikamdan,belki çoktan ölmüştü bile.Aşağıdakiler ne yapıyordu şimdi?Asansör durdu.Kadın Baran'ın elinden odanın anahtarını aldı.Önden yürümeye başladı.Baran sakin adımlarla onu izliyordu.Kapının eşiğinden girdiğinde kadın iki bardağa viski dolduruyordu.Baran viski içmekten asla sıkılmazdı fakat bir an önce işleme geçmek istiyordu."Ben istemiyorum."dedi kadına.Kadın"Hadi ama janiim,benim için.Bir yudumcuk."dedi ona doğru sarı saçlarının arasından gülümseyerek.Baran'ın her erkek gibi hayatta dayanamadığı iki şey vardı.Viski ve kadın.Gülümsedi,ceketini çıkarttı,yatağa oturdu,elini yatağa vurarak kadını çağırdı.Kadın da gülümsedi.Yatağa oturdu.Viskiyi uzattı.Baran bardağı fondipledi.Yandaki komidine bıraktı."Silahı da janim."dedi kadın"Bir kaza olmasin."Baran elini beline atıp silahı çıkardı,onu biraz incelemeye koyuldu havaya doğru kaldırarak.Ne güzel işlemeleri vardı öyle,kilim gibiydi.Kim işlemişti bu silahı?O adamı arayıp bulmayı,böyle başka silahlar da yaptırmayı düşündü.Bu aptal fikirler aklına nereden gelmişti birden bire?Silahı bardağın yanına düşürürcesine bıraktı.Görüntüler kaymaya başlamıştı hafiften"İçkiyi fazla kaçırdım herhalde,birazdan düzelirim."diye düşündü.Sarışın bombanın göğüslerine doğru bir hamle yaptığında burnunda müthiş bir yumruk patladı.Gözleri kapalı bir biçimde yatağa yığılırken yeni bir sanat akımı oluşturabilecek,uçuşan fosfenler görüyordu.Aynı anda dışarıdan gelen patlama sesi ise yumruğun etkisini artırmıştı adeta.Gözlerini tekrar açtığında kadın yanı başında bir adamla beraber dikilmişti.Adam başındaki kasketinin altından ona kin dolu gözlerle bakıyor,bir yandan da yumruğunu ovuyordu.Kadına döndü "Çık."dedi.Baran bu görüntüye sadece bir iniltiyle cevap verebildi.Çünkü dili dahil vücudunun her yeri uyuşmuştu.Birden yanı başında duran silahı aklına geldi.Ona doğru var gücüyle uzanmaya çalıştı.Tek yapabildiği komidinin üzerindeki bardağı devirmek oldu.Gökhan elinde tabancayla Baran'ın beyhude çabalarını tepkisizce izliyor,ne zaman denemekten vazgeçeceğini merak ediyordu.Dışarıdan kurşun sesleri geldiğini duyunca başını kapıya doğru çevirdi.Hızlanması gerektiğini anladı.Baran ağzından salyalar akıtarak "Sen...Sen..."diye inlemeye başladı.Sağ dirseğini yatağa koymuş doğrulmaya çalışıyordu."Affet."demeye uğraşıyordu ama dili tamamen işlevsiz hale gelmişti.Yine de Gökhan onun ne demek istediğini anlamıştı."Sen de."dedi.Baran'ın yanındaki yastığı alarak adamın üzerine çöktü.Baran karşı koymaya çalışıyordu ama nafile."Sonunda."dedi hırsla boğarken onu dişlerinin arasından kendi kendine.

bir kurbağanın üzücü hikayesi

bataklık kurbağaları
dikmişler gözlerini yıldızlara
yukarıya baktıkça daha fazla
saplanıyorlar çamura
aşağı aşağı aşağıya
kollarını hareket ettiremez
başlarını yıldızlardan çeviremez
küçük bir umutla zıplamaya kalksa
gövdesini oynatmaya çalışsa
çamur çoktan kurumuştur
bakamaz artık öte yana
yıldızlar
yıldızlardan başka

uzun bir bekleyiş başlar
mevsimler değişmeli güneş batmalı
kuşlar gökleri ceylanlar ormanları yaşarken
kurbağa toprağı koklamalı
dünya etrafında dönerken
kollarını hazır tutmalı
gözlerini kapamalı
kalbi canlı kalmalı
aklındaki melodiyi içinden mırıldanmalı
.
.
.
.
.
bir yağmur damlasıyla

Dedeler

Önce




Sonra

Adam Ustat

Yarın Jackie Chan'e saygı kuşağı bağlamında birgünlük fotoğraf koymak istiyorum, istemiyorsanız yerleri sildirin koymam

Salsa

Soluk bir florasan ışığıyla kaplı odasından sıradaki hastasının adımları duyuldu. Kafasını, önündeki kayıt defterinden kaldırıp, kapıya bakmaya koyuldu.Birkaç saniye bekledi.Ardından kapı açıldı ve Şevki Bey içeriye girdi.Samimi bir gülümsemeyle hastasını selamladı, halini hatrını sordu. Şevki Bey düzleştiği pek nadir görülen çatık kaşlarını oynatmadan sohbetin kendi üzerine düşen kısmına biraz isteksizce olsa da hayat verdi.

Şevki Bey, sıradan bir sinir hastasıydı. Çabuk öfkelenen, öfkenin etkisiyle kontrolünü yitiren onlarca hastadan sadece birisi.. Şevki’yi diğerlerinden ayıran küçük bir yanı vardı.Kullandığı ilaçların dozu normalin üç katı olduğundan dolayı erkekliğini yaşayamıyordu.Hastanın yılda bir gün sevişme hakkı vardı.İlaçlar kesiliyor, bir takım güçlendiriciler veriliyor ve o ulvi anın yaşanabilmesi için karısının yanına gönderiliyordu.Ertesinde ise ilaçlarına yeniden başlamak için doktorun yanına gelmesi gerekliydi.Bugün, o ertesi gün idi.

-Şevki Bey nasıl hissediyorsunuz?

-Hekim bey bana bir an önce ilaçlarımı geri verin.Yolda az kalsın arabadan inip taksiciyi pataklayacaktım.Böyle yaşanmaz Hekim oğlan.

-Geceniz nasıldı, keyfini çıkarabildiniz mi?

-Sizin bana verdiğiniz ilaçlardan hal mal kalmamış.Kapa konuyu doktor, hatırladıkça daha da deli oluyorum zaten.

Hasta ilaçlarını aldı ve çıktı.


