Querido Diario-I

Ben Alejandro Bautista.Önceki günlüğüm dün talihsiz bir kaza sonucu mahvolduktan sonra bu günlüğü kullanmaya karar verdim.Bugünkü baskından sonra bir faşist askerin üzerinden çıktı bu kahverengi deri kaplı saman kağıdı defter.İçinde beni uzun süre idare edebilecek bir kurşun kalemle beraber hem de.Defteri adamın soğuk bedeninden aldığımda ilk önce açıp biraz karıştırdım ve ilk birkaç sayfanın yazılı olduğunu gördüm.Adamın ölüsüne saygım var.Eğer bir gün bu savaş biterse ve ben sağ kalırsam bu sayfaların ailesine ulaşmasını sağlamaya söz verdim kendi kendime.

Buraya gelmeden evvel gördüğümüz bir buçuk aylık eğitim meyvelerini vermiş gibi.Birliğimizden(aslında pek de birlik sayılmasak da)kimseyi kaybetmediğimiz gibi,15 askerin de hakkından gelmeyi başardık.Gerçekleştirdiğimiz saldırıdan teslim olarak kurtulan üç kişiyi bizi gördüklerini anlatmasınlar diye,yaralı olan diğer üçünü de sınırlı sağlık malzememizi tüketmeyelim diye infaz etmek zorunda kaldık.Gerilla olmayı eğitim görerek değil,yaşayarak öğrenmemiz gerektiğini pek çok kez söylediler bize.Gerçekten öyle olduğuna bugün tanık oldum.Adamlar soğuk terler dökerek ve ağlayarak can verdiler dizlerinin üstünde.Bu olay diğerlerini etkilemiş olacak ki uzun bir süre kimse konuşmadı.Sessizce bu kampta elde edebileceğimiz neler var diye etrafı araştırmaya başladık.Yararlı şeyler bulduğumuzu söyleyebilirim.Bir sandık şarap ve hatırı sayılı derece de erzak(özellikle peynirler Mataje bölgesinden).Fakat asıl önemlisi bir radyo bulduk.İlk önce liderimiz Ramiro radyoyu yanımıza almayı istemedi,çünkü eski tip ve ağır bir radyoydu.Evde köşebaşına konup ömrünün sonuna kadar yer değiştirmeyecek tipten bir şeydi,ama bir boğa kadar büyük ve onun kadar güçlü gözüken Hugo radyoyu kendisinin taşıyacağını ve onu yavaşlatmayacağı konusunda Ramiro'yu ikna etmeyi başardı.Hepimiz onun bu başarısından dolayı sevinmiştik,çünkü ortalıkta son derece nahoş dedikodular dönüyordu ve bu vaziyet savaş alanındaki gerillanın moralini bozmaya son derece müsaitti.Belki de dedikoduların doğru çıkması ihtimalini göz önünde bulunduran Ramiro'nun radyoyu istememe sebebi buydu ama o da daha fazla dayanamamış,endişeleriyle yüzleşmek adına aletin varlığını kabul etmişti.

Bu kampa varana kadar üç gün zorlu bir yolculuk geçirmiştik.Öncelikle kendi kampımızdan yayan olarak çıkıp daha önceden anlaşılan kamyon şoförüyle buluşmak üzere yola çıktık.El Primero'nun faşistler tarafından yakalandığı söylentisi ilk orada kulağımıza gelmişti.Bunun savaşın onlarca içi boş haberlerinden biri olduğunu düşünmüştük.Kamyon şoförü bizi önceleri hükümet tarafından son derece geniş ve güvenli diye tabir edilen ama savaşın başından beri bozulmaya uğrayan ve pek çok noktası isyancılar tarafından ziyana uğrayan veya bazı durakları işgal edilmiş otoyollardan birinin üstünden aldı.Dün sabah şu an bulunduğumuz bölgeye yaklaştığımızda korkunç bir yağmur başladı.Tam da anayoldan ayrılıp toprak yola girdiğimizde hem de.Yolda çok dikkatli bir şekilde seyreden kamyon,gel gör ki onu bekleyen büyük tuzaktan kaçamadı.Aracın dört tekeri birden yolun ortasında oluşmuş kocaman balçık çukuruna saplandı.Tam dört saat kamyonu çamurdan çıkarmak için uğraştık.Bu arada yağmur ise durmak bilmedi.Kamyonu hareket ettirmek için yüklendiğimiz sırada da gömleğimin ön cebinde zaten yarısı dışarıda kalmış günlüğüm çamura düştü ve içindeki tüm mürekkep suya karıştı.Ne şanssızlık!Öğlene doğru bulutlar akşama daha korkunç bir şekilde geri dönmek üzere güç toplamak için geri çekildiğinde Ramiro çok öfkeliydi.Yaşanılan zaman kaybı vardığımız alanda güneş erken karardığı için keşif yapma süremizi uzatacak,bu da zaten yorgun olan bedenlerimizin daha az ve daha geç dinlendirilmesine neden olacaktı.İşte tam o sırada bizim çamurda debelenmemizi son derece keyifle izleyen kamyon şoförü El Primero'nun başkent yakınlarında yakalandığı haberini bizi almaya gelirken radyoda duyduğunu söylemişti.Biz onun için devlete karşı gelip iç savaş çıkarırken,adam fedakarlıklarımıza tamamen kayıtsız,sadece parasını kimin ödeyeceğini düşünüyordu.Bir insanın bu kadar vurdumduymaz olması o an için çok ağırıma gitti.

Bu sabah,keşfin sonlarına doğru tepeye doğru çıkan birkaç kişi tepede bir faşist kampı keşfetti.Adamlar burada uzun süredir konaklıyorlar gibi gözüküyordu,çünkü askerler üniformasız geziyorlar ve son derece lakayt davranışlar sergiliyorlardı.Hepimizi tepenin altında toplayan Ramiro saat başı değişen nöbetlerle birlikte bizi üç saat dinlendirdi.Bu arada kampa ne yapılması gerektiğini karar vermeye çalışıyordu.Asıl hedefimize aşağı yukarı bir buçuk günlük mesafe vardı(bu yağmurla belki de iki).Kamp tam planlanmış yolumuzun üstündeydi ve tepenin etrafından dolaşmak daha da fazla zaman kaybı demekti.Buna tahammülü olmayan Ramiro hedefimizi yakalamak için bunu yapmak zorunda olduğumuzu düşündü.Öğlen saldırımızı gerçekleştirdik.Onca talihsizlikten sonra bu kampın bize uğur getireceğine dair inancım teslim olan adamlardan birinin verdiği bilgilerle daha da arttı.Adam 10 gündür burada olduklarını ve amaçlarının etrafı gözetleyip kontrol almak olduğunu söyledi.Çünkü adamın söylediğine göre hedefimiz yol haritası değiştirilmiş,olası saldırılara karşı bir dublörle yer değiştirmişti.10 gündür bizi bu yağmurlu havada beklemeleri onları gevşetmişti.Bu haberle beraber Ramiro zaten çok yorulmuş olan adamlarını dinlendirmek için hedefimizin peşinden gitmekten vazgeçti,hedefin bize gelmesi için bu kampa yerleşmemize karar verdi.Yine de adamın söylediklerinin yalan olma ihtimaline karşı yarın sabah erkenden iki kişiyi yolun ilerisini gözetlemeye göndereceğini söyledi.Bizler ise biraz olsun dinlenme şansına ulaşmış olduk(tabii bugünkü kurbanlarımız gibi gevşememek şartıyla).

Akşam yemeğini keyifle yedik.Askerlerin erzağından çıkan keçi eti ve hala taze kalan sebzelerle yahni yapıldı ve yanında birer şişe kırmızı şarapla tüm adamlara servis edildi.Güneybatı'da Alvaras adlı küçük bir kasabadan gelen Jose bize gülünç hikayelerini anlattı.Sakalları yüzünde yeni yeni çıkan bu çocuk mariachilik yaptığı tapasta kızlarla oynadığı oyunlarla kafamızı dağıtmamıza yardımcı oldu.Yatmak üzere çadırlara çekildiğimizde ise dünkü yağmurdan beri beni en çok korkutan ve aklımdan çıkmayan ihtimali kontrol etmek üzere çantamı açtım.Bazı yerlerinin ıslak olduğunu hissetmemle ilk başta içimde bir şeyler cız etti."Halbuki en sağlam yere koymuştum" diye düşündüm.Ancak daha sonra kitabın kuru olduğunu görünce göğsümden parmak uçlarıma doğru bir sıcaklık yayıldı.Kitabı açtım ve elime aldığım fotoğrafı canlıymış gibi öptüm.


17 Octubre 2564

Hiç yorum yok: