eğer bir gün beni anlatan bir yazı yazılırsa ilk iki kelimesi "kol saati" olsun isterim.diye düşündü. Erkenden hazırlanmaya başladığı iyi olmuştu. Böylece duşta bolca vakit geçirebilmiş ve şimdi çırılçıplak durmuş kol saatine bakıyordur. Bu hep böyle olmuştu ve hiç bir zaman yadırgamamıştı giysilerinden önce kol saatini takmayı.
Elini attığı her işte başarılı olduğu herkesce aşikar olan bu adam bir tek zaman ve aşk işlerine dokunmamıştı. Aşk kendisine hiç birşey ifade etmemişti henüz, zaman ise fazla ilahi geliyordu kafa yormak için. Bu ikisinin hayatındaki boşluğunu kol saati dolduruyordu işte. Anlamsız biçimde onu severken gelip geçmesini seyrediyordu. Zaten aldığı duyumlara göre de doğru yapıyordu.
Üstünü giyinmeye başladı yavaşça, her zaman olduğu gibi yine bir iş toplantısı için hazırlanıyordu ve ne giymesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Müşterisi olduğu kuru temizleme firması gerçekten kıymetini iyi biliyordu ve hizmette kusur etmiyorlardı. İki gün önceden bu iş için seçtiği giysileri hazırlayıp göndermişti ve bu sabah tam vaktinde elindeydiler. Giyindi ve çıktı.
Her zamanki güzel arabası, aynı yollar, iş yeri, toplantı odası, yüzler ve sonuç. Hepsi de aynıydı. Gününü güzel kılan tek şey bile aynıydı: kol saati. Onu yakından tanıyanlar zamanla bu hastalıklı kol saati sevdası yüzünden onun hasta olduğunu düşünüp, bir uzmanla görüşmesini tavsiye ederek yavaş yavaş silinmişlerdi hayatından. Geri kalanlar bir elin parmaklarını geçip geçmediği bile muallaktı ki kimlerin kalıp kimlerin gittiğini bilmiyordu. Aklına gelen isimler çocukluğunun, öğrencilik hayatının birer anıları gibiydi ki bu isimlerin hepsi çıkmıştı hayatından artık. Onlar giderken götürdükleri zamana bakmıştı kol saatinden. Başlarda benzerliği farkedememişti ama kol saatine olan saplantısının farkına vardıkça durumun o kadar da garip olmadığını düşünmüştü. Bu insanlar bazen yeni bir arkadaş bazense bir sevgili sayesinde çıkmışlardı hayatlarından, daha sonra araları bozulunca geri dönmüşlerdi tabi. Ne giderken ne de döndüklerinde onlara sitem etmişti. Bu çok sıkça rastlanılan birşeydi ve bu tür davranışlarla mücadele etmek yerine onları kabullenmek ve ayak uydurmak daha akıllıca gelmişti. Ancak aynı davranışı kendisi yaptığında kızılacağını düşündü çünkü bencilce bir davranış olduğu gün gibi ortadaydı. Kendisi kol saatine aynı ilgiyi gösterince bunun temelli bir ayrılık olacağı hiç aklına gelmemişti, ama gelse bile sorun olacak değildi. O bir yola çıktığında yolun zorluklarının olacağını ve kaybedeceklerini göze almaya alışıktı. Kol saatinin avantajı olduğunu bile düşünmekteydi böyle durumlarda. Terkedilme, kandırılma, aldatılma gibi kasıtlı durumlar imkansızdı. Bir kol saatinin size ne kastı olabilirdi ki? Hatalarda insana özgü durumlardı ve bunlardan da soyutlamıştı böylece. Hoşuna gitmeyen bir durum olma ihtimali azdı; görünüşünü zaten beğendiği saati ancak durabilir ya da yavaşlayabilirdi. Çözümü ise bunu bilmekten daha basitti: pili değiştir. Halbuki bir insanla uğraşmanın sıkıntısı akıl almaz boyutlara varabilirdi. Düzeltmeye uğraşması bir dertken başarısız olma ihtimali yüksek, kabul etmeye çalışması ayrı dertken üzüntü kaçınılmazdı. Tercih artık yapılmıştı.
Gerçekçi yapısının O'nun en önde gelen özelliği olduğu pek az kişice bilinen bir gerçekti. Gerçekçiliği uç seviyelerde yaşadığından dışarıya pek uçarı, hayalci görünmesi garipsenecek birşeydi işte. Oysa kimse üzerinde durmaya bile değer görmeyip geçmişti. Acaba bu hayatta kimse kendisine gerçekten değer vermiş miydi? Vermemiş olsa ne olurdu ki? Bunu düşünmeninde bir anlamı yoktu. Mutlu olmaya ihtiyacı yoktu ancak bu sorunun cevabı onu üzebilirdi de.