Kumar Masası-VIII

-----Kumar Masası'ndan Bir Hafta Önce-----
"Evet"dedi Rıdvan "bir mazimiz var Numan'la."Bu son söyledikleri ağzından otomatik olarak çıkmıştı,sadece Ozan Bey'in söylediklerine ağzı bir cevap verme gereği duymuştu.Fakat beyni duyduklarını kabullenemiyordu.Sonunda,en sonunda intikamını alma şansına eriştiğine inanamıyordu.Onu bir daha görme umudunu artık kaybetmeye başladığı günlerde ona birden bu şekilde yaklaşabilmesi bir tesadüf olabilir miydi,yoksa kader denilen şey gerçekten var mıydı? Yıllar önce her şeyini alan bu adam,Numan,acaba kendisini hatırlayacak mıydı?Nasıl hatırlamaz ki? Bir ailenin hayatını karartmıştı.Rıdvan pişmanlığın her gece Numan'ı yeyip bitireceğini düşünmüştü uzun bir süre.Küçüktü o zamanlar.Bir ailesi vardı.Aynı zamanda bir evi vardı.Rıdvan küçük bir adamdı.Babasının da öğretmenlik yaptığı okula gidiyordu,matematiği iyi kotarıyordu.Her sabah babasının elinden tutup okula gittiği günlere dönememenin acısı o anları öylesine idealize etmesine neden olmuştu ki,normalde diğer insanların Rıdvan'ın yerinde olabilmek için her şeylerini verecekleri ortamlarda bulunmasına rağmen,o çocukluğunu hayatının en mükemmel anları olarak addetmişti.Çünkü Rıdvan bu yerlere aynı zamanda kimsenin yerinde olmasını istemeyeceği durumlardan geçerek geldiğini biliyordu.Rıdvan'a ait her şey başkasının kendisine ve onun başkalarına çektirdiği acıların silik sonuçlarından ibaretti sadece.Babası o gün kumara başlamasaydı belki de bu kadar insan acı çekmek zorunda kalmayacaktı.Yine de Rıdvan bütün bu acıların sorumlusu olarak babasını değil,diğer başka her şeyi suçluyordu.Devletin verdiği yetersiz öğretmen maaşı,kötü huylu arkadaşlar,polisin yasadışı kumarhaneleri tam olarak kontrol edememesi,kumarın kötü bir şey olduğunu anlatan eserlerin ülkede yaygınlaşamaması,Hollywood'un kumarı özendirici biçimde insanların gözüne sokması,annesinin dırdırı,kendisinin çikolatayı bu kadar seviyor oluşu vs.Babası bütün bu etkilere dayanamamıştı ve bu batağa göz göre göre sürüklenmişti.Rıdvan babasının kumara başladığını öğrendiğinde annesi ve kız kardeşleri gibi ağlamamış,babasına yardım etmesi gerektiğini düşünmüştü.Evin giderlerini kısmak için kahvaltıyı bir kaç dilimle ekmekle geçiştiriyor,öğle yemeğini harçlıklarını biriktirmek için atlıyor,akşam yemeğinde ise sofranın en az tüketeni oluyordu.Annesi ve ablaları salonda ailelerinin durumuna yorulmadan üzülmekle meşgulken,o yattıkları odada ışıklar kapalı biçimde pencerenin kenarında oturuyor,sokak lambasından faydalanarak kitap okuyor ya da çoğu zaman yaptığı gibi düşünüyor.Günler bu şekilde akıp geçerken annesi gece geç saatlerde gelen babasının gövdesine güçten düşmüş yumruklarını indirerek artık satacak bir şeylerinin kalmadığını anlatmaya çalışıyor,oğullarının onun yüzünden hayata küstüğünü bir gıdım yemek yemediğini söylüyordu.Rıdvan'ın çocukluğunun sona erdiği geceden bir gece önce oğlunun haline üzülen babası karanlık odanın kapısından içeri girmiş oğlunun yanına oturmuştu.Kafasını babasının kucağına koyan Rıdvan babasının kendisine verdiği yalan sözleri dinlemişti.Söylediği her şeyin yalan olduğunu biliyordu ama babasının yatıştırıcı sesini duymayı ve sigarayla karışık sevgi kokan ellerini saçlarında gezdirmesini çok sevdiği için bu sahneyi bozmaya cesaret edememişti.Küçük Rıdvan planını çoktan yapmıştı,o gece kafası tamamen bu planla ilgili düşüncelerle doluydu.Babasının onun yanına gelişi,saçlarını okşaması onu cesaretlendirmişti.Sonraki gün okul bittikten sonra tuvalette önlüğünü çıkardı çantasına koyduğu kıyafetlerini giydi ve babasını bulmaya gitti.Babası hala kendi sınıfında oturmakta,yoklama defterine bir şeyler yazmaktaydı.İşini bitirdikten sonra dışarı çıktı.Rıdvan onu takip etmeye başladı.Rıdvan'ın babası önce mahallelerinin meydanında arkadaşlarıyla buluştu.Hepsi aşağı yukarı onun gibi adamlardı.Sıkıntılı küskün,hayatlarındaki her yeniliğe karşı ürkek.Rıdvan onların yenilgiyi baştan kabullenmiş bir halleri olduğu kanısına vardı.Adamlar önce bir lokantaya girip bir şeyler yediler,daha sonra da her gece gittikleri batakhanenin yolunu tuttular.Batakhanenin önü kalabalıktı,Rıdvan'ın anladığına göre babası ve arkadaşları da bu durumu anormal karşılamışlardı.Kapı önünde huzursuzca birbirlerine bakmışlar ve binaya girerken tereddüt yaşamışlardı.Demek ki olağan dışı bir şeyler dönmekteydi içeride.Rıdvan bunu planının uygulanması için bir avantaja çevirmeyi düşünmüştü.Sabırlıydı,uygun an için bir saat kadar bekledi.Bir adam yaka paça dışarı çıkarılırken saklandığı yerden fırladı.Kalabalığın arasına karıştı.Dışarı çıkarılan adam yakası açılmadık küfürler ediyor,hem tehditler savuruyor,hem de yalvarıyordu.Rıdvan kargaşanın arasında içeri girmeye çalışırken dışarı çıkarılan adamın babasının arkadaşlarından biri olduğunu göz ucuyla gördü."Yetiştim" dedi kendi kendine,"Yetiştim,onun yerine ben geldim.Artık iki kişiyiz.Beraber çıkacağız buradan,başımız dik.Ailemizi kurtaracağım baba.Seni kurtaracağım."Rıdvan dışarıyla aynı derecede kalabalık olan koridoru da aştıktan sonra dumanaltı ve neredeyse tamamen karanlık olan salona girdi.Salonda herhangi bir kıraathaneden alındığı belli olan masa ve sandalyeler vardı,masaların üstünden yeşil bez örtüler,etrafında kamburlaşmış adamlar vardı.Adamlar bu şekilde çevreledikleri kumar masalarına tapıyorlar gibi görünüyordu.Rıdvan kendisinin oturabileceği bir masa aramaya başladı.Gözleri salonu baştan sona tararken,uzak köşede ayakta el pençe divan duran üç adamda birden sabitlendi.Rıdvan o masaya doğru yürümeye başladı.Babasının ve arkadaşlarının başında durduğu masada iki adam oturuyordu,biri bordo renk bir gömlek giymişti,diğeri gözlüklü ve takım elbiseliydi.Bordo gömlekli adam çok sinirliydi,babasını ve adamlarını çok sert bir şekilde azarlıyordu."Lan madem borcunuzu ödeyemiyorsunuz,ne işiniz var daha bu amına kodumun yerinde?Ne yapayım ben şimdi sizi?Donunuza kadar soyup göndersem borcunuzun yüzde birini karşılamaz lan!Hala kağıt oynamaya geliyorsunuz bir de!Siktirin gidin borcunuzu ödemeden sakın buraya adım atmaya kalkmayın!Hadi siktir olun şimdi!" Rıdvan'ın babası "Ama abi.."diye gevelemeye başladı.Rıdvan tam o sırada babasının yalvarmaya başlayacağını anladı,buna müsaade edemezdi."Baba!" dedi.Sesini olanca gücüyle çıkarmaya çalıştı ama ağzından sadece bir inilti yükselmişti.Ama yine de bütün gözleri üzerine çekmeyi başarmıştı.Babası korku dolu bakışlarla ona döndü,çenesi titriyordu."Rıdvan,ne işin var senin burada?Çabuk git!"dedi.Bordo gömlekli adam ayağa kalktı ve Rıdvan'a doğru yürümeye başladı."Bak çoluğun çocuğun ne halde senin yüzünden?"dedi alay edercesine Rıdvan'ı kolundan tuttu.Rıdvan kolunu adamdan kurtardı."Ben buraya babamın borcunu ödemeye geldim,onun için yalvarmaya değil!"dedi.Sözlerinin etkisini artırmak için elini cebine attı ve biriktirdiği harçlıkları avucuna alarak adamın yüzüne doğru salladı.Ancak adamın şaşırması sadece bir iki saniye sürdü ve ondan sonra şeytanca bir ifadeye büründü.Rıdvan'ın elindeki paraları aldı,saymaya başladı."İyi ama" dedi Rıdvan'a doğru "bu para yetmez.Benim aklımda bir fikir var.Babanın borcunun karşılığı olarak seni buraya alabiliriz.Ne dersin?".Rıdvan kolunu yeniden ama bu kez daha sıkı bir biçimde kavramaya başlayan adamın gözlerine baktı.Yarı kapalı ve kızarmış gözler onun sarhoş olduğunu gayet açık şekilde gösteriyordu ve Rıdvan okuduğu kitaplardan biliyordu ki sarhoş adamlar tehlikelilerdi.Babası oldukça korkmuş,babasının arkadaşları ise şaşkın ama kendi başlarına bir şey gelmemesinden dolayı hain bir şekilde rahatlardı.Masada oturan diğer adam bordo gömleklinin bu sözlerinden sonra "Belki biraz daha sakin olmalısınız Numan Bey"diye uyardı onu.Numan ona "Nesine sakin olacağım?İşlem gayet basit parayı getir,çocuğunu al.Hadi çıkartın şunları arka kapıdan ön taraf yeterince yoğun zaten."dedi. Babası ve arkadaşları Numan'ın adamları tarafından tutuldular ve dışarı yöneldiler.Tam arka kapı açılmışken Rıdvan'ın babası "Oğlum olmaz,oğlumu bırakamam."demeye başladı ve adamlardan sıyrılarak Numan'a doğru atıldı.Yere devrildiler,bir süre boğuştular.Numan daha sonra Rıdvan'ın babasını üstünden attı ve ayağa kalkarak masadaki silaha davrandı."Sen kimsin lan bana dokunacak?Kimse dokunamaz bana,KİMSE!!"dedi ve elindeki silahı ateşledi.Rıdvan'ın bacakları silahın sesiyle otomatik olarak çalışmaya başlayan bir makina gibi harekete geçtiler ve çocuk,gözlüklü adamın bakışları üstündeyken aralık kapıdan dışarı çıkarak karanlığa doğru kayboldu.
Rıdvan bu anıları tekrar kafasında sakladığı yere gömdü.Bakışlarını kaldırdığında Ozan Bey ona bakıyordu.Rıdvan "Onu öldürmeyeceğim"dedi."Ama bütün malvarlığını ondan almanızı istiyorum.Hiçbir şeyi kalmamalı.Eğer bana bunu garanti ederseniz sizle çalışmayı kabul ederim." Ozan Bey"Merak etmeyin Rıdvan Bey,o iş üstünde de çalışıyoruz."dedi

-----Bu Gece-----
Silah seslerinin duyulmaya başlamasıyla salondakiler ayaklandılar.Ben"Buradan çıkmalıyız."dedim.Uğur Bey başını sallayarak onayladı.Rıdvan,Ozan, ve Oğuzhan ise bana öylece bakıyorlardı.Ozan "Baran Bey'e haber vermeliyiz."dedi.Ben "O da silah seslerini duymuştur.Ben yukarı çıkıp onu alırım.Acil durum helikopterini çağırmalısınız Ozan Bey."dedim. Salon kapısına yöneldik.Kapıdan çıkmadan önce herkese silahlarını teslim ettim.Kapının koluna yöneldiğimde tek duyabildiğim kendi kalbimin çarpıntısıydı.
Sahilde silah sesi duyduğunda çalılıkların arkasındaki adam kar maskesini yüzüne indirdi.Heyecandan sırtından aşağı akan soğuk terler kamuflaj elbisesinin içinde onu oldukça rahatsız ediyordu.Susturuculu tabancasını çalılıkların arasından uzatırken hala elinin titremesini engellemeye çalışıyordu.Nefesini tuttu kapının önündeki iki korumaya sessizce ölüm saçtı.Adamların yere düştüğünü duyduktan sonra yerinden çıktı ve otelin kapısına yürüdü.Aniden kapının camlarından biri suratında patladı.Adam hemen arkasındaki arabanın dibine atladı.Dikkatsiz davranmıştı ve şimdi bu adamlarla uğraşmak zorundaydı.İki kişiydiler ve onlar da başka bir arabanın ardına gizlemişlerdi.Onları gafil avlamak için arabanın altına baktığında onların da aynı şeyi düşünmüş olduğunu gördü.İki namludan biri kolunu vurmayı başardı.Bir an için dirseklerinin üzerine düştüyse de acısını intikam tutkusuna gömmeyi başardı.Arabanın tekerini kendine siper etti.Kar maskesini kafasına çekti.Kendi kendine "Dayan oğlum Alp!"dedi.Biraz bekledi ve tekrar ayağa kalktı.Göz açıp kapayıncaya kadar adamlardan birini kaputun üstüne yığdı,diğerini de arabanın kelebek camından avladı.Kolunu tutarak otelden içeri girdi.
Kapıdan çıktığımda koridorda olması gereken adamların orada olmadığını gördüm.Bu ilk şok yetmediği gibi duvarın köşesinde patlayan kurşun ikinci şok oldu.Sağımızda kar maskeli ve kamuflajlı bir adam üzerimize doğru saydırıyordu."Kaç!"diye bağırdı Uğur Bey yanımdan,ileri attım kendimi,Uğur ise sola doğru kaçmaya başladı.Arkamızdan kapı kapandı.Ozan,Rıdvan ve Oğuzhan içeride mahsur kalmışlardı.Uğur dar koridorların duvarlarından destek alarak kaçmaya devam ediyordu,çünkü adam onun peşine takılmıştı.Uğur adamın ısrarla kendisini takip etmesine bir anlam veremiyordu fakat koşmaya etti.Merdivenleri görünce o tarafa döndü ve yukarı çıkmaya başladı.Bir süre sonra durdu,aşağıya doğru ateş etti.Adam da ona ateş ediyordu.Uğur "Ne istiyorsun lan benden?Ne?"diye bağırdı.Sonra yukarı doğru kaçmaya devam etti.Arada bir geri dönüp ateş ediyor sonra sınırsız merdivenleri çıkmaya devam ediyordu.Uğur farkındaydı ki karşısındaki adam kurşunları daha ekonomik kullanıyordu.Silahı bittikten sonra ise olabildiğince hızıyla tırmanmaya devam etti.Uğur çatının kapısına vardığında adamla arasında sadece 12 basamak kalmıştı.Uğur sert bir omuz darbesiyle kapıyı açtı ve açık havaya kavuştu.Ellerini dizlerine kavuşturarak nefes nefese "Kimsin sen?"diye sordu.Alp kar maskesini tekrar yüzünün üstüne çekti.Suratı bu koşuşturmacada al al olmuştu,apış arası da hatırı sayılır derecede terlemişti."Hatırladın mı lan beni,göt!" dedi Alp nefes nefese bir karşılık.Uğur doğruldu "Sen ölmemiş miydin?Ama nasıl olur?Öldün sen!"dedi."Evet öldüm."diye cevap verdi Alp ona."Sen yıllar önce asfalt üstünde suratımı parçalarken öldüm ben.Birazdan sen de öleceksin ve ona kavuşacaksın"dedi.Uğur "Senin yüzünden öldü lan o!"dedi tükürürcesine "Oysa ne çok sevmiştim ben onu.Ama sen ne yaptın,harcadın onu hiçbir şeymiş gibi,herhangi bir kızmış gibi.Kullandın attın,uyuşturucuya alıştırdın." Alp"Ben de sevdim lan onu,ilk aşkımdı o benim.Onunla beraber tatile çıkacaktık,güneşin batışını seyredecektik,kayalıklarda oturup öpüşecektik."dedi. "Ne diyorsun lan sen?"dedi Uğur adımları yavaş yavaş gerilemeye başlamıştı,Alp ise onun üzerine doğru geliyordu."Ben onun gözlerindeki ışığın sönüşünü gördüm,bir kıta kurak kaldı o an,bir güneş söndü,bir okyanus kurudu.Sen hala onu sevdiğini nasıl söyleyebiliyorsun bana?"dedi Uğur.Alp onu yakasından tuttu."Ben o kıtanın yemyeşil oluşunu,o güneşin volkanlarla kaynayışına,o okyanusun kuduruşuna tanık oldum.Onun dünyasını sen yok ettin."dedi bir sağ kroşe eşliğinde.Sonra bir sol ve suratına doğru bir sağ direk.Uğur kendini binanın kenarında buldu.Alp Uğur'un üstüne çöktü "O senin yüzünden öldü."dedi"O senden kurtulamayışının acısını ikimizden de çıkardı ve bizi terk etti.Sen sadece asla dizginleyemeceğin özgür bir şeye sahip olmak istedin.Ben ise onu gerçekten sevdim.O da beni sevdi" "Hayır"diye yanıtladı Uğur "Hayır o seni değil beni seviyordu."Alp birazdan aşağı atacağı adamın gözlerinde ölüm korkusunu değil hala bir aşkın acısını gördüğünde acıma duygusu hissetti.Her ne kadar kız Uğur'u sevmemişse de,Alp o an Uğur'un o kızı hala sevdiğini anladı."Onu sadece bir süreliğine sana emanet ediyorum."dedi ve Uğur'u 30 katlık son yolculuğuna yolladı.

Bu çocuk yerinde duramıyo...


Brüksel'de Türk mahallesinde nasyonal eylemlere katılmış haberimiz yok.Bu çocuğu durdurabilene aşkolsun...

Kumar Masası-VII

-----Kumar Masası'ndan bir hafta önce-----
"Oğuzhan"diye dişlerini gıcırdattı Kadir Bey.Ona olan nefreti bütün yüzünden okunabiliyordu.O an Rıdvan bütün bu suç imparatorluğunu tek elde toplama amacının bir yalandan ibaret olduğunu anladı,bütün amaç Oğuzhan'ı ortadan kaldırmaktı."Ama neden?" diye düşündü Rıdvan,hangi sebep bir insanın bir insandan böyle nefret etmesini sağlayabilirdi ki? Ozan Bey Kadir'in bir anlık öfke patlayışını sakince izledikten sonra yeniden Rıdvan'a dönerek:"Oğuzhan denen bu adam büyük patronlardan bir tanesi Rıdvan Bey,siz onu o gece onu öldüreceksiniz,ama daha önce onunla anlaşacaksınız." "Ne demek istediğinizi tam anlayabilmiş değilim,bana tam olarak planınızın ne olduğunu anlatır mısınız?"diye cevap verdi Rıdvan.Ozan derin bir nefes aldı,koltuğundan ileri doğru kaykılarak masaya yaslandı,planını anlatmaya başladı."Oğuzhan Bey Baran Bey ile beraber en güçlü iki babadan birisidir.Baran Bey'den farklı olarak ise tek ve en güçlü olma hırsına sahiptir.Biz onun bu hırsından yararlanacağız.Siz sıradan bir kumarbaz olarak onun yanına gideceksiniz.Onun adını yeraltı dünyasından duyduğunuzu ve ona her iki tarafın da kazançlı çıkacağı bir plandan bahsedeceksiniz.Bir intikam planı." "Peki neden Oğuzhan?Neden başka bir babayı seçmediniz ve neden bu işi direk kendiniz halletmiyorsunuz da başka bir babanın varlığına ihtiyaç duyuyorsunuz?" Rıdvan bu soruları soruyordu,çünkü nedenini anlaması lazımdı,bu adamlar kendisini bu plana dahil etmişlerdi ama kendisi de aynen Oğuzhan gibi planın çalışması için feda edilebilirdi,vazgeçilmez olduğuna inanmak zorundaydı. "Öncelikle..."diye başladı Ozan "Benim silahlı bir gücüm yok,ben bu adamların arabulucusuyum,eğer bir sorunu halletmem gerekiyorsa bana başkaları adam sağlar ki bu genellikle Baran Bey olur.Baran Bey sistem kendi lehine işlediği için asla böyle bir plana taraf olmak istemeyecektir,Uğur Bey iyi bir işadamı ama o da böyle bir komploya dahil olmak için yeterli cesarete sahip değil.Halil Bey ise genç ve hırslı,eğer bu plan diğer etkenlerden bağımsız olarak bir yıl sonra gerçekleştirilmek istenseydi,şüphesiz adamımız o olurdu.Oğuzhan Bey'in seçilmesinde başka nedenler de var.İlki haftaya oynanacak oyunun koruma işlevi için oyun sahibi tarafından Oğuzhan Bey'den yardım istenmesi.Yani koruma yapacak adamların neredeyse yarısı Oğuzhan Bey tarafından sağlanacak.Ama asıl neden ise Oğuzhan'ın büyüme ve siyasi alanda da güçlenme hırsı uğruna Kadir Bey'in kuyruğuna basmış olmasıdır." Kadir Bey "Tam her istediğimi başarmışken,tam da çok mutluyken bağladı beni kendine,birden bütün dünyam yıkıldı.Bana öncelikle yardım ediyordu,onunla çok güzel işler yapmıştı ama ben tam İstanbul'a atandıktan sonra bütün dünyamı o gün ofise gelerek yerle bir etti.Şimdi aynısını o da çekecek,tam her şeyi ele geçirdim derken hiçbir şey elinde kalmayacak.İki kuruşluk canı bile."dedi.Rıdvan onun küçük gözlerinin gözlük camları arkasında öfkeyle kırmızılaştığını gördü."Merakımı affedin,bu Oğuzhan size tam olarak ne yaptı?"dedi.Kadir Bey'in çenesi histerik bir şekilde titremeye başlamışken Ozan Bey hemen atıldı "Sadece Kadir Bey'in eski zamanda görev başındayken yapmaması gereken bir şeyler yaptığının görüntüleri Oğuzhan Bey'de mevcut.Sizin bu kadar bilmeniz yeterli Rıdvan Bey.Kadir Bey bu konuda yardım istemek için bana geldi,oturduk ve bir karara vardık.Fazla yöneticinin varlığı fazla problemlere neden oluyor ve biz bu durumda artık tek adamın varlığının yeterli olacağına inandık." Rıdvan "Ve o adam siz mi oluyorsunuz?" Ozan Bey ağzı kulaklarına varana kadar sırıttı,bu haliyle yemin ederim Tintin'e benziyordu."Evet."dedi. "Siz yarın Oğuzhan Bey'in yanına gideceksiniz..."dedi ayağa kalkarak "Ona bir intikam planınız olduğunu söyleyeceksiniz..."Çekmecesini açtı ve oldukça dolu 3 klasör çıkardı."Bunlar Baran,Halil ve Uğur'un geçmişte canlarını yaktıkları adamlar.Bunları okuyun öğrenin,onları çok uzun süredir izliyordum bir gün lazım olur diye,bugün oldu.Seçtiğimiz adamlar klasörlerin sahiplerini öldürmek için hiçbir karşılık beklemeden canını ortaya koyacak adamlar,ama çabuk ortadan kayboluyorlar,Oğuzhan Bey bu konuda da size yardımcı olacaktır.Aşağıda size bir ofis ayarladık,yarına kadar zamanınız var,oldukça çalışkan bir adam olduğunuzu biliyorum." Kadir Bey de ayağa kalktı "Onları ben de kendi imkanlarımca aratıyorum,seçilen adamları bulmak için bana gelen her bilgiyi size derhal aktaracağımdan emin olabilirsiniz."dedi babacan bir tavırla."Peki neden b..?"derken Ozan tekrar Rıdvan'ın lafını kesti,Rıdvan neden seçilenin kendisini olduğunu yine soramamıştı."Aslında halletmemiz gereken bir adam daha var,ama onun adamını çoktan bulduk bile.Sizsiniz o adam Rıdvan Bey."dedi Ozan."Nasıl yani?"dedi Rıdvan,kalbi hızla atmaya başlamıştı,pokerface'ini kaybediyor,yanakları kızarıyordu.İlk defa bu kadar bilinmezin içinde bulunması onun savunmasını da çatlatmıştı sonunda. "Oyunu düzenleyen adam,o da babalardan biri.Aslında bir kumarbaz olarak sizden ilk olarak oyunu kimin düzenlediğini sormanızı beklerdim." Rıdvan"Soracaktım,sadece o kadar çok soru vardı ki.." "Sizi biraz yorduk herhalde,belki de işe başlamadan önce biraz dinlenseniz iyi olacak.Her neyse bu söyleyeceğim en sona kaldı,sizin için bir sürpriz mahiyetinde olacak.Sizi seçmemin asıl nedeni sizin de aynı seçeceğiniz adamlar gibi bu işi yapmak için gerçekte hiçbir karşılık beklemeyecek olmanız.Haftaya oyunu düzenleyecek adam sizin kumara başlamanıza neden olan adamdır."dedi. Kadir Bey şaşkınlıkla Ozan'a dönerek "Numan'ı da mı o halledecek?"diye sordu Rıdvan sanki orada değilmiş gibi.Ozan Bey Kadir Bey'in tavrına ortak olarak "İsterse bunu toplayacağı adamlara da yaptırabilir,ama bence öldürmeyi sevmese de kendi yapmak isteyecektir,sonuçta onların da bir mazisi var."dedi

-----Bu Gece-----
Halil Bey otelden aşağı inerken asansörün gelmesini beklemek istememiş adamlarla beraber merdivenden inmeye başlamıştı.Bu sırada aklını bir çok soru kurcalıyordu.Kim?Niye?Nasıl?Hangi cesaretle?Öleceğini bilmiyor mu? Kafasındaki o ihtimal ise bütün bu soruları çevresine topluyor,tek bir cevap olarak onları yutuyordu.Halil ise bu ihtimali aklından çıkarmaya çalışıyor,bunun sadece demin konuştuklarının bir etkisi olduğuna kendisini inandırmak istiyordu.Resepsiyona indiklerinde,Halil korumalardan birinin tabancasını aldı,etrafı etten bir duvarla örülü halde dışarı çıktı.Otelin önünde fıskiyeler bütün bu felaketten habersiz son derece neşeli gösterilerini sunuyordu.Otelin arazisi içinde her şeyin kontrol altında olduğu belliydi.Halil teknesinin başına gelenleri daha yakından görmek için sabırsızlanıyor,ama cansağılının tehlikede olması onu çabuk davranmaktan alıkoyuyordu.En sonunda otel arazisini terkedip sahille aralarındaki yolu da temkinli bir şekilde geçtikten sonra Halil adamların arasından sıyrıldı ve artık kül olmaya geçmiş yatına bakmaya başladı.Yatın üst neredeyse tamamen kül olmuş,tekne kıç kısmından batmaya başlamıştı bile.Alevlerin benzin deposuna ulaştığı anda ise zaten şehrin iki yakası da bu durumdan haberdar olacaktı.Halil denizin kenarında dizlerinin üzerine çöktü.Nasıl olabilmişti böyle bir şey?Diğerleri neredeydi?Niye yanına gelmiyorlardı?Ozan Bey neden onu suçluların cezalandırılacağı yönünde telkin etmiyordu?Onu bu noktalara getiren Baran abisi neden kardeşine bu yapılandan sonra öfkeden kudurmamıştı? "Korkaklar"dedi Halil kendi kendine.Dışarı çıkmaya korkuyorlardı.Sözde nasıl da cesurlardı ama bir Boğaz'da bir gösteri onları deliklerine kapatmaya yetmişti.Çok sinirlenmişti.Ayağa kalktı ve otele dönerek "NİYE GELMİYORSUNUZ AMINA KODUKLARIM?NİYE?"diye bağırdı.Tam o anda yanındaki adamlardan biri silah sesiyle yere yığıldı.Halil kafasını sol tarafa çevirdi ve üzerine yürüyen 40-50 civarındaki elleri silahlı küçük çocukları gördü.En önlerinde kamuflaj pantalonu ve kafasının üzerinde toplanmış kar maskesiyle operasyon tribine fazlaca giren Orkun'u gördü.Orkun "Çünkü bu sayede hayatta kalabiliyorlar,hoş bu gece onlar için de bir istisna olacak."dedi Halil ve korumalar sonlarının geldiğini anladılar,tüm sahil boyunca arkasına saklanacakları tek bir şey yoktu.Orkun lafını bitirir bitirmez Halil kendini korumaların önüne attı ama adamlar patır patır yere yığılmaya başlamışlardı bile.Bir saniye bile kaybetmeyi göze alamayan Halil Bey tüm gücüyle koşmaya başladı.Vücudu daha önce böyle bir korku duymamanın da etkisiyle inanılmaz bir adrenalin pompalıyor,Halil bacak kaslarının yanmasını göze alarak hız kesmeden koşmaya devam ediyordu.Hiçbir şey,hatta az önce duyduğu patlama bile onu durduramazdı.Tarabya'dan Sarıyer'e koşarken çektiği acıyı hissetmeyen Halil,ciğerlerinin alarm durumuna geçmesiyle beraber karanlık sokaklardan birine daldı ve bir çöp kutusunun arkasına saklandı.O kadar derin nefes alıyordu ki midesi bulanıyordu,saklandığı yerden gelen pis kokuyla beraber bu bulantı ikiye katlanıyordu.Halil çöp kutusunun ardına geçer geçmez sokak başında yine bir çok küçük ayak sesi koşularına son verdiler.Anlaşılan korumalar pek fazla dayanamamıştı.Artık kendisini kurtaracak tek şey avucundaki terden doğru düzgün bile tutamadığı tabancasıydı.Çöp kutusunun altından çocukların uzayan gölgelerini görebiliyordu.Orkun'un geldiğini çocukların sesindeki heyecandan anlayan Halil:"Bırak beni Orkun!Ne olur bırak!Beni öldürünce eline ne geçecek?Bırak bu saçma intikam hevesini!Seni mahveden hep bu oldu,kaç kere söyledim sana,senin öfken yüzünden biz bu hale geldik!Kardeşliğimizi bozan sen oldun!Beni bırak yeniden kardeş olalım!"diye bağırdı. "Orada ellerim kollarım bağlıyken bile beni öldüremedin.Kafama sıkma dedim ve sen yaptın,ilk defa orada bana borcunu ödedin.Aynı anda da ben sana borçlandım,bugün o borcu ödeyeceğim."dedi. Halil nasıl olduğunu anlayamıyordu.Onu vurduktan sonra öldürememişse bile elleri kolları bağlı bir şekilde kan kaybından orada ölmeliydi.Başka bir şeyler dönmüştü ve o buna akıl erdiremiyordu.Bu yüzden birazdan burada can verecekti.Çıldıracak gibi oldu ve çöp kutusundan yukarı doğru uzanarak silahını dışarı doğru boşalttı.Oysa biraz önce çöpün altından uzanan gölgelerden o anda eser yoktu.Halil bunun farkında olmadan ateş etmeye devam etti ve 17 kurşun sandığından önce tükendi.Kurşunun bitmesiyle yeniden çöpün dibine çöktü.Gözleri yaşlarla dolmuştu,gözlerini kapattı ve küçük,pis elleri sırtında hissetmeye başladı.Eller onu tutuyor,diğer eller bıçaklıyordu ve Halil çığlık atıyordu ama öldüğünü bildiği için değil canı yanıyordu,çok yanıyordu.Eller daha sonra onu ters çevirdiler ve Halil onların küçük hain gözlerini,sarı dişlerini gördü.Onlarsa kudurmuş bir halde onu deşmeye devam ediyorlardı.Artık Halil'in engellemek için kaldırdığı kolları da gevşeyip yere düşünce üstü ganimetlerle dolu bir et parçası haline gelmişti.Kandan ve yırtıklardan ziyan olmuş gömleği ve leopar desenli tangası hariç tamamen çıplak kalan Halil,kanı duvar dibinde biriken çöp suyuna karışırken bir sokak kenarında can verdi.

That's Cool

Geçen gün yine yasin dayının mekanına uğradım, çok güzel kadınlar vardı ağzımın suyu aktı onları görünce elimle ileri geri yapmak suretiyle sıvaz yaptım biraz karşılarında, sonra yasin dayı görünce durur mu yapıştırdı bi tane bana " napıyosun olm istiosan odaya göndereyim seni onunla birlikte " bende " dayu böyöksun ırghh geliyorum ırghh gerek kalmadı " dedim ve kaçtım ordan. neyse işte o sırada diger arkadaşlarım düzenli olarak sex hayatlarına devam ediyor, gördükleri kadınlara " bağyan bu akşam ne kadar şıksınız böyle " veya " siz de mi partiden sıkıldınız ehe " diyerek vals yapıyorlar, adeta onları baştan çıkarıyorlar, onlara sahip oluyolardı efendi bir şekilde. bu fark niye vardı bende bilmiyorum zira ne kadar zenginde olsam, aşiretim de olsa ve bu zenginliğimle kerhaneler kuracak gücümde olsa, hahay ne kerhaneleri, kerhane zincirleri, elimle ileri geriyi çok seviyorum, sanırım problem bende. bazı arkadaşlarım da taş gibi karıları olağan bir şekilde gönderiyorlardı etraftakilere veya hediye ediyorlardı gecelik olarak, olmadı kıpırdamadıkları halde üzerine atlayanları sikip kazıyorlardı asansörlerin tenha köşesinde çünkü onlar zaten cooldular, birtek ben kadınlar karşısında ilerigeri hastasıyım, çok fazla yere başvurdum bu hastalık için ancak çaresi yoktu bunun, hatta depresyona girdiğimden sigaraya başlayıp, sonra bu depresyonun hakkını vermek için diyetisyene gittim, ama olmuyordu olmuyordu bir türlü geçmiyordu günler. sonra ne mi oldu http://6.media.collegehumor.cvcdn.com/3/4/collegehumor.f33d2643d0c153e04eedf054c1d865cc.jpg