Fazla sıcak nedeniyle aşırı terleyen kişi, kaybettiği sıvıyı telafi etmek üzere su içer ancak terle kaybettiği sodyumu yerine koymazsa, zaten az olan sodyumun içilen su nedeniyle yoğunluğu iyice düşeceğinden ortaya çıkan tabloya su zehirlenmesi denilmektedir. Tedavi edilmezse(sodyum yerine konmazsa) bilinç düzeyi gittikçe kötüleşir ve kişi komaya girer.
Komplo teorisi gibi... Yani insan sıcaktan korunmak için su içier ama aslnda o da başka bir tehlike olan su zehirlenmesini tetikler. Tek kaçış klima...
Bunaltan sıcaklarda klimayla serinleyenler, dikkat… Sıcak havanın artmasıyla birlikte kullanım sıklığı artan klimanın, dış kulak iltihabı, grip, nezle, zatürre gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden olabildiği belirtildi.
Bunu da Ankara Ünivesitesi onaylamış. Ee klimayı da kullanamadık. Suyu da çok içemedik bari banyoya girelim o zaman bi serinleyelim ya...
Sık yıkanma, cildin asit-baz dengesini olumsuz etkileyerek, bir çok katmandan oluşan cildimizin en üst tabakasını değişime uğratıyor ve böylece deri, nem kaybına uğrayarak, zararlı maddelerin içeriye nüfuz etmesini engelleyemez hale geliyor. Normal cilt tipine sahip olan insanlarda bu nem kaybı bir gün içinde kapanabiliyor. Nem kaybı ise kuru ve hassas cilt tipinde egzama gibi hastalıkların görülmesine yol açıyor...
Hımm o zaman soru gelsin. Bir insan adanada nasıl yaşar? Adanalıları genelde hor görür diğer insanlar ama aslında zeki kişilerdir. Araştırırlar hep... Onlar da bu zararları internetten araştırıp öğrendikleri için hiç bu yollara baş vurmazlar. Onlar internette zararını araştırıp bulamadıkları tek yolu uygularlar. Kanalda yüzüp serinlemek... Üstelik zararsız.
hıı?
Ölmek nedir ya da daha önemlisi yaşamak nedir? Veyahut ben felsefik miyim ki böyle şeylere kafa yorim? Her şey yalan der geçerim... Öyle ise yalan nedir? Böyle saçma şekilde uzar gider... Ben uzatmayacam tek diyeceğim şu ki hayatla ilgili: Gittikçe düşüyorsanız bu yaşamak değildir ama bir gün çakılırsanız hayata hoş geldiniz. Nefes aldığınızı fark edersiniz...
Yangın Alarmı
Yagın alarmı çalmaya başlamıştı. Önce kimse ne olduğunu anlamadı. Alarmlar durmadan çalıyordu, herkes koşuşturmaya başlamıştı. O ise hala duruyordu. Aynı noktaya saplanmıştı. Kendini ordan alamıyordu. O kendini o noktadan alamadıkça alarm sesi yükseliyordu. Yagında artış vardı ve biraz daha kendine gelmezse yanıcaktı. Herkes hızını iki üç katına çıkarmıştı. Her şey titremeye başlamıştı. Sıcaklık gittikçe artıyordu. Yapının temelleri yerinden sarsılıyordu. Yapının ayakta kalmaya mecali kalmamıştı; her an yıkılabilirdi. Her geçen saniye artan alarm sesi durumun vahimliğini ortaya koyuyordu. Yapı ha çöktü ha çökecek derken birden alarm sesi kesildi çünkü O kendine gelmişti. Tüm her şey onun kendine gelmesiyle normale döndü. Hala ateş ve duman vardı ama yangın geçmişti, izi kalmıştı. Onunsa ağzından sadece şu kelimeler döküldü: "Galiba aşık oldum."
Boro
Gözünü açıp, yatağında doğruldu. Hemen yatağının ucundaki pencereden dışarıya baktı. İşte olmuştu, şenlik günü gelmişti. Mustafa da bugün diğer tüm arkadaşları gibi eğlenebilecekti. Bugün onun için özel bir anlam taşıyordu çünkü arkadaşları medreseye giderken o çobanlık yapıyordu ve sadece şenliklerde onların arasına karışma fırsatı buluyordu. Derin bir nefes aldı. Bir anda aklına bu kışın onun için ne kadar zor geçtiği geldi. Özellikle de koyunları yayladaki çiftliğe bıraktıktan sonra eve dönerken patlak veren fırtına hala tüylerini ürpertiyordu. Abasının içine sığınıp halfa tarlası ortasında beklerken, öleceğini bile düşünmüştü. Neyse artık bunlar geride kalmıştı, önünde koskoca eğlenilecek bir gün varken bunları düşünmemeliydi. Hemen kahvaltısını yapıp dışarı çıktı. Özellikle bu şenliğe özel olarak geleceğini duyduğu ayıyı çok merak ediyordu. Arkadaşlarını bulduğunda onlar çoktan ayının olduğu otağının önünde toplanmışlardı bile. Otağının üstünde: AYI BORO yazıyordu. Bir ayı için güzel bir isim diye geçirdi içinden. Arkadaşları da, anlaşılan, en az Mustafa kadar merak ediyorlardı, bu ilgi çekici hayvanı. Tek bildikleri sahibinin komutlarını dinlemesiydi. Onlarda bu denli merak uyandıran belki de Boro hakkında az bilgi bilmeleri idi. Beklenilen oldu. Ayının sahibi dışarı çıktı. Çıkar çıkmaz: “ Ben Muzaffer, Ayı Boro’nun sahibi onu ve hareketlerini görmek isteyenleri bir mecidiye karşılığı içeri davet edeceğim. Esas hünerlerimi de orda sergileyeceğim. ” Deyip kafasındaki fesi çıkardı. İçine para atmaları için insan kalabalığının içine doğru tuttu. Bir mecidiye atanlar içeri geçmeye başlamıştı. Muzaffer’in en dikkat çeken yönü belcesindeki büyükçe ben idi. Herkes o bene hayretler içerisinde bakıyordu. Muzafferle göz göze gelince de utanıp akçeyi verip içeri geçiyorlardı. Mustafa ve arkadaşları da başları önde içeriye geçtiler. Hemen arkalarından da Muzaffer girdi. Mustafa heyecan dolu idi. Bir ayı onun tam karşısında duracaktı ve üstelik de evcildi. Muzaffer’in tek ıslığı ile Boro içeriye girdi. Kafasında fesi üstünde ceketi ile bir insandan farksız idi. Muzaffer ne dese yapıyordu. Geliyordu, gidiyordu, el veriyordu, oturuyordu, kalkıyordu… Her şeyde başarılı idi Boro. Mustafa'yı eğlendirmede de... En son Muzaffer ölü taklidi yapmasını söyleyince, Boro bir anda ağınmaya başladı ve sonrasında kaskatı kesildi. Bu son hareket herkesi coşturmuştu. Mustafa bir anda ayağa kalktı ve koşarak terk etti gösteriyi. Koştu, dağa doğru koştu. Arkadaşları o coşku içerisinde Mustafa’nın gittiğini bile fark etmemişlerdi. Oysa Mustafa bu son harekette başka bir şey fark etmişti. Kimsenin fark etmediği. Utandı kendisinden. Kendisi bir çobandı hayatını bu hayvanlarla geçiriyordu. Böyle bir şeye nasıl alet olmuştu. Oysa içerde gösteri diye yapılan şey sadece o ayıya işkence etmekti. O ayı ölürken numara yapmıyordu. Her gösteride gerçekten ölüyordu. O ayıya Boro deyip insan gibi giydirmek onu insanlaştırmıyor aksine insanları hayvanlaştırıyordu. Ve durmadı koştu aklında bu düşüncelerle, ta yayladaki çiftliğe kadar…
ozan arif
perşembeyi sel aldı
travestiden yar sevdim
sapı elimde kaldı
küskü elimde kaldı
...keşke kalmaz olaydı
sanki hayatım kaydı
oy ağalar ne kaydı
vay babam ne küskü
oy ne imiş ne imiş aman
küskü elde dert imiş
travesti sevmesi diloy
homofobiden beter imiş
[alıntıdır]
travestiden yar sevdim
sapı elimde kaldı
küskü elimde kaldı
...keşke kalmaz olaydı
sanki hayatım kaydı
oy ağalar ne kaydı
vay babam ne küskü
oy ne imiş ne imiş aman
küskü elde dert imiş
travesti sevmesi diloy
homofobiden beter imiş
[alıntıdır]
buna ne diyosunuz?
şuan bu yazıyı umutun bilgisayarından yazıyorum.sayın özügüzel uyuyo ben ise tabiki uyumuyorum ama itiraf etmeliyim gözlerimde çapaklar var.herneyse.turunçtayım.turunç marmarise çok yakın(nah yakın.minibüsle dağ çıkıp iniyosun çok yol gidiyosun anca o zaman turunçtasın) bir tatil beldemiz.baya küçük,mütevazi ve harbiden tam kafa dinlemelik bir yer.kalanların çoğu yabancı tabi genç ingiliz kızlar cıyak cıyak bağırtıları ve her yerde özene bezene bağırarak aksanlı bi şekilde kullandıkları fuck kelimeleriyle kafanızı sikmiyor değiller.e biz onları?4s kuralı kardeşlerim.neyse yani sonuç olarak aek yı görmeyi aklımızdan bile geçirmediğimiz bir yerdeyiz.ama tanrı bize illa bi şov yapacak ya.yaptı =)
bir kez daha inandım ki yatılı heryerde kardeşlerim.ben birkaç günlüğüne marmaristeydim.umutun yanına bir günlüğüne uğradım.akşam geziyoruz köpeği gezdiriyoruz falan bir baktık barda bir adam oturuyor (merak etmeyin kola içiyor=) ben gördüm aek ya benzettim sonra dikkat etmedim pek.umut ta dikkat etmiş dedi ki aek ya benzemiyo mu lan şu adam dedi.evet dedim ben de gülerek.sonra kafamı bi çevirdim umut adama sarılıyo öpüyo falan.baktım harbiden aek.dedim ne arıyosun lan burda.sonra oturduk gece muabbet gırla.3 yanı dağlar 1 yanı denizle çevrili olan bu yerde nasıl olur da ahmetle karşılaştık sorguluyorum hala =) öğlene doğru da denize gitcez beraber.spontane durumları çok sevmekteyim kardeşlerim.hadi freş ve sek kalın sizi de çok sevmekteyim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)