Sniper - Part II

7 Sene Önce (14.02.2004..)

Uzun bir aradan sonra ilk defa büyük bir proje bağlamıştık. O gün, mutluluktan havalara uçacaktım. Çünkü bu projeye yaptığım yardımlar sayesinde, terfi edip bir üst kata çıkabilmem artık daha yakındı. Patronum izin verdi, eve erken geldim. Daha hava kararmamıştı. “ Canım ben geldim “ diye seslendim. Ses yoktu. Alışverişe gitmiş olmalıydı. Buzdolabından bir şişe bira aldım. Öğrencilik günlerimden beri büyük bir istekle dilediğim şeylerden biriydi bu; eve geldiğimde, kapısı bira dolu buzdolabımın olması ve o buzdolabından hergün biramı içebilmek. Salona geçtim, hem iş arkadaşım, hem de yakın arkadaşlarımdan biri olan Kha’nın bana hediye ettiği Beethoven cdsini açtım, bilgisayarımda listemi oluşturdum ve dinlemeye başladım. Gerçekten benim için kötü bir deneyimdi. Gıy gıy gıy, müziği zevk falan vermediği gibi, kafa şişiriyordu da. Tek tanıdık gelen ve sevebildiğim parçayı, ” kardeş olun ey insanlar “ ritmiyle mırıldandım. Bitince direk kapattım. Ahmet Kaya ve Cem Karaca hariç, başka müzik dinleyemeyecektim sanırım. Televizyonda, önceki gün ünlü bir işadamının suikasta uğradığı, suikastı gerçekleştiren kişinin yaralı olarak kaçabildiğini, o kadar polis ve koruma varken kaçabilmesindeki sorumsuzluğu ve ölen iş adamının nasıl yeraltı dünyasındaki güç dengelerinde oynama yaptığı tartışılıyordu. Açıkçası zerre sikimde değildi. Telefonum çaldı. Arayan Khaydı. Telefonu açıp kulağıma götürünce, bağırışıyla irkildim. “ Hemen Balkan hastanesine gel. Sinem yoğun bakımda! “ Kan beynime fırlamıştı. Böyle mutlu bir günde bu nasıl olur diyordum. Sanırım bu da benim bencilliğimdi; hala kendi mutluluğumu düşünmem. Hastaneye ulaştığımda 20 dakikalık yolu 7-8 dakikada aldığımı farkettim. Koşarak hastaneye girdim, karımın katına çıktığımda, kapısında Kha’nın beklediğini gördüm. “ Çok kötü bir kaza geçirmiş “ dedi, farkedemediğim elini arkasına doğru saklayarak. “ Nasıl olmuş, nerde olmuş, durumu nasıl, onu görmek istiyorum “ diyerek onu sorulara boğdum. “ Doktorlardan duyduğuma göre, arabasıyla alışverişten eve dönerken yandan hızını kesmeden yola giren bir araba ona çarpmış. Araba onun kapısını göçertmiş, onu da sıkıştırmış. Getirdiklerinde direk yoğun bakıma almışlar. Doktorlar- pek umutlu değiller “ dedi. Son cümlesini söylerken sesi titriyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum, beynim zonkluyordu. Oturdum koridordaki hastane sandalyelerine. Düşüncelerim, onun varlığı olmadan hayatımın bir cehenneme döneceği üzerine yoğunlaşıyordu. Onun ölmesi demek, neşe kaynağımın, hayatımın anlamının, herşeyimin yok olması demekti. O kadar büyük bir şoktu ki bu benim için, gözyaşlarım resmen içimde birikiyor, dışarı akmıyor, beni boğuyordu. “ Allahtan burda ki doktor benim tanıdığım da, hemen haber verdi bana, seni aradım “ dedi Kha. Onu duyamıyordum bile. Öylece oturdum orda.
Doktoru geldiğinde yaklaşık yarım saat olmuştu. Doktor, Kha’ya dönüp “ Senin arkadaşın mıydı “ dedi. “ Evet, arkadaşımın da karısıydı “ dedi beni gösterip. “ Geçmiş olsun, elimizden geleni yapıyoruz, ancak fazla umutlanmayın, yaşaması bir mucize olur ve yaşasa bile belden aşağısı tutmayacak “ dedi eski türk filmlerinden çıkmış bir replikle, tabi bunu demesiyle artık dayanamayan gözlerimden yaşlar gelmeye başladı. Yaşlarımı belli etmemek için ve egomdan gelen bir uyarıyla, tuvalete doğru yöneldim. Ben yönelirken doktorun Kha’ya “ Sen nasılsın, iyi old.. “ dediğini duydum. Elimi yüzümü yıkayınca biraz olsun açılmıştım. Tuvaletten çıktım ve Kha’yı bıraktığım yerde sandalyelere otururken buldum. “ Ahmet, sana bu haberi ben vermek istemezdim ama, doktor çocuk bekliyorlar mıydı diye sordu. Sinem 3 aylık hamileymiş. “ Bunu demesiyle gerçekten bir yeşilçam filminde olduğum ve bununla birlikte bir rüyada olduğum düşüncesi geliyordu aklıma, ama acı o kadar yoğundu ki, öyle olmadığını biliyordum.

1 yorum:

Seco dedi ki...

beğendim,devamını da yaz kardeş.