Bu sabah çadırımın yanında hazırlanan Adrian ve Rafael'in sesleriyle uyandım. Hava ıslak toprak kokuyordu ve insanın uyudukça uyuyası geliyordu.Ancak kalkmam gerektiğini hissettim.Çantamdan yeni bir çift çorap çıkarıp giydim.Yeni çorapların bende yarattığı olumlu havayla yüzümde hafif bir gülümsemeyle çadırdan dışarı çıktım.Adrian ve Rafael sırt çantalarını çadırımın yanındaki sandığın üzerine koymuşlar ve hazırlanıyorlardı.Diğer yandan Ramiro,neredeyse hiç nefes almadan onlara talimatlar veriyordu.Bana kalkma hissini veren şeyin ne olduğunu o an anladım.Ramiro onlara hedefimizin yaklaştığı zaman adamlardan birisinin onları sessizce takip etmesini,diğerinin ise gerekirse çantasını da bırakarak var gücüyle bize haber vermesi için buraya dönmesini söyledi.İki adam birbirine baktı.Kimin bu işi üstleneceği konusunda kararsız görünüyorlardı, ama yine de sessiz kaldılar.Onlara günaydın dedim,karşılığında baş sallamakla yetindiler.Direnişe katılmadan önce aldığım sigara kartonunun son paketini bulmak için elimi cebimde attım.Sadece beş sigara kalmıştı ve onlar da önceki yağmurdan dolayı bayaa hırpalanan paketin içinde nemlenmişlerdi.Üç tanesini çıkardım,ikisini keşif ekibine uzattıktan sonra diğerini dudaklarımın arasına yerleştirdim.Rafael'e ne düşündüğünü sordum.Rafael sigarasından derin bir ilk nefes aldıktan sonra bu işin altından Adrian'la beraber kalkabileceklerini söyledi ama yine de atlarının olmasını tercih ettiğini de lafının sonuna ekledi.Kendinden emin görünüyordu.Böyle olması hoşuma gitti.Hiç şüphesiz aramızda korkaklar vardı,daha doğrusu hepimizin korktuğu şeyler vardı,fakat şimdiye kadar bir korkuyla yüzleşmemiş olmak diğerlerinin korkularını açığa çıkarmamasını sağlıyordu.
Adrian Ramiro'nun her söylediği cümlenin sonunda başını sallayarak anladığının onayını veriyor,hiçbir talimatı kaçırmamaya dikkat ediyordu.Ramiro ona hedefimizin kaç kişiyle ve neyin üstünde veya içinde gezdiklerini tek tek not almasını istedi.Ayrıca geçtikleri yolların da bri haritasını çıkarmasını da söyledi.Adamı yerine varmadan önce halletmemiz ve bu çok tehlikeli yerden bir an önce gitmemiz için onların rolünün çok kritik olduğunu bir hatırlattı.Bütün söyleyecekleri bittikten sonra onlara güvendiğini göstermek için omzuna orta şiddette vurdu.Rafael gitmesi gerektiği için sigarasını yere attı ve bana yine de atları olmasını tercih ettiğini söyleyerek veda etti.
Rafael her ne kadar atlar konusunda bu kadar ısrarcı olsa da ben bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum.Çünkü bir kere mevzilendiğimiz alanın etrafında ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz.Düşman hattının ilerisinde olmanın en büyük dezavantajlarından biri bu olsa gerek.Çok sınırlı hareket edebiliyoruz ve etraftaki kamplardan olası bir ziyarette ne yapacağımız konusunda hiçbir fikrimiz yok.Ormanın dışarısında mutlaka bir karakol olduğu konusunda ise hepimiz hemfikiriz.Yani buralarda at sürmek,birileri tarafından açıkça görülme riskini son derece artırırdı.Yayan bir şekilde keşfe çıkmak ise bu riski biraz olsun azaltabilir.Ormanda olmamızın başka iyi yönleri de var aynı zamanda.Hedefimiz olan adamın ormanın 5-10 km uzağındaki kasaba üzerinden ana yola çıkıp birliğine gitme fikrinden vazgeçip ormanın içindeki patikadan geçmesi aslında bir bakıma bizim işimizi kolaylaştırmıştı.Böylece kasabaya girmemize ve düşmanla olası bir çatışma çıkmasına gerek kalmamıştı.Şimdi bu operasyonda avantajlı olan bizleriz. Üstünde bulunduğumuz tepe yüksek olmakla birlikte uzun yeşil otlarla ve ağaçlarla örtülü.Yani biz dışarıdan gelenleri göremiyoruz ama dışarıdakiler de içeridekileri göremiyorlar.Şartların lehte veya aleyhte olduğunu gerçekten belirleyecek olan ise bizleriz.Bizler ve inançlarımız.
Ekmek arası peynir ve dün akşamdan kalma şarapla kahvaltıyı geçiştirdikten sonra Ramiro silahlarımızı temizlememizi ve operasyonda gerekecek bütün teçhizatın kontrol edilmesini söyledi.Önce tabancamı temizlemek üzere çadırın içinden yeşil,eski ama temiz görünen bir bez buldum.Aletin parçalarını söküp teker teker yavaşça yağladım ve geri taktım. Colt marka tabanca yağlandıktan ve temizlendikten sonra gri bulutların arasından kaçak yapan güneş ışığıyla parlamaya başladı.Çok sevdiğim bir silahtı bu.Hiç tutukluk yapmazdı ve elime tam otururdu. Dengesi de yerindeydi.Asıl önemli unsuru ise bana direniş başlamadan önce üniversitedeyken çok değer verdiğim bir arkadaşım tarafından verilmiş olmasıydı.Tabancayla işim bittikten sonra sıra tüfeğime geldi.O sırada Jose yanıma geldi.Bütün gün yapılan bu boş işlerden sıkıldığını söyledi ve tüfeğini burada temizleyebilmek için benden izin istedi.Kafamı sallayarak evet dedikten sonra ise dün akşamdan yarım kalan(ve alsa bitmeyecekmiş gibi görünen)hikayesine devam etti.
Garip bir çocuktu Jose.Şimdi onu karşımda görmesem asla onun direnişe katılacağını düşünmezdim,hele ki bizim safımızda.Gayet hayat dolu,gününü yaşayan biri gibi geliyordu insanın gözüne ilk başta.Bir anda yoğun bir şekilde aklımı onun neden bu savaşa katıldığı sorusu kapladı.Çalıştığı barın sahibi olan çaçaron kadının arkasından uzun uzun söverken sözünü kesip merakımı gidermeye çalıştım.Önce biraz durakladı,usturuplu bir cevap aramaya başladı.Biraz zaman kazanmak için baştan aldı.Öksüz bir çocuk olduğunu,yıllarını kendisini tapasında bulan yaşlı adamın yanında geçirdiğini söyledi.Alvaras küçük bir yerdi,herkes birbirini tanırdı.Bu da oranın dedikodusu çok bir yer olduğu anlamına geliyordu aynı zamanda.Bütün çocukluk zamanını kocakarıların fısıltılarıyla çevrilmiş olarak geçirmenin sıkıntısından bahsetti.Kasabaya doğumundan kısa bir süre önce gelmiş,karnı burnunda bir genç kadından konuşuyordu insanlar.Çocuğun babasının bu kasabadan genç,yaşlı fark etmeksizin biri olabileceği lafları herkesin ağzına sakız olmuş,evli kadınlar kocalarına küsmüşlerdi.Daha sonraları ise kadını hamile bırakanın yüksek düzeyde bir bürokrat ya da asker olduğu söylentisi dolanmaya başlamıştı.Kadının oraya gelişi,nadiren gerçekleşen bereketli bir mevsime denk geldiği için insanlar bu geldiği andan itibaren istenmeyen misafiri yıllarca unutamamışlardı.Kadın pek çok insandan yardım istemiş,fakat herkes ona yüz çevirmişti.En son barının masasında uyuyakalan kadını bar sahibi yaşlı bir adam işe almış,orada çalışması karşılığında kadına yiyecek ve kalacak yer sağlamıştı.
Barın sahibi adam,Alfonso,tüm hayatını bekar geçirmiş,insanlarla ilişkilerini ticari zemin üzerinden kurarak yaşamıştı.Bu nedenle kadını işe aldıktan sonra bu kez çocuğun kendisinden olduğu söylentilerine hiç kulak asmamış,ayıplayıcı bakışları görmezden gelmişti.Yağmur mevsiminin sonuna doğru kadın barın arkasında yattığı yerde kendi kendine doğurmuş,gök gürültüsü seslerinden başka bir şey duyamayan üst kattaki Alfonso'ya fark ettirmeden kaçmıştı.Uzun yıllar kimseyle yakınlaşmaya tenezzül etmemiş bir adam,yeni doğmuş bir çocukla baş başa kalıvermişti aniden.Alfonso hiçbir zaman baba olmayı düşünmemişti,bu konuda da son derece dirayetliydi.Jose ile de bu nedenle aile olamamıştı.Ona biraz büyüyene kadar bakmıştı,daha sonra borçlarını ödemek üzere yamak olarak işe almıştı.Jose bunu anlatırken Alfonso'ya sitem etmiyordu,minnet duygusuyla bahsediyordu ondan.Jose'yi işe almasını Alfonso'ya özgü bir koruma biçimi olarak gördüğünü söyledi.Yıllar bir şekilde tepesinden güneş eksik olmayan kasabada geçmişti.Pek tozlu ve terli mevsimler geçirmişti Güneybatı'nın çorak topraklarında.Yüzünde artık kalıcılaşmış roza hastalığının izleri de bunu kanıtlamaktaydı.
Yıllar sonra Jose büyümüş,artık barın çoğu işlerini tek başına halletmeye başlamıştı.Alfonso ise epey yaşlanmıştı,artık kendi ihtiyaçlarını göremez durumdaydı.Günlerden bir gün tuvalete gitmeyi unuttuğunu çok sonra fark edince inadından vazgeçmiş,gözünün aslında mülkünde olduğunu bile bile kasabadaki kırklarında dul bir kadınla evlenmişti.Jose kadından bahsedince araya okkalı bir küfür sokuşturup yere tükürdükten sonra devam etti.Akşamları tapasa gelenlere mariachilik yapmaya başladığını söyledi 2-3 yıl önce.Bir yandan da mekanın karanlık köşelerinde kasabanın chicalarını kıstırıyor,kızların bata de colaları arasından yolunu bulmaya çalışıyordu.Jose tekrar durdu ve "Ah o mahzendeki şarap varillerinin dilleri olsa da konuşsalar"dedi.Birden Alvaras'ın kızlarından bahsetmeye başladı.Uzun,ince yapılı esmer tenli kızlar,ağızları pek bir bozuk olsa da oynaşmaya çok gönüllülerdi.Jose onların eteklerini sıyırıp ellerini baldırlarından yukarı gezdirdikten sonra ne yaptığını söylemeye başlamıştı ki onun konusundan saptığına kanaat getirdim ve "Madem bu kadar mutluydun,o zaman niye direnişe katıldın?"dedim.En başta sorduğum soruyu bu tekrarla hatırlamış olan Jose "Çünkü Alvaras artık yok compañero"dedi.İç savaştan kısa bir süre önce kasabalarındaki otelde konaklayan bir kaç şüpheli tipin ara ara kaybolup bir kaç gün sonra bazen hep birlikte,bazen de azalarak veya artarak geri döndüğünden bahsetti.Savaş başladıktan sonra herkesi kasaba meydanında toplayan bu adamlar artık kasabanın direnişçilere ait olduğunu,halkın talimatlara itaat etmesi gerektiğini ve halktan gerekli yardımı beklediklerini söyledi.Yıllardır tek yöneticisi güneş olan kasaba halkı ilk başlarda homurdanmışlardı ama kimse bu eli silahlı eşkıyalarla uğraşmak niyetinde değildi.Jose bu gelişmeleri fazla önemsemediğini,o sadece bara gelen müşteriyle her zamanki gibi ilgileneceğini düşünmüştü.Bir hafta kadar bu düzen devam ettikten sonra,bir gün sabahın ilk ışıklarıyla kasabanın uçaklar tarafından bombalanması her şeyin sonunu getirmişti.Jose uçakların motor seslerini,bombaların etkilerini anlatırken kayıtsızca tüfeğine bakıyordu,üzgün olduğunu pek söyleyemem ama sesi pesleşmişti,bir başka hayattan bahsediyor gibiydi.Bombalama olayından sonra yeryüzündeki tek evini kaybeden bu çocuğun direnişe katılması böyle olmuştu.Bana "iki-üç adam için bir kasabayı gözden çıkarabilen bu adamlara karşı yapabileceğim en iyi şey bu olabilirdi.Bombalamadan sonra orada kalsaydım beni vurabilirlerdi.Ölmekten korkmuyordum ya aslında,beni oradan koparan şeyler yok olunca gitmekten başka çare görmedim.Ben sizin gibi sosyalist değilim compañero,sadece anti-faşistim.Bu savaşa katılmamın hiçbir kutsal amacı yok.Sadece hayatta kalabilmek için saf tutuyorum.Hayatta kalıyorum çünkü eğer biterse bu savaş bir gün, kendime yeniden bir ev kurmak istiyorum.Tek dileğim bu."dedi.Ona "Peki bu bombalamanın en başta o direnişçilerin hatası olduğunu düşünmedin mi?Onlar olmasaydı kasaban yerinde olurdu,pekala onları da suçlayabilirdin."dedim.Gülümseyerek "Elbette düşündüm ama askerlik benim için daha zor olurdu.Komuta zinciri daha sıkı,hem de eğer zorunda kalırsam savaştan kaçmak daha zor olurdu."dedi.
Akşama doğru dağ tavşanı avına çıkmış Hugo ve Felix elleri ve sırtları dolu,yüzlerinde muzaffer ifadelerle kampa geri döndüler.Yemekte hepimiz sessizdik.Fonda radyo cızırtı yapıyordu.El Primero adına hiçbir şey yoktu.Bitmiş olmasına rağmen purosunu ağzından bırakmayan Ramiro radyonun başında oturmuş,bir yandan başka yerlerden gelebilecek en ufak bir olumlu haber duymaya çalışırken,bir yandan da elindeki sopayla toprağın canını çıkarıyor ve o da büyük ihtimalle hepimiz gibi Adrian ve Rafael'i düşünüyordu.Pek azı ortak,çoğu farklı endişeler içinde çadırlarımıza döndük ve yarını beklemeye başladık.
18 Octubre 2564