Sniper - Part IV

Günümüz (2011)

Suikastı gerçekleştirdiğim çatının alt katındaki, önüme ilk çıkan odadan içeri girdim. Eğer kaçmadıysa, yansımalardan gördüğüm buradaki sniperı da görebilecektim. Tahminen kadındı, 25-30 yaşları arası, 1.70 boylarında. Silahını tutuş biçiminden ustalığa geçiş döneminde olduğunu zannediyorum. Oda da, en uzaktaki pencerelerden birinin açık bırakılmış olduğunu gördüm, acemice bir hataydı, arkasında en ufak bir iz bile bırakmamış olması gerekiyordu, öğretilen ilk 3 kuraldan biriydi bu. Ustalığa geçiş dönemi olduğu konusunda yanılmış olabilirdim, ama onu küçümsemedim, bu da diğer bir kuraldı, rakibinizi, hedefinizi asla küçümsemeyin. Pencereye doğru adım adım ilerledim. Bu ofis odası da, diğer ofis odaları gibi masalar, arkalarında o masaya sahip olan, çalışanın oturduğu sandalye, masanın diğer tarafında da müşteriler için konulmuş ikişer tane sandalye ve ortalarındaki ufak bir masadan oluşuyorlardı. Açık olan pencere, en sondaki masanın yanındaydı. Yaklaştıkça, arkasında aceleyle bırakmış olduğu diğer eşyalarını görebiliyordum. İçi boş, büyük ihtimalle yanına aldığı ufak silahı için bir çanta, yerdeki mermi kovanları, sniperının dürbün kısmı ve çantasının içindeki birkaç dosya. Açık pencereden dışarı baktım, neredeyse benim açımla aynı açıya sahipti, hatta daha bile iyi konumda olduğu söylenebilirdi. Dışarı da, tahmin ettiğim gibi öldürdüğüm hedefimin cesedi hemen kaldırılmış, korumalar ve Ziya abi ortadan kaybolmuştu. Sanki az önce bir suikast gerçekleştirilmemiş gibiydi, ancak korumaların olduğum binaya girdiklerinden ve arama yaptıklarından emindim. Bunları düşünürken, arkamda gezinen biri olduğunu farkedememiştim. Sırtıma silahın namlusu geldiğinde artık herhangi bir şey yapmam için çok geçti. “ Yavaş yavaş sırtını bana dön, seni öldürmek istemiyorum, ani bir şey yapma ve ikimiz de burdan sağ çıkalım “ dedi, bir kız sesi. Arkamı yavaş yavaş döndüm, elinde silahı bana doğrultmuş, 25 yaşından büyük olmayan, güzelliğiyle gerçekten birçok insanı büyüleyebilecek, siyah özel görev üniforması içinde olan bir kızla karşı karşıyaydım. Uzun siyah saçları ve hafifçe yapılmış makyajıyla adeta bir mankendi. Böyle birine nasıl olur da gafil avlandım gibi sexist bir düşünce geçti bir an aklımdan. “ İşini bitirmek istemiyorum, ancak patronlarım bana, seni öldürürsem yerine benim geçebileceğimi söylediler. Bu da yaptığın son işti, bir nevi teminattım aynı zamanda da. “ dedi, sesindeki belli etmemeye çalıştığı titremeyi alabiliyordum. “ Şimdi, teşkilattaki en iyi katillerden biri olduğun için, ikimizi de bu işten canlı çıkaracak bir şey düşünmeni istiyorum, sana dostluğumu gösterdim, bana aynı şekilde davran ve nezaket göster “ “ Patronların sana, benim güzel kızlara olan zaafımı da söylediler sanırım, sana zarar vermeyeceğimi düşündüğüne ve silahını kafama doğru değilde vücuduma doğru tuttuğuna göre “ dedim -öldüğünden emin olmak istiyorsanız silahınızı her zaman hedefinizin kafasına doğru tutun - Gülümsedi. “ Bana güvenmen için, silahımı şimdi sana uzatıyorum, sebebsiz yere kimseyi de öldürmeyeceğini biliyorum “ dedi, elindeki 9mm silahı ters çevirip bana uzatarak. Elime aldım, namlusunu ona doğru uzattım, gözlerinde onu öldürmeyeceğimi bilen bir rahatlık görüyordum, ki gerçekten de onu sebepsiz yere öldürecekte değildim. Silahı ona geri uzatarak “ Alabilirsin, aşşağıya inerken lazım olabilir, benimki bana yeter “ dedim. Eline aldı ve konuşmaya başladı; “ Şimdi, korumalar yanlış saymadıysam 8 kişiler- “ “ Yanlış saymadın, ama karşı binanın içindekilerle birlikte toplamda 12 kişiler “ “ Peki, korumalara karşı bir çıkış planın olduğunu zannediyorum, tabi Polat Alemdarvari çıkıp 12 ye 1 çatışmaya girmeyeceksen “ “ Evet vardı, ama kaybettiğim zamanı göz önüne aldığımda, artık o planı kullanamayız. Seninle birlikte aşşağı katlara ineceğiz, 3 alt katta polis üniforması var, herzaman bir B planı yaparım, onu giyeceğim, sonra seninle birlikte en alta ineceğiz, eğer onlardan biriyle karşılaşırsak, Ziya abinin polisin içindeki adamıymış gibi yapıp, seni konuşturmaya onun yanına götürdüğümü söyleyeceğim, giriş katında, girişin sol tarafındaki ufak odaya gireceğiz, o odaya girdiğimizde yerdeki ipe dikkat et, kapının arkasındaki bomba düzeneğine uzanıyor o ip, tabi hala oraya girmemişlerse, kapıyı kapatıp seni konuşturmaya çalışıyormuş gibi yapacağım, sonra kapının karşısındaki dolabın arkasındaki gizli çıkıştan kaçacağız, eğer başta onlar bizle birlikte odaya girmeye çalışırlarsa koşarak o dolaba ulaşıp kaçmaya çalışırız bomba patlamadan, sormak istediğin bir şey var mı? “ Kız, söylediklerim karşısında nefessiz kalmıştı adeta, belki öldürmek işinde benim yarım kadar şey biliyor olabilirdi, ancak plan kurma işinde pek de eğitilmemiş olduğu bu etkilenmesinden belliydi. “ Tamam haydi “ diyebildi. Kat çıkışına geldiğimizde, asansörlerin bizim katımıza ulaşmasına 11 kat kaldığını gördüm, merdivenlerden hızlıca aşşağıya yöneldik. 3 kat aşşağıya geldiğimizde, kat girişindeki danışma masasının alt çekmecisine yerleştirdiğim üniformayı üzerime hızlıca geçirdim. “ Yahu, senin adını öğrenemedim? “ dedim pantolon kemeriyle uğraşırken. “ Şule, Jale, Selma, Berna ne farkeder, nasıl olsa gerçek isimlerimizi kullanmıyoruz “ dedi. “ Şule mi, ha o en son çaktığımın adıydı “ dedim, Şule’nin sıcak olduğu kadar büyük olan göğüslerini hatırlayıp. Benden uzaklaşmasın, bir yere gitmesin diye dolaba kapatmıştım, ancak sonra böyle bi güzelliğe yaptığım bu sapıkça hareketi, ona aldığım çiçeklerle telafi etmiştim, ama mezarına. Onu dolaba kapattıktan sonra, ailemin evime gelip 3 gün boyunca evde kalması, onun açlık, susuzluk, nefessizlikle boğuşmasına sebep olmuş, temiz havası bitince de ölmesini getirmişti.
Merdivenlerde karşılaştığımız korumalara yalanımızı yutturmuş, en alt kattaki sorgu odasına çekilmiştik. Attığım feryatlara, bağırmalara, tehditlere, odanın içindeki masa, koltuk, sandalye ve dolaplara vurarak yaptığım efektler dahil oluyor, dışarıdakilere mutluluk şöleni veriyor, “ Polisin içinde de bizim adamlarımız var, güçlüyüz biz “ düşüncesi aşılıyordu. Geçit olan dolabı buldum, kapısını açtım, çıkış yolu artık gözüküyordu. İçeriye adımımı attığımda, Berna’nın arkamdan, bu sefer kafama dayadığı silahını hissettim. “ Beni buradan çıkardığın için teşekkür ederim Amo, yoksa gerçek adın olan Ahmet’i mi kullanmalıydım, silahı sana ilk verdiğim de bana geri vermemeliydin, o kadar da zeki değilmişsin ha mal “ dedi iyice çirkinleşerek. Tetiğe bastığında, silahın boş olduğunu gösteren klik sesiyle irkildi. “ Mal mı, dirty talk yaparken daha güzel kelimeler bulursun dimi bana “ dedim, arkama döndüğüm de, buz kesmiş suratını gördüm, “ Silahını bana hiç vermemeliydin, şimdi, senin gibi güzel bir kızın ölmesi çok yazık olacak, ama belli de olmaz, belki öldürmem “ diyip, kelepçeleri, bu sefer ellerini sırtında birleştirip tam kapattım . Geçitten, onu biraz da sürükleyerek kolundan tutup çıkarttım. Onu çıkartmak zor olmadı, korkudan şoka girmiş ve titriyordu. Çıktığımızda, onu, parka bıraktığım arabamın bagajına attığım gibi evin yolunu tuttum.

Hiç yorum yok: