7 Sene Önce (2004..)- Hastane
Kha’yı bıraktığım yerde buldum. Onların bu yaptıkları ihanete anlam veremediğimden, sinirim ekstradan artıyor, köpürüyordum. ‘ Neden bu kadar manasız bir şey yaptılar, benden boşanmak isteseydi elbette boşanırdım, çocukluk ve en yakın arkadaşlarımdan olan Kha, nasıl böyle bir şey yapabilir, nasıl sevdiğim kadına o gözle bakabilir ‘ gibi sorular aklımın içine sıçıyordu. Kha’nın gözlerinin içine baktım, gözlerim ‘ Neden? ‘ diye bağırıyordu. Bana baktı. “ Noldu Ahmet? “ dedi. “ Ananın amı oldu amcık “ diyip bir anlık şehvetle, pantolonuma sıkıştırdığım silahı elime alıp ona doğrulttum. Doğrultmamla elinin kendi pantolonunun silah olan yerine gitmesi bir oldu. Hani derler ya gözünü kırpmadan, o pozisyonda hızlıca ateş ettim. Yakınındaki koltukta oturduğumdan, göğsüne hiza alabilmiştim anca. Kha’nın gözleri, korku ve şokla karışık ihtiras ve şehvete sahipti adeta bir pembe diziyle yarışırcasına. İkinci mermiyi ateşlediğimde, vücudu dengesini kaybedip yere düştü. Bu mermiyle birlikte içime bir rahatlık, bir memnuniyet dolmuştu. Kanımdaki töre, adam öldürme karşısındaki canilik, güce karşı olan istek kendini öne çıkarıyordu. O gazla zaten bir el daha sıkmam içten bile değildi, ki sıktım. Üçüncü mermi de Kha, artık cansızdı. Kha’nın cansız vücudunun karşımdaki gerçekliğini farkettikçe, eski halime dönüyor, ‘ ne yaptım ben ‘ moduna geçiyordum. Elimdeki silahı fırlattım, yeni yeni boş olduğunu farkettiğim koridora. Sinem’in doktoru ve Kha’nın da arkadaşı olan doktor, koşar adım yanıma geldi “ Başaracağını zannetmiyordum, ama tabi ben vücut doktoruyum, zihin doktoru değilim. Buyur bu yönden gideceğiz, Embi ve Melek otoparkta seni bekliyorlardır şimdi. “ dedi kolumdan çekiştirerek.
Otoparkta, bindiğimiz asansörün kapısı açıldığında, gerçekten de karşımda onların beklediğini gördüm. “ Sınavı geçtin, aramıza hoş geldin “ dedi Embi. “ Film replikleriyle mi konuşuyorsun artık “ diyip azarı bastı ona Melek. Embi, utancından pembeleşmiş yanaklarını belli etmemek içinde olsa gerek, hafifçe başını öne eğdi. “ Silahını yukarı da mı bıraktın, yoksa getirdin mi “ diye devam etti Melek. “ Ben, ben, bıraktım, unutmuşum “ dedim kekeleyerek, hala şoku atlatamamıştım. “ Sana söylemiştim, ne kadar zekasına güvensekte, hiç kimse ilk seferde başaramaz “ dedi Melek bana doğru bakmaya devam ederek, yine Embi’ye söylüyordu sanırım. “ Buyrun, silah burda, benim işim de bitti sanırım Melek Hanım, yukarıda ilgilenmem gereken bir ceset var bildiğiniz gibi “ dedi Doktor. “ Gidebilirsiniz “ dedi Melek. Bana göz kırptıktan sonra, asansöre tekrar bindi Doktor, yüzü gülüyordu yeni bir arkadaş edindiği için. “ Size, yeni isminiz olarak Amo’yu öneriyoruz. Beğensenizde beğenmeseniz de bu şekilde hitap edeceğiz, sonra anabacı yapmayın aramız bozulmasın “ dedi Embi, Melekle birlikte arabalara doğru hareket etmeye başlamışlardı. Bende peşlerinden yürüdüm. Sesi otoparkta yankılanarak, sanki söylediklerini aklıma kazımam gerekiyormuş gibi geliyordu. “ Bu gerçekten de senin ilk görevindi, şimdi sana bir paket vereceğiz, gizli kimliğinle ilgili herşey bu pakette “ dedi Embi, yavaş adımlarla yanına geldiği golf marka arabanın bagajından aldığı sarı zarfı bana uzatıp. “ Açmana şimdi gerek yok, 2 gün sonra eğitime başlayacaksın. “ diyerek devam etti. “ Tabi bunun ne eğitimi olduğunu merak ediyorsundur, bizim katilimiz olacaksın, sana öldür dediğimiz insanları, ki genellikle bunlar Yahudi-İsrail-Amerika üçgenindeki kötüler veya topraklarımızda zulüm yapanlar olurlar, öldüreceksin. Aldığın eğitim seni buna en iyi düzeyde yetiştirecek. Kabul etmezsen, işlediğin cinayet yüzünden hapse düşersin. Hapiste de, zaten hayattan bir beklentisi kalmamış, en az 4 defa ağırlaşmış müebbet yemiş bir mahkum tarafından şişlenip ölürsün, tabi öncesinde defalarca sikildikten sonra. O yüzden düşünüp taşın ve kararını buna göre ver. 2 gün sonra seni evinden alacağız. Eğitim merkezinde, bu ülkede katil olabilmek için alabileceğin en iyi eğitimlerden birini alacaksın, eski terörle mücadele özel timlerinde çok iyi katiller yetişirdi, köylüler olsun, çoban olsun, kadın olsun, silahsız olsun, bebe olsun, kimi öldür desek, tereddüt etmeden, neden diye sormadan öldürürlerdi “ dedi Embi, sesinde o günlere duyduğu özlem belli oluyordu. Melek bu sırada zaten arabaya binmişti. Embi de sürücü koltuğuna geçtikten sonra “ Onlar gibi emir komuta zincirine bağlı olmayacaksın ama, çünkü seni bir makine gibi değil de, daha çok Dextervari yetiştireceğiz, mantığına da zaten uyacak yapacakların. 14. sezonunu da çekmeye başlamışlar, Dexter bu sefer yakalanabilir diyorlar ama inanmıyorum tabi, kaçın kurası adam “ dedi. Son dediklerine anlam veremedim ama, önceki dediklerini gerçekten de aklıma kazıdım. Onlar arabayla giderken, ellerime bulaşmış Kha’nın kanı ile bir başıma kalmış, hastanenin otoparkında bu işten nasıl çıkacağımı düşünüyordum.
Sniper - Part IV
Günümüz (2011)
Suikastı gerçekleştirdiğim çatının alt katındaki, önüme ilk çıkan odadan içeri girdim. Eğer kaçmadıysa, yansımalardan gördüğüm buradaki sniperı da görebilecektim. Tahminen kadındı, 25-30 yaşları arası, 1.70 boylarında. Silahını tutuş biçiminden ustalığa geçiş döneminde olduğunu zannediyorum. Oda da, en uzaktaki pencerelerden birinin açık bırakılmış olduğunu gördüm, acemice bir hataydı, arkasında en ufak bir iz bile bırakmamış olması gerekiyordu, öğretilen ilk 3 kuraldan biriydi bu. Ustalığa geçiş dönemi olduğu konusunda yanılmış olabilirdim, ama onu küçümsemedim, bu da diğer bir kuraldı, rakibinizi, hedefinizi asla küçümsemeyin. Pencereye doğru adım adım ilerledim. Bu ofis odası da, diğer ofis odaları gibi masalar, arkalarında o masaya sahip olan, çalışanın oturduğu sandalye, masanın diğer tarafında da müşteriler için konulmuş ikişer tane sandalye ve ortalarındaki ufak bir masadan oluşuyorlardı. Açık olan pencere, en sondaki masanın yanındaydı. Yaklaştıkça, arkasında aceleyle bırakmış olduğu diğer eşyalarını görebiliyordum. İçi boş, büyük ihtimalle yanına aldığı ufak silahı için bir çanta, yerdeki mermi kovanları, sniperının dürbün kısmı ve çantasının içindeki birkaç dosya. Açık pencereden dışarı baktım, neredeyse benim açımla aynı açıya sahipti, hatta daha bile iyi konumda olduğu söylenebilirdi. Dışarı da, tahmin ettiğim gibi öldürdüğüm hedefimin cesedi hemen kaldırılmış, korumalar ve Ziya abi ortadan kaybolmuştu. Sanki az önce bir suikast gerçekleştirilmemiş gibiydi, ancak korumaların olduğum binaya girdiklerinden ve arama yaptıklarından emindim. Bunları düşünürken, arkamda gezinen biri olduğunu farkedememiştim. Sırtıma silahın namlusu geldiğinde artık herhangi bir şey yapmam için çok geçti. “ Yavaş yavaş sırtını bana dön, seni öldürmek istemiyorum, ani bir şey yapma ve ikimiz de burdan sağ çıkalım “ dedi, bir kız sesi. Arkamı yavaş yavaş döndüm, elinde silahı bana doğrultmuş, 25 yaşından büyük olmayan, güzelliğiyle gerçekten birçok insanı büyüleyebilecek, siyah özel görev üniforması içinde olan bir kızla karşı karşıyaydım. Uzun siyah saçları ve hafifçe yapılmış makyajıyla adeta bir mankendi. Böyle birine nasıl olur da gafil avlandım gibi sexist bir düşünce geçti bir an aklımdan. “ İşini bitirmek istemiyorum, ancak patronlarım bana, seni öldürürsem yerine benim geçebileceğimi söylediler. Bu da yaptığın son işti, bir nevi teminattım aynı zamanda da. “ dedi, sesindeki belli etmemeye çalıştığı titremeyi alabiliyordum. “ Şimdi, teşkilattaki en iyi katillerden biri olduğun için, ikimizi de bu işten canlı çıkaracak bir şey düşünmeni istiyorum, sana dostluğumu gösterdim, bana aynı şekilde davran ve nezaket göster “ “ Patronların sana, benim güzel kızlara olan zaafımı da söylediler sanırım, sana zarar vermeyeceğimi düşündüğüne ve silahını kafama doğru değilde vücuduma doğru tuttuğuna göre “ dedim -öldüğünden emin olmak istiyorsanız silahınızı her zaman hedefinizin kafasına doğru tutun - Gülümsedi. “ Bana güvenmen için, silahımı şimdi sana uzatıyorum, sebebsiz yere kimseyi de öldürmeyeceğini biliyorum “ dedi, elindeki 9mm silahı ters çevirip bana uzatarak. Elime aldım, namlusunu ona doğru uzattım, gözlerinde onu öldürmeyeceğimi bilen bir rahatlık görüyordum, ki gerçekten de onu sebepsiz yere öldürecekte değildim. Silahı ona geri uzatarak “ Alabilirsin, aşşağıya inerken lazım olabilir, benimki bana yeter “ dedim. Eline aldı ve konuşmaya başladı; “ Şimdi, korumalar yanlış saymadıysam 8 kişiler- “ “ Yanlış saymadın, ama karşı binanın içindekilerle birlikte toplamda 12 kişiler “ “ Peki, korumalara karşı bir çıkış planın olduğunu zannediyorum, tabi Polat Alemdarvari çıkıp 12 ye 1 çatışmaya girmeyeceksen “ “ Evet vardı, ama kaybettiğim zamanı göz önüne aldığımda, artık o planı kullanamayız. Seninle birlikte aşşağı katlara ineceğiz, 3 alt katta polis üniforması var, herzaman bir B planı yaparım, onu giyeceğim, sonra seninle birlikte en alta ineceğiz, eğer onlardan biriyle karşılaşırsak, Ziya abinin polisin içindeki adamıymış gibi yapıp, seni konuşturmaya onun yanına götürdüğümü söyleyeceğim, giriş katında, girişin sol tarafındaki ufak odaya gireceğiz, o odaya girdiğimizde yerdeki ipe dikkat et, kapının arkasındaki bomba düzeneğine uzanıyor o ip, tabi hala oraya girmemişlerse, kapıyı kapatıp seni konuşturmaya çalışıyormuş gibi yapacağım, sonra kapının karşısındaki dolabın arkasındaki gizli çıkıştan kaçacağız, eğer başta onlar bizle birlikte odaya girmeye çalışırlarsa koşarak o dolaba ulaşıp kaçmaya çalışırız bomba patlamadan, sormak istediğin bir şey var mı? “ Kız, söylediklerim karşısında nefessiz kalmıştı adeta, belki öldürmek işinde benim yarım kadar şey biliyor olabilirdi, ancak plan kurma işinde pek de eğitilmemiş olduğu bu etkilenmesinden belliydi. “ Tamam haydi “ diyebildi. Kat çıkışına geldiğimizde, asansörlerin bizim katımıza ulaşmasına 11 kat kaldığını gördüm, merdivenlerden hızlıca aşşağıya yöneldik. 3 kat aşşağıya geldiğimizde, kat girişindeki danışma masasının alt çekmecisine yerleştirdiğim üniformayı üzerime hızlıca geçirdim. “ Yahu, senin adını öğrenemedim? “ dedim pantolon kemeriyle uğraşırken. “ Şule, Jale, Selma, Berna ne farkeder, nasıl olsa gerçek isimlerimizi kullanmıyoruz “ dedi. “ Şule mi, ha o en son çaktığımın adıydı “ dedim, Şule’nin sıcak olduğu kadar büyük olan göğüslerini hatırlayıp. Benden uzaklaşmasın, bir yere gitmesin diye dolaba kapatmıştım, ancak sonra böyle bi güzelliğe yaptığım bu sapıkça hareketi, ona aldığım çiçeklerle telafi etmiştim, ama mezarına. Onu dolaba kapattıktan sonra, ailemin evime gelip 3 gün boyunca evde kalması, onun açlık, susuzluk, nefessizlikle boğuşmasına sebep olmuş, temiz havası bitince de ölmesini getirmişti.
Merdivenlerde karşılaştığımız korumalara yalanımızı yutturmuş, en alt kattaki sorgu odasına çekilmiştik. Attığım feryatlara, bağırmalara, tehditlere, odanın içindeki masa, koltuk, sandalye ve dolaplara vurarak yaptığım efektler dahil oluyor, dışarıdakilere mutluluk şöleni veriyor, “ Polisin içinde de bizim adamlarımız var, güçlüyüz biz “ düşüncesi aşılıyordu. Geçit olan dolabı buldum, kapısını açtım, çıkış yolu artık gözüküyordu. İçeriye adımımı attığımda, Berna’nın arkamdan, bu sefer kafama dayadığı silahını hissettim. “ Beni buradan çıkardığın için teşekkür ederim Amo, yoksa gerçek adın olan Ahmet’i mi kullanmalıydım, silahı sana ilk verdiğim de bana geri vermemeliydin, o kadar da zeki değilmişsin ha mal “ dedi iyice çirkinleşerek. Tetiğe bastığında, silahın boş olduğunu gösteren klik sesiyle irkildi. “ Mal mı, dirty talk yaparken daha güzel kelimeler bulursun dimi bana “ dedim, arkama döndüğüm de, buz kesmiş suratını gördüm, “ Silahını bana hiç vermemeliydin, şimdi, senin gibi güzel bir kızın ölmesi çok yazık olacak, ama belli de olmaz, belki öldürmem “ diyip, kelepçeleri, bu sefer ellerini sırtında birleştirip tam kapattım . Geçitten, onu biraz da sürükleyerek kolundan tutup çıkarttım. Onu çıkartmak zor olmadı, korkudan şoka girmiş ve titriyordu. Çıktığımızda, onu, parka bıraktığım arabamın bagajına attığım gibi evin yolunu tuttum.
Suikastı gerçekleştirdiğim çatının alt katındaki, önüme ilk çıkan odadan içeri girdim. Eğer kaçmadıysa, yansımalardan gördüğüm buradaki sniperı da görebilecektim. Tahminen kadındı, 25-30 yaşları arası, 1.70 boylarında. Silahını tutuş biçiminden ustalığa geçiş döneminde olduğunu zannediyorum. Oda da, en uzaktaki pencerelerden birinin açık bırakılmış olduğunu gördüm, acemice bir hataydı, arkasında en ufak bir iz bile bırakmamış olması gerekiyordu, öğretilen ilk 3 kuraldan biriydi bu. Ustalığa geçiş dönemi olduğu konusunda yanılmış olabilirdim, ama onu küçümsemedim, bu da diğer bir kuraldı, rakibinizi, hedefinizi asla küçümsemeyin. Pencereye doğru adım adım ilerledim. Bu ofis odası da, diğer ofis odaları gibi masalar, arkalarında o masaya sahip olan, çalışanın oturduğu sandalye, masanın diğer tarafında da müşteriler için konulmuş ikişer tane sandalye ve ortalarındaki ufak bir masadan oluşuyorlardı. Açık olan pencere, en sondaki masanın yanındaydı. Yaklaştıkça, arkasında aceleyle bırakmış olduğu diğer eşyalarını görebiliyordum. İçi boş, büyük ihtimalle yanına aldığı ufak silahı için bir çanta, yerdeki mermi kovanları, sniperının dürbün kısmı ve çantasının içindeki birkaç dosya. Açık pencereden dışarı baktım, neredeyse benim açımla aynı açıya sahipti, hatta daha bile iyi konumda olduğu söylenebilirdi. Dışarı da, tahmin ettiğim gibi öldürdüğüm hedefimin cesedi hemen kaldırılmış, korumalar ve Ziya abi ortadan kaybolmuştu. Sanki az önce bir suikast gerçekleştirilmemiş gibiydi, ancak korumaların olduğum binaya girdiklerinden ve arama yaptıklarından emindim. Bunları düşünürken, arkamda gezinen biri olduğunu farkedememiştim. Sırtıma silahın namlusu geldiğinde artık herhangi bir şey yapmam için çok geçti. “ Yavaş yavaş sırtını bana dön, seni öldürmek istemiyorum, ani bir şey yapma ve ikimiz de burdan sağ çıkalım “ dedi, bir kız sesi. Arkamı yavaş yavaş döndüm, elinde silahı bana doğrultmuş, 25 yaşından büyük olmayan, güzelliğiyle gerçekten birçok insanı büyüleyebilecek, siyah özel görev üniforması içinde olan bir kızla karşı karşıyaydım. Uzun siyah saçları ve hafifçe yapılmış makyajıyla adeta bir mankendi. Böyle birine nasıl olur da gafil avlandım gibi sexist bir düşünce geçti bir an aklımdan. “ İşini bitirmek istemiyorum, ancak patronlarım bana, seni öldürürsem yerine benim geçebileceğimi söylediler. Bu da yaptığın son işti, bir nevi teminattım aynı zamanda da. “ dedi, sesindeki belli etmemeye çalıştığı titremeyi alabiliyordum. “ Şimdi, teşkilattaki en iyi katillerden biri olduğun için, ikimizi de bu işten canlı çıkaracak bir şey düşünmeni istiyorum, sana dostluğumu gösterdim, bana aynı şekilde davran ve nezaket göster “ “ Patronların sana, benim güzel kızlara olan zaafımı da söylediler sanırım, sana zarar vermeyeceğimi düşündüğüne ve silahını kafama doğru değilde vücuduma doğru tuttuğuna göre “ dedim -öldüğünden emin olmak istiyorsanız silahınızı her zaman hedefinizin kafasına doğru tutun - Gülümsedi. “ Bana güvenmen için, silahımı şimdi sana uzatıyorum, sebebsiz yere kimseyi de öldürmeyeceğini biliyorum “ dedi, elindeki 9mm silahı ters çevirip bana uzatarak. Elime aldım, namlusunu ona doğru uzattım, gözlerinde onu öldürmeyeceğimi bilen bir rahatlık görüyordum, ki gerçekten de onu sebepsiz yere öldürecekte değildim. Silahı ona geri uzatarak “ Alabilirsin, aşşağıya inerken lazım olabilir, benimki bana yeter “ dedim. Eline aldı ve konuşmaya başladı; “ Şimdi, korumalar yanlış saymadıysam 8 kişiler- “ “ Yanlış saymadın, ama karşı binanın içindekilerle birlikte toplamda 12 kişiler “ “ Peki, korumalara karşı bir çıkış planın olduğunu zannediyorum, tabi Polat Alemdarvari çıkıp 12 ye 1 çatışmaya girmeyeceksen “ “ Evet vardı, ama kaybettiğim zamanı göz önüne aldığımda, artık o planı kullanamayız. Seninle birlikte aşşağı katlara ineceğiz, 3 alt katta polis üniforması var, herzaman bir B planı yaparım, onu giyeceğim, sonra seninle birlikte en alta ineceğiz, eğer onlardan biriyle karşılaşırsak, Ziya abinin polisin içindeki adamıymış gibi yapıp, seni konuşturmaya onun yanına götürdüğümü söyleyeceğim, giriş katında, girişin sol tarafındaki ufak odaya gireceğiz, o odaya girdiğimizde yerdeki ipe dikkat et, kapının arkasındaki bomba düzeneğine uzanıyor o ip, tabi hala oraya girmemişlerse, kapıyı kapatıp seni konuşturmaya çalışıyormuş gibi yapacağım, sonra kapının karşısındaki dolabın arkasındaki gizli çıkıştan kaçacağız, eğer başta onlar bizle birlikte odaya girmeye çalışırlarsa koşarak o dolaba ulaşıp kaçmaya çalışırız bomba patlamadan, sormak istediğin bir şey var mı? “ Kız, söylediklerim karşısında nefessiz kalmıştı adeta, belki öldürmek işinde benim yarım kadar şey biliyor olabilirdi, ancak plan kurma işinde pek de eğitilmemiş olduğu bu etkilenmesinden belliydi. “ Tamam haydi “ diyebildi. Kat çıkışına geldiğimizde, asansörlerin bizim katımıza ulaşmasına 11 kat kaldığını gördüm, merdivenlerden hızlıca aşşağıya yöneldik. 3 kat aşşağıya geldiğimizde, kat girişindeki danışma masasının alt çekmecisine yerleştirdiğim üniformayı üzerime hızlıca geçirdim. “ Yahu, senin adını öğrenemedim? “ dedim pantolon kemeriyle uğraşırken. “ Şule, Jale, Selma, Berna ne farkeder, nasıl olsa gerçek isimlerimizi kullanmıyoruz “ dedi. “ Şule mi, ha o en son çaktığımın adıydı “ dedim, Şule’nin sıcak olduğu kadar büyük olan göğüslerini hatırlayıp. Benden uzaklaşmasın, bir yere gitmesin diye dolaba kapatmıştım, ancak sonra böyle bi güzelliğe yaptığım bu sapıkça hareketi, ona aldığım çiçeklerle telafi etmiştim, ama mezarına. Onu dolaba kapattıktan sonra, ailemin evime gelip 3 gün boyunca evde kalması, onun açlık, susuzluk, nefessizlikle boğuşmasına sebep olmuş, temiz havası bitince de ölmesini getirmişti.
Merdivenlerde karşılaştığımız korumalara yalanımızı yutturmuş, en alt kattaki sorgu odasına çekilmiştik. Attığım feryatlara, bağırmalara, tehditlere, odanın içindeki masa, koltuk, sandalye ve dolaplara vurarak yaptığım efektler dahil oluyor, dışarıdakilere mutluluk şöleni veriyor, “ Polisin içinde de bizim adamlarımız var, güçlüyüz biz “ düşüncesi aşılıyordu. Geçit olan dolabı buldum, kapısını açtım, çıkış yolu artık gözüküyordu. İçeriye adımımı attığımda, Berna’nın arkamdan, bu sefer kafama dayadığı silahını hissettim. “ Beni buradan çıkardığın için teşekkür ederim Amo, yoksa gerçek adın olan Ahmet’i mi kullanmalıydım, silahı sana ilk verdiğim de bana geri vermemeliydin, o kadar da zeki değilmişsin ha mal “ dedi iyice çirkinleşerek. Tetiğe bastığında, silahın boş olduğunu gösteren klik sesiyle irkildi. “ Mal mı, dirty talk yaparken daha güzel kelimeler bulursun dimi bana “ dedim, arkama döndüğüm de, buz kesmiş suratını gördüm, “ Silahını bana hiç vermemeliydin, şimdi, senin gibi güzel bir kızın ölmesi çok yazık olacak, ama belli de olmaz, belki öldürmem “ diyip, kelepçeleri, bu sefer ellerini sırtında birleştirip tam kapattım . Geçitten, onu biraz da sürükleyerek kolundan tutup çıkarttım. Onu çıkartmak zor olmadı, korkudan şoka girmiş ve titriyordu. Çıktığımızda, onu, parka bıraktığım arabamın bagajına attığım gibi evin yolunu tuttum.
Sniper - Part III
7 Sene Önce (2004..)
Doktorun Odası
“ Tamam Melek Hanım planlanan şekilde ilerleyeceğim, yalnız ben Kha’ya kadının hamile olduğu yalanını söylediğimde ya o Ahmet’e bir şey söylemezse? “ “ Sen merak etme, onlar çok yakın arkadaş, Kha direk gidip ona iletecektir. “ dedi Melek, soğukkanlıydı. Doktor nedensiz bir şekilde ürkmüştü. Teşkilatın birini harcamak istediğinde gerçekten yapabileceğini ve kuracakları planların önüne geçilmeyeceğini artık daha iyi biliyordu. “ Tamam ben sizi tekrar haberdar ederim Melek Hanım. “ diyerek kapattı telefonu Doktor, haberi vermek için koridora yönelmişti.
Koridor
“Karın üç aylık hamileymiş “ dedi Kha. Aklıma ilk gelen, doktor köşelerinde harcadığımız zamanlar oldu; üç ayrı doktordan aldığımız, üçünde de, kısırlığımı onaylayan doktorların, mutlulukla imzaladıkları raporlar ve doktorların herbirinin “ Maalesef çocuğunuz olamaz “ demeleriyle karımın yüzünde oluşan hayal kırıklığı. Nasıl olmuştu diye düşüncelere girmeye gerek kalmadan anlamıştım. Yıllardır tanıdığım, en yakın arkadaşım olan Kha yapmıştı bunu. Başka kimse olamazdı, çünkü geçirdiği kaza da benden de önce, ilk o bulmuştu karımı ve benden sonra evimize en fazla giren çıkan oydu. Sanırım karıma da.
Daha sakin düşünebiliyordum. Başta dikkatimi çekmeyen eline gözüm kaydı. Sargılı olduğunu yeni fark ediyordum. “ Noldu sen de mi kaza geçirdin “ dedim. Elini farkettiğimi anlayınca daha da geri götürerek, “ İş kazası ya, o kadar mühim değil “ dedi. Zihnim, bir Çağhan Irmak filmi görmüşcesine düşüncelere dalıp, gözüme, Kha’yla Sinem’in aynı arabada olduğu görüntülerini getiriyordu. Ama sinirlenemiyordum Kha’nın suratındaki saf ifadeye ve onca yıllık dostluğumuza bakınca, olamaz diyordum hala. Telefonum çaldı. “Ahmet, seninle konuşmak istediğimiz şeyler var, hastaneden çık, yolun direk karşısındaki Cafe’ye gel, Kha’ya belli etme, karının hayatı buna bağlı” dedi diğer uçtaki ince kadın sesi. Garip bir şekilde sakin kalmıştım, kadının son dediğine rağmen. Kafasını eğmiş üzgün bir şekilde bekleyen Kha’ya “ Sigaran var mı, şu anda ihtiyacım var gerçekten “ dedim. Kha kafasını bana çevirip, “ Tekrar başlamak için gerçekten uygun bir zaman, ama ben de bırakmıştım, hatırlıyorsun “ dedi üzgün bir gülümsemeyle. “ Ben aşşağıdan alıyorum, bişi istiyor musun “ dedim. “ Yok, gerek yok “ dedi tekrar başını aşşağıya eğerek. Hala bir de utanmadan benimle böyle muhabbet edebiliyordu, beni resmen sırtımdan bıçaklayan ve zamanında kardeşim dediğim bu adam. Hastaneden çıktım, yolun karşısındaki Cafe’ye doğru adımlarımı hızlandırdım. İçeri girdiğimde, en sondaki masa da oturan bir kadın bir erkek, bakışlarını bana çevirip ısrarla baktılar. Diğer dolu olan 2 masa da bir aile ve sadece bir erkek oturduğundan, en mantıklı görünen bir kadın bir erkeğin masasına oturmaktı. Karşılarına geçtim, erkek olanı saçlarını özenle jöleleyip hafif havaya kaldırmış, giydiği tişörtle birlikte, apaçilikle marjinallik arasındaki ince çizgide kalmış bir görüntü sergiliyordu. Yanındaki kadın da ondan 3 veya 4 yaş küçük duruyordu, gözlerinde sinsi bakışlar vardı. Daha ufak gibi görünmesene rağmen, daha dominant bir görüntü sergiliyor, burada herşeye ben karar veririm havası yayıyordu etrafa. “ Bizi süzmen bittiyse konuşalım artık, ne bahane sundunuz fazla zamanımız var mı geri dönene kadar “ dedi ince fakat baskın sesiyle kadın. “ Sigara alıcam dedim, açıkcası umrumda değil zaman meselesi, beni tanıdığınıza, yanımda Kha’nın oturduğunu bildiğinize ve onu da tanıdığınıza göre burda beni aşan olaylar görüyorum. Ne istiyorsunuz, daha da önemlisi karımla ilgili ne biliyorsunuz? “ dedim. Erkek olan, “ Öncelikle tanışalım, ben Embi, kız arkadaşım da Melek “ dedi, uzun ve iri elini uzatıp. Aklıma, eli bu kadarsa siki kesin çok büyüktür bu piçin denklemi geldi, ama bu düşünceyi hemen attım, sonuçta batıl bir inançtı bu. Merhabalaşma faslı bittikten sonra, “ Şimdi, doğrusunu söylemek gerekirse, karınla ilgili bildiğimiz birçok şey var, ancak bunların içinde onun hayatını kurtaracak herhangi bir şey yok ve büyük ihtimalle onu kaybedeceksin “ dedi Melek, sesi ne titriyor, ne herhangi bir duyguya kapılıyordu, karımın hayatının onun umrunda olmadığı açıkça görülüyordu. Elini çantasına attı, içinden, devlet kademelerinde kullanılan, sarı büyük bir dosya çıkardı, üzerinde top secret yazısı eksikti birtek. Bana uzattı. “ Bu dosyayı Temeci’den aldık. Temeci’yi ilerde tanıyacaksın büyük ihtimalle. İçinde Kha ile Sinem’in fotoğrafları var, ki sana bunları göstermemize gerek yok sanırım, sen de anlamışsındır. Dosyanın içinde bir de silah var gördüğün gibi, sizin oraların yöntemiyle mendile sarılı vermiyoruz ama anlamışsındır bununla da ne yapacağını, Kha’nın işini bu silahla bitireceksin. İşini bitirmeden önce, etrafta kimsenin olmadığından emin ol, onun suratına da fazla bakma, anlaşılabilir, göğsüne ateş etme, kafasına nişan al eğer tamamiyle öldüğünden emin olmak istiyorsan, tek mermi yeter, ki bir İbrahim Tatlıses olduğunu zannetmiyorum Kha’nın, mermiye kafa attıktan sonra yaşasın, işini bitirdikten sonra da Sinem’in doktoru seni güvenli bir şekilde oradan çıkarıcak, silahınla birlikte bizim yanımıza, otoparka getiricek, sonrasını geldiğinde konuşuruz. Biliyorum bir anda böyle bir şeyle karşına geldik, ancak şunu bil ki, Sinem’de, Kha’da artık senin karın veya arkadaşın değil, onlar seni kandırdı ve sana ihanet ettiler. Bu şekilde bir ihanet elbette cezasız kalmamalı, ve bu cezayı senden başka hiçkimse vermez. Sana, bu işteki en büyük paya sahip olan Kha’yı öldürme, sonrasında da hiçbir şekilde ceza almama imkanı sunuyoruz. Bir daha bu fırsatı yakalayamassın, silahı yanına al yolda düşünürsün “ dedi Melek. Aklıma düşünceler gelmeden önce, silahı pantolonuma sıkıştırıp Cafe’den çıktım. Bu işin bu şekilde ciddileşmesini geçtim, insan öldürmeye kadar varması karşısında şok olmuştum. İçimden Kha’yla konuşmak geçiyordu, ama yaptığı şeyi kabul etmeyeceğini biliyordum, sonuçta kimse kabul etmezdi, ve tek başına kaldığı için inkar etmesi daha kolay olacaktı.
Hastaneden içeri girdim. Merdivenlerde, hala aklımda bir fikir yoktu. Sonra Kha’yla Sinem’in fotoğrafı geldi gözümün önüne, ilk defa gördüğüm bir yatak odasının ilk defa gördüğüm bir yatağında sevişiyorlardı. Sinirlenmiştim, öfke kontrolü derslerimi hatırladım, ancak o ikisinin görüntüsü gözümün önüne geldikçe başka bir şey düşünemiyordum, fotoğrafla bu yaptıklarını görmeseydim belki de yapacağım şeyi asla yapmazdım.
Doktorun Odası
“ Tamam Melek Hanım planlanan şekilde ilerleyeceğim, yalnız ben Kha’ya kadının hamile olduğu yalanını söylediğimde ya o Ahmet’e bir şey söylemezse? “ “ Sen merak etme, onlar çok yakın arkadaş, Kha direk gidip ona iletecektir. “ dedi Melek, soğukkanlıydı. Doktor nedensiz bir şekilde ürkmüştü. Teşkilatın birini harcamak istediğinde gerçekten yapabileceğini ve kuracakları planların önüne geçilmeyeceğini artık daha iyi biliyordu. “ Tamam ben sizi tekrar haberdar ederim Melek Hanım. “ diyerek kapattı telefonu Doktor, haberi vermek için koridora yönelmişti.
Koridor
“Karın üç aylık hamileymiş “ dedi Kha. Aklıma ilk gelen, doktor köşelerinde harcadığımız zamanlar oldu; üç ayrı doktordan aldığımız, üçünde de, kısırlığımı onaylayan doktorların, mutlulukla imzaladıkları raporlar ve doktorların herbirinin “ Maalesef çocuğunuz olamaz “ demeleriyle karımın yüzünde oluşan hayal kırıklığı. Nasıl olmuştu diye düşüncelere girmeye gerek kalmadan anlamıştım. Yıllardır tanıdığım, en yakın arkadaşım olan Kha yapmıştı bunu. Başka kimse olamazdı, çünkü geçirdiği kaza da benden de önce, ilk o bulmuştu karımı ve benden sonra evimize en fazla giren çıkan oydu. Sanırım karıma da.
Daha sakin düşünebiliyordum. Başta dikkatimi çekmeyen eline gözüm kaydı. Sargılı olduğunu yeni fark ediyordum. “ Noldu sen de mi kaza geçirdin “ dedim. Elini farkettiğimi anlayınca daha da geri götürerek, “ İş kazası ya, o kadar mühim değil “ dedi. Zihnim, bir Çağhan Irmak filmi görmüşcesine düşüncelere dalıp, gözüme, Kha’yla Sinem’in aynı arabada olduğu görüntülerini getiriyordu. Ama sinirlenemiyordum Kha’nın suratındaki saf ifadeye ve onca yıllık dostluğumuza bakınca, olamaz diyordum hala. Telefonum çaldı. “Ahmet, seninle konuşmak istediğimiz şeyler var, hastaneden çık, yolun direk karşısındaki Cafe’ye gel, Kha’ya belli etme, karının hayatı buna bağlı” dedi diğer uçtaki ince kadın sesi. Garip bir şekilde sakin kalmıştım, kadının son dediğine rağmen. Kafasını eğmiş üzgün bir şekilde bekleyen Kha’ya “ Sigaran var mı, şu anda ihtiyacım var gerçekten “ dedim. Kha kafasını bana çevirip, “ Tekrar başlamak için gerçekten uygun bir zaman, ama ben de bırakmıştım, hatırlıyorsun “ dedi üzgün bir gülümsemeyle. “ Ben aşşağıdan alıyorum, bişi istiyor musun “ dedim. “ Yok, gerek yok “ dedi tekrar başını aşşağıya eğerek. Hala bir de utanmadan benimle böyle muhabbet edebiliyordu, beni resmen sırtımdan bıçaklayan ve zamanında kardeşim dediğim bu adam. Hastaneden çıktım, yolun karşısındaki Cafe’ye doğru adımlarımı hızlandırdım. İçeri girdiğimde, en sondaki masa da oturan bir kadın bir erkek, bakışlarını bana çevirip ısrarla baktılar. Diğer dolu olan 2 masa da bir aile ve sadece bir erkek oturduğundan, en mantıklı görünen bir kadın bir erkeğin masasına oturmaktı. Karşılarına geçtim, erkek olanı saçlarını özenle jöleleyip hafif havaya kaldırmış, giydiği tişörtle birlikte, apaçilikle marjinallik arasındaki ince çizgide kalmış bir görüntü sergiliyordu. Yanındaki kadın da ondan 3 veya 4 yaş küçük duruyordu, gözlerinde sinsi bakışlar vardı. Daha ufak gibi görünmesene rağmen, daha dominant bir görüntü sergiliyor, burada herşeye ben karar veririm havası yayıyordu etrafa. “ Bizi süzmen bittiyse konuşalım artık, ne bahane sundunuz fazla zamanımız var mı geri dönene kadar “ dedi ince fakat baskın sesiyle kadın. “ Sigara alıcam dedim, açıkcası umrumda değil zaman meselesi, beni tanıdığınıza, yanımda Kha’nın oturduğunu bildiğinize ve onu da tanıdığınıza göre burda beni aşan olaylar görüyorum. Ne istiyorsunuz, daha da önemlisi karımla ilgili ne biliyorsunuz? “ dedim. Erkek olan, “ Öncelikle tanışalım, ben Embi, kız arkadaşım da Melek “ dedi, uzun ve iri elini uzatıp. Aklıma, eli bu kadarsa siki kesin çok büyüktür bu piçin denklemi geldi, ama bu düşünceyi hemen attım, sonuçta batıl bir inançtı bu. Merhabalaşma faslı bittikten sonra, “ Şimdi, doğrusunu söylemek gerekirse, karınla ilgili bildiğimiz birçok şey var, ancak bunların içinde onun hayatını kurtaracak herhangi bir şey yok ve büyük ihtimalle onu kaybedeceksin “ dedi Melek, sesi ne titriyor, ne herhangi bir duyguya kapılıyordu, karımın hayatının onun umrunda olmadığı açıkça görülüyordu. Elini çantasına attı, içinden, devlet kademelerinde kullanılan, sarı büyük bir dosya çıkardı, üzerinde top secret yazısı eksikti birtek. Bana uzattı. “ Bu dosyayı Temeci’den aldık. Temeci’yi ilerde tanıyacaksın büyük ihtimalle. İçinde Kha ile Sinem’in fotoğrafları var, ki sana bunları göstermemize gerek yok sanırım, sen de anlamışsındır. Dosyanın içinde bir de silah var gördüğün gibi, sizin oraların yöntemiyle mendile sarılı vermiyoruz ama anlamışsındır bununla da ne yapacağını, Kha’nın işini bu silahla bitireceksin. İşini bitirmeden önce, etrafta kimsenin olmadığından emin ol, onun suratına da fazla bakma, anlaşılabilir, göğsüne ateş etme, kafasına nişan al eğer tamamiyle öldüğünden emin olmak istiyorsan, tek mermi yeter, ki bir İbrahim Tatlıses olduğunu zannetmiyorum Kha’nın, mermiye kafa attıktan sonra yaşasın, işini bitirdikten sonra da Sinem’in doktoru seni güvenli bir şekilde oradan çıkarıcak, silahınla birlikte bizim yanımıza, otoparka getiricek, sonrasını geldiğinde konuşuruz. Biliyorum bir anda böyle bir şeyle karşına geldik, ancak şunu bil ki, Sinem’de, Kha’da artık senin karın veya arkadaşın değil, onlar seni kandırdı ve sana ihanet ettiler. Bu şekilde bir ihanet elbette cezasız kalmamalı, ve bu cezayı senden başka hiçkimse vermez. Sana, bu işteki en büyük paya sahip olan Kha’yı öldürme, sonrasında da hiçbir şekilde ceza almama imkanı sunuyoruz. Bir daha bu fırsatı yakalayamassın, silahı yanına al yolda düşünürsün “ dedi Melek. Aklıma düşünceler gelmeden önce, silahı pantolonuma sıkıştırıp Cafe’den çıktım. Bu işin bu şekilde ciddileşmesini geçtim, insan öldürmeye kadar varması karşısında şok olmuştum. İçimden Kha’yla konuşmak geçiyordu, ama yaptığı şeyi kabul etmeyeceğini biliyordum, sonuçta kimse kabul etmezdi, ve tek başına kaldığı için inkar etmesi daha kolay olacaktı.
Hastaneden içeri girdim. Merdivenlerde, hala aklımda bir fikir yoktu. Sonra Kha’yla Sinem’in fotoğrafı geldi gözümün önüne, ilk defa gördüğüm bir yatak odasının ilk defa gördüğüm bir yatağında sevişiyorlardı. Sinirlenmiştim, öfke kontrolü derslerimi hatırladım, ancak o ikisinin görüntüsü gözümün önüne geldikçe başka bir şey düşünemiyordum, fotoğrafla bu yaptıklarını görmeseydim belki de yapacağım şeyi asla yapmazdım.
Sniper - Part II
7 Sene Önce (14.02.2004..)
Uzun bir aradan sonra ilk defa büyük bir proje bağlamıştık. O gün, mutluluktan havalara uçacaktım. Çünkü bu projeye yaptığım yardımlar sayesinde, terfi edip bir üst kata çıkabilmem artık daha yakındı. Patronum izin verdi, eve erken geldim. Daha hava kararmamıştı. “ Canım ben geldim “ diye seslendim. Ses yoktu. Alışverişe gitmiş olmalıydı. Buzdolabından bir şişe bira aldım. Öğrencilik günlerimden beri büyük bir istekle dilediğim şeylerden biriydi bu; eve geldiğimde, kapısı bira dolu buzdolabımın olması ve o buzdolabından hergün biramı içebilmek. Salona geçtim, hem iş arkadaşım, hem de yakın arkadaşlarımdan biri olan Kha’nın bana hediye ettiği Beethoven cdsini açtım, bilgisayarımda listemi oluşturdum ve dinlemeye başladım. Gerçekten benim için kötü bir deneyimdi. Gıy gıy gıy, müziği zevk falan vermediği gibi, kafa şişiriyordu da. Tek tanıdık gelen ve sevebildiğim parçayı, ” kardeş olun ey insanlar “ ritmiyle mırıldandım. Bitince direk kapattım. Ahmet Kaya ve Cem Karaca hariç, başka müzik dinleyemeyecektim sanırım. Televizyonda, önceki gün ünlü bir işadamının suikasta uğradığı, suikastı gerçekleştiren kişinin yaralı olarak kaçabildiğini, o kadar polis ve koruma varken kaçabilmesindeki sorumsuzluğu ve ölen iş adamının nasıl yeraltı dünyasındaki güç dengelerinde oynama yaptığı tartışılıyordu. Açıkçası zerre sikimde değildi. Telefonum çaldı. Arayan Khaydı. Telefonu açıp kulağıma götürünce, bağırışıyla irkildim. “ Hemen Balkan hastanesine gel. Sinem yoğun bakımda! “ Kan beynime fırlamıştı. Böyle mutlu bir günde bu nasıl olur diyordum. Sanırım bu da benim bencilliğimdi; hala kendi mutluluğumu düşünmem. Hastaneye ulaştığımda 20 dakikalık yolu 7-8 dakikada aldığımı farkettim. Koşarak hastaneye girdim, karımın katına çıktığımda, kapısında Kha’nın beklediğini gördüm. “ Çok kötü bir kaza geçirmiş “ dedi, farkedemediğim elini arkasına doğru saklayarak. “ Nasıl olmuş, nerde olmuş, durumu nasıl, onu görmek istiyorum “ diyerek onu sorulara boğdum. “ Doktorlardan duyduğuma göre, arabasıyla alışverişten eve dönerken yandan hızını kesmeden yola giren bir araba ona çarpmış. Araba onun kapısını göçertmiş, onu da sıkıştırmış. Getirdiklerinde direk yoğun bakıma almışlar. Doktorlar- pek umutlu değiller “ dedi. Son cümlesini söylerken sesi titriyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum, beynim zonkluyordu. Oturdum koridordaki hastane sandalyelerine. Düşüncelerim, onun varlığı olmadan hayatımın bir cehenneme döneceği üzerine yoğunlaşıyordu. Onun ölmesi demek, neşe kaynağımın, hayatımın anlamının, herşeyimin yok olması demekti. O kadar büyük bir şoktu ki bu benim için, gözyaşlarım resmen içimde birikiyor, dışarı akmıyor, beni boğuyordu. “ Allahtan burda ki doktor benim tanıdığım da, hemen haber verdi bana, seni aradım “ dedi Kha. Onu duyamıyordum bile. Öylece oturdum orda.
Doktoru geldiğinde yaklaşık yarım saat olmuştu. Doktor, Kha’ya dönüp “ Senin arkadaşın mıydı “ dedi. “ Evet, arkadaşımın da karısıydı “ dedi beni gösterip. “ Geçmiş olsun, elimizden geleni yapıyoruz, ancak fazla umutlanmayın, yaşaması bir mucize olur ve yaşasa bile belden aşağısı tutmayacak “ dedi eski türk filmlerinden çıkmış bir replikle, tabi bunu demesiyle artık dayanamayan gözlerimden yaşlar gelmeye başladı. Yaşlarımı belli etmemek için ve egomdan gelen bir uyarıyla, tuvalete doğru yöneldim. Ben yönelirken doktorun Kha’ya “ Sen nasılsın, iyi old.. “ dediğini duydum. Elimi yüzümü yıkayınca biraz olsun açılmıştım. Tuvaletten çıktım ve Kha’yı bıraktığım yerde sandalyelere otururken buldum. “ Ahmet, sana bu haberi ben vermek istemezdim ama, doktor çocuk bekliyorlar mıydı diye sordu. Sinem 3 aylık hamileymiş. “ Bunu demesiyle gerçekten bir yeşilçam filminde olduğum ve bununla birlikte bir rüyada olduğum düşüncesi geliyordu aklıma, ama acı o kadar yoğundu ki, öyle olmadığını biliyordum.
Uzun bir aradan sonra ilk defa büyük bir proje bağlamıştık. O gün, mutluluktan havalara uçacaktım. Çünkü bu projeye yaptığım yardımlar sayesinde, terfi edip bir üst kata çıkabilmem artık daha yakındı. Patronum izin verdi, eve erken geldim. Daha hava kararmamıştı. “ Canım ben geldim “ diye seslendim. Ses yoktu. Alışverişe gitmiş olmalıydı. Buzdolabından bir şişe bira aldım. Öğrencilik günlerimden beri büyük bir istekle dilediğim şeylerden biriydi bu; eve geldiğimde, kapısı bira dolu buzdolabımın olması ve o buzdolabından hergün biramı içebilmek. Salona geçtim, hem iş arkadaşım, hem de yakın arkadaşlarımdan biri olan Kha’nın bana hediye ettiği Beethoven cdsini açtım, bilgisayarımda listemi oluşturdum ve dinlemeye başladım. Gerçekten benim için kötü bir deneyimdi. Gıy gıy gıy, müziği zevk falan vermediği gibi, kafa şişiriyordu da. Tek tanıdık gelen ve sevebildiğim parçayı, ” kardeş olun ey insanlar “ ritmiyle mırıldandım. Bitince direk kapattım. Ahmet Kaya ve Cem Karaca hariç, başka müzik dinleyemeyecektim sanırım. Televizyonda, önceki gün ünlü bir işadamının suikasta uğradığı, suikastı gerçekleştiren kişinin yaralı olarak kaçabildiğini, o kadar polis ve koruma varken kaçabilmesindeki sorumsuzluğu ve ölen iş adamının nasıl yeraltı dünyasındaki güç dengelerinde oynama yaptığı tartışılıyordu. Açıkçası zerre sikimde değildi. Telefonum çaldı. Arayan Khaydı. Telefonu açıp kulağıma götürünce, bağırışıyla irkildim. “ Hemen Balkan hastanesine gel. Sinem yoğun bakımda! “ Kan beynime fırlamıştı. Böyle mutlu bir günde bu nasıl olur diyordum. Sanırım bu da benim bencilliğimdi; hala kendi mutluluğumu düşünmem. Hastaneye ulaştığımda 20 dakikalık yolu 7-8 dakikada aldığımı farkettim. Koşarak hastaneye girdim, karımın katına çıktığımda, kapısında Kha’nın beklediğini gördüm. “ Çok kötü bir kaza geçirmiş “ dedi, farkedemediğim elini arkasına doğru saklayarak. “ Nasıl olmuş, nerde olmuş, durumu nasıl, onu görmek istiyorum “ diyerek onu sorulara boğdum. “ Doktorlardan duyduğuma göre, arabasıyla alışverişten eve dönerken yandan hızını kesmeden yola giren bir araba ona çarpmış. Araba onun kapısını göçertmiş, onu da sıkıştırmış. Getirdiklerinde direk yoğun bakıma almışlar. Doktorlar- pek umutlu değiller “ dedi. Son cümlesini söylerken sesi titriyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum, beynim zonkluyordu. Oturdum koridordaki hastane sandalyelerine. Düşüncelerim, onun varlığı olmadan hayatımın bir cehenneme döneceği üzerine yoğunlaşıyordu. Onun ölmesi demek, neşe kaynağımın, hayatımın anlamının, herşeyimin yok olması demekti. O kadar büyük bir şoktu ki bu benim için, gözyaşlarım resmen içimde birikiyor, dışarı akmıyor, beni boğuyordu. “ Allahtan burda ki doktor benim tanıdığım da, hemen haber verdi bana, seni aradım “ dedi Kha. Onu duyamıyordum bile. Öylece oturdum orda.
Doktoru geldiğinde yaklaşık yarım saat olmuştu. Doktor, Kha’ya dönüp “ Senin arkadaşın mıydı “ dedi. “ Evet, arkadaşımın da karısıydı “ dedi beni gösterip. “ Geçmiş olsun, elimizden geleni yapıyoruz, ancak fazla umutlanmayın, yaşaması bir mucize olur ve yaşasa bile belden aşağısı tutmayacak “ dedi eski türk filmlerinden çıkmış bir replikle, tabi bunu demesiyle artık dayanamayan gözlerimden yaşlar gelmeye başladı. Yaşlarımı belli etmemek için ve egomdan gelen bir uyarıyla, tuvalete doğru yöneldim. Ben yönelirken doktorun Kha’ya “ Sen nasılsın, iyi old.. “ dediğini duydum. Elimi yüzümü yıkayınca biraz olsun açılmıştım. Tuvaletten çıktım ve Kha’yı bıraktığım yerde sandalyelere otururken buldum. “ Ahmet, sana bu haberi ben vermek istemezdim ama, doktor çocuk bekliyorlar mıydı diye sordu. Sinem 3 aylık hamileymiş. “ Bunu demesiyle gerçekten bir yeşilçam filminde olduğum ve bununla birlikte bir rüyada olduğum düşüncesi geliyordu aklıma, ama acı o kadar yoğundu ki, öyle olmadığını biliyordum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)