Sniper

Günümüz (2011)

Ipodumda, Beethoven'ın en aşina olduğum ve en sevdiğim eserlerinden 9. senfonisi çalmaya başlamıştı, ve ben hala hedefimi bekliyordum. Gelirken birşeyler içebilmek için birkaç yere uğradım, bu yüzden onların girişlerini göremedim. Ziya abi disiplinsizliğim yüzünden hep kızardı bana, ama beni biraz olsun anlayan yegane insanlardandı. Hem onun için yaptığım onca işten sonra, kızsa da sadece disiplinli olmam için kızacaktı. Tekrar dragunovumun dürbününden baktım, kapıda değişen hiç birşey yoktu. 2 kapı görevlisi, biri köfteci, diğeri mendil satan serseri görünümlü iki sivil polis ve tam altımdaki katta yine kapıyı gözetleyen diğer keskin nişancı. Onu karşıdaki plazanın yansımasından gördüğümü anlamamıştı. Bu yüzden bu bana büyük bir avantaj veriyordu. Şimdiye kadar girişi gözetlemekten başka birşey de yapmamıştı. Amacının ne olduğunu merak ediyordum, o yüzden onu halletmek için acele etmedim. Ayrıca onu öldürmek için gitsem, büyük ihtimalle konuşturamayacaktım, en azından şimdi niyetinin ne olduğunu görebilecektim. Ben bunları düşünürken kapıda hareketlenme başlamıştı. Arasına fazlaca beyaz düşmüş saçlarıyla, siyah takımının içine giydiği sade mavi gömleği, açık mavi kravatı ve parlayan kravat iğnesiyle hafif pezevenkleri andıran, hafif de şık gösteren Ziya abi ve her haliyle ondan daha heybetli olduğu belli olan, yine takım elbiseli ve biraz uzun boylu hedefim dışarıya, plazanın girişine çıkmışlardı. Dürbünümü, hedefimin kalbine doğru nişanladım. Eskiden olsa içimden sayardım, cesaret alıp işi yarım bırakmadan hedefimi öldürmek için. Ama şimdi gerek yoktu. Tetiğe bastım, ardından zaman kaybetmeden 2 el daha çenesinin altına ateş ettim. Plazanın önünde, ilk atışımla birlikte korumalar çatılara nişan almışlardı. İkinci atışımdan sonra yerimi anladılar ve taramaya başladılar benim bulunduğum çatıyı. Hemen Ziya abiye nişan aldım. Etrafında korumalardan bir ordu vardı artık. Tetiğe bastım. Ziya abinin hemen önündeki, artarda duran iki koruma yere düştü. Ziya abi artık yere uzanmıştı, ona mermilerimin isabet etmediğimden emindim, önceden bunun alıştırmasını ve planını yapmıştık. Artık Ziya abi üzerine kapanan korumalarla 300 filminde, son sahnedeki kalkanlı savaşçıların duruşlarına benziyordu. Dayandığım taştan seken mermiyle birlikte kendimi geri attım. Ipodum yere düştü. Artık aşşağıdan gelen çığlıkları, kargaşayı duyuyordum. Hemen dragunovumu çantama attım. Atar atmaz, çatıya açılan kapının gerisinden gelen patlama sesiyle irkildim. Bu kadar hızlı çatıya gelemezlerdi, bu binaya da adam yerleştirmişlerdi. Geniş çatıda, kapının önünde duran camdan alana baktım. Camın altındaki kat hafif saydam bir şekilde görülüyordu. 9mmyle iki el ateş edip camı kırdım ve hemen aşşağı kattaki –artık daha net görebiliyordum- salona benzeyen, geniş bir yere açılan boşluğa atladım. “ Ahh “ diye inledim, ayağım burkulmuştu. Hemen kendimi toparlayıp ayaklandım, ve ayışığının aydınlattığı oda da, önümdeki kapıdan içeri girdim.

Hiç yorum yok: